WAN- “Tarımda ve Gıdada Geleceği Kurma Sempozyumu”nda konuşan DEM Parti Eş Genel Başkanı Tülay Hatimoğulları, tarım alanında Kurdistan'da özel politika uygulandığını belirterek, alternatif politika, örgütlenme modelleri ve birleşik mücadeleyle mutlaka kazanacaklarını ifade etti.
Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi’nin (DEM Parti) Ekmek ve Adalet Buluşmaları kapsamında “Tarımda ve Gıdada Geleceği Kurma” Sempozyumu Wan’da başladı. İki gün sürecek olan sempozyumda “Tarımın ekonomi-politiği”, “Sömürü politikaları bağlamında Kürdistan’da tarım politikaları”, “Ne yapmalı, nasıl yapmalı”, “Tarım ve gıdada nasıl bir gelecek; çözüm önerileri”, “Tarımın geleceğini şekillendirmek; avantajlar dezavantajlar” gibi konu başlıkları tartışılacak.
Wan Barosu Tahir Elçi Konferans Salonu’nda başlayan sempozyumun açılış konuşmasını yapan DEM Parti Wan İl Eşbaşkanı Gülşen Kurt, katılımcılara teşekkür etti. Ardından konuşan DEM Parti Tarım Komisyonu Eşsözcüsü Rıdvan Turan, “21 yıllık AKP politikaları Türkiye ve Kurdistan yaşanamaz hale getirildi. Türkiye’nin batısında kırsal hızla boşalırken, Kurdistan’da bunu hızla yaşıyoruz. Kürt sorunun askere havale edilmesi, göçe zorlanma, yayla yasakları, bilinçli orman yakmaları gibi güvenlikçi anlayış nedeniyle Kürdistan tarımdan, üretimden koparıldı” dedi.
NEOLİBERAL POLİTİKALAR
Sempozyumda emeği geçenleri kutlayan DEM Parti Eş Genel Başkanı Tülay Hatimoğulları, iki gün boyunca önemli tartışma ve kararlaşmaların yaşanacağını söyledi. Ülkede derinleşen ekonomik krizin küçük üreticileri, işçileri, emekçileri, esnafı yoksulluğun derin dehlizlerinde ezdiğini belirten Hatimoğulları, “Üretim alanlarını daraltıyor. İşçiyi, köylüyü adeta topraksızlaştırıyor. Gıdaya erişim, barınma, konut gibi insan yaşamı için asgari düzeydeki olmazsa olmaz olan ihtiyaçlara erişemeyen milyonlardan yani nüfusun yarısından fazlasından bahsetmek mümkün. Bu tablo öğle ağır ki ‘bıçak kemiğe dayandı’ diyorlar ya hayır artık bıçak kemiği aşındırıyor, artık bıçak ilikte. Artık insanlar açlığı, yoksulluğu barınamama sorununu iliklerine kadar hissediyor. Tarım, Türkiye açısından oldukça önemli. Hem üretim, geçim, beslenme bakımından tarım çok önemli. Türkiye tarım ülkesi ve hayati öneme sahiptir. Biz bugün iktidar politikalarını eleştirirken AKP iktidara gelmeden önce mükemmel tarım politikaları vardı diyemeyiz. Elbette iyi değildi ama Türkiye’de neoliberal politikaları en iyi şekilde uygulayan parti ünvanını kazanan AKP, tarımı da bitirme noktasına getirdi. AKP iktidarı bu programın hayata geçirilmesinde en önemli rolü üstlenen siyasi partidir. Neoliberal politikalar saldırıların etkisiyle özelleştirmeyi mülksüzleştirmeyi derinleştirmiştir” dedi.
‘KURDİSTAN’A ÖZEL POLİTİKA UYGULANDI’
AKP’nin bölgeye özel politikalar uyguladığını söyleyen Hatimoğulları, “Kürt meselesinin çözümsüzlüğündeki ısrarı, AKP iktidarının politikası değil aynı zamanda geleneksel devlet anlayışının Kürt sorununa yaklaşımı devam ettirmiş bir parti olarak bu ısrarla özel olarak bölgeye uyguladığı politikalar ortadadır. Köy yakmalar, köyden göçertmeler o kadar had safhada oldu ki yayla yasakları gibi pek çok yöntemle aynı zamanda tarım Kürdistan’da da bitmeyle karşı karşıya kaldı. Türkiye tarımsal ürünleri ihraç edebilen bir ülke pozisyonundayken şu an ithalatçı bir ülke pozisyonuna gelmiştir. Türkiye buğday, hububat pamuk cennettir. Bu alanlarda ciddi ihracatçı ülke pozisyonundayken yaş sebze ve meyve ihracatçısı pozisyonundayken şu an ne yazık ki her şeyi ithal eden bir ülke pozisyonuna geldi. Ülkede bitirilmek istenen tarımı diriltmek, onu alınmayan gıda güvenliğini sağlamak, ülkenin yarısından fazlasını etkileyen yoksullukla mücadele etme konusunda biz DEM Parti olarak son derece kararlıyız” diye ifade etti.
‘ÇİFTÇİLER TARIMDAN KOPARILDI’
AKP’nin tarım politikalarıyla çiftçiyi üretimden kopardığını söyleyen Hatimoğulları, “Tarım tasfiye edildi. Çiftçilik yapanların zorla köylülüğü ortadan kaldırılarak Kürdistan’daki politikalardan da bahsettiğimiz gibi zorla kentlere göç ettirdiler. Kente giden başta Kürt işçiler olmak üzere batıdaki sermayenin emek gücünü karşılar bir pozisyonda şu anda. AKP neredeyse bütün politikalarını sermayeyi korumak, küçük üreticiyi bitirmek üzere endeksledi. Kısa bir süre önce işlenmeyen tarım arazilerinin tarımsal amaçla kiraya verilmesine ilişkin yönetmelik yayınlandı. Masrafını karşılayamadığı zarar ettiği için tarlasını ekemeyen, biçemeyen insanların tarlalarına el koyma yöntemini geliştirmek, kiralama usüllerine gitmek ve bunu aslında daha büyük ölçekli bu işleri yapan sermayedarlara peşkeş çekmek gibi bir politika izleniyor, Çiftçi kayıt sistemlerine göre 2003 yılında 2.8 milyon çiftçi varken şimdi bu rakam 2.2 milyona düşmüş durumda. Çiftçilerin borcu yaklaşık 859 milyar TL. Ziraat Bankası çiftçi için çalışması gerekirken ne yazık ki sermayedarlar için çalışıyor. Çiftçiler bu kadar zor durumdayken onların borçlarını bırakın silmeyi faizlerini dahi silmiyorlar. Mazot, gübre, elektrik, tarım ilacı, tohum, tarım makineler gibi girdi maliyetleri o kadar hızla artıyor ki sadece mazotu örnek verecek olursak bir sene içinde mazot 24 TL’den 44 TL’ye kadar yükseldi” diye konuştu.
OVP PROGRAMINA ELEŞTİRİ
Hükümetin Orta Vadeli Programı’nı (OVP) eleştirine Hatimoğulları, “Siz kaç tane OVP açıkladınız? Hepsi hayal hepsi kağıt üzerinde. Bugün Türkiye’de işçiler, çiftçiler alanlardaysa demek ki iş son raddeye gelmiş durumdadır. OVP’yi açıklayan hükümete diyoruz ki sistematik şekilde tarımı siz bitirdiniz. Sermayeyi merkeze aldınız çiftçi ve küçük üreticiyi bitirme aşamasına geldiniz. Sizin açıkladığınız hiç bir OVP’nin gerçek hayatta bir karşılığı yoktur, olamaz da. Dedikleri doğru olsaydı çiftçi borçlu olur muydu, traktörüne haciz gelir miydi, ürününü tarlada bırakmak zorunda kalır mıydı, ‘zarar ediyorum’ diye isyan eder domatesleri sokağa döker miydi? Ama artık çiftçi üretici ve tarım emekçileri bu aşamaya gelmiştir” diye tepki gösterdi.
‘DEDAŞ İŞKENCE YÖNTEMİ OLARAK KULLANIYORLAR’
Kurdistan’da geleneksel devlet anlayışının Kürt sorununda çözümsüzlüğü dayatmaya devam ettiğini ifade eden Hatimoğulları, “Bugüne kadar 4 bine yakın köy ya yakılarak ya işkence uyguladıkları için ya başka yöntemlerle boşaltıldı. Bölgede tarım ve hayvancılık yapanlar Türkiye’deki gelişmelerden elbette payını aldı. Ama bölge nezdinde uygulanan özel politikalardan dolayı çifte sömürüye tabii olduklarını ifade edersek asla abartmış olmayız. DEDAŞ gibi bir baş belası bölgede varlık gösteriyor. Sanırım Türkiye’de DEDAŞ kadar gündem olan başka bir enerji şirketi yoktur. Neredeyse her Allah’ın günü parlamentonun ve kamuoyunun gündeminde. Bakın sadece elektrik kesintileri yaşatarak çiftçiyi ve bölge insanının zora sokmuyor aynı zamanda 35 senelik küçücük tahta direklere çekilen teller ve onların çıkardığı yangınları hatırlanıyor. Mesela en son Mardin ve Diyarbakır’da çıkan yangında 15 köylü yaşamını kaybetti. Binlerce dönüm arazi, önemli bölümü ekiliydi yok oldu. Bunun nedeni DEDAŞ bütün bunlara rağmen kendisini yenileme konusunda da hiç bir adım atmıyor. DEDAŞ’ı adeta Kurdistan’da bir işkence yöntemi olarak kullanıyor. DEDAŞ derhal kendini yenilemeli kesintilere son vermelidir. Buradaki bu haksızlığa bu hukuksuzluğa artık son verilmeli. Bunun için diyoruz ki Kürt sorunu barışçıl ve demokratik yöntemlerle çözülmelidir. Bölgeler arası ayrımcılık derhal son bulmalıdır” diye konuştu.
‘ÇİFTÇİLERİN DESTEKLENMESİ ŞART’
Ekolojik, demokratik, doğaya ve topluma zarar vermeyen, emekçilerin haklarını koruyan, kadın işçilerin haklarını koruyan yurttaşlar için gıda sorununu çözen bir tarım ve gıda politikasına ihtiyacın olduğunu ifade eden Hatimoğulları, “Bu artık zorunludur ve kendini dayatmaktadır. Türkiye’de tarım alarm veriyor. Tarım üretiminin insan yaşamına canlıların yaşamına ne büyük katkı sağladığını pandemi ile sadece Türkiye değil bütün dünya deneyimlemiştir. Bizler tarımda neoliberal dönüşümün durdurulması için elimizden gelen her türlü çabayı sarf edeceğiz. Kar ve rant yerine toplumsal faydayı esas alan üretici-tüketicinin karşılıklı ilişkisi üzerinden temellenen gıda güvenliği ve güvencesi çerçevesinde halkın nitelikli ucuz gıdaya kavuşmasını sağlayan, ekolojist cinsiyet eşitliğini esas alan demokratik planlamacı, kendine yeten tarımsal üretim perspektifi ile hareket etmek hayati bir öneme sahiptir. Türkiye dört mevsim yaşayan tarıma elverişli toprağı olan suyu tarım için yeterli olabilecek bir ülke. Dolayısıyla bizlerin yapması gereken ilk iş tarımda üretilen bütün ürünlerin ihtallatının yasaklanması, tarım alanındaki tekelleşmeleri kıracak şekilde yeniden düzenlemelerin yapılması, büyük işletmeleri değil küçük işletmeleri merkezine alan bir yöntemin izlenmesi ve köylere etkin geri dönüşüm projelerinin geliştirilmesidir. Bugün kırsal iyice boşalmış durumda. Kırsala geri dönüşün teşvik edilmesi için kırsalda çok güçlü yatırımların ve teşviklerin geliştirilmesi gerekiyor. Bunun de öncülüğünü yapmamız gerekiyor. Küçük ve orta ölçekli üreticilere sulama suyu, elektrik, tohum, zirai ilaç, gübre desteği gibi destekleri sağlamak şarttır” ifadelerinde bulundu.
‘ÇOCUK İŞÇİLİĞİ YASAKLANMALI’
Tarımda en çok emek veren kadınlar olduğunu ama emekleri en fazla sömürülenlerin de kadınlar olduğunu ifade eden Hatimoğulları, “Güvenceli çalışma koşullarının hiç olmadığı bir alan. Sağlığı tehdit eden bir alan. Dolayısıyla burada kadınların özellikle güvenceli ve güvenli çalışma koşullarının sağlanması konusunda çok önemli adımları hep birlikte atmalıyız. Burada pozitif ayrımcılık ilkesiyle hareket edebilmeliyiz. Eşit işe eş değer ücreti en iyi şekilde sağlayabilmeliyiz. Aynı zamanda tarımda karşılaştığımız diğer sorunlardan biri çocuk işçiliğidir. Çocuk işçiliği mutlaka ve mutlaka sağlanmalıdır. Doğrudan kooperatifleşmenin gerçekleşmesi çok önemlidir. Emek sömürüsünün en önemli sebeplerinden biri de aracılar. Aracıların ortadan kaldırılması, üretimden tüketime doğrudan bir zincirin kurulması, bu anlamıyla kooperatifçiliğin geliştirilmesi çok önemli anlamlı ve elzemdir. Bu konuda pekala yerel yönetimler de buna ön ayak olabilir” dedi.
‘BU CENDEREDEN KURTULMAK MÜMKÜN’
Hatimogulları son olarak, “Bizim için ekmek ve adalet buluşmaları sıradan bir kampanya değil, tam da ana paradigmamız bakımından bizlerin bu ağır sömürü cenderesine karşı en güçlü şekilde hep birlikte mücadelemizi yürütmemizin tam zamanı. Tarım üreticilerinin örgütlenmesi bakımından sendikal mücadeleyi güçlendirme ve kurumsallaştırmak bakımından, önemli fikirlerin gelişeceğine inanıyorum. Bizler ezilen ve sömürülenlerin yayında olan siyasi parti olarak ezilen ve sömürülenlerin kurtuluşunun yanında örgütlenen ve mücadele eden bir siyasi olarak her daim mücadeleyi yükseltmek zorundayız. Bugün ülkenin içinden geçtiği bu ağır cendereden kurtulmak mümkün. Alternatif politikalarımızla alternatif örgütlenmelerimiz ve birleşik mücadelemizle kurtulmak mümkündür. Mutlaka başaracağız” diye bitirdi.
Konuşmaların ardından sempozlumun ilk oturumu başladı.