HABER MERKEZİ - Zor ve trajikomik günlerden geçen ülkenin basın çalışanları olarak aldığımız paydan yakınacak mıyız, direnecek miyiz?
Bir basın işçisi olarak özelikle son günlerde mesleğe dair maruz kaldığımız enformasyon, zavallı ve çaresiz kalmışlığın algısını yaratıyor. Haber veren, itirazı bildiren, kamu adına denetleyen, soran, sorgulayan, ötekileştirilmişlerin, cılızların, güçsüzlerin sesini duyurmayı görev edinmiş bir mesleği icra edenlerin yakınmacı, şikâyetçi dili utandırıcıdır. Kendi öz gücü ve kaynağı bulunmayan meslek örgütlerinin pratiğini konuşmaya bile gerek yok.
“14 Fransız gazeteci Türkiye'den 14 meslektaşını 'evlat' edindi” başlıklı haber (11.01.2018 tarihiyle) baskı silsilesinden geriye kalmış medyamızda birinci manşet olunca, insan haliyle başlıktaki “evlat” kelimesine takılı kalıyor. Muhtemelen çeviri eksikliği, hatası her neyse ama kendimi bir anda nesli tükenmek üzere olan canlı türleri içerisinde göremedim değil.
Konu çok uzun, lakin aklıma takılı kalan bir diğer mevzu ise, Sınır Tanımayan Gazeteciler’in Türkiye temsilcisi sevgili Erol Önderoğlu’nun DW Türkçe’ye verdiği demeçte, basın tablosunu özetlerken “gazetecisiz coğrafya” tanımlaması oldu. Erol’un özelikle Kürt illerine dönük, “Son yıllarda barış sürecinin sonlandırılması ile birlikte Kürt sorunu tekrardan çok yakıcı bir şekilde tabu haline geldi. Ve orada yabancı gazetecilere kadar medya temsilcilerinin tutuklanması, gözaltına alınması, sınır dışı edilmesi, basın kartlarının iptal edilmesi gibi nedenlerle aslında orada gazetecisiz bir coğrafi bölge yaratıldı” sözlerinin eksiği var fazlası yok. Erol’u eleştirmek adına değil ama bir itirazım var, “gazetecisiz coğrafya” tanımına. Zira aktaracaklarımın birebir tanığı, hatta sanığı ve “mağdurlarındandır” Erol.
Şayet “gazetecisiz” kaldığı görüntüsü ortaya çıkmışsa bunun eksikliği bölgede çalışan biz gazetecilere aittir ve sorumluluğumuzu arttırmaktadır. Ancak Erol’a hak verdiğim kısım, fiili hiçbir baskıya maruz kalmamış anaakım medya garip bir şekilde çalıştırdığı muhabir, editör, kameraman sayısını azalttı veya atıl bıraktı. Örneğin NTV, Batman, Mardin, Bingöl, Van, Elazığ, Adıyaman, Siirt gibi illerde çalıştırdığı gazetecilerle yollarını zamanla ayırdı ve sadece Diyarbakır’da bir gazeteci çalıştırıyor. DHA’nın bir dönem Şırnak’ın Cizre ilçesinde dahi muhabiri vardı.
Bazıları temsilciliklerini birer kişiyle göstermelik açık tutuyor. Benim sahada rastladığım ve samimiyetine inandığım arkadaşlarım, “Bize, ‘Haber yapmanıza gerek yok’ diyorlar. ‘Her şeye de bulaşmayın’ diyorlar. Kızağa çekildim” türden aktarımları “gazetecisiz bölge” tanımı içine alabiliriz. Bu arkadaşlarımız zamanla otosansür uygulamaya başladılar. Hatta 90’lardaki gibi kendilerinin kullanmadığı haberleri bizlerle paylaşımı bile yapılmıyor artık. Federe Kürdistan orjinli bazı televizyonlar bürolarını kapattı, bazıları da gazeteci sayısını azalttı. Üstelik bu coğrafyada gazeteciyi atıl duruma düşüren, çalıştırtmayan servis şefi, bölge veya haber müdürü, İstanbul, Ankara gibi batı illerinde belli bir performansın altına düşenleri kapı dışarı edenlerdir.
İşin bu kısmı kuşkusuz tarihe not ediliyor, yeri ve zamanı geldiğinde de tartışılacaktır. Utanacaklar, boynunu bükenler, günah çıkaranlar olacak. Asıl demek istediğim, bu gördüğünüz tablo “gazetecisiz coğrafya” tablosu değil. Bu coğrafyayı terk etmeyen, korkmayan, direnen çok inatçı bir vicdan ve direniş geleneği var. Geçmişe gitmeden, Cizre, Sur, Nusaybin, Şırnak, Hakkari gibi birçok kentte haber geçtikleri için gözaltına alınan, hakkında dava açılan, tutuklanan arkadaşlarımızın durumu yeteri kadar kanıttır. 2016’da “Haber Nöbeti”ne katılan meslektaşlarım, gazeteciliğimize tanıktır.
Somut bir örnek üzerinden “gazetecisiz bir bölge” olmadığını özetleyeyim. Bir silah kadar tehlikeli olmaya başlayan fotoğraf makinamız ve kameramızı gün geldi çöp torbaları içinde taşıdık. Her türden şiddet, baskı ve dışlanmışlığa rağmen tek bir adım geri atılmadı. Türkiye basın tarihine not düşülsün diye kaydedelim; Dersim’de haber takibi yapan muhabirimiz şimdiye kadar 3 kez “Kabahatler Kanunu”na dayandırılarak “Tunceli Valiliğinin ... tarihli 2016/1001 sayılı emrine aykırı” hareket edildiğinden 227 TL para cezası verildi.
Sebep? Sebep kimliksiz olması. Yani genelimizde olmayan veya el konulan sarı basın kartı...
Hala “gazetecisiz bir bölge” olarak görünüyorsa, sözümüz olsun daha çok çalışacağız. Hem de sarı basın kartına inat!
MA / Sedat Yılmaz