WAN - Çiftçilerin üretemeyecek duruma geldiğini söyleyen Çiftçi-Sen Kurucu Genel Başkanı Abdullah Aysu, “Kötü günler geride kaldı daha kötü günler bizi bekliyor” dedi.
Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti), "Ekmek ve Adalet Buluşmaları" kapsamında hafta sonu Wan'da "Tarımda ve gıdada geleceği kurma" sempozyumu düzenledi. Sempozyuma katılanlar arasında yer alan Çiftçi Sendikaları Konfederasyonu (Çiftçi-Sen) Kurucu Genel Başkanı ve Yeni Yaşam gazetesi yazarı Abdullah Aysu, tarım için “Kötü günler geride kaldı daha kötü günler bizi bekliyor” değerlendirmesinde bulundu.
Aysu, tarım konusunun çok can yakıcı bir gündem olduğun söyledi. Çiftçiliğin ortadan kaldırıldığını ve tarımın şirketleştirildiğini söyleyen Aysu, DEM Parti’nin buna eğilmiş olmasının ve bununla ilgili bir strateji belirleme isteğinin çok önemli olduğunu kaydetti.
‘ÇİFTÇİLER ÇOK CİDDİ YOKSULLUK ÇEKİYOR’
Genel olarak iktidarların çiftçilerin sırtından kazandığını söyleyen Aysu, “İktidar, onlardan vergi alıyor, üretmiş oldukları ürünlerin karşılığını yeterince vermiyor ve zamanında da ödemiyor. Bütün bunları kendilerine kar hanesi sayıyorlar. Çiftçiler bu süreçte çok ciddi yoksulluk çekiyor. Bu yoksullukların sonucunda da onların adına bu fiyatı belirleyen, onların adına nasıl bir üretim yapacaklarına karar verenler genel olarak hükümetler ve onun gibi muhalefet partileri oluyor. Muhalefet partileri bile tarım hakkında konuşurken, çiftçiyi hesaba katmıyor, görüşünü alıp yansıtmıyor. Sadece kendi görüşünü yansıtıyor. Genel olarak siyasi partiler ‘en iyi biz biliriz’ tavrı içerisindeler. Ama bu sıkıntıları v sorunları yaşayan çiftçidir. Çiftçi traktörüyle protestoya gidiyor ama muhalefet yanlarında yok. Muhalefet çiftçiye ‘niye bu duruma düştünüz ve kim sizi bu duruma düşürdü’ sorularını bile sormuyor. Zaten hükümet çiftçiyi yok sayıyor ve görmezden geliyor” dedi.
‘ÇİFTÇİLER ZARAR EDİYOR’
Çiftçilerin maliyetlerinin yüksek, fiyatların düşük olmasından dolayı zarar ettiklerini ifade eden Aysu, “O da yetmiyormuş gibi bir de ürününü satamıyor. Geçmişte çiftçiyi destekleme alanları vardı. Bunlar zamanla özelleştirildi. Özelleştirilince bu durum tek başına şirketlere kaldı. Şirketler de kendi aralarında anlaşarak fiyatı sürekli düşük belirledi. Düşük olarak belirledikleri bu fiyatlar neticesinde çiftçi zarar etti. Şimdi buradan çıkışın yolu şu; mutlak suretle maliyetin üzerinde bir fiyat belirlenmesi ve verilecek olan fiyata devletin garantör olmasıdır. Fiyat şöyle belirlenmeli; maliyet artı yüzde 25 kazanç artı insanca yaşam payı üzerine eklenerek yapılmalı. İnsanca yaşam payı da o yılın enflasyonudur. Bunları üst üste ekledikten sonra bir fiyat belirlenmeli ve bu fiyatın altına düştüğünde de hükümet onu kendisi satın almalı” diye konuştu.
‘1980’DEN BERİ SİNSİ BİR PLAN DEVREDE’
80’li yıllardan başlayarak AKP hükümetine kadar aşamalı bir şekilde Türkiye tarımında sinsi bir planın devrede olduğunu belirten Aysu, “Hemen hemen 1980’den bu yana iktidar olan tüm hükümetler çiftçiyi ortadan kaldırma ve tarımı şirketleştirmek için plan uyguladılar. Bu planın uygulamasının son aşamasını AKP devraldı. Çiftçiyi elini kolunu bağlayacak duruma getirip her türlü destekten yoksun bıraktıktan sonra devraldı. AKP de bu çiftçilerin elde ettiği ürün ve kazançları ‘şirketlere nasıl aktarırım, hangi yol yordam ve kanun yönetmeliğiyle bunu yaparım’ çalışmasını yürüttü. Bugün itibariyle bu plan sayesinde çiftçi ve tarım bitme noktasına getirildi” ifadelerini kullandı.
‘ENDÜSTRİYEL TARIM BESİN DEĞERİNİ DÜŞÜRDÜ’
“Daha önce yediğiniz bir kilo domates bugün besin değeri açısından 9 kilo domatese tekabül ediyor” diyen Aysu, bu durumun da endüstriyel tarımdan kaynaklandığını söyledi. Aysu, “Toprağa kimyasal gübre atarsanız daha doğrusu hibrit tohum atarsanız, hibrit tohuma gübre vermezseniz. Bu da verim vermeyeceği anlamına gelir. Bunun yanında çok su vermezseniz de yine verim alamazsınız. Dolayısıyla sizin orada çok gübre ve su kullanmanız lazım. Bir de o kullandığınız gübre size ürünün hasat süresini kısaltır ve o kısaldığı oranda da güneşten ve topraktan alacağı vitamin ile mineraller olur. Bir de kimyasal gübre kullanılsa topraktaki bitkiler için gıda üreten canlılar ölür. Çünkü o kimyasal onları öldürür ve işlemez kılar. Ürün sadece kimyasal ile beslenmiş olur. O üründe artık makro ve mikro elemanlar azalır ve yeterli olmaz. Bu durum besin zenginliğini ortadan kaldırır. Yeterli besin olmayınca da her türlü hastalık gündeme gelir” dedi.
‘HER ŞEY DAHA KÖTÜYE GİDİYOR’
Tarımın geleceğinin içler acısı olduğunu aktaran Aysu, sözlerini şöyle sürdü: “Kötü günler geçti daha kötü günler geliyor. Bu net bir olay ve örneğin bu güne kadar şikayet ettiğimiz, besin değeri düşük dediğimiz olay sadece gübreden kaynaklanıyordu ama şimdi topraksız tarıma geçilerek üretimden vazgeçiliyor. Domates, biber, patlıcan ve diğer şeyler artık imal ediliyor. Dolayısıyla bu imalatla birlikte de sonumuz ne olur belli değil. Bunun çıkış yolu da Agroekolojik (tarım ve çevre bilimi demektir. Tarımın nasıl yapıldığından felsefesine kadar geniş bilimsel alanı ifade eder) tarımdır. Kurdistan bölgesi yerel tohum üretimine geçmelidir. Bitkisel üretim ve hayvan yetiştiriciliğini birlikte yürütmelidir. Yerel üretim ve yerel pazarları mutlaka inşa ettirmelidir.”