Kırkazak: İktidar Diyanet’i araç olarak kullanıyor

ANKARA - Diyanet’in Kobanê Davası’na müdahil olma talebine tepki gösteren Yeşil Sol Parti MYK üyesi avukat Cahit Kırkazak, iktidarın Diyanet’i araç olarak kullandığını söyledi. 
 
Diyanet İşleri Başkanlığı, DAİŞ’in Kobanê yönelik saldırısı sonrasında yaşanan 6-8 Ekim 2014 olayları nedeniyle Halkların Demokratik Partisi (HDP) eski Eş Genel Başkan Figen Yüksekdağ ve Selahattin Demirtaş’ın da aralarında bulunduğu 18’i tutuklu 108 siyasetçinin yargılandığı Kobanê Davası’na taraf olmak üzere talepte bulundu. Diyanet, 11 Mayıs’ta yaptığı başvuruda, davada yargılanan siyasetçilerin toplumun “dini değerlerini temelden sarstığı” gerekçesini sundu. 
 
Yeşiller ve Sol Gelecek Partisi (Yeşil Sol Parti) Merkez Yürütme Kurulu (MYK) üyesi Avukat Cahit Kırkazak, diyanetin talebine ilişkin değerlendirmelerde bulundu.
 
‘SAPKIN SÖYLEMİ HALKIN KENDİSİNE YÖNELİK’
 
Diyanetin sunduğu metinde, HDP’lilere yönelik “Sapkın” söylemini kullandığını vurgulayan Kırkazak, “Sapık olduğunu iddia ettiği insanlar dünyanın ve İslamın başına bela olmuş, IŞİD’e karşı direnen Kobanê halkına dayanışma göstererek şeytan olmayı reddeden kesim. Bunu bir partiye söylemiyor. Bizzat halkın kendisine söylüyor” diye konuştu.
 
‘İKTİDAR DİYANET’İ ARAÇ OLARAK KULLANIYOR’
 
Kırkazak, IŞİD’in pazarda kadınları sattığını, çocukları ve yaşlıları katlettiğini ve buna itirazda bulunulmadığını belirterek, şunları kaydetti: “İktidar, Muaviye’nin dinini benimsemiş. Muaviye, dini toplumu terbiye aracı olarak kullanmaktadır. Diyanetin tutumu bulunduğu yeri gösteriyor. İktidar Kürde saldırırken elindeki bütün argümanları kullanmaktan çekinmedi. Buna rağmen toplumu ikna edemiyor ve Diyanet kurumunu araç olarak kullanıyor. Kamuoyunu, bütün argümanlarıyla Kürt halkına yönelik, Kobanê halkına yönelik dayanışmayı cezalandırmak için yaptığı bu saldırıya ikna edemeyen iktidar, toplumun duygularını istismar ederek, yozlaştırarak, içini çürüterek ikna etmeye çalışıyor. Ama samimi Müslümanlar bu pratiğin Allah'ın dini veya toplumcu din pratiği olmadığını biliyorlar.”
 
‘DİYANET MANEVİ DUYGULARI KULLANARAK IŞİD’İ AKLIYOR’
 
Söz konusu tutumu hem İslam hukuku hem de pozitif hukuk açısından değerlendiren Kırkkazak, şunları söyledi: “İslam dini tüm dezavantajlıların hak ve hürriyetlerini teminat altına alan bir dindir. İslam öğretisi, ‘zulmün karşısında susan dilsiz şeytandır’ diyor. Bir haksızlık varsa orada tarafsız olamazsın. Dezavantajlıdan yana olman gerektiğini söylüyor. Kobane’ye saldırıldığı dönemde dünyanın her yerinde insanlar, inananlar, farklı dine mensuplar, sosyalistler, Kürtler, sokaktayken, Diyanet tek bir açıklama dahi yapmamış ve oradaki kadınların ve çocukların, ırzlarını, onurlarını ve mallarını korunması adına bir çağrıda da bulunmamıştır. Bu İslam öğretisine göre dilsiz şeytan pozisyonu olarak değerlendirilebilir. Pozitif hukuk açısından da yargılamalar maddi unsurlarla yapılır. Manevi, ahlaki kavramlar soyut kavramlardır. Diyanet, ‘sapkın’ bir tutumdan bahsediyor. Kaba bir milliyetçilik olan dış güçler kavramından bahsediyor. Ülkenin birliği, vatanın bölünmezliği gibi kavramlara atıfta bulunuluyor. Pozitif hukukta soyut kavramlar değil, uğramış olduğu zarar neyse onu dile getirirsin. Bu zararı dile getirirken de manipüle etmeyeceksin. Pozitif hukuk açısından mahkemenin bu değerlendirmeye bakarak Diyanet’in müdahillik talebini kabul etmesi, kendi vicdanını ikna etme çabasıdır. Diyanetin bu yaklaşımı Kobanê ile dayanışma gösteren, IŞİD'e karşı direnen Türkiye halklarını cezalandırırken dinin manevi ahlakı gibi soyut kavramları kullandığını gösteriyor. Ancak burada IŞİD’in aklandığını da gözden kaçırmamak gerekiyor.”
 
‘DEVLET DAVADA BÜTÜNLEŞİK OLARAK HAREKET EDİYOR’
 
Dava’nın siyasi bir yargılama olduğunu belirten Kırkazak, şöyle konuştu: “Esasında Kürt siyasal hareketi tasfiyesi, IŞİD’in Kobanê’de yenilmesinin intikamının alınması, bir kumpas davası. Çözüm sürecini beraber sürdürürken, o dönemde yapılan işlemlerin hepsinin yargılama konusu yapılması, bir bakıma Lozan'ın yüzüncü yılında tekrar Kürtleri iradesizleştirmek, statüsüzleştirmek ve kimsesizleştirmeye yönelik bir baskı davası olarak görülüyor. Devlet bir bütün olarak bu davayla başta Kürt halkın,ı sonra Türkiye toplumunun toplumsal muhalefetinin vicdanına yönelik bütünleşik olarak hareket ediyor. Milli İstihbarat Teşkilatı, Genelkurmay Başkanlığı, İçişleri Bakanlığı, Jandarma Komutanlığı, Emniyet Genel Müdürlüğü, bunlara bağlı istihbarat teşkilatları, belediyeler, bankalar ve en nihayetinde Diyanetle birlikte din sosunu ekliyorlar.”
 
‘TÜRKİYE TOPLUMU DAVAYA SAHİP ÇIKMALI’
 
Yargılamanın algılarla yürütüldüğünü belirten Kırkazak, “Türkiye toplumu bu davaya sahip çıkmalı. Özellikle aydınlar, entelektüeller, yazarlar davayı gözlemleyip Türkiye toplumu ile bu gerçeği paylaşmazsa, Türkiye toplumunun önünde çok ciddi bir tehlike var. Bu kapan ortadan kaldırılmazsa, hukuksuzluk ve antidemokratik uygulama tuzağına herkes kapılacak”  diye konuştu. 
 
MA / Yüsra Batıhan