15 Temmuz darbe girişimi: Rıza gösterme hali etkisini yitiriyor

img

ANKARA - Üzerinden 4 yıl geçen 15 Temmuz darbe girişimine dair birçok soru hala cevapsız. Darbe Girişimi Araştırma Komisyonu'nun CHP'li üyesi Sezgin Tanrıkulu, asıl sorumluların ortaya çıkarılmasına AKP’nin engel olduğunu söylerken, Prof. Dr. Cem Kaptanoğlu'na göre, darbe girişiminin ardından toplumda yaratılan "rıza gösterme hali" artık etkisini yitiriyor.

 
Türkiye’de 15 Temmuz 2016 yılında yaşanan darbe girişiminin üzerinden 4 yıl geçti. Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK) içerisinde Fethullah Gülen cemaati üyesi olduğu ifade edilen askerlerin başlattığı darbe girişimi sonucunda 251 kişi hayatını kaybetti, 2 bin 194 kişi ise yaralandı. Genelkurmay Başkanlığı, Milli Savunma Teşkilatı, Jandarma Genel Komutanlığı gibi resmi kurumlarda, İstanbul’da köprülerde ve birçok kentte asker-polis arasında çatışmalar yaşandı. 
 
Darbe girişimi, Türkiye siyasi tarihinde 12 Eylül 1980 askerî darbesinden 36 yıl sonra gerçekleştirilen ilk askerî darbe teşebbüsü olarak kayıtlara geçti. Peki, bu darbe girişimine nasıl gelindi?
 
CEMAAT DEVLETE YERLEŞTİRİLDİ
 
Darbe girişiminden sorumlu tutulan Fethullah Gülen cemaati, AKP’nin 2002 yılında iktidara gelmesiyle beraber devletin önemli kadrolarına yerleşti. Ergenekon-Balyoz sürecinde tasfiye edilenlerin yerine getirilen generallerin bir kısmı darbe girişiminden sorumlu tutuldu. Tutuklanan ve darbe girişiminin önde gelen isimlerinden sayılan Orgeneral Akın Öztürk de 2011'de Balyoz soruşturmasıyla Hava Kuvvetleri Komutanlığı'na getirilmesi beklenen tarihten üç ay önce tutuklanarak cezaevine gönderilen Orgeneral Bilgin Balanlı'nın yerine hava kuvvetleri komutanlığı görevine getirilen isimlerden biriydi.
AKP Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Recep Tayip Erdoğan’ın, 8 Haziran 2018 tarihinde katıldığı bir TV kanalında cemaat ile ilgili “FETÖ’nün bizim zamanımızda büyüdüğünü reddetmem” sözleri ile darbe girişiminin üzerinden geçen 4 yıldan sonra 19 Şubat’ta partisinin grup toplantısında söylediği "Türkiye'de FETÖ'nün büyümesinde, serpilmesinde herkesin payı olabilir" ifadeleri, AKP’nin iktidara geldikten sonra cemaat üyelerini devletin önemli kadrolarına yerleştirdiğinin de itirafı niteliğinde.
 
AKP-CEMAAT KRİZİ
 
Cemaat ile AKP arasında MİT krizi ile patlak veren, dershane krizi ile devam eden ve 17-25 Aralık operasyonlarıyla doruk noktasında ulaşan sürecin ardından 15 Temmuz Darbe Girişimi yaşandı. Cemaatin önemli örgütlenme alanlarından olan dershanelerin kapatılması yönündeki girişimler ve 3 bakanın istifa etmesine neden olan “17 Aralık yolsuzluk soruşturması”, AKP’nin çok sayıda polisi görevden alması, sosyal medyaya düşen kasetler, Hakimler ve Savcılar Kurulu (HSK) kanununun değiştirilmesi ile devam etti.
 
'NE İSTEDİLER DE VERMEDİK' İTİRAFI
 
İktidar-cemaat arasındaki kapışmada darbe girişiminden iki yıl önce Fethullah Gülen'in "Bu uzun bize çok hainlik etti" sözlerine karşılık Erdoğan, 24 Mart 2014 yılında Trabzon’da yaptığı konuşmada “Ne İstediler de vermedik” çıkışı ile gündeme geldi. Erdoğan, bu  konuşmasında "17 üniversite kurmak için geldiler, hepsini onadım. Bu muydu hainlik? Bu ne vicdandır be. Okullar için yer istedi, verdik. Uluslararası camiada davet ettiler, devlet hükümet başkanlarına bunları refere ettik. Olimpiyat dediler, her türlü desteği verdik. Ne nankörlük bu ya? Ne istediniz de vermedik ne isteniz de alamadınız?” ifadelerini kullanmıştı. 
 
7 HAZİRAN VE 1 KASIM SEÇİMLERİ
 
Darbe girişimine gelinen süreçte AKP’nin tek başına hükümet kuracak milletvekili sayısına ulaşamadığı, HDP’nin ise aldığı yüksek oy oranı ile Meclis’teki 3’üncü parti olduğu 7 Haziran seçimleri yaşandı. AKP, yüzde 40,8 oy aldı ve kurulduğu 3 Kasım 2002’den beri ilk kez Meclis çoğunluğunu kaybetti.
 
AKP’nin çoğunluğu kaybetmesi üzerine, hükümeti kurma yetkisini Meclis’teki diğer en çok oy alan partilere vermeyen dönemin Cumhurbaşkanı Erdoğan, 1 Kasım 2015’te seçimlerin yenilenmesine karar verdi.
 
SAVAŞ SÜRECİ BAŞLATILDI
 
Darbeye giden yolda en önemli dönemeçlerden biri Dolmabahçe Mutabakatı’nın yok sayılması ve çatışmalı sürece geri dönülmesi oldu. 24 Temmuz 2015’de çözüm sürecinin fiilen bitirilmesiyle başlayan savaş sürecinde askeri anlayış siyasetin önüne geçti. Ağustos 2015 tarihinde ilan edilen sokağa çıkma yasaklarıyla bölge illerinde asker temel güç haline getirildi. Öyle ki Mardin’in Nusaybin ilçesinde 9 Nisan 2016 tarihinde başlayan operasyonlar sırasında yönetim yetkisi validen alınarak askere devredildi. 
 
ASKERE ‘YASAL ZIRH’ 
 
İnisiyatifi ele alan asker, siyasi iktidardan daha fazla ödün koparmak için yasal düzenlemeleri gündeme getirdi. Bu talebi yerinde bulan Erdoğan ise, Kürt illerinde suç işleyen askerlere dokunulmazlık veren yani “yasal zırh” getiren yasayı 13 Temmuz 2016 tarihinde onayladı. Askerlerin tanklarla şehirlere indiği böylesi bir ortamda getirilen dokunulmazlık kanunu ile darbe girişimine gidilen süreci hızlandırdı ve iki gün sonra darbe girişimi yaşandı. 
 
Darbe girişiminin ardından Meclis’in olağanüstü gündemle toplandığı toplantıda konuşan HDP’nin tutuklu eski Grup Başkanvekili İdris Baluken, yüzlerce sivilin katledildiği ortamda yaşananların, tipik bir askeri darbeyi aştığına dikkat çekerek, “Çatışmalı süreç darbeye zemin hazırladı. Çözüm önerilerimiz dikkat alınmadığı durumda demokrasinin ortadan kalacağı yönünde uyarılarımız yapmıştık” demişti. 
 
OLUÇ: ÖCALAN UYARMIŞTI
 
HDP Grup Başkanvekili Saruhan Oluç ise, darbe girişimine uzanan süreçte çözüm sürecinin devam ettiği sırada Öcalan’ın devlet ve hükümete yaptığı uyarıları hatırlatıyor. Oluç, “O dönemde sayın Öcalan yaptığı görüşmelerde özellikle şunu vurguluyor ve uyarıyordu; ‘Kürt sorununda demokratik çözüm gerçekleşmezse ve demokratik gelişmelerin engellenmesi adımları atılırsa, Türkiye darbe mekaniği ile karşı karşıyadır. Bunun sonunda yeni darbelerle yüz yüze kalınabilir.’ Bizler de hem Meclis’te hem de sahadaki çalışmalarımızda, konuşmalarımızda hem Eş Genel Başkanlarımız, hem de milletvekillerimiz ve parti yöneticilerimiz Türkiye’nin yavaş yavaş 2015 Temmuz sonrasında darbe sürecine doğru evirildiğine dair uyarılarda bulunuyorduk. Özellikle 2015 Nisan’ında Dolmabahçe Mutabakatı’nın bozulması sonrasında bu uyarıları tekrarlıyorduk” diye konuştu.
 
KATLİAM YAPAN RÜTBELİ ASKERLER...
 
2015 sonu ve 2016 başında Kürt coğrafyasında yaşanan ablukalar süreci, sokağa çıkma yasakları üzerinde duran Oluç, “O saldırıları ve yaşanan katliamları gerçekleştiren rütbeli askerlerin yaptıklarından dolayı yargılanmamaları için 15 Temmuz darbe girişimi öncesinde bir kanun Meclis’te çıkarıldı. Dolayısıyla bütün abluka döneminde saldırıları yönetenlerin ve yapanların cezasızlıkla ödüllendirecekleri belli olmuştu. Biz o zaman da yapılanın demokrasi ve hukuk açısından son derece yanlış olduğunu ve bunun darbe mekaniğini tetikleyeceğini söylüyorduk. Gerçekten de öyle oldu. 15 Temmuz Darbe Girişimi gerçekleştirildi” ifadelerini kullandı. 
 
KÜRT SORUNUNDA ÇÖZÜMSÜZLÜK
 
Oluç, sokağa çıkma yasaklarında bölgede görev yapan üst düzey komuta kademesindeki subayların da darbe girişiminin parçası olduğunun sonradan ortaya çıktığını ve bunu Meclis’te de dile getirdiklerini vurguladı. Oluç, sözlerine şunları ekledi: “Aslında Kürt sorununun demokratik ve barışçıl çözümü doğrultusunda adım atmayanlar, bütün saldırıları gerçekleştirenler ve halka karşı suç işleyenlerin neredeyse çoğunun bu darbe girişiminin parçası olduğu anlaşıldı. Yaşanan süreç, bizim bu konudaki uyarılarımız ve tespitlerimizin ne kadar haklı olduğunu bir kez daha gösterdi. Kürt sorununun çözümü demokrasinin geliştirilmesi ve demokratikleştirme adımlarının atılmasıyla iç içedir. Barışçıl, demokratik ve siyasal bir çözümün gerçekleşmesi için adım atmak, aynı zamanda demokrasi karşısında darbelere karşı güçlü bir mücadeleyi geliştirmek anlamına gelmektedir. Bu konudaki tutumumuzu devam ettiriyoruz.”
 
DARBE KOMİSYONU
 
Muhalefet partilerinin darbe girişiminin siyasi ayağının ortaya çıkarılması için verdiği önergeler ise, yine AKP oyları ile reddedildi. Meclis’te kurulan 15 Temmuz Darbe Girişimini Araştırma Komisyonu, çalışmalarına 4 Ekim 2016’da başladı. Komisyonu’na 9 AKP'li, 4 CHP’li, 1 MHP’li, 1 HDP’li milletvekili seçildi.
 
AKP’NİN TUTUMU
 
CHP’li komisyon üyelerinden İstanbul Milletvekili Sezgin Tanrıkulu, komisyonun dört siyasi partinin ortaklığı ile kurulmasına rağmen AKP’nin komisyon başkanı, başkan yardımcısını ve katip üyelerini kendi partisinden seçtiğini hatırlattı. Tanrıkulu, komisyon çalışmaları sırasında AKP’nin tutumunu ise şöyle anlattı: “AKP, çalışmalar sırasında da gerçekten darbenin ortaya çıkmasını sağlayacak araştırma ve çalışmalardan uzak durmaya çalıştı. Biz ısrarla komisyon çalışmalarının kamuoyuna açık olmasını, paylaşılmasını istedik. Onu da engellediler. Böylece defans göstermeye başladılar. Bilgisine başvurduğumuz tanıklardan genelkurmay başkanlarının, eski bakanların emniyet genel müdürlerinin, valilerin ve diğer uzmanların görüşleri kamuoyuna yansıyınca rahatsızlıkları daha fazla arttı."
 
KOMİSYON ÇALIŞMALARI DURDURULDU
 
Komisyon’un çalışmaları, Erdoğan’ın 9 Aralık 2016’da verdiği bir demeçte “artık çalışmalarını bitirsinler” sözünden kısa bir süre sonra 4 Ocak 2017’de sonlandırıldı. 
 
Tanrıkulu, Erdoğan’ın talimatıyla çalışmaların durdurulmasını şöyle yorumladı: “Sayın Erdoğan, darbede önemli rolleri, bilgileri, tanıklıkları, sorumlulukları olan genelkurmay başkanları ile MİT başkanının da komisyona gelmesini engelleyerek aslında bir nevi işlemez hale getirdi ve fiilen komisyonu sonlandırdı. AKP, kendi sorumluluğunu bildiği için hem komisyonun çalışmalarını engelledi hem de bundan sonra bununla ilgili olarak Meclis’te yapılması gereken bütün çalışmalarda koalisyon ortağı MHP ile birlikte engelleyici oldu.”
 
TARTIŞMA YARATAN KOMİSYON RAPORU
 
Hazırlanan Komisyon raporu ise, Komisyon Başkanı olan AKP’li Reşat Petek tarafından 12 Temmuz 2017'de dönemin Meclis Başkanı İsmail Kahraman'a sunuldu. Ancak rapor Meclis'te okunmadı ve tartışmaya açılmadı. AKP’li üyeler dışındaki komisyon üyelerinin raporun Meclis gündemine alınması konusundaki ısrarlı talepleri üzerine Meclis Başkanvekili Sadi Bilgiç’in, “Yetkinleştirilerek başkanlığımıza sunulan bir rapor bulunmamaktadır” açıklamasında bulunması raporun kayıp olduğu yorumlarına neden oldu.
 
Söz konusu raporun Meclis teamüllerine aykırı bir biçimde hazırlandığını ifade eden Tanrıkulu, şunları söyledi: “Rapor çoğunluk tarafından yazılır ve ardından komisyon üyelerine gönderilir, üyeler de tamamlayıcı görüşlerini, muhalefet şerhlerini yazarlar o şekilde baskıya gider. Bize üye olarak komisyon raporu gönderildi. Biz de CHP’li üyeler olarak muhalefet şerhimizi yazdık ve teslim ettik. Teamüle göre, rapor üyelere gönderildikten sonra ek yapılmaz. Ancak Komisyon Başkanı Reşat Petek, bize gönderilen raporda olmayan dört sayfa ek yaptı. Dolayısıyla biz Meclis Başkanına bu dört sayfaya çıkarılmasını ya da o dört sayfaya ilişkin görüşlerimizin alınması gerektiğini söyledik ve böylece Meclis Başkanı Petek’in korsan biçimde yazdığı eklere görüş yazmamız için süre verdi. Biz de 80 sayfa tekrar muhalefet şehri yazdık ve verdik. Dolayısıyla o şekilde basıldığını biliyoruz ama maalesef dağıtılmadı. Şerhlerimizde, tanıklıklarla AKP’nin ilişkileri ve sorumlulukları çok çarpıcı biçimde yer alıyordu. AKP, bunun Meclis kayıtlarına girmesini ve dağıtılmasını istemedi.”
 
CEVAPSIZ KALAN SORULAR
 
Darbe Komisyon Başkanı Reşat Petek’in yazım sürecini komisyon üyelerinden sakladığı taslak raporu, 26 Mayıs 2017 tarihinde basına açıkladı. Açıklanan taslak rapor, darbe girişimiyle ilgili karanlıkta kalan sorulara cevap olmadığı gerekçesiyle eleştirildi.
 
HDP ve CHP'li üyeler, taslak rapora koydukları şerhlerde, şu soruların cevapsız kaldığını ifade etti:
 
"* Türkiye Cumhuriyeti Devleti Fethullah Gülen Cemaati'ne nasıl teslim edildi?
 
* Genelkurmay Başkanı ve MİT müsteşarı darbe ile ilgili bilgileri Cumhurbaşkanı ve Başbakan'dan sakladı mı? Eğer bu bilgi saklandıysa Hulusi Akar ve Hakan Fidan neden hala görevde tutuluyor?
 
* Darbe gecesi düğün gecesine nasıl dönüştü? Derdest edilen Kuvvet Komutanlarından Genel Kurmay Başkanı ve MİT Müsteşarı bilgi sakladı mı?
 
* Darbe öncesinden biliniyor muydu? Darbe gecesi can veren ve yaralanan insanlarımız kontrollü bir darbeye mi kurban edildi?
 
* 15 Temmuz öğle saatlerinde MİT'e yapılan ihbarla darbe biliniyor olmasına rağmen gerekli önlemler neden alınmadı?
 
* Darbenin siyasi ayağı kimlerden oluşuyor? Darbe başarılı olsaydı Cumhurbaşkanı kim olacaktı?"
 
YARGI İKTİDARIN ETKİSİNE GİRDİ
 
Darbe girişiminin ardından iktidarın yargı alnına yönelik müdahalesi de arttı. 15 Temmuz’dan hemen sonra 4 bin 500’den fazla hakim ve savcı “FETÖ” üyesi oldukları gerekçesiyle görevlerinden uzaklaştırılırken, bunların büyük çoğunluğu tutuklandı. HSK’nin açıklamasına göre, 15 Temmuz’dan önce yaklaşık 16 bin olan hakim ve savcı sayısı 2018 sonunda 20 bine yaklaştı. Bu da mevcut hakim ve savcıların yaklaşık 8 bininin 15 Temmuz sonrasında atandığı anlamına geliyor. Darbe girişiminin ardından Anayasa Mahkemesi dahil, yüksek yargının büyük çoğunluğunun atanmasında da AKP belirleyici rol oynadı.
 
‘FETÖ DÜŞÜNCESİ' İKTİDARDA
 
Fakat iktidar tarafından yerleştirildiği devlet içerinden darbe girişimi sonrası tasfiye edilen Gülen cemaatinin düşünsel olarak hala iktidarda olduğu değerlendirmeleri sözkonusu. Bu düşünceyi besleyen son adımlardan biri barolar ve muhalefet partilerinin “FETÖ projesi” olarak tanımladığı “çoklu baro” yasasının Meclis’ten geçirilmesi oldu.
 
Kabul edilen teklif ile çoklu barodan öte “paralel baro” yaratıldığını söyleyen CHP’li Tanrıkulu’na “Öteden beri AKP, cemaatle yargıyı bloke etmeye çalışırlardı ama özgün yapısı nedeniyle yargının savunma ayağına dokunamazlardı. Şimdi paralel baro yapısıyla orayı da bloke etmeye, biat edecek bir konuma getirmeye çalışıyorlar” diyor.
 
DARBE SONRASI SİYASET-TOPLUM DİZAYNI
 
Darbe girişimi, iktidar tarafından siyaset ve toplumun yeniden dizayn edilmesi aracı olarak kullanıldı. Darbe girişiminin ardından 20 Temmuz 2016’da ilan edilen Olağanüstü Hal (OHAL) 7 kez uzatılmasının ardından 18 Temmuz 2018’de sona erdi. OHAL döneminde yaşananlar pek çok siyasi çevre tarafından “asıl darbenin 20 Temmuz’da yapıldığı” yorumlarına neden oldu.
 
Erdoğan’ın “Darbe girişimi Allah’ın bir lütfudur” sözlerini sarf ettiği darbe girişiminden bir yıl geçmeden 1 Nisan 2017’de yapılan referandum ile Cumhurbaşkanlığı Sistemi’ne geçildi.
 
‘ÇÖKTÜRMA PLANI SONUCA ULAŞTIRILMAYA ÇALIŞILDI’
 
AKP’nin 15 Temmuz darbe girişimini, Erdoğan’ın “Allah’ın lütfu” söylemine yansıdığı gibi kendisi için fırsata çevirdiğini vurgulayan HDP’li Oluç, “Tek adam rejiminin, otokrasinin inşası için adımların atılmasını sağladı. KHK’ler çıkardı ve daha sonra bunları yasa haline çevirdi. Adım adım bir tek adam rejimi inşa edildi. Bunun da son aşamasına gelindi” dedi. 
 
İktidarın siyaset alanına yönelik dizaynı, darbeler karşısında tutum alan HDP’li siyasetçilere yönelik operasyonlarla sürdürdüğünü kaydeden Oluç, “4 Kasım 2016’da darbe karşısında tutum almış olan HDP’li milletvekillerine ve eş genel başkanlarına gözaltı ve tutuklama yapıldı. Yargılamalar başladı. Dolayısıyla iktidar 2014’teki Çöktürme Planı’nı sonuca ulaştırmak ve demokratik siyasetten HDP’yi, kurum ve kuruluşlarını tasfiye etmek hedefine ulaşmak için 15 Temmuz’dan faydalandı. Ama bu tasfiye operasyonu başarıya ulaşamadı. Halkın büyük bir moral ve coşkuyla HDP’ye, siyasi iradesine ve geleceğine sahip çıkması, bu çöktürme planının başarıya ulaşmasını engelledi” diye belirtti.
 
‘DİKTATÖRYAL REJİM KURULDU’
 
Darbe sonrası çıkartılan KHK’ler ile Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Psikiyatri Anabilim Dalı’ndan ihraç edilen Prof. Dr. Cem Kaptanoğlu ise, iktidarın darbe girişimini manipüle ettiği görüşünde. Kaptanoğlu, “OHAL ilan edildi ve çok geniş bir kesime bazı yaptırımlar getirildi. Bunlar da insan hakları anlamında savunulabilecek şeyler değildi. İnsan hakları ihlalleri yapıldı. OHAL süreci tüm muhaliflere yönelik ‘temizleme, ayıklama’ operasyonu haline geldi. Böylesine olağandışı bir kalkışmanın iktidar tarafından manipüle edilerek ya da kullanılarak daha diktatöryal bir rejimin kurulduğunu gördük” dedi.
 
Ocak 2019’da yayımlanan OHAL İşlemleri İnceleme Komisyonu Faaliyet Raporu’na göre; çıkarılan KHK’lar ile 131 bin 922 "tedbir" gerçekleşti. OHAL’de en az 125 bin 678 kamu görevlisi ihraç edildi, 270 kişinin öğrencilikle ilişiği kesildi, 2 bin 761 kurum ve kuruluş kapatıldı, 3 bin 213 personelin rütbesi alındı.
 
CHP Milletvekili Sezgin Tanrıkulu, darbe sonrasına dair şu yorumu yaptı: “Zamanında cemaatin okuluna giden, bankasına para yatıran, dershanesinde çalışan, yurdunda kalan insanlar darbe ile alakaları olmadığı halde mağdur edildiler. Darbeyle sorumlu olan ve kamusal yaşamı bloke eden asıl sorumlular açığa çıkarılmadı. Bu konuda parlamentonun daha işlevsel çalışması noktasında da AKP hep engelleyici oldu. Engelleyici olmasının nedeni 2002 yılından beri fiili olarak cemaatle koalisyon yapmış olmasıdır.”
 
DARBE GİRİŞİMİ SONRASI TOPLUM
 
Tehlikeden kaçınmak için toplumsal ruh halinin yapılan anti-demokratik uygulamalara “rıza” gösterdiğini söyleyen Kaptanoğlu, “Çünkü cemaat, hakikaten tehlikeli ve sorundu. Pek çok insan mağdur olmuştu. Bu anlamda bir rıza gösterme ruh hali ortaya çıktı. Ancak bu rıza gösterme ruh hali etkisini yitiriyor. Toplum özellikle son bir yıldır, ‘hala mı temizlenmedi, hala mı biz bu cemaat tehdidi ve onun getirdiği OHAL önlemleri altında yaşamak durumdayız’ diye soruyor. Güvenlik soruşturmaları, sosyal medya kısıtlamaları, savunma hakkıyla ilgili bazı engellemeler. Bütün bunlara bakıldığı zaman toplumda o dönemin ruh hali ile ilgili bir bakıma ikna edebilir olan cemaat gerekçesi gittikçe etkisini yitirmekte” ifadelerini kullandı.
 
ETKİSİNİ YİTİRDİ
 
Kaptanoğlu’nun bahsettiği cemaat gerekçesinin toplumu ikna edebilen, rıza gösteren ruh halinin, darbe gecesi Erdoğan’ın çağrısı ile sokağa çıkıp yaralanan kişilerde dahi artık etkisi yitirdiği görülüyor.
 
Darbe girişimi ardından başlatılan “15 Temmuz Dayanışma Kampanyası” çerçevesinde darbe girişimi sırasında yaralanan ve hayatını kaybedenlerin yakınları için toplanan ve 300 milyon TL’yi bulduğu söylenen paraların akıbeti sorulmaya başlandı.
 
Darbe girişimi sırasında yaşamını yitirenlerin yakınları ve yaralanan kişiler, en son 16 Haziran’da AKP Genel Merkezi önüne giderek toplanan paraların kendilerine dağıtılmasını ve gazi maaşı ödenmesini isteyerek eylem yaptı.
 
MA / Zemo Ağgöz