İSTANBUL - Onur Yaser Can’ı intihara sürükleyen polisler hakkında yeniden yargılama kararı verildi. Dava avukatlarından Mehmet Ümit Erdem, korunan sanık polislerin ifadeye çağrılması gerektiğini belirtti.
İstanbul’da Ortadoğu Teknik Üniversitesi (ODTÜ) Mimarlık Bölümü öğrencisi Onur Yaser Can, 2 Haziran 2010’da Narkotik Suçlarla Mücadele Şube Müdürlüğü polisleri tarafından “esrar satın almak” iddiasıyla gözaltına alındı. Can, daha sonra Fatih'te bulunan İl Emniyet Müdürlüğü’ne götürüldü. Bu sürede, Can’ın ailesine ve avukatına haber verilmedi. Can, emniyette narkotik polisler tarafından çıplak aramaya ve kötü muameleye maruz kaldı. Polisler tarafından kendisine “muhbirlik” dayatılan Can, verdiği ifadesinde sadece kullanmak için esrar aldığını belirtti. Polisler tarafından, “Yeniden görüşeceğiz” diyerek tehdit edilen Can’a, ifade tutanağı okutulmadan imza attırılarak ve serbest bırakıldı.
Can, 3 Haziran’da “evraklarda imza eksikliği” iddiasıyla yeniden emniyete çağrıldı. Can, emniyetten çıktıktan sonra polislerin fiziki takibine alındı. Daha sonra avukatıyla ifade tutanaklarını almak için başvuruda bulundu ancak avukatı da tutanakları alamadı. Tarihler 23 Haziran 2010'u gösterdiğinde Can, 3’üncü kez emniyete çağrıldı. Narkotik polisleri tarafından “muhbirlik” dayatılan Can, 23 Haziran maruz kaldığı kötü muamele ve baskı sonucu, oturduğu apartmandan atlayarak yaşamına son verdi. İntihara sürüklenen Can’ın ölümü tutanaklara ise, “maktul” olarak, yani “öldürülmüş” ya da “öldürülen” şeklinde yazıldı.
Can'ın annesi Hatice Can, 2 Mart 2014’te olayın üstünden 4 yıl geçmesine rağmen polislerin cezalandırılmaması üzerine yaşamına son verdi. Baba Mevlüt Can ise, 2019 yılında yaşamını yitirdi.
‘FARKLI İFADE İMZALATTILAR’
Can, intihar öncesi yazdığı notta, "Yakalandıktan sonra çırılçıplak soyuldum. Duvara yaslanmamı söylediler. Öksürtüldüm, bir süre çömeltilerek bekletildim. Bu süreçte ağlayan, polislere yalvaran bir kişinin sesi dinletildi, tokatlandım, sözlü olarak aşağılandım. Polislerden biri beni telefonla emniyete çağırdı ve önceki ifademden farklı bir ifade imzalattılar. Muhbirlik yapmam söylendi" ifadelerine yer verdi.
‘FETÖ SAVCISI’ AKKAŞ DOSYAYI YÜRÜTTÜ
Can’ın ailesi, narkotik polisleri Muhammet Ongun, Onur Ülker, Salih Bahar, Soner Gündoğdu hakkında “kamu görevlisinin resmi belgede sahteciliği, işkence yapma, cinsel saldırı” suçlamalarıyla Fatih Cumhuriyet Başsavcılığı Memur Suçları Soruşturma Bürosu’na başvuruda bulundu. O dönem “Futbolda şike”, “Hrant Dink cinayeti”, “25 Aralık yolsuzluk soruşturmaları” gibi dosyaları yürüten ve şu anda hakkında “FETÖ üyesi olmak” suçlamasıyla arama kararı olan eski savcı Muammer Akkaş dosyayı yürüttü.
Akkaş, 2 Mayıs 2011 tarihli kararında, “kesin ve inandırıcı delil elde edilemediğini” öne sürerek, polisler hakkında “kovuşturmaya yer yoktur” kararı verdi.
İKİ POLİSE CEZA
Daha sonra suç duyuruları üzerine İstanbul Adliyesi 6’ncı Ağır Ceza Mahkemesi’nde 2019’da açılan davada, polisler Bahar ve Gündoğdu hakkında, “sahte resmi belge düzenleme” ve “resmi belgeyi bozmak veya yok etmek” suçlamalarıyla 6 yıl 5 ay 15 gün hapis cezası verildi. Ayrıca Mahkeme, o dönem Narkotik Şube Müdürlüğü’nde görev yapan sahte belge düzenlemek ve yok etmek suçlarında kusur ve kasıtları bulunan kamu görevlilerinin tespit edilerek, haklarında dava açılması için savcılığa suç duyurusunda bulunulmasına karar verdi. Ceza alan polislerin itirazları üzerine dosya istinafa taşındı. İstinaf Mahkemesi, 14 Eylül 2023 yılında kararını açıklayarak, İçişleri Bakanlığı Teftiş Kurulu Başkanlığı'nca hazırlanan rapor hazırlandığını ve raporda polislerin üzerlerine atılı suçun sabit olduğunu belirtti. Mahkeme, kararını rapora dayandırarak, “Davaya konu işlemlerde hukuka uyarlılık bulunmadığı sonuç ve kanaatine varılmaktadır” dedi.
DANIŞTAY ONAYLADI
İstinaf Mahkemesi’nin kararına da itiraz edildi ve dosya üst mahkeme olan Danıştay 2’nci Daire’ye taşındı. Konuya ilişkin Danıştay ise kararını 27 Mart’ta açıkladı. Kararda, “Temyizen incelenen karar usul ve hukuka uygun olup, dilekçede ileri sürülen temyiz nedenleri kararın bozulmasını gerektirecek nitelikte görülmemiştir” denilerek, kararın onanmasına hükmetti.
KAMU DAVASI AÇILMASINA İZİN VERİLDİ
Can ailesinin avukatları Mehmet Ümit Erdem ve Tuğçe Duygu Köksal, 12 Temmuz’da İstanbul 8’inci Sulh Ceza Hakimliği’ne başvuruda bulunarak, yeni delil elde edilmesi nedeniyle ve bu durumun dava açılması için yeterli şüphe oluşturduğu gerekçesiyle kamu davası açılmasını istedi. Başvuruyu inceleyen hakimlik, 22 Temmuz kararını avukatlara iletti. Hakimlik dosyayı celp ederek, yeni tanık beyanlarını ve 41’inci Ağır Ceza Mahkemesi’nde gerekçeli kararındaki ifadeleri yeni delil saydı. Yeni deliller sonucunda hakimlik, avukatların itirazlarını kabul ederek, kapatılan Fatih Cumhuriyet Başsavcılığı’nın 2 Mayıs 2011 tarihli “kovuşturmaya yer yoktur” kararının kaldırılıp kamu davası açılmasını izin verdi. Polisler, “gerçeğe aykırı bilirkişilik veya tercümanlık yapma, resmi belgede sahtecilik, resmi belgeyi bozma, yok etme veya gizleme” suçlamalarının yanı sıra “işkence, intihara teşvik” suçlamalarıyla da yargılanacak.
İLGİLİ AMİRLER HAKKINDA DAVA AÇILDI
Ayrıca Can ailesi “gerçeğe aykırı bilirkişilik veya tercümanlık yapma, resmi belgede sahtecilik, resmi belgeyi bozma, yok etme veya gizleme” suçlamalarından da ilgili polisler Amir Hakan Aydın, Muhammet Ongun, Onur Ülker, Yunus Başay ve Zafer Kökdemir hakkında suç duyurusunda bulundu. İstanbul Adliyesi 41’inci Ağır Ceza Mahkemesi’nce aynı suçlamalardan dava açıldı. Davaya ilişkin 5 Haziran 2023’te gerekçeli kararını açıklayan mahkeme; Aydın, Ongun, Ülker ve Başay’a ayrı ayrı 6’şar yıl hapis cezası verirken, Kökdemir’e ilişkin beraat kararı verdi. Bu dosyada itirazlar üzerine istinafa taşındı ve dosya istinafta beklemekte.
DAVA SÜRECİNİ ANLATTI
Dava avukatlarından Mehmet Ümit Erdem, dava sürecine dair Mezopotamya Ajansı’na (MA) konuştu. İstanbul Narkotik Şube Müdürlüğü’nün Haziran 2010’da bir soruşturma yürüttüğünü ifade eden Erdem, soruşturma kapsamında uyuşturucuyu satın alanların gözaltına alındığını söyledi. Polislerin bu şekilde uyuşturucu satıcılarına ulaşmaya çalıştığını belirten Erdem, Can’ın olaya satıcı anlamında herhangi bir dahiliyetinin olmadığını dile getirdi. Uyuşturucuyu sadece alıp kullandığı için Can’ın gözaltına alındığı ve “işkenceye” maruz kaldığını söyleyen Erdem, Onur intihar ettiğini ve cebinde bulunan notla hukuki sürecin başladığını ifade etti. Erdem, “O dönem eski Savcı Muammer Akkaş yürütüyor süreci. Burada sadece 2 polis hakkında soruşturma yürütüldü. İşkence, intihara teşvik gibi suçlarla ilgili tamamı hakkında takipsizlik kararı verildi. 2019’da da bu 2 polis 6 yıl 5 ay 15 gün civarında ceza aldı” dedi.
ALİ YERLİKAYA İZİN VERMEDİ
Yargılamada dinlenen tanıklar ve toplanan delilerle suçun içerisinde başka polislerin olduğunun ortaya çıktığını vurgulayan Erdem, diğer polisler hakkında da suç duyurusunda bulunduklarını sözlerine ekledi. Suç duyurusunun ardından 2020’den itibaren 4 polis hakkında yeni bir sürecin başlatıldığının altını çizen Erdem, dönemin İstanbul Valisi olan İçişleri Bakanı Ali Yerlikaya ve ona bağlı kişilerin soruşturma izni vermediğini vurguladı. Erdem, “Bu durumla ilgili valiliğin tahkikat birimine biz de ifade verdik. Onlar ofisime geldiler topluca hem de bu bir gözdağıydı tabi. Biz daha sonra idare mahkemesine başvurduk ve İstanbul 41’inci Ağır Ceza Mahkemesi’nde 4 polisin yeniden yargılanmasına sağladık. Bu polisler 6’şar yıl hapis cezası aldı” ifadelerini kullandı.
POLİSLER YENİDEN YARGILANACAK
Erdem, şunları söyledi: "Burada Onur’la aynı gün alınmış ve aynı muamelelere maruz kalmış bir tanığımız da vardı. Bu yargılama sonunda bu sefer İstanbul 41’inci Ağır Ceza Mahkemesi yeniden suç duyurusunda bulunulmasına karar verdi. Ama karşımızda 2011 yılında şu an firari olan Muammer Aktaş tarafından ‘kovuşturmaya yer yok’ kararı vardı. Bu kararın kaldırılması için sulh ceza hakimliğine başvurduk. Hakimlik, işkence, intihara teşvik, kötü muamele suçlamalarından takipsizlik kararının kaldırılması ve yargılama yapılması yönünde karar verdi.”
VALİLİK ENGELLEMEK İÇİN HER ŞEYİ YAPMIŞ
Polis işkencesinin suçunun örtülmeye çalışıldığını vurgulayan Erdem, “Bu suçu örtmek için ellerinden geleni yaptılar. Onur’un anne ve babası vefat ettiği için soruşturma verilmesi kararına karşın valilik itiraz etmiş. Valilik, mahkemeye ‘ilgili başvurucu olan kişiler öldükleri için artık bu karar hükümsüzdür. Dolayısıyla soruşturma izni kararını kaldırın’ şeklinde polisleri koruyacak biçimde davranışta bulunmuş. Biz de Onur’un kız kardeşi Ezgi adına sürece dahil olduk. Ve Onur'un kardeşi ve varisi olduğunu belirttik. Ardından lehimize karar verildi” diye konuştu.
‘İŞKENCEYLE İLGİLİ CEZASIZLIK VAR’
Bundan sonraki süreçte “işkence” suçu olduğu için yargılamanın herhangi bir izne tabi olmadığını ifade eden Erdem, savcılığın sanıkları çağırıp ifadelerini alması gerektiğini belirterek, avukatlar olarak sürecin takipçisi olmaya devam edeceklerini söyledi. Erdem, sözlerini şöyle tamamladı: “Türkiye’de işkenceyle ilgili ciddi bir cezasızlık uygulaması var. Anayasa Mahkemesi (AYM) dahil tüm kademelerdeki mahkemeler bu işkence pratiğini cezasızlıkla korumakta. Dolayısıyla 14 yıl sonra bu yolun açılması önemli bir karar. Bir de şu önemli: Birileri bir dönemin muktedirlerine güvenerek, bu tip fiillere girişirsiniz ama işte yıllar da geçse o devran döndüğünde sanık sandalyesinde oturursunuz. O yüzden bu dönemin muktedirlerine güvenen polislerin, yargı mensuplarının da bu görmesi gerekiyor. Bir suça karışırsanız er ya da geç karşınıza çıkar. Bu işin takip eden avukatlar, insan hakları aktivistleri, aileler var.”
MA / Ömer İbrahimoğlu