Av. Sarıca: BM raporu CPT’nin hukuksuzluğunu ortaya koydu

İSTANBUL - Asrın Hukuk Bürosu avukatı Rezan Sarıca, BM İşkenceye Karşı Komite'nin Türkiye'ye dair raporunun CPT'nin uluslararası standartlara uyumlu davranmadığını gösterdiğine işaret ederek, "CPT'den beklediğimiz ses BM'den geldi" dedi. 
 
İsviçre’nin Cenevre kentinde 18 Haziran’da başlayan Birleşmiş Milletler (BM) İnsan Hakları Konseyi’nin (İHK) 56’ıncı Oturumu, 26 Temmuz’da sona erdi. BM İşkenceye Karşı Komite’nin (CAT) 16-17-18 Temmuz tarihleri arasındaki oturumlarına dünyadan 20 sivil toplum örgütü katılarak, yaşanan hak ihlallerine dair raporlarını sundu. Türkiye’den oturumlara katılan Özgürlük İçin Hukukçular Derneği (ÖHD), Toplum ve Hukuk Araştırmaları Vakfı (TOHAV), Medya ve Hukuk Araştırmaları Vakfı (MLSA) ile The World Organisation Against Torture (OMCT), 49 sayfalık bir sunum gerçekleştirdi. 
 
Cezaevlerinde yaşanan hak ihlalleri, mülteci ve göçmenler ile basın özgürlüğüne yönelik ihlallerin yer aldığı raporda, 41 aydır haber alınamayan PKK Lideri Abdullah Öcalan ile İmralı’daki diğer tutsaklar Veysi Aktaş, Ömer Hayri Konar ile Hamili Yıldırım’a dönük “mutlak” tecride yer verildi. Sunumlardan sonra ise komite, İmralı’dan haber alamama durumunu, avukat ve aile görüş yasaklarını Türkiye’ye sorarak savunma istedi. Oturumlarda Türkiye heyeti, özel bir uygulamanın varlığını kabul etmese de yaptığı savunmada İmralı tecridinin varlığını kabul etti. 
 
TOHAV adına oturumlara katılan Abdullah Öcalan’ın avukatı Rezan Sarıca, BM oturumlarına sunulan raporun detayı, İmralı tecridine dair tartışmalar ve Türkiye’nin tecride karşı tutumuna dair sorularımızı yanıtladı. 
 
Sivil toplum örgütleri olarak komiteye sunduğunuz rapor, nasıl bir hazırlık aşamasından geçti ve raporda özellikle İmralı’ya dair neler aldı?
 
Üyesi olduğumuz 4 sivil toplum örgütü ile birlikte Şubat’tan itibaren 4 aylık bir çalışma yürüttük. Elbette burada konunun özünde işkence yasağına aykırı yaşanan ihlaller söz konusuydu ama işkence yasağını her türlü olay ve gelişme etkilediği için Türkiye’de ki insan hakları tablosunu da ortaya koymak gerekiyordu. Hepsi birbiriyle bağlantılı aslında. Burada en önemli bölümlerden birisi kuşkusuz İmralı Hapishanesi’nde Sayın Abdullah Öcalan ve orada bulunan diğer müvekkillerimizin koşullarıyla ilgili hazırlanan bölümdü. Diğer hapishanelerde yaşanan işkence vakaları, tecritle ilgili ihlaller keza sivil toplum alanında yaşanan suçlar veya işkence vakaları, ifade özgürlüğüne getirilen kısıtlamalar, avukat ve sivil toplum kurumlarına getirilen baskılar ve kısıtlamalar, basın açıklamaları veya gösteri hakkı çerçevesinde yapılan etkinliklerde polisin uyguladığı şiddet ile gözaltı ve akabinde yaşanan kötü muamele süreçleri ve hasta mahpusların yaşadığı ağır durum başta olmak üzere genel anlamda Türkiye'deki insan hakları alanında yaşanan gerileme, hukukun devre dışı kaldığı bu gelişmelerle ilgili genel bir tablo ortaya koyup, BM’nin işkenceye karşı komitesine bu raporlarımızı sunmuştuk. 
 
Sizin hazırladığınız raporlar dışında Türkiye’ye dair başka sivil toplum örgütleri tarafından hazırlanan raporlar var mıydı?
 
Tabi… 20’nin üzerinde sivil toplum örgütü vardı. 20’nin üzerinde rapor sunulmuştu komiteye. Bu da Türkiye'deki insan haklarının ne kadar ağır bir sorunla karşı karşıya olduğunu göstermesi açısından da önemliydi. Orada bulunan diğer sivil toplum örgütleri Türkiye'deki çok sayıda işkence vakasını ve insan hakları ihlallerini orada tekrardan ortaya koydu. 
 
Oturumlarda yaptığınız sunumlarda yine oturumlar sonrası raportörlüklerle yaptığınız görüşmelerde neleri ele aldınız?
 
 
BM'nin 'Abdullah Öcalan derhal avukatlarıyla görüştürülmeli' kararına rağmen Abdullah Öcalan avukat görüşmelerinden halen yararlanamıyor. Türkiye'nin evrensel ilkelere uymadığını ifade ettik.
 
Sunumlarımızda kısıtlı bir süremiz de olsa İmralı’daki tecrit sistemini raportörlere tekrar vurgulamak istedik. Çünkü İmralı'da Sayın Abdullah Öcalan’ın içerisinde olduğu koşullar düzenli ve sürekli bir olağanüstü hal rejimi kapsamında yürütülüyor. Orada, uluslararası sözleşme, Türkiye'deki Anayasa ve uluslararası mekanizmaların hiçbirinin geçerli olmadığını ve İmralı’ya etki etmediğini ifade ettik. Örneğin; BM İnsan Hakları Komitesi’nin Sayın Öcalan ve diğer müvekkillerimiz adına almış olduğu ‘derhal avukatlarıyla hiçbir sınırlamaya maruz kalmadan görüştürülmelidir’ şeklindeki karara rağmen Sayın Öcalan avukat görüşmelerinden hala yararlandırılmıyor. Yani bu konuda orada hukukun etki edemediğini, Türkiye'nin evrensel ilke ve değerlere uymamakta ısrar ettiğini ifade ettik. Bu konuda raportörlere, ‘İmralı hapishanesi, hukukun denetimi dışında bir mekan mı diye sorduk. Yine ‘İmralı’da mutlak bir işkence yasağı var’, hem BM hem Avrupa Konseyi'nde tavsiye kararları bütün ülkelerce kabul edilmiş, asgari iletişim olanakları mutlak bir şekilde sağlanması gerektiğine dair kurallar ve kararlar alınmış ama buna rağmen 3 yıl 4 aydır haber alamadığımızı ifade ederek bu haber alamama durumunun tanımı nedir diye sorduk. Yine ‘13 yılda sadece 5 avukat görüşünün yapılabildiği bir başka örnek var mıdır’ diye raportörlere sorduk ve akabinde aslında bugün dünyada haber alınamayan tek mekanın İmralı hapishanesi olabileceğini ve bu durumun uluslararası hukuk sistemi açısından bir kara delik statüsünde olduğunu ifade ettik. 
 
Avukat ve aile görüşüne engel olarak verilen sistematik “disiplin cezaları” gerekçe gösteriliyor oturumlarda bu husus da gündeme geldi mi? 
 
Türkiye'nin bu görüşmeme durumlarına karşılık ileri sürdüğü iddiaları da ayrıntılandırmaya çalıştık. Çünkü disiplin yasakları ve avukat yasakları gerekçe gösteriliyor. Oysa ki bu süreçlerin meşru ve şeffaf bir şekilde yürütülmesi gerekiyordu ancak bunun böyle olmadığını ifade ettik raportörlere. Yani avukatları olarak bu süreçlerden haberdar olamıyoruz, dosyalar yasa dışı olarak gizli yürütülüyor. Biz varsayımlar üzerine sürekli olarak girişim ve başvurular yapmak zorunda kalıyoruz. Bu yönüyle orada bulunan Sayın Öcalan ve diğer müvekkillerimiz bu açıdan da avukatlarından yararlanamıyor. Sadece ziyaret engeline maruz kalmıyor aynı zamanda savunma hakları da bu şekilde kısıtlanmış oluyor.  Tabi bu disiplin kararlarının CPT’nin 2020 yılında yayınlanan raporunda, aldatıcı ve politik nedenlere dayandığının tespit edildiğini de ifade ettik. Bu anlamda İmralı sistemine hukuken çözüm üretecek bir muhatap aradığımızı ifade ettik. 
 
 
Raportörler, doğrudan Sayın Öcalan’ın koşullarını Türk heyetine sordu. Kendilerinden 25 Mart 2021 tarihinden bu yana hiçbir şekilde haber alınamadığını, avukatlarıyla görüşmenin kesildiğini, diplomatik bütün çabalara rağmen bilgi alınamadığını ifade ettiler.
 
Son olarak da ‘ağırlaştırılmış müebbet’ hapis cezasının işkence yasağına aykırı olduğunu ve bu konuda AİHM kararı olduğunu ifade ettik. Ancak Türkiye’nin AİHM kararına uygun adım atmadığını söyledik. BM’deki komitenin kendisi de beşinci periyodik raporunda, ‘ağırlaştırılmış müebbet’ hapis cezasının yapısal sorunlarının ortadan kaldırılmasına dair tavsiyede bulunmuş.  Biz bu tavsiye talebine, AİHM kararına, Bakanlar Komitesi’nin izleme sürecine rağmen yapısal sorunun devam ettiğini de belirttik. Hatta Türkiye, bakanlar komitesine sunmuş olduğu eylem planlarında bu yasal düzenlemeleri kaldırmayacağını açıkça beyan ediyor. Çünkü istisnalar olduğunu ve bunun böyle kalacağını söyledik. Sayın Öcalan'ın barış misyonunu nasıl barındırdığını, rolünü oynaması halinde nasıl bir potansiyele sahip olduğunu, demokratik barışçıl bir hukuk düzeninin gelmesi açısından bunun elzem olduğunu ifade ettik. Kürt sorununun Türkiye'nin devlet politikalarıyla bağlantılarını ve tecrit sisteminin bugün toplumda yarattığı sonuçlarını yazılı olarak da sunma fırsatı bulduk. 
 
Sunumlarınızla bağlantılı olarak raportörlüklerin İmralı’daki yaşananlara dair yaklaşımına ilişkin gözlemleriniz ne oldu? İmralı’ya dair raportörlerin üzerinde durduğu bir nokta var mıydı?
 
Raportörler, Türkiye’ye birçok konuda sorular sordu. Çünkü çok geniş bir insan hakları ihlali torbası önlerine konulmuştu. İzlenimimiz de şu ki; raportörler bu sorunları okumuş ve vakıf olmuş durumdaydı. Çünkü o kapsamda ayrıntılı sorular sordular.
 
Önemli sorulardan ve değerlendirmelerden bir tanesi kuşkusuz Sayın Öcalan’ın koşulları olmuştu. Raportörler, doğrudan Sayın Öcalan’ın koşullarını Türk heyetine sordu. Yani İmralı'da Sayın Öcalan’ın 3 kişiyle birlikte kaldığı, yalnız birinin müebbet hapis hükümlüsü olduğunu da belirtti. Kendilerinden 25 Mart 2021 tarihinden bu yana hiçbir şekilde haber alınamadığını, avukatlarıyla görüşmenin kesildiğini, diplomatik bütün çabalara rağmen bilgi alınamadığını ifade ettiler. Komite, aynı şekilde AİHM’in madde 3 ihlali kararı verdiği, ‘ömür boyu hapis cezasıyla’ ilgili durum açısından da meseleyi anlamak istediğini sordu. Bu konuda ‘Neden aileler ve avukatlar kendileriyle görüştürülmüyor?’ diye doğrudan açık ve somut bir soru sordular. Aynı şekilde ‘Ömür boyu hapis cezası ile yani koşullu salıverilme imkanı olmayan düzenlemelerle ilgili bir çözüm düşünülüyor mu,  nasıl bir çözüm düşünülüyor?’ şeklinde açıklayıcı, cevap isteyen sorular soruldu. 
 
İlgili raportörlüklerin İmralı’daki mevcut tecrit başta olmak üzere ülkede yaşanan hak ihlallerine vakıf olduğunu söylediniz. Biraz daha açabilir misiniz?
 
Evet. Örneğin başka bir raportör, Türkiye'yi daha önce çok ziyaret etme fırsatı bulduğunu ancak birçok koşulun CPT tavsiyeleriyle, uluslararası standartlarla uyumlu olmadığını beyan etti. Kendisi açısından ‘ağırlaştırılmış müebbet’ ve ‘müebbet hapis’ hükümlülerinin koşullarının çok önemli olduğunu belirterek, bunun son yıllarda yüzde 40 arttığını ifade etti. Bu yönüyle hükümlülerin şikayet hakları, avukat ziyaret hakları ve diğer kurumlarıyla görüşme haklarının kapsamını öğrenmek istediğini ifade etti. Bu konuda ‘Ne tür tedbirler alınmalı ki koşullar düzeltilsin, dış dünya ile temasları artsın ve koşullu salıverilme imkanlarına kavuşabilsinler?’ diye sordu. Koşullu salıverilmenin bu açıdan çok önemli olduğunu söyledi. Yani tecrit koşullarının kalkması ve ömür boyu hapis cezasının sona ermesi açısından ‘nasıl çözümler düşünüyorsunuz’ diye doğrudan sorular soruldu. Bir de CPT’nin en son yayınladığı raporun 2019 ziyaretine dahil olduğunu, bu konuda ‘şeffaflığın geliştirilmesi açısından ne düşünüldüğünü’ de sordular.  
 
Raportörlüklerin bu sorularına karşılık Türkiye heyetinin, yanıtları ne oldu? 
 
Türkiye'nin iki günlük cevapları kamuoyuna açıktı. Yalnız Adalet Bakanlığı yetkilisi ‘ağırlaştırılmış müebbet’ hapis cezası, ‘müebbet hapis’ cezası ve ‘süreli hapis cezası’ ile ilgili mevzuatta kitapta yazılan şeylerden bahsetti. Ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası alanların tek kişilik hücrede kaldıkları, bir saatlik havalandırma ve spor hakları olduğunu, 15 günde bir aile ve telefon görüşme hakları olduğunu yani yasa maddesini tekrarladılar. Aynı zamanda yasa maddesinde belirtilen ‘Hiçbir şekilde dışarıya çıkarılmaz’ ifadesini de belirtmiş oldu. Ama komite raportörleri, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası alanların ve hükümlülerin oran ve sayısının ne olduğunu sordu.
 
Bakanlık yetkilisi, Sayın Öcalan'ın koşullarına geldiğinde de Ankara 2’nci DGM tarafından ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası aldığını belirtti. İmralı ‘da 3 kişiyle birlikte kaldığını ve cezanın orada infaz edildiğini dile getirdi. Akabinde oradaki rejime uygun hareket etmek zorunda olduklarını, rejime aykırı hareket edildiğinde disiplin cezası verilebileceğini hatta ziyaretlerin yasaklanabileceğini, bu konuda yetkinin disiplin kurulunda olduğunu belirtti. Devamında, Nisan’da kesinleşen 3 aylık aile yasağı ve yine Mayıs’ın başında kesinleşen 6 aylık avukat yasağı olduğu, avukat yasağına yapılan itirazın reddedilerek, kesinleştiğini belirtmekle yetindi. 
 
Ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası verilen tutuklu ve hükümlüler, daha öncede kimi başvurularınızda da sorulmuş fakat yanıt alamamıştınız. Türkiye bu sayıyı açıklamaktan çekiniyor gibi. Oturumlarda yanıt verdi mi?
 
Bu sayıyı vermekten kaçındılar sadece oran ifade ettiler. Yani ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası alan hükümlülerin oranının yüzde 1,24 olduğunu açıklamakla yetindiler. Asıl tam sayıyı burada da vermediler. Çünkü daha önceki bakanlar komitesi sürecinde de bu sayıyı vermediler. 
 
Türkiye heyetinin söz konusu yanıtlarında, bir bakımdan tecridin olduğunu kabul etme hali olduğu anlamı çıkmıyor mu? 
 
Aslında bakanlığın cevabında tecridi kabullenme hali var. Yani tecrit yok denilemedi. Tecridin olmadığı o ortamda ifade edilemedi. Bu açıdan aslında tecridi dile getirememe, sadece mevzuattaki birkaç durumu ve son yasağı ifade etmeyle yetindi Türkiye heyeti. 
 
Hukuk ve sivil toplum örgütlerinin, İmralı’da devam eden haber alamama haline karşı yaptıkları başvurulara yetkililerin yanıtı tecridin olmadığı yönünde oluyordu. Türkiye, söz konusu oturumlarda neden bu iddiasını tekrarlamadı?
 
Çünkü eğer ‘tecrit yok’ denilseydi ya da bunu savunulabilir bir durum olabilseydi Eylül 2018’de başlayan disiplin cezalarının bugüne kadar bizim bilebildiğimiz en az 22 disiplin cezasının ardı ardına verildiği ve bunların bilgisi paylaşılabilirdi. Oradan geriye gittiğimizde 2016'da başlayan OHAL içerikli toplu infaz hakimliği yasaklarından bahsedilebilirdi. Aynı şekilde son 4-5 yıllık bir inceleme-denetleme süreci olduğunu düşündüğümüzde Türkiye'nin son 4-5 yılın avukat yasaklarından da bahsedilebilirdi. Ancak bunlardan bahsetmenin de farklı handikapları olacaktı. Yani bu derece sistematik, bir işkence esasına aykırı düzenin olduğu da itiraf edilmiş olacaktı. Hem tecridin olmadığını ifade edememe hem İmralı'daki koşulları savunamama açısından yeterli ve ikna edici olmayan, eksik cevap verilmiş oldu. 
 
Peki Türkiye heyetinin yanıtları raportörlüklerde nasıl bir karşılık buldu?  Bu yanıtlar ikna edici miydi?
 
 
BM'nin Türkiye ile ilgili sonuç gözlem raporuyla CPT’den beklediğimiz ses oldu. CPT’nin İmralı sessizliğine karşı BM’den böylesi bir tavır gelmiş olması, CPT’nin uluslararası standartlara uyumlu davranmadığını ortaya koymuş oluyor.  
 
Aslında bu bahsettiğimiz eksik çelişkili husus, sorulara cevap verilememesiyle birçok farklı soruyla yeniden ortaya çıktı. Ki raportörler, bu sefer doğrudan İmralı’yla ilgili koşulları yeniden sorma ihtiyacı hissetti. Çünkü cevabın üzerinden bir soru doğurdular. Raportörler, AİHM’in madde 3 ile ilgili kararına yeterince değinilmediğini, itilaf konusunda somut örnekler beklediklerini söyledi. Raportörler uluslararası sözleşmelere üstünlük tanıyan maddenin pratikte nasıl karşılandığını görmek istediklerini ifade ettiler. Bu konuda Öcalan’la ilgili 3 ay aile ve 6 ay avukat yasaklarının tek seferlik olup olmadığını sordular. Yoksa ‘Daha önceki cezalara ardıl bir ceza mıydı, eğer ardıl ise araya ziyaret girmediyse bu Öcalan için ya da başka bir hükümlü için avukatla görüşmeden ne kadar sürdürülebilir? Bir tanesi bitince ardından bir tane daha mı ceza verildi?’ şeklinde açık somut soru sordular. Ardından avukat ziyaretlerinin işkence karşısında önemli bir tedbir olduğu belirtildi. Hangi yasa ve yönetmeliğin bu kısıtlamalara izin verdiğini öğrenmek istediler. Bu durumun uluslararası standartlara uyup uymadığını sorup, açıklanmasını istediler. Daha önce yine Nelson Mandela Kuralları dediğimiz mahpusların durumlarıyla ilgili ‘tavsiye kararları nasıl uygulanıyor’ diye sorulmuştu. Yalnız bu daha ayrıntılı ve somuta inen sorunlarla ilgili bu sefer Türkiye heyetinden herhangi bir cevap göremedik. Yani raportörlerin bu sorularına herhangi bir cevap verilmeyip geçiştirildi. Nelson Mandela Kuralları sorusuyla ilgili de ‘mevzuatımıza bu kuralların tamamı yerleştirilmiştir’ denilmekle yetinildi. Raportörlerin sorularına onun dışında hukukun üstünlüğünün var olduğu, kanunlarla çatışma halinde uluslararası sözleşmelerin geçerli olduğunu beyan ettiler. Ancak sorulara cevap verilmeyerek bu açıklamaların da içini boşaltılmış oldular.
 
Oturumların ardından komite, Türkiye’ye dair sonuç gözlemleri raporunu yayımladı. Hak ihlalleri ve tavsiyelerin yer aldığı raporda, özellikle İmralı’da sürdürülen tecride dair değerlendirmeler öne çıktı. Söz konusu rapor hakkında neler söylersiniz?
 
Gözlem raporu incelendiğinde önemli tespit ve tavsiyelerin olduğunu görüyoruz. Aslında raportörlerin işkence vakalarıyla ilgili sordukları sorulara yeterince cevap alınamadığı da ortaya çıkmış oldu. Bizlerin ve sivil toplum örgütlerinin ortaya koyduğu bilgi ve tespitlerden kaynaklı. Burada da İmralı’yla ilgili komitenin yapmış olduğu tespit ve ardından yapmış olduğu tavsiyeler bizim açımızdan çok önemli. Çünkü bugün İmralı’da ki koşullar komite tarafından yani aslında BM tarafından ‘işkence yasağına’ aykırı olduğu, uluslararası hukuk ve standartlarla uyumlu olmadığı, koşulların ağır derecede devam ettirildiğinden kaynaklı kaygı verici olduğu tespitleri var. Bu uluslararası bir mekanizmanın, uluslararası nitelikte bir misyonda kabul etmeme tutumu olarak önemli bir durum.  
 
Bu anlamda İmralı’dan haber alınamama durumunun derhal sonlandırılması, avukatların gerek hukuki sürece dahil edilmeleri gerekse de ziyaret haklarının yerine getirilmesinin talep ve tavsiye edildiği de görülüyor. Aynı zamanda ömür boyu hapis cezasının sonlandırılması ve insan onuruna, uluslararası mahkeme kararlarına uyumlu hale getirilmesi de tavsiye ediliyor. Şimdi bizim CPT’den çıkmasını istediğimiz ses bir yönüyle BM’den gelmiş oldu. Uluslararası nitelikte bir tespit ve kaldırılmasına dair tavsiyeler çok somut. CPT’nin İmralı sessizliğine karşı BM’den böylesi bir tavır gelmiş olması aslında CPT’nin uluslararası standartlara uyumlu davranmadığı, uluslararası sözleşmelere uygun bir tavır içerisinde olmadığını da bir nevi ortaya koymuş oluyor. Türkiye açısından da bu sonuçları değerlendirdiğimizde oturumalar esnasında her ne kadar hukukun üstünlüğünü ve uluslararası sözleşmelere öncelik tanıdıklarını belirtseler de komite raportörlükleri, buna ikna olmamış ki bu koşulların kabul edilemez olduğunu ortaya koymuş.  
 
Peki söz konusu rapor ışığında önümüzdeki dönem Türkiye açısından nasıl bir süreç işletilecek?
 
Komitenin oturumu sonrasında bir yıl bir izleme süreci olacak. Komite, elde ettikleri tespit ve tavsiyelerin yerine getirilmesine dair diyaloglarını sürdürecek Türkiye ile. Ancak BM söz konusu raporunda, İmralı’da ki koşulların kabul edilemez olduğunu net bir şeklide ortaya koymuş durumda. İmralı tecrit sisteminin hukuken artık sürdürülemezliği açığa çıkmıştır. Bizler bu yönüyle Türkiye’den, oturumlarda ifade ettikleriyle bile olsa hukukun üstünlüğüne öncelik verilecekse İmralı’da ki işkence koşullarının bir an önce sonlandırılması, hukukun,  tüm temel hak ve özgürlüklerin uygulanması, özelde avukatların ziyaret haklarını düzenli bir şekilde yerine getirilmesi ve müvekkillerimizden bir an önce sağlıklı bir haber alınması gerektiğini belirtmek istiyoruz. Türkiye’nin BM’nin bu tavsiyelerine derhal karşılık vermesini ve İmralı’da ki bu sistemin sonlandırılmasını beklediğimizi belirtmek istiyorum. Diğer açıdan İmralı’da ki koşulların yeterince tartışılamadığını da tespit etmemiz lazım. Bu açıdan hem topluma hem toplumun önde gelen kanaat önderlerine, aydın, yazarlara, hukukçulara, barolara ve sivil toplum örgütlerine de büyük sorumluluk düşüyor. Yani BM’nin yapmış olduğu bu tespitlerin öne çıkarılıp, İmralı’da ki bu koşulların sonlandırılması için uluslararası kararların yaygınlaştırılması lazım. Yani hem BM’ye bağlı komitenin gözlem raporu hem daha öncesindeki BM İnsan Hakları Komitesi’nin İmralı’yla ilgili vermiş olduğu tedbir kararı ortada. Mevcut sistemin sonlandırılması için bu kararların öne çıkarılması gerekir. 
 
BM Oturumları’nın yanı sıra İmralı konusunda uluslararası alandaki diğer girişimleriniz ne aşamada? 
 
BM CAT oturumlarına katıldığımız gibi 5 özel raportörle de birebir görüşme fırsatı elde ettik. Bunlar söz konusu komitenin dışındaki mekanizmalar. Bunlar; İşkenceye Karşı Özel Raportör, Avukatların Bağımsızlığına Dair Özel Raportör, İnsan Hakları Savunucularına Dair Özel Raportör, Toplantı ve Gösteri Hakkına Dair Özel Raportör ile İfade Özgürlüğüne Dair Özel Raportör ve bunlarla ayrı ayrı görüşme fırsatı elde ettik. Bizim açımızdan ilk 3 raportör doğrudan İmralı tecridi ve oradaki işkence düzeyiyle ilgili. Zaten iki ay öncesinde bu özel raportörlere, İmralı'daki koşulların hem işkence boyutları açısından hem savunma hakkının ihlali açısından, avukatların yasaklanması ve süreçlerden mahrum bırakılması konularında doğrudan başvuruda bulunmuştuk. Bu raportörlerle özel başvurumuzla hem görüşme fırsatı elde ettik hem de İmralı'daki güncel durumları aktardık. Raportörlerin ortaya koyduğu durum; İmralı'daki koşulların kesinlikle uluslararası standartlara uyumlu olmadığı, bir işkence tespitiyle mevcut koşulların kaygı verici olduğu, avukatların ise görevlerini yapamaması, süreçlere dahil edilememesi ve savunma hakkının yerine getirilememesi açısından Türkiye'nin yaptıklarının kabul edilemez olduğu şeklindeydi. Bu konuda kendilerine başvuru yapılmış olmasından da kaynaklı çalışma prosedürleri ve süreleri içerisinde bunu inceleyeceklerini ve kendi yetkileri kapsamında buna uygun kimi adımlar atacaklarını belirttiler. Uluslararası alanda sivil toplum örgütleriyle, insan hakları ve hukuku savunan kurum ve bireylerle görüştüğümüz gibi, BM’nin özel raportörlerini de bu sürece dahil etmiş oluyoruz. Bu raportörler de başvurularımızı incelemeye alacaklar.
 
Ay içerisinde CPT yetkilileriyle de bir görüşme gerçekleştirdiniz. CPT’nin şuan ki tutumu hakkında neler söylemek istersiniz? 
 
İmralı’yı izleyen en önemli kurum CPT olduğu için tüm güncel durumlarda kendilerini bilgilendiriyor ve olabildiğince mümkün mertebede görüşmeye çalışıyoruz. Bu görüşmeler diyalog şeklinde geçmiyor. Daha çok İmralı’da ki koşulların aktarılması ve var olan kaygılarımızı onlara yansıtma şeklinde geçiyor. Yalnız CPT’nin son dönemlerde ortaya koyduğu bir durum var. Yani aslında bir sıkışmışlığı ifade ediyor ortaya koyduğu durumlar.  
 
Nasıl bir sıkışmışlık hali söz konusu?
 
Yakın zamanda bir haber ajansına düşen röportajları oldu. Gerek buradaki beyanları gerekse de görüşmelerde ifade etmeye çalıştıkları şey, İmralı'daki koşulların kabul edilemez olduğunu ifade ediyorlar ancak bu konuda üzerlerine düşeni daha etkin bir şekilde yapmasına yönelik taleplerimiz pek karşılık bulmuyor. Çünkü karşılık bulsaydı İmralı’daki koşullar böyle sürmezdi. Azerbaycan meselesinde biz yıllardır anlatmaya çalıştık. İmralı'daki OHAL vari uygulama ve işkence yasağına aykırı koşullar, bunun sistematik bir rejim haline gelmesi normal kabul edilemez. CPT’nin bunu normal görmesi doğru bir tespit değil. Bu sınırı aşıp doğru tespite vardığı zaman İmralı'daki koşullarla ilgili uluslararası arenada da gözlemlerini açıklayabilir hatta bir buçuk yılı aşkın bir süredir yayınlanmayan son raporunu da bizzat o açıklamaya ek yapabilir. En son Azerbaycan örneğinde; söylediklerimiz adım adım CPT tarafından gerçekleştirildi. Bu ayrımcı tutumu nasıl açıklayacağız? İmralı'daki koşullar, bu yönüyle dediğimiz gibi CPT normal karşıladığı için o noktaya gelemiyor ama bunun aynı zamanda İmralı’da ki tecridin devamını sağladığını çok açık görmek gerekiyor. 
 
Yapılan görüşmelerden ortaya çıkıyor ki umutsuz olmaya gerek yok. Umutlu olmamız lazım. Sivil alanı ne kadar büyütebileceğimizin işaretleridir bunlar. Demokratik bir hukuk düzenini insan onurunu savunup, bu geri düzeni demokratik bir düzene kavuşturabiliriz diye düşünüyorum.
 
Yakın zamanda Paris’te birçok sivil toplum örgütü ve siyasilerle temaslarınız oldu. Bu kurumların İmralı tecridine dair yaklaşımları ne şekildeydi? 
 
Evet yakın zamanda Paris'te de birçok sivil toplum örgütü ile görüşme gerçekleştirdik. Oradan çıkan bazı sonuçlar da bu tabloyu yeniden değerlendirmemiz gerektiğini ortaya koyuyor. Aynı zamanda bu konuda Fransız senatör Pascal Sodelli’yle yaptığımız görüşme ve bu konudaki görüşleri de değerliydi. Sayın Öcalan'ı ‘siyasi bir mahpus’ olarak gördüğünü, Sayın Öcalan’ın konumunun önemli olduğunu ve bu konuda evrensel bir dayanışmanın örülmesi gerektiğini ortaya koydu. Yani bu görüşmelerden ortaya çıkıyor ki umutsuz olmaya gerek yok. Umutlu olmamız lazım. Sivil alanı ne kadar büyütebileceğimizin işaretleridir bunlar. Demokratik bir hukuk düzenini insan onurunu savunup, bu geri düzeni demokratik bir düzene kavuşturabiliriz diye düşünüyorum. Tecride karşı ortaya konulacak evrensel bir mücadele, uluslararası bir dayanışmanın sonuç alabileceğini gösteriyor.
 
Çok değerli emekler ortaya koyan sivil toplum örgütleri zaten biliniyor ancak onun dışında barolar, barolar birliği ve insan haklarından yana olduğunu belirten sivil toplum örgütleri keza aynı şekilde toplumdaki aydın yazarlar, gazetecilerin bu konuda yeterli tepkiyi veremediğini tekrar ortaya koymak lazım.  
 
Türkiye’deki kurumların bu konuda yeterli tepkiyi ortaya koyamadığını belirttiniz. Söz konusu bu tepkisizliğin İmralı’da devam eden tecritteki rolü nedir? 
 
Eğer gerçek anlamda bütünlüklü ve geniş yelpazede bir insan haklarını savunan bir tepki ortaya konulabilseydi,  bugün İmralı'daki koşullar ve yine Türkiye'deki genel hukuktan arındırılmış düzen böyle olmazdı. Mesela Paris Barosu yönetimden karar aldı ve İmralı'nın koşulları, işkence yasağı, avukatlarıyla ziyaret yasağı ve kendilerinden haber alınamamasıyla ilgili açıklamalar yaptı. Mevcut durumun kaygı verici olduğunu paylaştıklarını ifade ettiler ve bunu protesto eden bir mektubu Adalet Bakanlığı'na yolladılar. Şimdi Paris Barosu, insan haklarını, hukuku, uluslararası sözleşmeleri savunma ihtiyacı duyabiliyor iken İstanbul Barosu veya Barolar Birliği’nin bu konuda sessiz kalması bir yere oturulamaz ve kabul edilemez bir durum. 
 
Bugün İmralı'daki tecrit üzerine konuşmak bile sorun. Zaten ana akım medyanın tamamen bu konuyu sansürlenmesi, derneklerin bu konuda açıklama yapmasının yasaklanması ki yakın zamanda ÖHD ve birçok kurum İstanbul Barosu'na başvurdu ama akabinde yapacağı açıklama polis ablukasına alınıp yaptırılmak istenmedi. Yine Adalet Bakanı'nın annelerle yaptığı görüşmedeki tavrı ortada. İşte İçişleri Bakanı'nın Sayın Öcalan'ı gündemine aldığı Mersin'deki gençlerle ilgili paylaştığı video ortada. Bu konuda bir baskılama yani bu konuya dokunulmasını istememe hali var. Ancak sorunun temeli buradan kaynaklanıyor zaten. Türkiye'deki yasakların, işkence vakalarının ve hukuktan arındırılmış bu düzenin kaynağı İmralı'daki tecrit sistemi ve buna dönük sessizlikten kaynaklanıyor. Bunun görülmesi ve buna daha geniş çerçevede karşı çıkılması gerektiğini düşünüyoruz.
 
MA / İbrahim Irmak
 

Diğer başlıklar

30/07/2024
16:30 '4 kişinin öldüğü kazada ihmal var'
16:04 Nisêbîn'de 'özel güvenlik bölgesi' ilanı
15:07 Wan'da gözaltı protestosu: Mücadeleden geri adım atmayız
14:55 Êlih’te Halk Lokantası açıldı: 3 çeşit 100 TL
14:46 Tecavüz faili Bilgili'nin cezası onandı
13:47 Özgürlük İçin Sanat İnisiyatifi: Halay yasak değildir
13:39 Farqîn Belediyesi’nden ‘köpekler tedavi ediliyor’ açıklaması
13:24 Kadın heyeti Kurdistan Kadın Birliği’ni ziyaret etti
13:08 DEM Parti Sözcüsü: Kürtler halaylarından vazgeçmez
12:12 Menemen'de yangın
11:33 Türk-İş: Açlık sınırı 19 bin lirayı aştı
11:30 Wan'da en az 15 gözaltı
11:26 Avukatlar İmralı’ya gitmek için başvurdu
11:23 Venezuela'da seçim protestosu: 1 ölü
10:44 Hindistan'da toprak kayması: 24 ölü
10:29 Erzirom’da kaza: 4 ölü
09:33 Kapitalist tıbba alternatif okul
09:16 Tutuklananlara 'Halaya kim müdahale ediyor?' ve 'seçim' soruları
09:13 Mahkeme 'işkence' demedi ama ikna da olmadı
09:10 3 kızı tutuklandı, kendisi de ev hapsinde: Halay da mı terörist?
09:09 Gençler özel savaşa karşı 'örgütlü mücadeleye' çağırıyor
09:03 Gabar'da gölgesinde oturacak ağaç bırakmadılar!
09:01 Bazîdliler 'sınır' engellerinden dertli
09:00 30 TEMMUZ 2024 GÜNDEMİ
08:19 Wan'da DEM Parti il eşbaşkanları gözaltına alındı
07:48 Köpeklerin öldürülmesinin önünü açan düzenleme yasalaştı
29/07/2024
23:40 İsrail’den ‘Türkiye NATO'dan çıkarılsın’ çağrısı
22:03 Şişhane’deki nöbet eyleminde halay coşkusu
21:56 Halay çeken bir asker tutuklandı
21:15 Halaya saldıran polis parti binasını ablukaya aldı
20:34 Hayvan hakları savunucuları: Bu yasayı tanımayacağız
20:28 Elih Barosu’ndan kamu görevlileri hakkında suç duyurusu
20:08 Düğün sanatçıları tutuklandı
20:03 Hatimoğulları’ndan yeni bina yapımları için denetleyici bağımsız heyet önerisi
19:52 Birçok kentten ‘saldırılara karşı özgürlük halayına durun’ çağrısı
17:45 Kürtçe uyarı yazılarını karalayanlar hakkında suç duyurusu
17:27 DEM Parti: Êlih Belediyesi’nde seçilecek eşbaşkana dair süreç devam ediyor
17:13 Amed’teki Kürtçe uyarı yazıları valinin talimatıyla silinmiş
16:57 'Özgürlüğe ses ver' eylemleri: İmralı yolunu açın
16:38 İHD: Tutsaklara Kürtçe mektup ve kitap verilmiyor
16:36 Ahmet Özer: Kayyım doğru bir şey değil
16:30 33 Kurşun anması: Özür dilenmeli, anıt yapılmalı
16:24 Yargıtay şiddeti ve sanal medya paylaşımlarını 'eşit kusurlu' buldu
16:22 Bakanlığın 'baraj altı' bıraktığı Dev Sağlık-İş'ten tepki
16:21 Efkar Dağı'nda yangın
16:00 Erişim engeline itiraz: Basın ve ifade özgürlüğü ihlal edildi
15:26 Hatimoğulları Hatay'da çiftçilerle buluştu
14:16 Amedliler uyarı yazılarının karalanmasına tepkili: Kürt düşmanlığı
13:55 Gazeteci Ahmet'e 3 yıl ceza
13:10 Kadınlardan 'örgütleniyoruz' konferansı: Barış için tecrit kalkmalı
13:05 Yargı kararları: 'Bijî Serok Apo' suç değildir
12:27 Polislerden düğünlere 'Kürtçe şarkı ve halay' baskını
11:32 Gazeteci Süleyman Ahmet’in duruşması başladı
10:02 Venezuela'da Maduro kazandı
09:58 Kürtçe uyarıları karalayan çocuk, polis ve avukattan 'fikir' almış
09:40 Xwebûn'dan 'Çeteyên hevpar' manşeti
09:35 Afyon'da kaza: 1 ölü, 38 yaralı
09:33 Saldırılara tepki: KDP Kurdistan'ı peşkeş çekiyor
09:16 Av. Sarıca: BM raporu CPT’nin hukuksuzluğunu ortaya koydu
09:10 AKP'li belediyenin 17 milyonluk projesi çöp oldu
09:09 Şirketler Hasandin Yaylası'na göz dikti
09:02 Êlih'teki siyasetçiler: Başûrlular işgale tepki göstermeli
09:00 29 TEMMUZ 2024 GÜNDEMİ
08:43 Köpeklerin öldürülmesinin önünü açan madde kabul edildi
08:41 Amed'de polis eşliğinde Kürtçe uyarı yazıları karalandı
07:54 Êlih’te kaza: 2'si çocuk 4 kişi yaşamını yitirdi
28/07/2024
22:57 Mersin’de Gülistan Doku Futbol Turnuvası’nın final maçı oynandı
22:38 Munzur Festivali konserle sona erdi
21:09 Hatimoğulları’ndan protesto: Herkesi özgürlük halayına bekliyoruz
20:43 Munzur Festivali’nde çevre yürüyüşü
20:16 Munzur Festivali: Ekoloji mücadelesini ortaklaştırmaya ihtiyaç var
19:53 Hayvan hakları savunucularından iktidara: Yasayı sokaklarda biz yazacağız
19:30 Gözaltı ve tutuklamalara 'Kürtçe halaylı' tepki
18:39 Doğa talanına karşı Gabar Dağı eteklerinden seslendiler
16:57 Ankara Büyükşehir Belediyesi’nde ‘DİSK’ten ayrıl baskısı’ iddiası
16:40 Wan’daki çocuk şenliği sona erdi
16:36 Hatimoğulları: Bıçak kemiğe dayanmadı kemiği kesti
16:19 DEM Parti ‘bağımlı yargının’ araştırılmasını talep etti
16:02 Hatimoğulları: Kürt halkı her yerde halay çekmeye devam edecek
15:54 Bakırköy Cezaevi önünde ‘Özgürlüğe Ses Ver’ eylemi
15:01 Hasandin’de madene karşı kitlesel yürüyüş
14:40 Roboskî İçin Adalet Girişimi: 4 bin 596 gündür adaleti arıyoruz
13:54 Gençler sorunlarını tartıştı: Çözüm mücadele ve örgütlülük
13:04 Wan'da baraja giren çocuk yaşamını yitirdi
12:39 ROJIN’dan idamlara karşı kadınlara çağrı: Harekete geçelim
12:13 İstanbul’da ‘Kürtçe halay’ gerekçesiyle 11 tutuklama
11:58 Pasur'da madene tepki: Devlet de olsa izin vermeyeceğiz
11:34 Wêranşar Kent Konseyi kuruldu
11:26 Young Struggle’ın gençlik kampı başladı
10:45 ‘Her Kürt bulunduğu alanda halay çekip slogan atmalı’
10:43 KDP'nin boşalttığı köylerden yakılan ve yıkılan evler kaldı
10:36 Jin derginin 74’üncü sayısı yayında
09:44 Hülaku: Uyuşturucuya karşı önlem alınmıyor
09:41 'Mücadelesi bugün de devam ettiriliyor'
09:39 Asimilasyon politikalarına tepki: Boyun eğilmediği için baskı artıyor
09:23 Gazeteci Zagros: AKP, Başûr'u Türkiye'ye bağlamak istiyor
09:13 Taksim Hastanesi’nde hemşireye mobbing iddiası
09:12 İşkence dosyası tek bir askerin ifadesi alınmadan kapatıldı
09:08 ‘Kraliçe Zenubya’nın hayali Rojava’da gerçekleştiriliyor’
09:05 Barış Anneleri 'işgal ve işbirliğine' tepkili
09:00 28 TEMMUZ 2024 GÜNDEMİ
00:05 Sakık: Zulme karşı halay çekeceğiz
27/07/2024
23:47 CPT: Köylerin boşaltılması için 9 saat süre verildi
23:27 Zana: Kürtlerin sınırlarını zorlamayın
23:05 Êlih’te çocuklar için atölye
23:00 14 barodan açıklama: Yargı sanal medya lincine ortak olmamalı
22:21 Mahkeme trol hesap paylaşımını delil saydı: Halay çeken 4 kişi tutuklandı
22:10 Binlerce kişi Kadıköy’den seslendi: Katliam yasasını kabul etmiyoruz
21:09 Cezaevi müdürü: Bolu F Tipi’nde 80 kişi hastaneye kaldırıldı
20:56 Hayvan hakları aktivistlerinden milletvekillerine çağrı
20:47 Kayyım nöbetleri: Viyan Tekçe’nin başkanlığı tanınsın
19:45 Dêrsim’de kadın yürüyüşü: Jin jiyan azadî
18:55 Muğla ve Manisa'daki yangınlar söndürüldü
18:30 ‘Saldırılara karşı mücadele etmenin tek yolu kendin olmakta ısrar etmektir’
18:01 ‘Güncel siyasal gelişmeler’ tartışıldı: Ortak mücadele yükseltilmeli
16:52 DEM Parti'den Nobel ödüllü 69 ismin İmralı talebine destek
16:48 Wan'da çocuk şenliği etkinliği
16:41 Goran Hareketi: Saldırılara destek Kurdistan’a ihanettir
16:09 Jineolojî'ye Giriş kitabına el konuldu
16:01 İran'da 1 kolber katledildi
15:59 Nobel ödüllü isimlerden Erdoğan’a İmralı mektubu
15:38 Kürtçe şarkı ve halay gözaltılarında 1 tutuklama
15:05 2 yıl ömür biçilen tutsağın tahliyesini istediler
14:58 Sebahat Tuncel: Ya özgürlüğü seçeceğiz ya da köle olacağız
14:37 Sêrt'teki hastaneye 4 kişinin cenazesi getirildi
14:33 75 yaşındaki tutsak için uyarı: Yaşamı tehlikede
14:19 Milas'ta 2 bölgede orman yangını
14:17 Ağır hasta tutsak Menteş için 'özgürlük' talebi
14:13 Cumartesi Anneleri 32 yıl önce katledilen Öztürk’ün faillerini sordu
13:52 İstanbul’da 18 kişiye 'Kürtçe halay' gözaltısı
13:51 İran’da 10 günde 27 idam
13:36 Muğla'nın 3 ilçesinde ormanlara maden
13:31 AYM’den Emine Şenyaşar için ihlal kararı
12:56 Sinpaş davasında bilirkişi raporu: Mevzuata uygun değil
12:29 'Türkleştirme Genelgesi' devrede: Kürt'ün halayına da yasak
12:20 Kayıp yakınları eylemleri: Failler yargılanana dek mücadele sürecek
10:34 Çewlîg için deprem uyarısı
09:48 Kürtlere halay çekmek de yasak: 6 gözaltı
09:43 Munzur Festivali: Doğa talanıyla mücadele herkesin sorumluluğu
09:30 Karakuş: Eşbaşkanlık güvende hissettiriyor
09:26 Elektrikten çıkan yangın evlerini kül etti
09:25 Almanya'da 'Abdullah Öcalan'a özgürlük' eylemleri başlatılacak
09:24 Eyşe Şan’da yeni dönem kursları
09:19 Hafıza kaybı yaşayan tutsak tedaviye erişemiyor
09:13 DBP’li İnce: İşgale karşı herkes ses yükseltmeli
09:10 Diyaliz hastası tutsakların yaşamları tehlikede
09:06 Çorum L Tipi Cezaevi’nde Meclis TV de yasak!
09:04 Tek traktör ve iş makinasıyla kapı kapı hizmet
09:01 '33 Kurşun’un son tanığı: Katledip kadınlara ekmek pişirttiler
09:00 27 TEMMUZ 2024 GÜNDEMİ