Demirer: Olup bit(mey)en ‘kötülük’ten öte faşizmdir

img

İSTANBUL - Nazi Almanya’sı ile günümüz Türkiye’sini karşılaştıran Marksist yazar Temel Demirer, “Günümüzde olup bit(mey)en melaneti açıklamak için ‘kötülük’ten daha izah değeri yüksek bir kavrama ihtiyaç var; bu da faşizmdir” diyerek, çıkış yollarına işaret etti.

Türkiye’de son zamanlarda mezarlık ve cenazelere yönelik yaşanan saldırılar, televizyon ekranlarında yapılan ölüm tehditleri, kameralara yansıyan polis şiddeti, pandemi sürecinde bile devam eden kayyım atamaları, Kürt siyasetçilerinin bayram günü tutuklanması gibi birçok olay zinciri, Birinci ve İkinci Dünya Savaşı sürecinde yaşamış siyaset bilimci Hannah Arendt’in “Kötülüğün Sıradanlaşması” belirmesini akla getiriyor. Arendt’in Nazi Almanyasında bireylerin emir kullarına dönüşüp, her tür acımasızlık ve kötülüğü yapar duruma gelişlerini açıklamaya çalışırken, kötülüğü insandan çok rejime bağlayan tezi iki dünya savaşı arasında hızla yükselen ve tam olarak tanımlamadığı “faşizmden” bağımsız değildi. “Kötülüğün Sıradanlaşması” adlı kitabında Nazi Almanyası döneminde milyonlarca Yahudi’nin toplama kamplarına, ölüme gönderilmesinden sorumlu SS yetkilisi Karl Adolf Eichmann'ın Kudüs'teki yargı sürecinden yola çıkarak, insanlık tarihinin dönüm noktalarından birini ve bu dönemde yaşanan toptan ahlaki çöküşü gözler önüne seren Arendt, otoriter rejimlerin uygulamalarını “kötülük” ile açıklıyordu. 
 
Arent’in “kötülük” olarak ifade ettiğini "faşizm" diye tanımlayan Marksist yazar Temel Demirer, bugünün Türkiye’sinde yaşananları ve arkasındaki zihniyeti konuştuk.
 
Arendt’in totaliter rejimler başvurduğu “Kötülüğün Sıradanlaşması” belirlemesini nasıl değerlendiriyorsunuz? 
 
Arendt, kimileri için çok popüler olsa da benim açımdan liberal bir felsefeci, siyaset bilimcidir. Arendt, ‘sınıf’ gerçeğini insan(lık)a genelleyen, faşizmi de totalitarizm söylemiyle perdeledi. Arendt, “Totaliter rejimin ideal öznesi, inandırılmış Komünist ya da Naziler değil; fakat gerçekle kurgu ve doğruyla yanlış arasındaki farkı ayırt edemeyen insanlardır!” diyerek, ‘kategoriler’e ve ‘genel’lere yönelik çekincelerini dile getirir. 
 
 Arendt’in bu belirmesinin sınıfsal bir karaktere sahip olduğunu söylediniz.  Bu eğilimde olduğunu düşündüğünüz diğer düşünürler kimlerdi, savundukları fikirleri ile birlikte biraz açabilir misiniz?
 
Mesela sosyolog Emile Durkheim’ın “İyilik ve kötülük arasındaki zıtlık halk arasında düşünüldüğü kadar keskin değildir. Hissedilmeyecek bir farkla birinden öbürüne geçebilmektedir. Aralarındaki sınırlar belli belirsizdir” saptaması söz konusu. Durkheim, bu saptamasında mutlak kategoriler olmak bir yana ‘kötülük’ün ve karşıt manada ‘iyilik’in sınıfsal bir anlamı vardır. Soyut, her şeyi kucaklayan, evrensel bir ‘kötülük’ de, ‘iyilik’ de yoktur; bu kavramlar ancak ekonomi-politik içerikleri çerçevesinde bir anlam edinir. Yine Friedrich Nietzsche’nin ifadesiyle, “Bütün canavarların en soğuğuna devlet denir”. Thomas Hobbes’a göre de “Leviathan”dır o; ve Max Stirner’in “Devlet, kendi şiddetine hukuk, bireyinkine ise suç adını verir” dediğidir. Lenin’e göre de “Hâkim sınıfın en örgütlü hâlidir”. Tıpkı Karl Marx’ın ‘Fransa’da iç savaşına “Önsöz” de bir kez daha altını çizdiği üzere “Devlet bir sınıfın bir başka sınıf tarafından ezilmesi için bir makineden başka bir şey değildir; ve bu, krallıkta olduğu denli, demokratik cumhuriyette de böyledir.”
 
Ancak Nikolay Buharin’in (1918) ifadesi “modern devleti” anlamlandırmada “Devlet, tıpkı sermaye gibi, bir nesne değil, toplumsal sınıflar arasındaki bir ilişkidir. Devlet, yönetenle yönetilen arasındaki bir ilişkidir. Devletin özü bu ilişkidir” der. Bu nedenle Türkiye’de şu an yaşanan durumlardan söz ederken faşizm meselesine yeniden eğilmeye gerek var. 
 
Türkiye’de yaşanan durumları göz önüne alındığında nasıl bir çözümleme yapıyorsunuz? Önümüzde nasıl bir tablo var? 
 
Kimilerinin faşizm kavramını kullanmadaki ‘klasik çekinceleri’ni görmüyor değilim. ‘Faşizan uygulamalar’ gibi terimleri kullananların faşizm dememesinin ardında ellerinin altındaki teorik şablonlar var. 
 
1973’de tam 8 Oscar ödülü kazanan Bob Fosse’nin Kabare filmi, 1930’ların Berlin’in de, Nazilerin yükseliş dönemi; politik, toplumsal, ekonomik bağlamlı büyük bir kargaşa/ çürüme içinde faşistlerin iktidara yürüyüşü anlatılır. Bugünün Türkiye’sini de faşizm kavramsallaştırması dışında anlamak, çözümlemek mümkün görünmüyor.
 
Elbette kimilerinin faşizm kavramını kullanmadaki ‘klasik çekinceleri’ni görmüyor değilim. ‘Faşizan uygulamalar’ gibi terimleri kullananların faşizm dememesinin ardında ellerinin altındaki teorik şablonlar var. Mesela hâlâ seçim yapılması veya Meclis’teki muhalif partilerin varlığı ya da yaşamın ‘kara kaplılar’a uymaması gibi… Nazi döneminin siyaset teorisyen/ve hukukçusu Carl Schmitt’in, “Olağanüstünün olağanlaştırılması” diye tarif ettiği hâl bugünümüzü çok iyi anlatır.  “Kara kaplılar”daki tanımlara, şurası benziyor, burası benzemiyor diyerek papatya falı açmanın hiçbir değeri yok. Kriz içinde faşizmin olağanlaştığı bir süreçten geçiyoruz. Wilhelm Reich’ın “Kadere tuhaf bir teslimiyet ya da akıl tutulması” diye betimlediği hâl, dört yanımızı kuşatırken; örgütsüz ve sınıf bilincinden yoksun kitleler, burjuva ideolojisi tarafından biçimlendiriliyor.
 
İktidarlar bu konuda toplumu hangi aygıtlar ile ikna ediyor? 
 
Kitleler yaşamlarını cehenneme çeviren sorunların, burjuva iktidarlardan değil de çeşitli komplolarla ülkeyi zayıflatmaya çalışan iç ve dış düşmanlardan, ötekileştirilenlerden kaynaklandığına vatan, millet, din yargalarıyla ikna ediliyorlar. Hatırlayın, Benito Mussolini “Kitleler sadece basit ve uç (aşırı) duygulara aşinadır. Onları sadece imajlar etkiler” diyordu. “Faşizmin dini vatanıdır”, “Bizim mitosumuz millettir, milletin yüceliğidir”, “kutsal İtalya, tanrısal İtalya”, “Tanrım, Duçe’nin şahsında İtalya’yı kurtar” ifadeleri faşizmin temel cümleleriydi. Yeri gelmişken hatırlatmadan geçmemeli. Faşizm, tekelci kapitalizmin yerle yeksan ettiği, çöken küçük-burjuvaziyi (ve toplum psikolojisini) biçimlendirirken; din ile aile ideolojik aygıtlarını yoğun biçimde kullanır.
 
Önemli bir husus olan kapitalizm ve faşizm arasındaki ilişkiye işaret ettiniz… 
 
Kovid-19’lu bugünümüzde faşizmin ön odasındayız sanki. Yani liberalizm ile faşizm arasındaki tarihsel bağ kapitalizmdir. Hatta kapitalizmin gölgede bekleyen özü/ saklı suretidir; maskesi olmayan kapitalizmdir faşizm.
 
Evet. Farklı koşullarda ambalajlanan faşizm; liderlik, milliyetçilik ve vatanseverlik, ırkçılık, totaliterlik, anti-komünizm ilkelerinden asla vazgeçmez. İfade ettiğim ideolojik ve siyasal ilkeler, faşizmin olduğu her ülkede geçerli olmuştur. Ayrıca Şaban İba’nın işaret ettiği gibi, “İster iktidarda ister muhalefette olsun tüm faşist partilerde devlet ve toplum yaşamının tüm alanlarını kapsayan tek ideoloji, tek tip düşünce, tek lider, tek devlet, tek millet, tek ırk, tek dil, tek din, tek mezhep diktatörlüğü geçerlidir.” 
 
Bunların yanında devasa bir yalan olarak faşizm duyguları, mağduriyeti de çalar. Ötekileştirdiklerine ya da azınlığa şiddet uygular, dilini yasaklar, kültürünü geliştirmesine izin vermez… Akla hayale gelecek her türlü zulmü uygularken; mağdurun kendisi olduğu söyleminden asla vazgeçmez; ‘kötü olan’ da şiddete maruz bırakılandır; tıpkı bugünlerde olduğu gibi! Bu nedenledir ki 21. yüzyılın ilk çeyreğinde faşizm, ırkçılık, ayrımcılık -şeytan üçgeni- insan(lık)ın acil gündem maddelerini oluşturuyorken; Umberto Eco’nun, “Faşizmin maskesini düşürmek ve ona her an dikkatli olmak” vurgusuyla, “Özgürlük ve kurtuluş asla sonu gelmeyecek bir görevdir. Sloganımız şu olsun: Unutmayın” diye eklemesi boşuna değil. Ki bu nedenle Samir Amin, çağdaş kapitalizmin krizi ile faşizmin siyasi sahneye dönüşünü birbirine bağlaması tesadüfi değildir.
 
Kuşkusuz, kapitalist devlet başından beri otoriterliğe meyilliydi ancak sınıf mücadeleleri ve dünya konjonktürü dolanımıyla bu eğilim sınırlanmaktaydı. Kapitalist devlete içkin bu otoriterlik ‘olağanüstü’ koşullarda, ekonomik, siyasal ve toplumsal kriz koşullarında, düzeni yeniden tesis etmek için devreye giriyordu. Bu durum liberaller tarafından ‘istisnaî hâl’ olarak tanımlansa da neo-liberalizm ile istisna olmaktan çıkıp bir ‘kural’ hâline dönüşmesi kaçınılmazlıktı! Ki öyle de oldu. Sürdürülemez kapitalizmin III. Büyük Buhranı ile betimlenen Kovid-19’lu bugünümüzde faşizmin ön odasındayız sanki. Yani liberalizm ile faşizm arasındaki tarihsel bağ kapitalizmdir. Hatta kapitalizmin gölgede bekleyen özü/ saklı suretidir; maskesi olmayan kapitalizmdir faşizm. Çünkü faşizm, kapitalizmin her daim yanındadır; kapitalizmin bekası için vardır. Kapitalizmin beslediği, büyüttüğü meşru çocuğudur.
 
Rızanın üretilmesi için ülkedeki insan hamurunun delilik yönünde değişmiş olması gerekir. Evet, faşizm, sadece Hitler’in toplama kampları, askerleri, orduları, insan yakılan fırınları; Naziler’in kahverengi gömlekleri ya da Mussoli’nin naraları değildir. Burnumuzun dibindedir, iç içedir, bizimledir. Faşizm insanlıktan çıkma hâlidir; sermayenin milliyetçi/veya dinsel diktatörlüğüdür. Nihayet burjuvazi faşizmden medet ummakta haklıdır. Çünkü faşizm, burjuvazinin destesindeki jokerdir. 
 
Peki, faşizmin tanımını dar tutmak her koşulda geçerli midir? 
 
Kanımca değil! Faşizmi birkaç cümleyle tanımlamak zor; hatta imkânsızdır. Kesin sınırları çizilmiş bir faşizm tanımı yerine, onun farklılıklarını da içeren genel özelliklerinin altını çizmek gerek. Kapitalizm ile diktatörlük sözcükleri faşizmin analizinde kilit önemdedir. Devletin farklı halleri gibi, devletin ve toplumun yeniden örgütlenmesi için de faşizmin farklı hâllerinden, biçimlerinden söz etmek gerekiyor artık.
 
Faşizmin farklı halleri derken kastettiğiniz şey nedir? 
 
Faşizm, çeşitli ülkelerde koşullara bağlı farklılıklar gösteriyor olsa da özü itibariyle her yerde benzerdir. Yaşayan bir terimdir; çeşitli versiyonları vardır. Faşizm tarih içerisinde bir sürekliliği olmasıyla birlikte her dönemde de kendine has biçimler meydana koyar.
 
Evet, evet faşizmin hâllerinden söz edebiliriz. 1980’lerle birlikte faşizm farklı veçhelere bürünmeye başladı. Robert Paxton, 2004 tarihli incelemesi, “Faşizmin tarihsel bağlamda ortaya çıkmış karakteristikleri olduğu”nun altını çizerken; neo-faşizm ile klasik faşizm farklılığına dikkat etmek gerekiyor. Farklı hâllerin birçok türü vardır, karmadan dinseline dek… Faşizm, çeşitli ülkelerde koşullara bağlı farklılıklar gösteriyor olsa da özü itibariyle her yerde benzerdir. Yaşayan bir terimdir; çeşitli versiyonları vardır faşizmin. Faşizm tarih içerisinde bir sürekliliği olmasıyla birlikte her dönemde de kendine has biçimler meydana koyar. Aslında özü itibariyle sermayenin beslemesidir. Tarih boyunca nerede ortaya çıkarsa çıksın özü hiç değişmez: Tekellerin azami kâr azami egemenlik için işçi sınıfı ve emekçi halklara yönelttiği silahtır.
 
Faşizmin süregelen bir olgu olduğunu söylüyorsunuz. Süregelen bir hal olarak faşizm günümüze nasıl uyarlandı? 
 
Unutmamalıyız ki faşizmin yükseldiği iki savaş arası dönem öyle kendiliğinden ortaya çıkmadı. Tam aksine faşizm, zalim genişlemeciliği ve sosyal Darwinci mantığı ile (ki o zamanlar tamamen yasaldı), 500 yıllık Avrupa sömürgeciliğinde vardı ve sonrasında kendine, Avrupa’ya döndü. Bu bağlamda faşizm hiç gitmemişti! Eğer faşizmden anlaşılan 1922-1943 arası İtalya krallığında cisimleşen ve görünür hâle gelen bir siyasi model ise, çok farklı bir sonuca ulaşırız. Bu iktidar biçimini karakterize eden özellikleri ele alalım: hiper milliyetçilik, ırkçılık, maçoluk, lider kültü, çöküş ve yeni siyasal rejimde yeniden doğuş miti, siyasi düşmanlara karşı şiddetin şu veya bu şekilde açıktan benimsenmesi ve devlet kültü. İşte o zaman bu iktidar biçiminin 1943’te formel olarak ortadan kalkmasından sonra farklı biçimlerde ve şekillerde sadece Avrupa’da değil, başka yerlerde de nasıl var olmaya devam ettiğini açık bir şekilde görebiliriz. 
 
Faşist partilerin nasıl varlığını sürdürdüğünü, faşist söylemlerin nasıl yayıldığını ve savaş sonrasında dünya çapında ortaya çıkan farklı rejimlerin, formel olarak faşizmi benimsemeksizin nasıl faşist özellikler sergilediğini görebiliriz. İşte o nedenle bugünlerde yaşananlara ‘Nazi manyaklığı’ deyip, geçemeyiz! Bunların tarihsel toplumsal, ekonomi-politik gerekçeleri vardır; olmuştur, olacaktır da…
 
 İnsanlık tarihinde büyük yıkımlara neden olan faşizmin günümüzde halen canlı olduğunu mu söylüyorsunuz? 
 
Evet. II. Dünya Savaşı’nı izleyen Nürnberg Mahkemelerinde yargılananlar da buzdağının tepesi bile değildi; bu da bir çeşit ‘olağanüstünün olağanlaştırılması’ndan başka bir şey değildi. Bunları bilmeyen var mı? Tarih tekerrür etmez, farklı oyuncularla ve başka zamanlarda benzer sonuçlar ortaya çıkarır. Bugün gücünü günden güne artıran ‘popülizm’ diye sunulma yanılgısından mülhem Donald Trump, Amazonları tarıma ve madenciliğe açmaya niyetlenen, kadınları ve sosyalistleri aşağılayan, polise istediği herkesi vurma emri veren Brezilya Devlet Başkanı ‘Tropik Trump’ Jair Bolsonaro, ırkçı yasa tasarılarının mimarı ‘Macar Trump’ Viktor Orbán, göçmenlere karşı insanlık dışı tutumuyla ve Mussolini hayranlığıyla bilinen İtalya Başbakan Yardımcısı ve İçişleri Bakanı ‘Napoliten Trump’ Matteo Salvini, Brexit sürecinde parlamentoyu zorunlu izne çıkaran ve bir anlamda darbe yapan İngiltere Başbakanı ‘Britanyalı Trump’ Boris Johnson bugünkü en önemli temsilcileri ve neo-faşizm tartışmalarının özneleri değil ise nedir ki?
 
Ya coğrafyamızdaki ‘hakikât rejimi’ tesis etme çabalarını; 15 Temmuz 2016 darbe girişiminden sonra ve Kovid-19’un yeni ‘normali’yle(?) ‘tek adam’lığın devletin monolitik; toplumun korporatif örgütlenmesi keyfiliğiyle tesis edenler zikrettiğimiz örneklerden farklı mı? Değil! O nedenle günümüzde olup bit(mey)en melaneti açıklamak için ‘kötülük’ten daha izah değeri yüksek bir kavrama ihtiyaç var diyorum; bu da faşizmdir. Faşizm, kapitalizmden ayrı düşünülemez/soyutlanamaz diyorum.
 
Faşizmin Türkiye’de de canlı olduğunu düşünüyor musunuz?  
 
Siz bakmayın serbest seçimlerle iktidara gelmekten söz edenlerin hınç, nefret söylemini sürekli besleyip, canlı tutanların demokrasi naralarına! Öznesiz bir demokrasi abartıları konusunda “Kültürel bir çöl yaratılmışsa orada her şey satılabilir. Çünkü çölde her şey mucize etkisi yapar” diyen Pier Paolo Pasolini sonuna dek haklıdır.
 
Demokrasi eşittir özgürlük değildir. Demokrasi bazen hatta kapitalizm koşullarında iki kurt ve bir kuzunun öğle yemeğinde ne yiyecekleri konusunda oylama yapmasıdır. Bugünlerde demokrasi diye sunulan tulûat ile korkunun, kuşkunun, istikrar talebinin kriz tablosunda İslami tutkuların hâkim olduğu siyasal tahayyülle toplum yeniden biçimlendirilirken hazırlanan ‘ölüm listeleri’ neo-faşist paramiliter tahkimatın bir üst düzeye sıçratıldığına işaret ediyor, ki bu hayırlı bir gidişat değildir.
 
Hatırlayın, Nazi iktidarı Alman toplumunu suç ortağı hâline getirmek için kaldıraç olarak Yahudi/Roman ötekileştirilmesini kullandı. Söz konusu nefretin bir toplumsal tahayyüle, ondan beslenen pratiklere ve bir kültür dünyasına yaslanmasıyla oluşturulan vahşi kolektif kimliğin de önü açıldı. Bu noktada coğrafyamızdaki Kürtlerin tarihi ile Maraş-Çorum-Sivas-Malatya vb’lerindeki Alevilerin hâlini anımsamak yeter de artar değil mi?
 
 Türkiye’deki faşizm nasıl gelişip, olgunlaştı? 
 
‘Bölünmez bütünlük’ retoriğiyle. ‘Devlet-i ebed müebbed’in cihan hâkimiyeti mefkûresiyle beslenen gözü dönmüş saldırganlık! Parlamento’nun işlevsizleştirilip, yetkilerin tek adama devredilmesi, medyanın denetim altına alınması, ilkokul düzeyinden üniversitelere kadar tüm eğitimi imam hatipleştirilmesi, kadınların eve dönüştürülüp, ‘fıtrat’larna teslim edilişi. Ve nihayet Prusya savcılarına Hermann Göering’in, “Kanun ve Führer’in iradesi aynı şeydir” uyarısındaki üzere ya da Adalet Müşaviri ve Alman Hukuk Lideri Dr. Hans Frank’ın 1936’da hukukçulara, “Nasyonal Sosyalizm karşısında hukuk bağımsızlığı yoktur. Vereceğiniz her kararda önce kendinize şunu sorunuz: Benim yerimde Führer olsa nasıl karar verirdi?” yanıtındaki gibi bir kanunsuzlukla yüz yüze olmamız. Ordu, polis, zindanlardan falan söz etmeyi gerekli bile görmüyorum!
 
Şimdi burada durup İbrahim Gökçek’in cenazesi yakma tehditleri ile Sevda Noyan’ın ölüm listesinin bir ‘kötülük’ ya da ‘anormali’ değil, yeni normalleri olduğunu ifade etmek istiyorum. 
 
“Yeni normaller” dediniz. Bunu biraz açar mısınız? 
 
 Gökçek’in cenazesini yakma tehditleri ile Sevda Noyan’ın ölüm listesinden söz etmesi bir kötülük falan değil, bunun çok ötesinde aramızda sivil kıyafetle, masum kılıklarla dolaşan ekonomi-politik bir hakikattir.
 
Gökçek’in cenazesini yakma tehditleri ile Sevda Noyan’ın ölüm listesinden söz etmesi bir kötülük falan değil, bunun çok ötesinde aramızda sivil kıyafetle, masum kılıklarla dolaşan ekonomi-politik bir hakikâttir! Buna ilişkin olarak Zizek, “Ernesto Laclau, bir çeşit düşman figürü inşa etmenin, popülizmin içkin gerekliliği olduğunda ısrarcıydı-ki bu yalnızca zayıflığının değil, gücünün de kaynağıdır” der. Fransız sosyolog Gustave Le Bon, “Kitlenin doğru akıl yürütme gücünden yoksun olması, onda eleştirel akıldan, yani hakikâti yalandan ayırabilme ve herhangi bir konuda kesin bir yargıya varma istidadından eser bırakmaz,” derken, ‘kolektif’ biçime bürünen kitle psikolojisinin bireysel özellikleri silerek hipnotize ettiğinden söz eder. Kitlesel hareketlerin otoriter yönetimler tarafından nasıl manipüle edildiğine dikkat çekerken Hitler’in de bir kitle psikolojisi uzmanı olduğunu unutmamak gerekir.
 
Bu tehditleri toplumsallığa yapılan saldırılar olarak mı okumalıyız? Yapılan tehdit ve saldırıları neo-liberal faşizm olarak mı değerlendiriyorsunuz? 
 
Toplumsallığa saldırı mı dediniz? Neyin toplumsallığına ya da hangi toplumsallığa? Hatırlatayım düşman hukuk(suzluğ)unun olduğu yerde -genel bir- toplumsallıktan söz edemezsiniz? Nazi Almanya’sında Yahudiler için veya Fransız sömürgesi Cezayir’de Araplar ile Kabilliler için hangi toplumsal kriter işliyordu ki?
 
Mezarlara/cenazelere saldıran zihniyet (ile pratiği) de dahil, verdiğim Almanya/Cezayir örnekleri ancak düşman hukuk(suzluğ)u ile veya George Orwell’in, “Aslında hiçbir şey yasa dışı değildi. Çünkü, artık yasa diye bir şey yoktu” çözümlemesiyle anlaşılabilirken, “Eğer özgürlüğün bir anlamı varsa, bu insanlara duymak istemedikleri şeyleri söyleme hakkıdır” der Orwell.
 
Yüksel Direnişçileri’nden Nazan Bozkurt, Acun Karadağ, Mahmut Konuk neden her gün yerlerde sürükleniyorlar? HDP’nin kazandığı belediyelere niçin kayyım atandı? Kars Belediyesi Eşbaşkanı Ayhan Bilgen’e kurşunların yer aldığı fotoğrafla tehdit mesajı gönderenler kimlerdir? Sonra göçmenlere (özellikle de Suriyeliler’e) reva görülenler? Hâkimler ve Savcılar Kurulu, İzmir Karşıyaka hâkimi Ayşe Sarısu Pehlivan’ın ardından İzmir hâkimi Orhan Gazi Ertekin’in Grup Yorum üyesi İbrahim Gökçek hakkındaki paylaşımları nedeniyle cezalandırılmalarına(?) ne demeli? Ersin Korkut’un anasıyla, anadilinden konuşmaya kalkışınca tüm dillerin serbest, sadece Kürtçenin yasaklandığı Survivor’da, Acun Ilıcalı ile vatanın bir bütün olduğunu kanıtlanması… Bu ve benzerleri kötülük sıfatını aşan neo-faşist hakikatin bizatihi kendisindir!
 
Tüm bunlar karşısında siz nasıl bir mücadele hattı oluşturulmayı öneriyorsunuz? 
 
 “…Çözüm için birlikte mücadele yerine, mücadelenin birliğinden hareket eden bir politik çizgiyi seçeneğine sarılıp, birliğin bir iltihak (ya da vazgeçiş) olmadığının altını çizip, işçilerin, Kürtlerin, çevrecilerin, Alevilerin, Kadınların, LGBTİ+’ların binlerce ‘Evet’ini bir (kapitalizme) ‘Hayır’ etrafında birleştirmeliyiz.
 
Kapitalizmsiz bir kötülüğün sıradanlaşması/normalleşmesinden söz etmek suya yazı yazmak gibi bir şeydir yani nafile bir çabadır! Çözüm için yanıtlarımızı vermeden önce ne olduğumuza, ne istediğimize dair sorunlarımızı ortaya koyabilmeliyiz. (Dikkat, taleplerimizi her adım başı değiştiren bir hat, politik olmaktan çok pragmatizmden malûldür!) Komutan Yardımcısı Marcos’un, “Düşmanla kurduğun her temas, eğer onu teslim almak için değilse, teslim olmak içindir” uyarısını kulaklarımıza küpe etmeliyiz. Başkaldırı alternatifinin yaşamı seçmek olduğunun bilincinde gerçeği arayanlar, görünüş aldanmamak, teslim olmamakla mükellefken, vazgeçemeyeceğiz şeyin uğruna mücadele ettiğimiz davamız ile onurumuz olduğundan şüphe etmemeli ve ütopyalarını terk etmeyenlerin yenilmez olduğunu unutmamalıyız.
 
Toplumun korporatif, devletin monolitik örgütlenmesi yolunda ileri adımların atıldığı coğrafyamızda, ötekileştirilenlere uygulanan şiddete bakarak, kendinize yapılacağını görebilmeniz mümkündür. Düşmanın birçok yüzü olsa da, tek (kapitalizm) olduğunu ve ayrıca da sırf yakın hedeflere bakarak kısa mesafeler kat edilebileceğini, çok uzaklara bakılırsa da sendelemenin kaçınılmaz olduğunu akıldan çıkarmamalı. 
 
Sömürülmüş, dışlanmış, ezilmiş ama hâlâ karşı koyan, ‘yeter’ diyen bir azınlık olduğumuz bilinciyle -ve öncelikle- yapılması gereken yüzümüzü sağımıza değil, her daim solumuza dönerek iddialarımıza uygun davranmaktır.
 
Sınıf hareketinden mi söz ediyorsunuz? İşçileri örgütleyip, birleştireceksiniz! (Kovid-19 salgını, pandemi krizi, çok net bir biçimde yerkürenin işçi sınıfının omuzlarında durduğunu ortaya çıkarttı. Hepimiz görüyoruz ki salgının kurbanları her yerde işçi sınıfıdır. Lojistik ve sağlık sektörü krizin bütün yükünü üzerinde taşıyan iki sektör oldu. Şimdi bu şartların kendisi aslında bize nereden başlamamız gerektiğini ifade ediyor…) Ulusların Kendi Kaderini Tayin Hakkı (UKKTH) hareketinden mi söz ediyorsunuz? Özgürlükçü eşitliği hedefleyen Kürdî hareketi örgütleyip, tüm parçalarla birleştireceksiniz! Çevre savunucusu musunuz? Ekolojik felaketin asli sorumlusunun sürdürülemez kapitalist yıkım olduğundan bir an dahi tereddüt etmeden -çöp toplamayı aşarak- militan bir mücadele hattına sahi olacaksınız!
 
Alevilerden, Kadınlardan, LGBTİ+’ların kimlik hakları gerçeğinden mi söz ediyorsunuz? O hâlde çözümünüzü sizi inkâr edenlerin çizdiği sınırların içinde aramayıp, öz örgütlenmelerinizi yaratacaksınız! Taban örgütlenmelerinden yoksun mücadele cephesi de, birlik de olmadı, olmuyor, olmayacak da… O hâlde çözüm için birlikte mücadele yerine, mücadelenin birliğinden hareket eden bir politik çizgiyi seçeneğine sarılıp, birliğin bir iltihak (ya da vazgeçiş) olmadığının altını çizip, işçilerin, Kürtlerin, çevrecilerin, Alevilerin, Kadınların, LGBTİ+’ların binlerce ‘Evet’ini bir (kapitalizme) ‘Hayır’ etrafında birleştirmeliyiz. Bu birleşmeyle ezilenlerin tarihsel bloğunu tek bir ‘Hayır’ ve sayısız ‘Evet’ praksisi olarak yaratmakla mükellefiz. 
 
Buna paralel olarak Tony Cliff’den; “Faşizm umutsuzluğun, sosyalizm ise umudun hareketidir. Böyle olduğu için de faşizmle mücadele sadece faşistlerle mücadele değil, faşizme ortam hazırlayan umutsuzluğa karşı bir mücadeledir” sözlerini hatırlamakta fayda var. 
 
MA / Naci Kaya

Diğer başlıklar

10:50 AİHM İmamoğlu dosyasını ‘öncelikli’ inceleyecek
10:16 Buca Belediyesi işçileri yeniden iş bıraktı
09:59 Süreç anketi: 'Umut hakkı' talebi yüzde 71 oranında
09:43 Karasu: Kürt halkının iradesinin dikkate alınması gerekiyor
09:20 Mazlum Ebdî Şam’a gidecek
09:17 Doğum izni düzenlemesi: Kadınların hayatını zorlaştıracak
09:17 Edebiyat, folklor, bilim ve direnişin sesi: Sehîdê Îbo
09:15 Kadınların talepleri 'yetersiz elektronik kelepçe' gerekçesiyle reddediliyor
09:14 Wan Barosu Cezaevi Komisyonu'ndan Kaya: Süreci sabote etmek isteyen hapishane ve yönetimleri var
09:13 Yazar Tunç: Mereş'te yaşananlar soykırımdı, devlet yüzleşmeli
09:13 Sanatçılar: Abdullah Öcalan’ın özgürlüğü için miting alanını dolduralım
09:07 Gaxan'ın bu yılki gündemi: Demokratik toplum ve barış
09:06 Dumlu'da tutsaklara sistematik şiddet
09:01 İnsan hakları ve yargı açısından garabet bir yıl geride kaldı
09:00 Avrupa yıl boyunca Abdullah Öcalan’ın özgürlüğünü haykırdı
09:00 26 ARALIK 2025 GÜNDEMİ
08:49 Çok sayıda kent için kar ve sağanak uyarısı
08:40 Futbolda bahis soruşturması sürüyor: 29 kişi hakkında gözaltı kararı
08:32 Colemêrg'de bir araç Zap Suyu'na yuvarlandı
08:30 Asgari ücret artışı Resmi Gazete'de yayımlandı
25/12/2025
23:55 Selim Sadak’ın hayati riski sürüyor
23:17 Erdîş’te yangın: 15 kişi hastaneye kaldırıldı
23:13 Wan’da kavgada bir kişi hayatını kaybetti
21:34 Şêxmeqsûd ve Eşrefiyê’de abluka sürüyor
21:25 Asgari ücrete tepki: Geçim artık imkansız
20:56 Boş dairede bir kadın hayatını yitirmiş halde bulundu
20:17 Pulur’da Gaxan kutlandı
20:12 Aralık ayı katliamları yürüyüşle protesto edildi
19:37 Minbic’te 1 çocuk katledildi
19:35 İsrail Lübnan’da aracı hedef aldı: 2 ölü
18:54 DEM Parti İzmir Kadın Meclisi: Leyla Zana onurumuzdur
18:41 Geçiş hükümetine bağlı gruplar bir çocuğu katletti
17:35 Mazlum Alas'ın taziyesine kitlesel ziyaret
17:14 İran Kürt yurttaşa idam cezası verdi
16:47 Gazeteci Aykol'un tedavisi sürüyor
16:40 Emeklilerden iktidar protestosu: Bu iktidar sermayenin iktidarıdır
16:38 Nihal Ay'ın taziyesine kitlesel ziyaret
15:33 Pêrtag Belediyesi, GES kurulması için 350 dönümlük araziyi kiraya verdi
15:20 Mazlum Ebdî: Entegrasyon noktasında ortak anlayışa varılmıştır
15:04 MED TUHAD-FED: İstasyon Meydanı'nı barış meydanı yapalım
14:45 Sudan’da 73 kadın ve 29 kız çocuğu alıkonuldu
14:44 'Ajanlaştırma baskısına' karşı mücadele vurgusu
14:36 Ayşegül Doğan: Türkiye Suriye’de yapıcı rol oynamalı
13:36 İslami Araştırmalar Federasyonu eşbaşkanları seçildi
12:46 Eğitim Sen: Şiddeti çözmek uzun vadeli eğitim politikalarıyla mümkün
12:12 DEM Parti'den Leyla Zana'ya yönelik saldırılara karşı suç duyurusu
12:10 Mêrdîn'de Süryaniler ‘Doğuş Bayramı’nı kutladı
11:47 Wan'lı yurttaşlar: Devlet adım atsın
11:35 Libya heyetini taşıyan jete ilişkin yeni detaylar
11:16 Abdullah Öcalan: Demokratik İslam, Medine Vesikası’nın ruhuna dönmektir
11:09 Fenerbahçe Başkanı Saran adliyeye sevk edildi
11:00 Tülay Hatimoğulları: Kürt meselesi herkesin yüzleşmesi gereken bir meseledir
10:48 Riha’da ‘Umut ve Özgürlük’ mitingine çağrı
10:32 70 yaşındaki gazeteci 70 gündür direniyor
09:37 Kadınlara 4 Ocak çağrısı: Abdullah Öcalan'ın özgürlüğünü haykıralım
09:30 Kriz, toplumsal çöküş ve direniş: Zibechi'den alternatif bir dünya okuması
09:28 Ercan Yılmaz: Meclis’e sunulan raporlar meseleyi çözme noktasında eksik
09:23 Bastonuyla açtığı çukurlara ‘umut tohumlarını’ ekti
09:21 Ekonomist Döğüş: Asgari ücret yoksulluk sınırına göre tanımlanmalı
09:19 'Cezaevlerinde sürece provokasyon' uyarısı
09:17 Kadın balıkçılar 120 gündür balık çiftliği nöbetinde
09:09 Hastanedeki ‘hukuksuzluğa’ dava açacak savcı arıyor!
09:06 GABB Eşbaşkanı Neslihan Şedal: Yerele yetki ülkeyi bölmez, bütünleştirir
09:02 İran ve Rojhilat'ta 2025: Tarihi bir kırılma yılı oldu
09:00 25 ARALIK 2025 GÜNDEMİ
08:37 Meteoroloji'den çok sayıda il için uyarı
24/12/2025
23:53 Paris'te katledilenler anıldı: Avrupa gerçeği açığa çıkarsın
22:47 Nijerya’da camide patlama
20:46 Kadın Emeği Almanağı'nın sergisi düzenlendi
20:27 Sadettin Saran tekrar gözaltına alındı
19:42 QSD: 6 DAİŞ’li yakalandı, bomba yüklü araç etkisiz hale getirildi
19:37 Şehitler Mağarası’nda 33 yıl sonra ilk anma
19:29 KHK eyleminde asgari ücret tepkisi
19:23 Asgari ücret protestosu: Bu sömürü düzenine mahkum değiliz
19:19 CHP’li Alp’ten CHP’li Dikbayır’a: Kürtlerin inkarı çoktan tarih oldu
19:13 11’inci Yargı Paketi itirazlara rağmen kabul edildi
19:08 Gülistan Kılıç Koçyiğit'ten siyasi tutsakların kapsam dışı bırakılmasına tepki
18:34 7,5 aylık bebeğin darp edildiği ortaya çıktı
18:30 Aralık ayı açlık sınırı 30 bin 665 lira
18:27 Mereş Katliamı anması: Yüzleşmeden barış olmaz
18:19 Netayahu’dan Gazze’ye saldırı tehdidi
18:16 Depremde can kayıplarında sorumluluğu olanlara tahliye yok
18:08 11'inci Yargı Paketi görüşmeleri: 'Kürtler annesini görmesin' paketidir
17:38 Zonguldak'ta 2 kadın katledildi
17:31 Okul bahçesinde araç çarpan çocuk yaşamını yitirdi
17:14 Geçiş hükümeti ateşkesi ihlal ediyor
17:01 Şam’a bağlı güçlerin Halep’te katlettiği kadın son yolculuğuna uğurlandı
16:48 Sidar Amed'in yaşamını yitirdiği açıklandı
16:35 Erdoğan'dan CHP'ye rapor eleştirisi: Çözüme dair hiçbir reçeteleri yok
16:18 ABD’den Venezuela’ya askeri müdahale hazırlıkları: Kuşatma sürüyor
16:17 Gülistan Kılıç Koçyiğit: Rapor barışın hukuksal altyapısını oluşturmalı
16:15 Gazeteci Aykol'un sağlık durumunda değişiklik yok
16:02 Kurtulmuş’tan ‘süreç’ uyarısı: Türkiye kuşatılmaya çalışılıyor, çok vaktimiz kalmadı
15:57 Hakan Fidan Hamas Heyeti ile görüştü
14:47 Tahliyesi 15 ay ertelenen tutsağın durumu Meclis gündemine girdi
14:29 Rapor: Pişmanlık dayatması ve süreç sorularıyla tahliyeler erteleniyor
14:19 Panos'da taziyeye kitlesel ziyaret
14:12 Asgari ücret 'zammı' protestosunda ortak mücadele çağrısı
13:35 Meclis Komisyonu’nun çalışma süresi 2 ay uzatıldı
13:27 Ev baskınında Kürtçe konuşan anne darp edildi
13:08 Kürt Sanatçılar Birliği'nden 'Umut ve Özgürlük' mitingine çağrı
11:59 Şirnex'ta ev baskınları: 3 gözaltı
11:46 Alman Sosyolog Treiber: ‘Demokratik entegrasyon’ ilkesi nesnel koşullara uygundur
11:30 AYM’den tutsakların görüşmelerinin kaydedilmesine ihlal kararı
11:26 Komisyon çalışma süresinin uzatılması için toplandı
11:07 Libya heyetini taşıyan uçağın ses kayıt cihazına ulaşıldı
11:04 Kürtçe savunmaya engel: Mahkememde Türkçe konuşacaksınız!
11:01 'Umut ve Özgürlük mitingi demokratik çözümünün başlangıcı olacak'
10:40 Aldar Xelîl: HTŞ, BAAS rejiminin farklı bir versiyonudur
10:36 DEM Parti MYK toplandı
10:13 Döviz güne nasıl başladı?
09:53 Uyuşturucu operasyonu genişletildi: 22 kişi hakkında gözaltı kararı
09:49 Suriye belirsizlikle 2026 yılını karşılıyor
09:37 Fenerbahçe Başkanı Saran’ın uyuşturucu testi pozitif çıktı
09:35 Asgari ücreti protesto ederken gözaltına alınan gençler serbest
09:21 Verilmeyen suyun faturası yüksek kesildi!
09:20 Mehmet Altan: Siyaset demokratikleşmeden sorunlar çözülmez
09:17 Gülcan Kaçmaz Sayyiğit: Abdullah Öcalan’ın fiziki özgürlüğü sağlanmalı
09:02 Gençler 'sosyalist toplumda gençliğin rolünü' tartışacak
09:00 24 ARALIK 2025 GÜNDEMİ
08:59 ‘Düşen’ uçakta Libya Genelkurmay Başkanı dahil 8 kişi öldü
08:34 ‘Değerli kağıtlara’ yüzde 19 zam
23/12/2025
23:59 Halep’de ki saldırılar Winterthur’da protesto edildi
23:53 Libya heyetini taşıyan jetin enkazına ulaşıldı
22:22 Fidan konuşurken basın toplantısı bitirildi
22:16 Libya Genelkurmay Başkanı'nın olduğu jet ile bağlantı kesildi
21:44 'Asgari ücret 28 bin, sarayın günlük harcaması 58 milyon lira'
21:09 QSD'den DAİŞ operasyonu: 3'ü öldürüldü, 5'i yakalandı
21:06 Asgari ücreti protesto eden gençlere gözaltı
21:02 Depremzedeler yargı paketi geçmeden nöbeti bitirmeyecek
19:53 Kayyımın işten çıkardığı 223 işçi: Direnişimizi büyüteceğiz
18:48 2026 asgari ücreti belli oldu!
18:27 Mereş Katliamı anması: Faillerle yüzleşme sağlanmadı
18:25 İsrail Lübnan komutanını öldürdü
18:23 Özgürlük İçin Sanat İnisiyatifi’nden Koma Amed açıklaması
18:21 Demokratik Modernite davası ertelendi
18:18 Belgin Kanat 12 yıl sonra tahliye edildi
17:57 Gazze’de 70 bin 942 kişi katledildi
17:45 DİSK'in asgari ücret yürüyüşü Ankara'ya vardı
17:40 İsrail’de Alman kadın aktiviste cinsel saldırı
17:26 Esad'dan kalan cezaevleri hala kullanılıyor
17:09 AKP ve MHP’den 11’inci Yargı Paketi’nde geri adım
17:06 İktidar ve işveren temsilcileri asgari ücret için 3’ün kez toplanacak
17:03 Mezopotamya İslami Araştırmalar Federasyonu kongresine çağrı
17:01 Kurtulmuş, Meclis grubu olmayan partilerin komisyon üyeleriyle görüştü
16:05 Depremzedeler: Bu suçlar kamu vicdanından muaf tutulamaz
15:48 Kuyumcu cinayetinde 7 kişi tutuklandı
15:41 Adana'da Barış Anneleri Derneği açıldı
15:39 HPG'li Polat'ın taziyesine kitlesel ziyaret
15:35 Hekimler, hekim ve asistan hekimlerin sorunlarına çözüm istedi