CHP Milletvekili Akgün Alp: Devlet, Abdullah Öcalan ile görüşüyorsa Komisyon neden görüşmesin?

ANKARA - CHP Milletvekilli İnan Akgün Alp, komisyonun Abdullah Öcalan ile görüşmesi gerektiğini belirterek, “Devlet, Abdullah Öcalan ile görüşüyorsa Komisyon neden görüşmesin? Çünkü çatışmayı bitirecek olan muhatap O’dur” dedi.

Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın 27 Şubat’ta yaptığı Barış ve Demokratik Toplum Çağrısı’yla başlayan süreç devam ediyor.  Birçok adım atan Kürt Özgürlük Hareketi, son olarak 26 Ekim’de Qendîl’de yaptığı açıklamayla, güçlerini Türkiye ve Kuzey Kürdistan’dan çekmeye başladığını duyurdu. 
 
CHP Qers Milletvekilli İnan Akgün Alp, Kürt meselesinin çözümümü bağlamında süren tartışmaları ve gelişmelere ilişkin Mezopotamya Ajansı'nın (MA) sorularını yanıtladı. 
 
Son bir yıldır Kürt meselesiyle ilgili yeni bir süreç ve yoğun tartışmalar yaşanıyor. Kürtler bu meseleyi kendi haklarıyla ilgili bir sorun olarak görürken, devlet ya da iktidar bunu neden farklı bir şekilde tanımlıyor?
 
İktidar,  “Terörsüz Türkiye”, Kürtler  “Barış ve Demokratik Toplum Süreci” diye tanımlıyor. Bu aslında iki farklı bakış açısının yansımasını gösteriyor. Son zamanlarda ise AK Parti başka, MHP başka mı düşünüyor veya devlet içerisinde farklı görüşler mi var diye yorumlar da var. Bana göre bu iki farklı sebepten kaynaklanıyor. Birincisi, o meseleyi ele alış biçimi. İktidar cenahı sadece “terör” ve şiddeti sona erdirme çabası olarak değerlendiriyor. Fakat Kürt sorunu bütünlüklü bir bakış açısıyla tarihi, toplumsal, siyasal, ekonomik ve hukuki sebepleri ile değerlendirilirsen yani bu sorunun ortaya çıkışından itibaren ele alarak bütünlüklü bakış açısıyla değerlendirilirse, bu sürecin farklı bir şekilde ilerlemesi gerekiyordu. Bir de aslında Suriye’de devam eden ve devletin başka bir kanadının yürüttüğü bir süreç ve o sürecin Türkiye’ye etkileriyle Türkiye’de eş zamanlı devam eden süreci yöneten farklı aktörler var. O aktörlerin bazen örtüşen, bazen örtüşmeyen açıklamaları oluyor. O da sanki farklı düşüncelerdeymiş gibi algıya sebep olur. Çünkü Suriye’de devam eden bir sosyal, siyasal, askeri bir iktidar paylaşım modeline göre devam eden bir süreç var. Bu süreci devletin başka bir kanadı yönetiyor. Orada devam eden bu sürecin Türkiye’de yansımaları oluyor. Tıkanıklıklar Türkiye’yi de etkiliyor. Süreç ilerledikçe Türkiye’deki süreç de buna göre ilerliyor. Bunları yürüten aktörler farklı olduğu için yansımaları da farklı oluyor.
 
Kalıcı bir barış için ne gerekiyor? 
 
Bu konuda aslında söylenmeyen bir söz de kalmamıştır. Kürt sorununun elbette nedenleri ve bir de sonuçları vardır. Sonuçları üzerinde, sonuçları gidermek üzerinden hareket edip güvenlikçi bir bakış açısıyla hareket ederseniz, sorunu salt bir şiddet meselesiymiş gibi ele alırsanız sorunun ana kaynağını çözemezsiniz. Evet, Kürt sorunu neticede bir şiddet doğurdu. Ama Kürt sorunu sadece bu demek değildir. Esas itibariyle bir insan hakları sorunudur. Dönemin koşulları içerisinde uğranılan baskılara, halkın uğradığı baskıya karşı bir demokratik talepler sorundur. Bu şekilde de ele almak lazım. Biz öteden beri parti olarak bu meseleyi bu cihetten ele alıyoruz. 1989'dan yayınladığımız rapordan itibaren biz böyle düşünüyoruz.
 
İktidar ya da devletin soruna tek pencereden bakması çözüm getirir mi?
 
Kürt sorunun siyasal, hukuki,  sosyal ve ekonomik sebeplerine yönelik bir tartışma yürütülmediği sürece, bu tek başına çözüm getirmeyecektir.
 
AKP-MHP arasında görüş ayrılığı var mı? Hükümet ve devlet, sürece farklı perspektiflerden mi bakıyor? 
 
Bu aslında kendi aralarında oluşturdukları ittifakın ruhuna da aykırı. Dediğim gibi, Suriye’de yürüyen süreçle ilgili aktörlerin farklı düşünceleri, farklı adımları ve onu yürüten farklı odaklar olduğu için bazen sanki söylemler farklılaşıyormuş gibi algılıyor olabilirsiniz. Ama bunu, kendi aralarında bir çatlak varmış gibi algılamak yanlış olur. Ben öyle bir farklılık görmüyorum.
AK Parti de artık devlette 23 senede kökleşti. Artık AK Parti’yi de hükümet-devlet ayrımı çerçevesinde çok fazla tartışmak doğru değil. Çünkü yasamasıyla, yürütmesiyle, yargısıyla, medyasıyla, sivil toplumuyla ve Meclis’teki aritmetiğiyle AK Parti, 23 senede yeterince devlete hâkim oldu. Bu ayrımı artık çok belirgin şekilde telaffuz edemiyorum.
 
CHP'nin sürecin içindeki rolünü nasıl görüyorsunuz?
 
Biz öteden beri bu sorunun Meclis çatısı altında çözülmesi gerektiğini, sürecin açık ve şeffaf yürütülmesi gerektiğini, Meclis komisyonlarının bu süreci yürütmesi gerektiğini savunmuştuk. Bugün de kurulan komisyona üye verdik; dahil olduk, içindeyiz. Fakat kurulan komisyon, bence şu ana kadar çok da istenildiği gibi çalışamadı. Bu biraz Meclis Başkanı'nın tavrından kaynaklanıyor. Suriye ile eşzamanlı yürütülmesinden kaynaklanıyor. Meclis Başkanı'nın her komisyon toplantısı öncesinde yaptığı bir çerçeveleme var. Yani komisyon, bir anlamda bu çerçevelemeye hapsolmuş gibi görünüyor.
 
Başından beri hem milletvekilleri olarak hem partimiz pozitif katkı sunmaya çalıştık. Bu sürece barışçıl yöntemlerle sorunun çözülmesine katkı sunmaya çalıştık, çalışıyoruz. “CHP dışında” demek çok da gerçekçi olmaz ama süreç çok hızlı ve sağlıklı ilerlemiyor. Bir yıl geçti, bu süre içinde tek bir yasa dahi çıkarılmamıştır. Hatta sürecin kendisini tanımlayan bir çerçeve yasa dahi çıkarmamıştır. Hatta bu konuyu yürüten aktörlerin güvenliğini sağlayacak bir yasa dahi çıkmamıştır.
 
Buna kim engel oluyor? 
 
Komisyon mümkün olduğunca çabuk bir şekilde önerisini Genel Kurul'a ve Meclis'in diğer komisyonlarına bildirip bu konuda somut adımlar atmalı.
 
Bütün bunlar sadece CHP'nin değil, aslında bütün Meclis'in eksikliğidir. Bizim şimdiye kadar bu çerçeveyi çizmiş olmamız gerekiyordu. Meclis komisyonumuz bu saate kadar dinlemeler yaparak gelmiştir. Bu dinlemeleri, toplumsal rıza ürettiğini iddia ederek yapmıştır. Sadece dinlemeyle toplumsal rıza üretilmez. Rıza, toplumun ihtiyaç duyduğu şeyleri söyleyerek ikna edici adımlar atarak üretilir. Komisyon mümkün olduğunca çabuk bir şekilde önerisini Genel Kurul'a ve Meclis'in diğer komisyonlarına bildirip bu konuda somut adımlar atmalı.
 
Komisyonun İmralı ziyareti gündemde. Ancak henüz komisyon bu hususta toplanmadı. Komisyonun Abdullah Öcalan ile hala bir görüşme takvimini belirlememesini nasıl değerlendiriyorsunuz?
 
En güncel tartışma bu. PKK’yı kim kurdu ve kim fesih kararı verdi, uygulattı? Yıllardır cezaevinde olan Abdullah Öcalan. 27 Şubat’ta da açık bir açıklama yaptı. Bir sözüyle savaşı başlatıp kesebiliyorsa, böyle bir gücü varsa, bu şiddeti sona erdirmek için kiminle konuşmak lazım? Devlet, Abdullah Öcalan ile görüşüyorsa Komisyon neden görüşmesin? Dünyanın birçok ülkesinde yaşanan farklı çatışma deneyimleri ve de çatışma çözümü teorisinin kabul ettiği bir tanım vardır: muhataplık tanımı. Bir çatışmanın çözümünü kim ile muhatap olarak çözersin? Bu aslında tanımlanmış bir şeydir ve dünyanın çeşitli yerlerinde etnik temelli, mezhep temelli, kimlik temelli çatışma ortamlarında defalarca denenmiş, sınanmıştır. Bir çatışmanın çözümü, muhatabı, esas aktörler adına karar verebilme yeteneğine sahip temsilcilerdir. Bir çatışmayı kim çözebiliyorsa, kim durdurabiliyorsa, muhatap odur. 
 
Bu sürecin sağlıklı yürütebilmesi için Abdullah Öcalan’la muhakkak görüşülmesi gerekiyor. Çünkü çatışmayı bitirecek olan muhatap kendisidir. O olduğunu zaten 27 Şubat'ta yaptığı açıklama ile sonra Mayıs ayında örgütünün yaptığı açıklama da var. Eğer bir savaşı kesme gücünü elinde bulunduruyorsa, biz bu süreci, terörü ortaya çıkaran sebepleri de, çözüm yollarını da bizzat muhatabıyla görüşerek çözebiliriz. Bunu devlet görüşüyor. Güvenlik bürokrasisi görüşüyor. DEM Partili milletvekilleri gidip görüşüyor. Oysa ki bunu kendine güvenen bir devlet, korkmayan bir devlet, sorunları gerçekten çözme iradesine bir sahip olan bir devlet bunu doğrudan muhatabıyla görüşebilmelidir.
 
Partiniz nasıl düşünüyor?
 
Biz tabii AK Parti’nin ne dediğini çok merak ediyoruz. Asıl muhatap olarak AK Parti, bugüne kadar bu konuda bir şey söylemedi. Dünyanın çeşitli ülkelerinde yürümüş bütün bu süreçleri bilimsel olarak takip etmiş bir milletvekiliyim.
 
AKP ‘Evet’ derse CHP de ‘Evet’ der mi? CHP kendini AKP’ye göre mi konumlandırıyor?
 
Komisyon kendi kararını alacaktır. Komisyon kendi kararını kendi çoğunluğuyla kendi müzakeresiyle alacaktır. Sorunun muhatabı da kendi dinamiği içerisinde bellidir.
 
Sizce komisyonda bu karar çıkacak mı?
 
Bunu birinin yapması gerekiyor. Eğer Türkiye Büyük Millet Meclisi, bu süreci kendi çatısı altında şeffaf bir şekilde yürütecekse, tartışmaları da şeffaf bir biçimde gerçekleştirmeli.
 
Bir de meselenin yasal boyutu var. Sizin görüşünüz nedir bu konuda?
 
Örgüt, bugün itibariyle münfesih durumdadır. Kendini feshetmiştir. Fakat kendini fesheden örgütle iltisaklı, irtibatlı yargılanan yüzlerce, binlerce insan vardır. Örgüt üyesi olarak yargılanan binlerce insan vardır. Aranan insanlar vardır. Eline silah almış olanlar vardır. Almamış olanlar vardır. Tek bir gün bile şiddete bulaşmamış olmasına rağmen örgüt üyesi olarak yargılanan insanlar var. Hapiste insanlar vardır. Sürgünde insanlar vardır. Bunların akıbetinin ne olacağı bir yasal düzenlemeyle belirlenmesi gerekir. Bu yargılamalar hakkında durma kararı mı verilecek, düşme kararı mı verilecek? Kimler hakkında nasıl bir hukuki müeyyide uygulanacak? Bu ayrımlar nereye göre yapılacak? Yönetici kadronun durumu ne olacak? Bir örgütü tasfiye ediyorsanız ve 50 yıl boyunca bu örgüt bir yasal takibata maruz kalmışsa, bu yasal takibatlar ortada kalacak hâli yok. Bunlara bir çözüm bulmak lazım. 
 
Bakın, 1980 yılını baz aldım. O günden bugüne 1 milyonun üstünde insan örgüt üyeliği ile suçlanmış. Bugün için devam eden binlerce dava var. Elbette ki bu aynı zamanda bir hukuki sorunsal. Bu hukuki sorunu çözmek için yasa çıkarmaktan daha tabii ne olabilir? Hiç yasa çıkarmadan yüz binlerce insanın akıbetini nasıl belirleyeceğiz? Elbette ki bir yasanın çıkması lazım.
 
Sadece bu konularla ilgili yasa hazırlanması ve devreye girmesi çözüm için yeterli olur mu?
 
Elbette ki, yani örgütün fesih durumuna gelmesi ile ilgili çıkarılacak yasalar farklıdır. Kürt sorununun ortaya çıkmasına sebep olan nedenleri çözmek için çıkarılacak yasalar farklıdır. Bu tek başına yeterli olmayacaktır. Fakat en önce bunun yapılması gerekir.
 
Peki devlet bu konuda sizce nerede duruyor? 
 
Sizin çözüm iradeniz aynı zamanda adım atmayı da gerektirir. Bugüne kadar çok önemli işler de yapıldı. Hiç hayal edilmeyecek sözler söylendi. Hiç kimsenin duymayı ummadığı insanlardan ummadık sözler duyduk. Bu nedenle bugüne kadar yapılanları küçümsememek lazım. Komisyon da çok önemli işler yapmıştır, çok önemli bir görev yerine getirmiştir. Fakat elbette bunun nihayete ermesi için ete kemiğe bürünmesi gerekir. Yavaş yavaş o döneme de yaklaşıyoruz gibi düşünüyorum; umuyorum.
 
CHP tabanı bu sürece ne şekilde yaklaşıyor?
 
CHP tabanı Türkiye'nin demokratikleşmesini, huzurunu, adil bir ülke olarak yönetilmesini istemiştir. Bütün Cumhuriyet Halk Partililer bunu böyle ister."
 
MA / Mehmet Aslan