MANİSA - Kronik hava kirliliğinde maden, JES ve taş ocaklarının etkili olduğuna dikkat çeken Salihli Çevre Derneği Başkanı Avukat Seçil Ege Değerli, önlem alınması gerektiğini söyledi.
Ege Bölgesinde geçmiş dönemlerde önemli bir tarım merkezi olan Manisa, ekolojik talanın yarattığı tahribatlarda tarım özelliğini kaybediyor. Özellikle Manisa Ovası, siyanür ve sülfürik asite dayalı kimyasal madencilik projelerine, termik santraller, JES’lere kurban edildi. Kentte bulunan 3 termik santralin yanı sıra 18 Jeotermal Enerji Santrali (JES), onlarca maden ve terkedilmiş uranyum madeni bulunuyor.
Tüm bu talan projeleri kentte yaşayan yurttaşlara ise verimsiz tarım arazileri ve hava kirliliği olarak geri dönüyor. Temiz Hava Hakkı Platformu’nun son 5 yıldır yayınladığı hava kirliliği raporlarında Manisa hep ilk sıralarda yer alıyor. Kentin hava kirliliği kronik hale gelirken buna bağlı hastalıklarda artıyor. Manisa’da, nehir, baraj ve göl debilerinde su seviyesi dip noktalarda ölçülürken, meteoroloji verilerine göre, 2020 ile 2021 yılı son 63 yılın en kurak yılı olarak belirlendi.
TURGUTLU’DA NİKEL MADENİ
Turgutlu Çaldağı’nda işletilmek istenilen nikel madeni, proje kapsamında kullanacağı 18 milyon ton sülfürik asitle büyük bir sorun oluşturuyor. Yine ilçede bulunan Kepez Dağlarında 2014 yılından beri faaliyet gösteren Zorlu Holding’in Nikel Madeni’nin sülfürik asit ihtiyacını karşılamak için fabrika kurulması gündemde. Dağdere ve Yeğenoba köyleri arasında bin dönümlük bir arazi üzerine kurulacak olan fabrika alanı Akhisar-Devren deprem fay hattı ve yeraltı su havzalarının üzerinde bulunuyor. Bu havza İzmir’in, Manisa’nın ve çevredeki onlarca ilçenin su almaya çalıştığı Gördes, Gürdük ve Başlamış barajlarının bulunduğu havzada kuruluyor.
Yine Turgutlu ilçesi ve çevredeki yerleşim yerlerinin içme suyu ihtiyacını karşılaması için planlanan Çıkrıkçı Barajı’nın altından ise fay hattı bulunuyor. Çevreciler barajın yapılması durumunda Derbent, Çıkrıkçı ve Sarıbey mahallelerinin çölleşeceği endişelerinin yanı sıra, barajın olası bir depremde Çıkrıkçı ve Sarıbey’i yerle bir edecek bir riski barındırdığını savunuyor.
ALAŞEHİR JES VE RES KISKACINDA
“Üzüm diyarı” olarak anılan Alaşehir ilçesi ise JES’ler tarafından işgal edilmiş durumda. Kentte bulunan JES’lerin 8 tanesinin bulunduğu ilçe sık sık yaşanan JES patlamalarıyla gündeme geliyor. 2013 yılından itibaren sık sık yaşanan patlamalarda üzüm bağları defalarca kez sular altında kaldı. Tarım alanlarının büyük zarar görmesinin yanı sıra bölgede hava kirliliğini de tetikledi. JES’lerle boğuşan ilçeye son olarak Rüzgar Enerji Santrali (RES) yapımı ile karşı karşıya. Sabancı Holding tarafından Uluderbent ve Kestanederesi mahallelerine kurulması planlanan RES direkleri tarım ve ormanlık alanlarını tehdit ediyor.
MARMARA GÖLÜ KURUDU
Gölmarmara ilçesinde ise Marmara Gölü’nü besleyen Gördes Çayı üzerine yapılan baraj bölgede kuraklık tehlikesini oluşturuyor. Marmara Gölü için hiçbir önlem almadan Devlet Su İşleri tarafından 2009'da faaliyete geçirilen baraj ve yanlış su politikaları gölün kurumasına neden oluyor. Uluslararası Ramsar Sözleşmesi’ne göre korunması gereken ve ‘Önemli Doğa Alanı’ olarak belirlenen göl yanlış politikaların kurbanı oldu. Buna rağmen gölü besleyen Kum Çayı üzerine Gölmarmara Belediyesi tarafından kum ocağı açılmak isteniliyor. Bu projeye olur veren Manisa Valiliği ‘ÇED gerekli değildir’ kararı verdi.
KÖYLÜLER AYAKTA
Salihli ilçesine bağlı Caferbey Köyü’nde ise MHP’li belediye tarafından çöp tesisi kurulmak isteniyor. Köyün merasına kurulması planlanan tesis bölgenin önemli geçim kaynaklarından hayvancılığı tehlikeye sokarken ciddi çevre kirliliği de yaratacak. Projeye karşı çıkan köylüler ise 15 Kasım tarihinden itibaren köy merasına kurdukları çadırla doğa nöbeti tutuyor. İş makinalarının bölgeye girişini engelleyen köylüler defalarca askerler tarafından engellenmek istemelerine rağmen meralarını vermemekte kararlı.
ŞEHZADELER'DE TAŞ OCAĞI
Türkiye’de yalancı kirazın ilk açtığı Şehzadeler ilçesindeki Sancaklıkayadibi Mahallesi’ne ise taş ocağı açılmak isteniyor. Mahallenin 200 metre yakınına yapılmak istenilen taş ocağı eylemler yapan köylüler, kirazlarının bu ocaktan zarar göreceğini söylüyor. Denizli Çimento San. Türk A.Ş. tarafından yapılması düşünülen taş ocağı tarım alanlarına vereceği zararın yanı sıra ekosistemi bozması ve hava kirliliği gibi birçok tehlikeyi beraberinde getirecek.
YENİ JES SAHALARI
Tüm bunların yanı sıra Manisa Valiliği tarafından 7 Ekim 2021’de çıkarılan ihale ile Alaşehir, Demirci, Kula, Salihli, Turgutlu ve Yunusemre ilçelerindeki jeotermal kaynak sahaları kurulması planlanıyor. İhaleye çıkarılan 7 adet sahada, Türkiye’nin en fazla ihracatı yapılan üzüm bağları bulunuyor. Bölgedeki JES’lerin neden olduğu hava kirliliği nedeniyle yıllardır üzüm bağlarının üzerine asit yağmurları yağarken üreticiler, bağlarının üzerini örtülerle kapatmak zorunda kalıyor. İhalesi gerçekleşen alanlar içerisinde çekirdeksiz sultaniye üzümünün en fazla üretildiği Alaşehir de var. Salihli ve Turgutlu ilçelerinde de sofralık kuru üzüm üretimi yapılıyor.
Ayrıca Soma Yırca’da zeytin alanlarının yok edilmesine dayanan termik santral, Köprübaşı'daki terk edilmiş uranyum madenleri, çevre ve insan sağlığına yönelik bir tehdit olarak duruyor. Kentin birçok yerinde kurulu olan madenler bir yandan tarımı imkansız hale getirirken, diğer yandan Soma gibi yeni işçi cinayetlerinin önünü açtı.
HAVA KİRLİLİĞİ
Salihli Çevre Derneği Başkanı Avukat Seçil Ege Değerli, Manisa’da yaşanan ekolojik talanı ve sonuçlarını değerlendirdi. Yaşanan tüm bu ekolojik talanın Manisa’da hava kirliliğini arttırdığına dikkati çeken Değerli, “Bölgede yoğun olarak JES faaliyetleri var. Bunlar hava kirliliğini yüksek oranda etkiliyor. Her ne kadar temiz enerji olarak lanse edilse de özellikle yerin 2-3 bin metre altından çıkartılan ağır metal içerikli akışkanlar ağır metalin havaya yayılmasına sebep oluyor. 2,5 mikronun altındaki partiküllerin hiçbir sanayi tesisinde filtreleme ile önlenebilmesi mümkün değil. Çevre Bakanlığı’nın hava kalitesiyle ilgili bir uygulaması var. Ancak bu verilerin yeterli ve gerçekçi olduğunu da düşünmüyoruz. Çünkü bu hava kirliliği kontrolleri çok sınırlı bölgelerde yapılıyor. Mesela Gördes’te böyle bir cihaz yok. Özellikle Soma, JES’lerin çokça bulunduğu Alaşehir ve Salihli’de hava kalitesinin sürekli olarak orta ve kötü şeklinde derecelendirildiğini biliyoruz. Detaylı analizlere ulaşabilmemiz halinde gerçeklik ortaya çıkacaktır” dedi.
FELAKET UYARISI
Hava kirliliğinin sonuçlarını yargısal aşamalarda da aktardıklarını söyleyen Değerli, kirliliğin solunum yolları rahatsızlıklarına, akciğer kanserine, psikolojik rahatsızlıklara kadar geniş bir yelpazede etkisi olduğunu dile getirdi. Kirliliğinin ölüm oranlarını da etkilediğini kaydeden Değerli, “Sadece insanlar üzerinde yaratılan etkide değil diğer canlılar ve bitkilere de zararları oluyor. Sadece Manisa ve Türkiye için değil dünya için iyi bir tablo yok. İklim krizi ve küresel ısınma konusunda bilim insanları acil önlemler alınması uyarılarında bulunuyorlar. Bir yandan hava kirliliği bir yandan ısı değerlerinin aşması, tarım topraklarının, doğal alanların kaybedilmesi bir araya geldiğinde felaket tablosu bizi bekliyor. Son günlerde yaşadığımız olağanüstü hava koşulları da bunun bir sonucu. Yaşanan tüm olağanüstülükler bu projelerin sonucudur” ifadelerini kullandı.
SAĞLIK RİSKE ATILIYOR
Tüm dünyanın yeni enerji modelleri üzerine çalışmalar yürüttüğünü aktaran Değerli, dünyanın terk ettiği enerji modellerinin ise Türkiye’de yeni yeni yapıldığını vurguladı. Türkiye’nin deneme yanılma yöntemiyle hareket ettiğini belirten Değerli, “Manisa İdare Mahkemesi’nde yargılaması devam eden Gördes’te kurulması planlanan sülfirik asit tesisi var. Bu tesisin yıllık 1 milyon ton kapasiteyle Türkiye’nin en büyük tesislerinden birisi olacağı biliniyor. Ancak projenin tahmin edilen süreci yaklaşık 20 yıl. 20 yıl için bütün Gördes dağlarını, ormanlarını, çevre köylerinde yaşayan insanları risk altına atıyorsunuz. Yine bölgede yaşayan bütün canlılar, İzmir ve Manisa’nın içme suyunu risk altına atıyorsunuz. 20 yıllık bir proje için bu kadar ağır riskler almanın mantığı olmadığını düşünüyoruz” diye belirtti.
TAHRİBATIN ALTINDA DÖVİZ VAR
“Bu ekolojik talandaki ısrarın sebebi sermaye aktarımıyla alakalı” diyen Değerli, şöyle devam etti: “Dünya Bankası ve Avrupa Kalkınma Bankası jeotermal enerji gibi projeleri destekliyor. Hasta garantili hastaneler, geçiş garantili köprüler, yollar gibi projeler yapılıyor. Elektrik piyasası da devlet alım garantisi verilen bir alan olduğu için ekolojik talana yol açsa da bu tip projelerin önü açılıyor. Devlet, kullanılsın ya da kullanılmasın üretilen tüm elektrik dolar bazından enerji şirketlerinden alıyor.”
MÜCADELEYE ÇAĞRI
Doğa talanına yol açan projelerden vazgeçilmesinin hava kirliliğiyle mücadele açısından önemine işaret eden Değerli, “Verdiğimiz mücadele bir yandan hava kirliliğini yaratan etmenlere yönelik oluyor. Taş ocaklarının kapatılması, yeni projelere onay verilmemesi, biokütle santrallerinden vazgeçilmesi, JES’lerin kapatılması aslında hava kirliliğinin önlenmesinde etkili olacak. Herkesi ekoloji mücadelesine davet ediyorum. Bu dünya hepimizin olmakla birlikte yaklaşan sonu durdurmakta hepimizin elinde” diye konuştu.
MA / Tolga Güney