AMED - “Umut hakkı”nın herhangi bir şarta bağlanmaksızın koşulsuz yerine getirilmesi gerektiğini belirten ÖHD üyesi Şemdin Şahin, sürecin sağlıklı yürümesi için de Abdullah Öcalan’ın fiziki koşullarının sağlanması gerektiğini vurguladı.
İmralı F Tipi Yüksek Güvenlikli Kapalı Cezaevi’nde tutulan PKK Lideri Abdullah Öcalan üzerindeki tecrit devam ediyor. İmralı’da 43 ay süren mutlak iletişimsizlik ardından 23 Ekim ve 28 Aralık 2024 ile 22 Ocak’ta 3 görüşme gerçekleştirildi. Ancak hala aile ve avukat görüşleri “disiplin cezaları” gerekçesiyle gerçekleştirilmiyor. Kürt sorununun çözümüne dair tartışmalar yürütülmesine rağmen tecrit kaldırılmıyor. Söz konusu tartışmaların sürdüğü bu dönemde Türkiye’nin 10 yıldır uygulamadığı “umut hakkı” tartışmaları daha fazla gündeme geldi.
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) 2014 yılında Abdullah Öcalan’ın “umut hakkı”nın ihlal edildiğine kararı verdi. En son 17-19 Eylül 2024 tarihlerinde gerçekleştirdiği toplantıda AİHM kararını gündemine alan Avrupa Konseyi (AK) Bakanlar Komitesi (BK), Türkiye’ye gerekli önlemleri geciktirmeden alması, aksi takdirde Eylül 2025’te ara kararını hazırlayacağı uyarısında bulundu.
Özgürlük İçin Hukukçular Derneği (ÖHD) Amed Şubesi üyesi Avukat Şemdin Şahin, “umut hakkı”na dair değerlendirmelerde bulundu.
TECRİT DEVAM EDİYOR
İmralı Cezaevi’nin başlı başına “işkence sistemi” haline geldiğini belirten Şahin, İmralı’daki koşulların görüşmelerin sağlanması durumunda dahi tecride, izolasyona yol açtığına dikkat çekti. Türkiye kanunlarında hükümlülere ve tutuklulara verilen belli başlı hakların İmralı’da uygulanmadığını ifade eden Şahin, hukuki değil, siyasi zeminde hareket edildiğini belirtti. Abdullah Öcalan ile aile görüşü kapsamında görüşmeye giden yeğeni Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) Riha Milletvekili Ömer Öcalan’ın gittiği süreçte dahi aile görüş yasağının olduğunu hatırlatan Şahin, “Ama görüşmeleri siyasi kararlarla yapabiliyorlar. Şu anda siyasiler gidip, gelebiliyor ama yine de avukat ve aile görüşüne ilişkin yasaklama devam ediyor. Bir iki görüşme oldu diye tecridin kırıldığını da söylemek mümkün değildir. Tecrit halen devam ediyor. Bunun hukuki yanı da yok. İmralı’da başlayan tecrit tüm cezaevlerinin yanı sıra toplumun tüm kesimlerine de sirayet etti. Yani burada etkilenmeyen hiçbir kesim kalmamıştır. Kadınlardan tutun, gençlere, çocuklara, işçilere, emekçilere kadar herkese sirayet etmiş bulunmakta” diye kaydetti.
DÜZENLEME SÜRÜNCEMEDE BIRAKILIYOR
AİHM’nin ihlal kararı verdiği 2014 yılından bu yana “umut hakkı”na dair adım atılmadığını hatırlatan Şahin, “Yasalarda her hangi bir değişikliğe de gidilmedi. Bunun mevzuata girebilmesi için, Türkiye’de birkaç tane kanun ve düzenlemenin değiştirilmesi gereklidir. Bunların başında ‘Terörle Mücadele Kanunu (TMK)’ geliyor. 5271 sayılı kanunun koşullu salıvermeyi düzenleyen 107’inci maddesi geliyor. Adli suçlardan ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası alan kişiyle, örgütlü suçlardan ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası alan suçların infazı farklı oluyor. Bu kapsamda zaten bir eşitsizlik durumu da söz konusu. Türkiye’nin taraf olduğu sözleşmelere de açıkça aykırı. Ama Türkiye inatla gerekli düzenlemeleri yapmıyor. AİHM kararlarını AK BK denetliyor. Siyasi, diplomatik, ekonomik yöntemlerle kararların uygulanmasını sağlamaya çalışıyor. Türkiye’ye de 2025’in Eylül ayına kadar bir süre verildi. Üye devletler net bir şekilde kararın uygulanmasını isterse Türkiye’nin uygulamama gibi bir şansı yoktur. Ama menfaatleri gereği daha esnek ve sürüncemede bırakıyorlar” ifadelerini kullandı.
“Umut hakkı” ve diğer insan haklarının herhangi bir şarta bağlanmaksızın koşulsuz, şartsız yerine getirilmesi gerektiğinin altını çizen Şahin, Devlet Bahçeli’nin açıklamasına işaret ederek, “Konuşmanın çerçevesine baktığımız zaman; defalarca bunun için açıklamalar oldu. İnsanlar bu yüzden gözaltına alındı, tutuklandı ama tecridin var olduğunu kabul etmiyorlardı. Siyasi bir saikle tecridin var olduğunu ve belirlediği birkaç koşulun gerçekleşmesi halinde tecridin kırılabileceğini beyan etti. Bahçeli’nin o konuşmasını önemli bulmakla beraber, bu tür şeylerin koşul ve şartlara bağlanmaması gerekiyor” şeklinde konuştu.
HUKUKSUZLUK İMRALI'DA BAŞLIYOR
Kamuoyunda çözüme dair süren tartışmalara da dikkat çeken Şahin, bahsi geçen sürecin Abdullah Öcalan ile yürütülebileceğinin herkesçe kabul gördüğünü kaydetti. Şahin, “Devlet tarafı da bunu net olarak biliyor. Dolayısıyla bu sürecin sağlıklı yürüyebilmesi için de fiziki koşulların gerçekleşmesi gerektiği kanaatindeyim. Fiziki koşulların derhal sürecin sağlığı açısından gerçekleştirilmesi gerektiği kanaatindeyim. Hukuki açıdan da zaten fiziki salıverme koşullarının oluştuğunu söyleyebiliriz. Hukuki bir dayanak da mevcuttur. İktidar bir demokratikleşme umudu ve vaadinde bulunuyorsa bu sistemin İmralı’da başlaması gerekiyor. Çünkü en büyük hukuksuzluk orada başlıyor. Sistem orada kilitlenmiş durumda. Oradaki kilitler açıldığı an, diğer tüm alanlara sirayet edeceğini düşünüyorum. Umut hakkının sağlanması ve tecridin kaldırılması noktasında sadece hukukçuların ya da siyasetçilerin değil, toplumun her ferdi üzerine düşen sorumluluğu yerine getirmelidir. Türkiye toplumlarının da tabu ve kaygılarını bir kenara bırakıp, gerekli insani ve demokratik mücadeleyi yürütmesi gerekiyor” çağrısında bulundu.
MA / Rukiye Payiz Adıgüzel