HDP Sözcüsü Günay: Bu yasa ölüme terk etme yasasıdır

img

DİYARBAKIR - Meclis’te tartışılan infaz yasanının savunulacak bir tarafının olmadığının belirten HDP Sözcüsü Ebru Günay, “Bütün toplum bizi izleyen herkes bilsin ki aslında çıkarılmaya çalışılan infaz yasası, ayrıca bir cezalandırma, bir ölüm yasasıdır, insanları içeride ölüme terk etme yasasıdır” dedi. 

 
Halkların Demokratik Partisi (HDP) Sözcüsü Ebru Günay, haftalık gündem toplantısını partisinin Diyarbakır’da bulunan Yerel Yönetimler Merkezi’nde gerçekleştirdi. “Türkiye’de dayanışmaya izin verilmiyor” diyen Günay, Koronavirüs salgınından kaynaklı sosyal medya ve farklı mecralarda bir araya gelmeye devam ettiklerini belirtti. 
 
Salgının insanlık açısından büyük bir tehdit olmaya devam ettiğini kaydeden Günay, “Dünya bununla büyük bir mücadele içerisinde. Böylesi dönemler aslında dayanışmanın ve ortaklaşmanın çokça güçleneceği zeminler ve süreçler ama maalesef Türkiye’de salgına karşı tedbirler yürütülürken süreç böyle işlemiyor. Her gün daha kötü ve ürkütücü yasal düzenlemelerle çeşitli ve farklı uygulamalarla bu süreci götürmeye çalışan bir iktidar gerçekliği var” dedi. 
 
Günay’ın konuşmalarının satır başları şöyle: “İktidar salgınla ilgili gerçekçi ve şeffaf bilgileri toplumla paylaşmıyor. Aslında hastalığın seyrine baktığımızda İtalya’daki gibi hızla yükselişte olan bir seyir söz konusu. Hastalık sert bir yükselişte. Ama iktidar bu sert yükselişi gizliyor. Neden vakaların gerçek sayısı gizleniyor? Neden gerçek ölüm sayısı gizleniyor? Neden gerekçeler kamuoyuyla paylaşılmıyor? Sebep çok belli AKP ve MHP iktidarı bu süreçten sahte bir başarı öyküsü yaratma peşinde. Sahte bir başarı öyküsü ile bu toplumu kandıracaklarını düşünüyorlar. 
 
AKP YANDAŞLARININ SERVETİNİ KORUMA PEŞİNDE
 
İşin kötüsü bu sahte başarı arzularını, toplumu büyük bir tehlikeye yüz yüze bırakarak yapıyorlar. Salgın nedeniyle ilan edilmesi gereken acil durum kapsamında; fiziki mesafe, evde kalma, evde kalmanın ekonomik sosyal koşullarının oluşturulması kuşkusuz önemli tedbirler. Ama AKP bunun yerine yandaşlarını ve yandaşlarının servetini korumanın peşinde. 
 
Tabi demokratik bir zihniyetle; bütün sivil toplum kuruluşlarının, deneyimleri olan herkesin katılacağı, toplumsal barışa, uzlaşıya zemin oluşturacak, bunun iklimini yaratacak bir sürecin içerisindeyiz. Ama maalesef iktidarın karakteri haline gelmiş, bir merkezi iktidar karakteri haline gelen otoriter, baskıcı ve despot yöntemlerle bu süreç idare edilmeye çalışıyor. 
 
SIKIYÖNETİM İLAN EDİLMİŞ DURUMDA
 
Bu merkezi otoriter, baskıcı, despotik karakter maalesef yerellere de taşınmaya çalışıyor. Neredeyse OHAL ilan etme yetkisi dahil valilere ve kaymakamlara bırakılmak üzere. Meclis’in tasarrufunda olan, ülkeyi yönetme biçimleri neredeyse vali ve kaymakamlara verilecek. Mesela Diyarbakır Valisinin İl Hıfzıssıhha Kurulu kararlarını alarak uyguladığı tedbirler var. Ama derseniz, tedbirler bir sıkıyönetim tedbiri. Toplumun temel dinamiklerini, dayanışma ağlarını da yasaklayan tedbirler var. Adeta bir sıkıyönetim ilan edilmiş durumda. 
 
TOPLUMSAL YAPILAR DIŞLANARAK MÜCADELE EDİLEMEZ
 
Tabii bu tedbirler valiliklerin insafına bırakılamaz. Bu tedbirler hem temel hak ve özgürlükleri ilgilendiren tedbirler hem de halk sağlığını ilgilendiren tedbirler. Bu yüzden valiliklerin insafına bırakılamaz. Bütün kentlerde çok büyük sivil toplum kuruluşları var. Bu konuda çalışmalar yürüten kuruluşlar var. Sivil toplum örgütleri, bu süreçlere dahil edilerek salgınla mücadele edilebilir. Bütün toplumsal yapılar dışlanarak salgınla mücadele edilemez. İktidar maalesef yine bir klasiği gerçekleştiriyor. İstisna halinden bir düzenleme yaratarak, kendisi için bir nimete çevirmeye çalışıyor. Bütün istisna hallerinde yaptığı gibi. Bu artık AKP iktidarının bir yönetim biçimi haline geldi. 
 
BU ZİHNİYET VİRÜSTEN DAHA TEHLİKELİ
 
AKP, iktidarda kalmak için bütün ahlaki, insani ve vicdani değerleri ayaklar altına alıyor. Tek arzusu iktidarını sürdürmek ve bekasını devam ettirmek. Maalesef bu zihniyet virüsten daha tehlikeli, topluma daha fazla zarar veriyor. Salgın başladığından beri evde kal çağrıları yapılıyor. Evde kalacaksak hep beraber evde kalacağız. Herkes evde kalmalı. Ama hükümetin aldığı tedbirlerde ne var, 65 yaş üstünü ve 20 yaş altını kapsıyor. Peki 20 ila 65 yaş arasındaki insanlarımız nerede? Fabrikada, sokakta, işyerinde, atölyede çalışmaya devam ediyorlar. Nedeni çok belli. İktidarın ve sermayedarların çarkları dönsün, sarayın şatafatı ve saltanatı devam etsin diye insanlar canlarını tehlikeye atmış durumda. O çarklar döndükçe işçinin ve yoksulun hayatları kararıyor. AKP hükümetine buradan bir kez daha hatırlatıyoruz. İktidar evde kalmanın koşullarını oluşturmadığı için işçiler emekçiler mecburen sokakta, mecburen çalışmaya devam ediyor. Ve virüs tehlikesiyle karşı karşıyalar.  Kendilerine bulaştığı andan itibaren hem işçilerin kendisi hem de aileleri tehlike altına giriyor. 
 
YÖNTEM ÇOK AÇIK
 
İktidarın salgın karşısındaki tek tedbiri bu. Yoksulları, vatandaşı koruyan bir yerden tedbir yürütmüyor. Böyle bir politikayla ne salgınla mücadele edilir, ne toplum sağlığı korunur ne de her gün açıklanan ve artarak devam eden ölümler durur. Bunun yöntemi çok açık. Dayanışarak, ortak mücadele ederek ve gerekli bütün tedbirler sağlanarak salgınla mücadele edilir. 
 
BU ORTAMDA SAĞLIKLARINI KORUMASI BEKLENEMEZ
 
Tabi salgınla mücadele edilirken özellikle, salgın tehlikesiyle birlikte gündeme gelen önemli yasalardan biri infaz yasasıydı ve hala tartışılıyor. İlk günden itibaren çok açık bir şekilde ifade ettik. Cezaevleri salgın karşısında en korunmasız yerler. Dolayısıyla cezaevlerinde başta risk grupları olmak üzere, hasta ve yaşlı mahpuslar, bütün mahpuslar salgın tehlikesi nedeniyle boşaltılmalı. Cezaevlerinde insanlar da herkes gibi kendi sağlıklarını koruyabilecek duruma gelmeliler. Tabi dışarıda hijyen ve temizlik malzemelerine herkesin çok rahat ulaşabilmesine ve temin etmesine rağmen salgın bu kadar yayılırken, cezaevlerinde hiçbir temizlik ve hijyen malzemesinin verilmediği bir ortamda sağlıklarını koruması beklenemez.
 
İŞLENEN SUÇLAR AFFEDİLEMEZ
 
Günlerdir yüzbinlerce aile elleri yüreklerinde cezaevlerindeki salgın haberlerini takip ediyor. Ailelerin gözü kulağı cezaevlerinde.  Maalesef cezaevlerinden vaka haberleriyle birlikte ilk ölüm haberleri de geldi. Dün itibariyle korona virüs nedeniyle yaşamını yitirenler oldu. Ben buradan ailelerine başsağlığı diliyorum ve açık ifade etmek istiyorum. Salgına rağmen cezaevlerini boşaltmayıp içeride kalsınlar demek adı konmamış bir katliamdır ve bu katliamın da tek sorumlusu var o da AKP hükümetidir.  Dünya hukuk normlarında yazılmayan ama kabul edilen bir ilke var. Bu ilke der ki devlet ancak kendisine yönelik suçları affedebilir. Dolayısıyla topluma karşı kişilere karşı işlenen suçları affedemez. Bunların af yetkisi aslında kişilerindir.
 
ÖLÜME TERK EDİLİYOR
 
Fakat biz bu infaz yasasını tartışırken çok açık gördük ki iktidar topluma karşı işlenen suçları, bütün toplumu ilgilendiren, insanlık ailesinin bağışlayamayacağı suçları affediyor, ‘geri kalanlar cezaevinde kalsın’ diyor. Özellikle düşünce suçu olarak tanımlanan düşünce özgürlüğünü kullandığı için içeride olan insanları maalesef ki ölüme terk ediyor. Çünkü iktidarın derdi koronavirüse karşı koruma düzenlemeleri yapmak değil. Yasalaştırılmaya çalışılan düzenlemede de görüyoruz ki iktidarın önceliği salgın karşısında mahpusların yaşam hakkını ve sağlığını korumak değil.
 
ÖLÜME TERK ETME YASASIDIR
 
İktidarın tek bir amacı var sadece kendi yandaşlarını cezaevlerinden çıkarmak ve geri kalanları, muhalif olanları, düşünen insanları ise ölüme terk etmek. Yani bu infaz yasasıyla iktidarının şu anda yaptığı bu. Çok net söylüyoruz, bütün toplum bizi izleyen herkes bilsin ki aslında çıkarılmaya çalışılan infaz yasası, ayrıca bir cezalandırma, bir ölüm yasasıdır, insanları içeride ölüme terk etme yasasıdır.
 
EŞİTLİK İLKESİNDEN ZERRE YOK
 
AKP-MHP iktidarı buna af demiyor ama biz açık ve net ifade edelim bu kendi yandaşlarına bir af, kendi yandaşlarını cezaevinden çıkarmanın operasyonudur. Bir yıldır bir şekilde hazırlığı yapılan ve kamuoyundan sır gibi saklanan af teklifinin salgın vesilesiyle apar topar meclise getirip geçirmeye çalışıyorlar. Bu siyasi bir aymazlık, ayrımcılık ve fırsatçılıktır. Bu bizler açısından kabul edilemezdir. Kanun karşısında herkes eşit haklara sahiptir bu Anayasa’nın en temel ilkesidir ve Anayasal bir haktır. Maalesef bugün Mecliste tartışılan kanun teklifinde Anayasa’nın eşitlik ilkesinden zerre yok.
 
AKP’NİN KLASİK YASA YAPMA BİÇİMİ
 
Anayasa hiç bu kadar ayaklar altına alınmamıştı, Anayasal eşitlik ilkesi hiç bu kadar çiğnenmemişti. Oysa tam da bu salgın günlerinde bu yasal düzenleme ile toplumsal barışa hizmet edebilirdi, kutuplaşmalar ortadan kaldırılabilirdi. Toplumda herkese eşit mesafede olunduğu mesajı, eşitlik duygusu yeniden bu topluma verilebilirdi. Ama AKP bunu yapmadı ama hala geç değil hala bu bunun imkanları ve koşulları var. Şunu ifade edelim. AKP hükümetinin çok klasik bir yasa yapma biçimi, torba yasalarla içindeki olumlu bir yönü parlatıp aslında içerisinde mevcut olandan çok daha kötü düzenlemeler getiren, kendi iktidarını ve bekasını koruyan yasal düzenlemeler yapan bir taktiği var.
 
SAVUNULACAK BİR YASA DEĞİL
 
Ve bu infaz yasasında da var çok detaylı incelendiğinde çok sinsice içerisine yerleştirilmiş, görünmez kılınmış ama gözümüzden kaçmayan yasal düzenlemeler var. Bu yasal düzenlemeler cezaevindeki tutuklu ve hükümlülerin azıcık da olsa nefes almasını sağlayabilen temel hakları da gasp ediyor. Esasında mevcut infaz düzenlemesi şu an mevcut yürürlükte olan infaz yasasından çok daha hak ihlalleri barındıran bir düzenlemedir.  Parlamento grubumuz 3 gündür mecliste ölüm yasasına karşı canla başla mücadele ediyor, etmeye de devam edecek. İktidar sözcüleri bu yasayı savunacak durumda değiller. Çünkü savunulacak bir yasa değil. Çünkü gerçekten, hakikatten, adaletten, insani düzenlemelerden yoksun bir düzenleme.
 
ÖLÜM YASASINI ENGELLEYELİM
 
HDP olarak bir kez daha ifade etmek istiyoruz. Mafya babalarının, çetelerinin, yolsuzluk yapanların serbest bırakıldığı, Figen Yüksekdağ’ın, Selahattin Demirtaş’ın, İdris Baluken’in, Sebahat Tuncel’in, Selçuk Mızraklı’nın, Ahmet Altan’ın, Osman Kavala’nın, gazetecilerin, avukatların, cezaevinde kaldığı, yine birçok düşünce insanının cezaevinde kalmasının önünü açacak yasal düzenlemeyi kabul etmiyoruz. Ve bu düzenlemeye karşı mücadele etmeye devam edeceğiz. Tüm vicdan sahiplerini bu ölüm yasasına karşı mücadeleye çağırıyorum. Ölüm yasasını değil yaşam yasasını hayata geçirmeye çalışalım. Ölüm yasasını engelleyelim.
 
DAYANIŞMAK AKP’NİN TEKELİNDE DEĞİLDİR
 
Tabi salgınla beraber HDP olarak tartıştığımız, geçen hafta MYK kararıyla kamuoyuyla paylaştığımız bir kampanyamız var. Bizler paylaşıyoruz bizler dayanışıyoruz. Kampanyamız gerçekten çok büyük bir yankı buldu, çok büyük bir karşılık buldu. Toplum olarak koronavirüs gibi salgın ve felaketler karşısında çaresiz değiliz, bizler dayanışmayla zorlukları aşabileceğiz. Bu, toplumun doğasında var zaten. Maalesef iktidar yine kendi çıkarları için toplumun dayanışma ruhuyla, toplumun dayanışma ve zorla ortak mücadele etme yöntemleriyle oynuyor. Dayanışma ağlarını engellemeye çalışıyor. Biz parti olarak tüm bu engellemelere rağmen zorluklarla mücadele etmek için, halkımızla dayanışmak için, her koşulda yoksulu, işçiyi, kadını gençleri savunmak için ailelerimizle beraber dayanışmaya devam edeceğiz. Bizim böyle bir sorumluluğumuz var. 
 
Dayanışmak AKP iktidarının tekelinde değildir. Dayanışma toplumun ruhudur, özüdür. Her koşulda dayanışacağız. AKP iktidarı bunu yasaklayamaz. 
 
İHTİYAÇ SAHİPLERİYLE PAYLAŞIYORUZ
 
İktidardan beklemeden kendi öz dayanışma ruhumuza uygun bir şekilde, bu sürecin zorluklarını birlikte göğüsleyeceğimiz bir süreç olacak, beraber başaracağız. ‘Bizler dayanışıyoruz, bizler paylaşıyoruz’ kampanyamız çerçevesinde tüm il ve ilçe örgütlerimiz gerekli tespitleri yaptı ve özellikle yardımsever ve duyarlı ailelerle ihtiyaç sahibi aileleri buluşturmaya başladı. Kampanyamız yurtdışından da karşılık buldu. Türkiye ve Kürdistan’daki ailelerle dayanışma ağları kurdular. Bu, dayanışma ruhunun bu toplumla ne kadar özdeşleştiğinin açık göstergesidir. Biz bu kampanyayı Demokratik Toplum Kongresi ve Halkların Demokratik Kongresi ile ortak yürütüyoruz. Bütün sivil toplum örgütleri ve duyarlı kesimlerle de bu kampanyayı birlikte yürüteceğiz. Binanda ihtiyaç sahipleriyle bizler paylaşıyoruz, sizler de paylaşın. Sokağında ihtiyaç sahipleriyle bizler paylaşıyoruz, sizler de paylaşın. Bu kampanyamızın çağrısı, bir kez daha yenilemiş olayım.
 
ÜRETİME KATKI SUNMA SÜRECİNİ BAŞLATMALIYIZ
 
Tabi kampanyanızın devamı niteliğinde tüm dünyanın tartıştığı bir nokta var. Tarımsal gıda ve ürünlerin üretimi ve bunların desteklenmesi noktası. Salgınlar sonrasında önemli bir tehlike olarak görünüyor. Salgından kaynaklı özellikle üretimin yapıldığı yerlerde köy ve kırsal alanlarda insanların, işçilerin tarım alanlarını ekememesi veya ekilen ürünlerin seralarda, tarlalarda kalması gibi bir tehlike söz konusu. Ama bizler buradan kır ve tarımla bağı olan herkesi tarımla bağlarını kurmaya, üretime devam etmeye çağırıyoruz. Bunun engellenmesi üretim zincirine çok büyük bir darbe ve toplumu bekleyen çok büyük bir risk. Hükümet derhal çiftçilerin ve köylülerin ihtiyaçlarını karşılayacak tedbirler almalı. Bütün borçlarını silmeli. Tarımsal gıdayı, üretimi destekleyecek tedbirleri bir an önce almalı. İktidardan beklemeden kendimiz de tarımsal gıda üretim alanlarını, gerekli sağlık tedbirlerimizi alarak üretime katkı sunma sürecini başlatmalıyız.
 
Bitirirken herkese sağlıklı günler dileyerek salgına karşı en etkili koruma yönteminin evde kalmak olduğunu bir kez daha hatırlatıyorum, herkesi evde kalmaya davet ediyorum.”