İHD şubelerinden insan hakları karnesi: Ortak yaşam ideali tehdit altında

img

HABER MERKEZİ - Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi'nin kabul edilmesi vesilesiyle İHD şubeleri, kendi bölgelerinde yaşanan hak ihlallerine dikkat çekerek, insan haklarına dayalı ortak yaşam idealinin büyük bir tehdit altında olduğu vurgulandı. 

 
İnsan Hakları Derneği (İHD) şubeleri, İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi'nin kabulünün 70'inci yılı vesilesiyle düzenledikleri basın toplantılarında, Türkiye’nin hak karnesini dikkat çekti. İHD İstanbul Şubesi, 10-17 Aralık İnsan Hakları Haftası dolayısıyla Beyazıt Sultanahmet Meydanı'nda basın açıklaması yaptı. "İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi'nin kabulünün 70'inci yılında insan onuru, eşitlik, adalet, barış ve demokrasi mücadelemiz sürüyor" pankartının açıldığı eylemde, "Herkes farklı herkes eşit",  "İşkence insanlık suçudur", "Aslolan yaşamdır" dövizleri taşındı. Burada basın açıklaması metnini okuyan Şube Başkanı Gülseren Yoleri, beyannamede yer alan hak ve özgürlüklere dayalı uluslararası düzenin hala kurulamadığını vurguladı. Yoleri, insan haklarına dayalı ortak yaşam ideali “savaş” gerekçesiyle yaşanan küresel çapta olağanüstü hal rejimleriyle büyük bir tehdit altında olduğunu ifade etti.  Dünyadaki olumsuz gelişmelerin Türkiye’deki olumsuz gidişata katkı sunduğuna dikkat çeken Yoleri, Türkiye’de insan hakları ve demokrasi sorununun giderek büyüdüğünü kaydetti. 
 
‘TOPLUMSAL YAŞAM TASFİYE EDİLİYOR’
 
24 Haziran seçimleriyle yeni rejimin yürürlüğe girdiğini ve OHAL’in sürekli hale getirildiğini hatırlatan Yoleri, “İşsizlik, yoksulluk ve dışlanma geniş toplumsal kesimlerin maruz kaldığı hak ihlallerinin başlıca kaynağı haline gelmiştir. Esnek, güvencesiz çalışma ve iş cinayetleri çalışanların adeta kaderi haline gelmiştir. Kadınların kazanılmış haklarını geri almaya yönelik düzenleme ve saldırılar; LGBTİ+ hareketine yönelik dışlama, baskı ve engeller, ülkede milyonlarca mültecinin haklardan mahrum bırakılarak yok sayılması, farklı etnik ve inanç gruplarının taciz edilerek ayrımcılığa maruz bırakılmaları, insan hakları savunucularına ve hak mücadelesi veren kesimlere yönelik giderek artan baskılar insan hakları değerlerinin toplumsal yaşamdan tümüyle tasfiye edilmeye çalışıldığının açık göstergesidir” diye konuştu.
 
Yoleri, 21 Temmuz 2016’dan başlayarak 18 Temmuz’da sona eren OHAL koşullarında tespit ettikleri hak ihlallerin bir kısmını şöyle aktardı:
 
“*23 Temmuz 2016’da yürürlüğe giren 667 sayılı KHK ile gözaltı süresi 30 güne çıkarılmış, 27 Temmuz’da yürürlüğe giren 668 sayılı KHK ile gözaltının ilk 5 gününe avukat ile görüş yasağı getirilmiştir. Bu uygulama 6 ay boyunca kesintisiz uygulanmıştır. 23 Ocak 2017’de yürürlüğe giren 682 sayılı KHK ile gözaltı süresi 30 günden 14 güne indirilmiş, gözaltında avukat görüş yasağı ilk 1 güne indirilmiştir.
 
*OHAL süresince Anayasaya çok açıkça aykırı olan ve maalesef Anayasa Mahkemesi’nin tamamen devre dışı bırakıldığı/kaldığı bir ortamda çıkarılan KHK’larla 135.147 kamu görevlisinin kamu görevinden çıkarıldığı, bunun dışında önce ihraç edilip ardından görevine iade edilen 3.833 kamu görevlisi ile ilgili bir süreç yaşanmıştır. Kapatılan özel kuruluşlarda görev yapan ve çoğunluğu öğretmen olan 22.474 kişinin çalışma izinleri iptal edilmiş olup bunlardan sadece 614’ünün izni iade edilmiştir.
 
*OHAL süresince büyük çoğunluğu HSK kararı olmak üzere AYM kararı ve askeri hakim savcılar için YAŞ kararları ile toplam 4.395 hakim ve savcı ihraç edilmiş olup bunların dışında önce ihraç edilip iade edilen 170 hakim ve savcı bulunmaktadır.
 
*Kapatılan özel sağlık kuruluşu 48 olup, bunlardan 2’si geri açılmıştır.
 
*Bu süre içerisinde devlet tarafından el konularak kayyum atanan şirket sayısı 985 olup bunların ekonomik büyüklüğünün 41 milyar Türk lirası civarında olduğu, buralarda çalışan işçi sayısının 49.587 kişi olduğu bilgisi paylaşılmıştır.
 
*OHAL süresince çok sayıda gazeteci tutuklanmıştır. Halen en az 123 gazeteci tutuklu ve hükümlü olarak cezaevinde tutulmaktadır.
 
*OHAL süresince bin 607 dernek kapatılmış olup 183’ünün geri açılmasına izin verilmiştir.
 
*OHAL koşullarında ifade özgürlüğü ihlalleri tavan yapmıştır, Adalet Bakanlığı resmi istatistiklerine göre 2016 yılında Cumhurbaşkanına hakaretten yani TCK 299. Maddesi’nden dolayı 4187 kişiye dava açılmış iken bu sayı 2017 yılında 6.033 kişiye yükselmiştir. Türklüğe hakareti düzenleyen TCK 301. Maddesi’nden ise 2016 yılında 482 dava açılmış iken bu sayı 2017 yılında 753 kişiye yükselmiştir. Bununla birlikte yasadışı örgüt propagandası yapmaktan dolayı 2016 yılında 17.322 kişiye dava açılmış iken bu sayı 2017 yılında 24.585 kişiye yükselmiştir.”
 
‘21’İNCİ YÜZYIL AÇLIKTAN ÖLEN ÇOCUKLARLA YÜZLEŞİYOR’
 
Türkiye İnsan Hakları Vakfı (TİHV) Başkanı Prof. Dr. Şebnem Korur Fincancı da, “Örneğin Yemen’de 80 binin üzerinde çocuk açlıktan öldü. 21 yüzyıl açlıktan ölen çocuklarla yüzleşiyor. 3 milyon kadın, çocuk açlık ve ölüm tehlikesiyle karşı karşıya. Bu olumsuzlukların yanı sıra Fransa’da Sarı Yelekliler insan olmanın bilincinde mücadele ediyor. Biz insanların insan olmaktan gelen haklarıyla varlıklarını sürdürebilmesi için bugüne kadar elimizden geleni yaptık. Bundan sonrada yapmaya devam edeceğiz” diye konuştu. 
İHD ve THİV akşam saatlerinde de, Beyoğlu'nda bulunan Cezayir Toplantı Salonu'nda resepsiyon verecek.
 
ANTEP: KRİZDEN ÇIKIŞ HAK BEYANNAMESİDİR 
 
İHD Antep Şubesi de, gün dolayısıyla Yeşilsu Parkı'nda açıklama yaptı. Açıklamaya İHD Şube Başkanı Salman Yergin, şube yöneticileri, Halkların Demokratik Partisi (HDP) İl Eşbaşkanı Müslüm Kılıç, Demokratik Bölgeler Partisi (DBP) İl Eşbaşkanı Abdullah İnce ve HDP PM Üyesi Mehmet Karayılan’ın yanı sıra çok sayıda kişi katıldı. Açıklamada konuşan İHD Şube Başkanı Yergin, Kürt sorununun ülkedeki sorunların ana kaynağı olduğunu hatırlatarak, “Kürt sorununun çözülmeyişi sorunları kronikleştiriyor” dedi. İnsanlığın yaşadığı krizden çıkmasının tek yolunun evrensel beyannamenin içerdiği ilke ve değerlere sahip çıkmak olduğunu ifade eden Yergin, şöyle konuştu: “Dünyada olduğu gibi Türkiye’de de demokrasi sorunu gittikçe büyüyor. Türkiye temel sorunlarını çözmek yerine gittikçe otoriterleşiyor. Ülkenin demokratikleşmesi için uğraşan tüm kesimler zorla tasfiye ediliyor. Ülkede ki sorunların ana kaynağı olan Kürt sorununun çözülmeyişi sorunları kronikleştiriyor. Çözümsüzlük ülkede çatışma ortamı yaratıyor. Ülke içi ve dışında yürütülen savaş politikaların bir sonucu olarak ülke siyasal, kültürel ve ekonomik ağır bir krizi yaşamaktadır.”
 
İZMİR: Türkiye 2018’İ OHAL ALTINDA GEÇİRDİ 
 
İnsan Hakları Derneği (İHD) İzmir Şubesi ve Türkiye İnsan Hakları Vakfı (TİHV) İzmir Temsilciliği, Özgürlükçü Hukukçular Platformu (ÖHP) ve Kanun Hükmünde Kararname (KHK) ile kapatılan Çağdaş Hukukçular Derneği (ÇHD), insan hakları haftası etkinlikleri kapsamında ortak basın açıklaması yaptı. İHD şube binasında düzenlenen açıklamasını hak savunucuları adına İHD yönetim kurulu üyesi Ali Aydın yaptı. 
 
'YETERLİ KORUMA BULUNMAMAKTADIR'
 
Aydın, şiddete ve savaşa karşı olduklarını ifade ederek, barış hakkını savunduklarını söyledi. Dünyadaki gelişmelere ve hak ihlallerine dikkat çekerek Türkiye’deki durumu özetleyen Aydın,  Türkiye’nin temel sorunlarını çözmekten uzaklaştığı ve giderek otoriterleştiği bir döneme girdiğini hatırlattı. Aydın, Türkiye’nin Kürt sorununu çözemediği için demokratikleşmesini sağlayamadığı ifade ederek, tersine bir gidişatın içerisine girdiği, anayasasını değiştirerek tek kişi yönetimine dayalı otoriter bir başkanlık modeline geçtiği ve bunun da sürekli hak ihlali ürettiğini söyledi. Aydın, “Türkiye 2018 yılının yarısını yine OHAL yönetimi altında geçirdi. KHK‘ler ile pek çoğu OHAL gerekçesiyle ilgisiz alanlarda 300 den fazla yasada yapılan değişiklik de mevzuata dahil edilerek kalıcılaşmış oldu. Siyasal iktidarın içeride ve dışarıda şiddeti esas alan politikaları yine 2018 yılında yaşanan yaşam hakkı ihlallerinin başlıca sebebini oluşturmaktadır. Öte yandan yaşam hakkı ihlalleri, sadece devletin güvenlik güçleri tarafında gerçekleştirilen ihlaller ile sınırlı değildir" dedi.  
 
'EGE BÖLGESİNDE 13 BİN 834 HAK İHLALİ YAŞANDI'
 
Aydın, 2018 yılının ilk 8 ayında Ege Bölge'sinde İHD tarafından kayıt altına alınan 13 bin 834 hak ihlali olduğunu belirterek, tespit ettikleri ihlalleri şöyle özetledi: 
 
*Gözaltı tutuklamalar ile ilgili toplam 831 hak ihlali olmuştur. Bu ihlaller 603 gözaltı, 125 tutuklama, 5 gözaltında kötü muamele, 72 adli kontrol ile serbest bırakılma, 20 ajanlık teklifi şeklinde gerçekleşmiştir. 
 
*Kadın ve çocuğa yönelik 154 ihlal meydana gelmiştir. Bu ihlaller27 kadına yönelik taciz, 36 kadın cinayeti, 25 kadına darp, 4 sözlü taciz, 46 çocuğa cinsel taciz, 6 zihinsel engelli çocuğa taciz, 5 çocuğa darp, 5 çocuk cinayeti şeklinde gerçekleşmiştir.  
 
*Çalışma yaşamı hakkına yönelik 3649 hak ihlali yaşanmıştır. Bu ihlaller, 56 işçi ölümü, 231 iş kazası, 1899 işe son verme, 640 KHK ile ihraç, 71 ücret ödenmemesi nedeniyle eylem, 750 gıda zehirlenmesi, 1 açlık grevi, 1 iş yeri kapatılması şeklinde gerçekleşmiştir.
 
*Mültecilere yönelik 8 bin 666 hak ihlali gerçekleşmiştir. Bu ihlaller, 8 bin 300 yurt dışına geçmeye çalışma, 39 mülteci ölümü, 324 sınırdışı edilme, 1 Geri Gönderme Merkezi (GGM)’de işkence, 1 GGM’de iletişim engeli, 1 haber alınamayan mülteci şeklinde gerçekleşmiştir.
 
*Cezaevlerinde tutukluların ve aileleri tarafından İzmir İHD'ye yapılan başvurular ve derneğe yapılan incelemelerde 190 hak ihlali tespiti yapılmıştır. Bu ihlaller çok çeşitli olup derneğimizce 37 çeşit başlık altında toplanmıştır. Bu ihlaller, tedavi tamamlanmadan cezaevine götürme, darp, avukat müvekkil mahremiyetini ihlal, tecrit, kitap ve dergilere el koyma, kimlik dayatması, soruşturma açılması, çift kelepçe uygulaması, arama sırasında eşyaların dağıtılması, sosyal faaliyet engeli, koğuş kapasitesi üzerinde mahpusun koğuşlara konulması, tedavi engeli, çıplak arama dayatması, hücre cezası, kitap-dergi yasağı, cezaevinde ölüm, keyfi koğuş araması, keyfi disiplin cezası, sohbet engeli, hastaneye sevkin yapılmaması şeklinde gerçekleşmiştir.
 
* Çevre hakkı ile ilgili 40 ihlal tespiti yapılmıştır. 7 çevre tahribatı, 33 orman yangını şeklinde gerçekleşmiştir. 
 
*İfade Özgürlüğü ve Siyaset engeli olarak 31 hak ihlali tespiti yapılmıştır. Bu ihlaller, 1 eylem ve etkinlik yasağı, 9 seçim çalışması engeli, 11 siyasi çalışma engeli, 3 parti binasına saldırı, 5 eyle ve etkinlik eylemi, 1 parti yöneticisine saldırı, 1 parti binasına baskın şeklinde gerçekleşmiştir.
 
*Diğer hak ihaleleri olarak 273 ihlal tespit edilmiştir. Bu ihlaller, 48 şüpheli ölüm, 24 intihar, 160 öğrenci zehirlenmesi, ihmal sonucu ölüm, bebek ölümü, hedef gösterme, politik tercih nedeniyle saldırı, sağlık görevlisine kötü muamele, güvenlik görevlisine keyfi muamele, ihmal sonucu ölüm, polis tarafından darp, seyahat engeli, üniversite topluluğun kapatılması, kayıp iddiası, tarihi eser hırsızlığı ve tahribi, güvenlik görevlisince darp şeklinde gerçekleşmiştir.
 
DİYARBAKIR 
 
Diyarbakır Barosu, Diyarbakır Tabip Odası (DTO), Hak İnisiyatifi Derneği Diyarbakır Temsilciliği, İnsan Hakları Derneği (İHD) Diyarbakır Şubesi, Türkiye İnsan Hakları Vakfı (TİHV) Diyarbakır Temsilciliği, 10 Aralık İnsan Hakları Haftası nedeniyle Koşuyolu Parkı İnsan Hakları Anıtı önünde ortak basın açıklaması düzenledi. Açıklamaya, sivil toplum örgütleri temsilcileri ile Halkların Demokratik Partisi (HDP) ve Demokratik Bölgeler Partisi (DBP) Diyarbakır il eşbaşkanları katıldı. 
 
KIRIK NOTLARLA DOLU KARNE
 
Parkta açıklama yapan Diyarbakır Barosu Başkanı Cihan Aydın, Türkiye’nin insan hakları karnesinin kırık notlarla dolu olduğunu belirterek, “Türkiye’nin bu konudaki pratiğini konuşursak insanları hakları konusunda maalesef iyi bir noktada değiliz. Biz burada bir kutlama yapmıyoruz” dedi. 
 
‘ELÇİ’YE SÖZ VERİYORUZ’ 
 
Ardından İHD Diyarbakır Şubesi Başkanı Abdullah Zeytun, ortak basın metnini okudu. Tahir Elçi cinayetinin, aradan geçen bunca zamana rağmen dosyada tek bir fail ya da şüphelinin yer almamış olmasını, faili meçhule bırakılmak istendiğinin bir işareti ve cezasızlık kültürünün tezahürü olarak gördüklerini söyleyen Zeytun, “Huzurlarınızda Tahir Elçi’ye bir kez daha söz veriyoruz: Buna asla izin vermeyeceğiz, failler mutlaka bulunacak ve yargılanacaktır” dedi. 
Türkiye’de demokrasi ve insan haklarının, ağır tehditlere maruz bırakıldığı zor bir dönemden geçtiklerini belirten Zeytun, şunları kaydetti: “Toplumsal hayatımızın temel ve vazgeçilmez haklarından olan ifade ve örgütlenme özgürlüğü, iktidarın otoriter politikaları ve siyasi vesayet altına girmiş yargının kararlarıyla adeta yok edilmeye çalışılmaktadır. Kendisi gibi düşünmeyen hemen her toplumsal kesimi baskı altına alan siyasi iktidar, çok renkli olan toplumumuzu birbirine karşıt iki kutup halinde oturtma ve böylece idareyi kolaylaştırma politikası gütmekte, bir grubun temel insani haklarını ihlal ederken diğerlerinin haksızlığa karşı çıkmasının önünü almakta ve toplumsal hayatı militarist politikalarla yapılandırarak bunu yaygın ve sistematik bir hale dönüştürmektedir.”
 
‘OHAL FİİLİ OLARAK DEVAM EDİYOR’
 
Zeytun, barışı inşa etmek ve insan ölümlerine yol açmamak için çaba göstermenin zorluklarına dikkat çekerek,  “Özellikle 2013-2015 yılları arasında ‘çözüm süreci’ adıyla başlatılan sürecin, toplumsal yaşamımızda yarattığı pozitif etkileri yakından hissederken, 2015 yılının ikinci yarısından itibaren çatışmalı ortama dönülmesi ile barış umudunun nasıl yerle bir edildiğine şahitlik ettik. 15 Temmuz 2016 tarihinde gerçekleşen askeri darbe teşebbüsünün bastırılmasının ardından ilan edilen ve üç aylık periyotlarla uzatılan OHAL’in kaldırılışından itibaren hala fiili olarak devam ediyor olması da, OHAL mantığını bir devlet rejimi olarak sürdürme niyetinin ve ısrarının açık bir göstergesidir” diye konuştu. 
 
KAPATMALAR VE TUTUKLAMALAR
 
Zeytun, Kanun Hükmünde Kararnamelerle 130 bini aşkın kamu personeli ve akademisyenin ihraç edildiğini, 160 basın-yayın organı süresiz olarak kapatılarak mal varlıklarına el konulduğunu, onlarca gazetecinin tutuklandığı, haklarında soruşturma ve davalar açıldığını söyledi. Hak savunuculuğu faaliyetleri yürüten yüzlerce dernek ve vakıfın, haklarında hiç soruşturma bulunmaksızın “terör örgütleri ile ilişkili oldukları” gibi çok soyut gerekçelerle kapatıldığını vurgulayan Zeytun, 95’i DBP’li belediyeler olmak üzere 102 belediyeye kayyum atandığını, DBP’li belediye eşbaşkanlarının kayyum atamaları sonrası tutuklandığını ifade etti. Zeytun, ülkenin ikinci muhalefet partisi olan HDP’nin Eş Genel Başkanları da dahil olmak üzere 15 milletvekilinin tutuklandığını ve kimi vekillerin vekilliği düşürüldüğünü, kimi vekillere de çeşitli hapis cezaları verildiğini kaydetti. 
 
‘YARGI İKTİDARIN BASKI ARACI HALİNE GELDİ’
 
Bağımsız mahkemelerin olmadığını ve yargının baskı aracına dönüştüğüne dikkat çeken Zeytun, şöyle devam etti: “Türkiye’de yargının siyasal iktidar tarafından muhalifler üzerinde bir baskı aracı olarak kullanılması ve yargılamalar yapılırken uluslararası standartlardan uzaklaşılmış olduğu tüm kamuoyunun malumudur. Özellikle AİHM ve AYM’nin vermiş olduğu ihlal kararları sonrasında siyasilerin yapmış oldukları açıklamalar ile mahkemelerin bağımsız karar verme yetkisi tamamen ortadan kaldırılmıştır. Yakın tarihte AİHM’in, HDP’nin önceki Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş hakkında vermiş olduğu ihlal kararı akabinde Cumhurbaşkanı’nın kararı eleştiren açıklamaları sonrasında yerel mahkeme ihlal kararına uymamış, Sayın Demirtaş’ın tutukluluğunun devamına karar verilerek Anayasanın 90. maddesi açık bir şekilde ihlal etmiştir. Anayasa ve İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi ile güvence altına alınmış olan demokrasinin vazgeçilmezi serbest seçimler ve seçmen iradesi adeta hiçe sayılmıştır.”
 
CEZAEVLERİNDE İŞKENCE UYGULAMALARI 
 
İşkence yasağına rağmen, Türkiye’de işkence uygulamalarının artığına dikkat çeken Zeytun, cezaevlerinin işkencenin yaygın ve sistematik hak ihlalleri ile gündeme geldiğini söyledi.
 
‘ÖCALAN’A TECRİT HAK İHLALİDİR’ 
 
PKK Lider Abdullah Öcalan üzerinde devam eden tecrit uygulamasına dikkat çeken Zeytun, “Hapishanelerle ilgili bir diğer önemli konu ise, İmralı Yüksek Güvenlikli F Tipi Kapalı Cezaevi’nde bulunan PKK Lideri Abdullah Öcalan’a yönelik tecrit uygulamalarıdır. Hükümlü mahpus statüsünde bulunan Öcalan’ın 27 Temmuz 2011’den bu yana avukatlarıyla, yine kendisinin ve aynı hapishanede bulunan 3 siyasi mahpusun aileleriyle 104 haftadır görüştürülmemesi insan hakları ihlalidir ve bu durum 10 Aralık 2018 tarihi itibariyle halen devam etmektedir. Öcalan’ın 2013-2015 yıllarından kendisine sunulan imkânlarla Kürt sorunun demokratik çözümüne ve çatışmasızlık ortamının oluşumuna ne denli katkı sağladığı tecrübe edilmiştir. Bu nedenle uygulanan tecrit politikasının, aynı zamanda coğrafyamızda devam eden çatışmalı sürecin sona erdirilmesine hiçbir katkı sağlamadığı, aksine çatışmaları derinleştiren bir duruma yol açtığı görülmelidir” dedi. 
 
‘LEYLA GÜVEN’İN YERİ MECLİSTİR’
 
 Öcalan’a yönelik sürdürülen tecrit uygulamalarını protesto etmek amacıyla Diyarbakır E Tipi Kapalı Cezaevi’nde açlık grevinde bulunan DTK Eşbaşkanı ve HDP Hakkari Milletvekili Leyla Güven’in yerinin cezaevi değil, Meclis olduğunu belirten Zeytun, Güven’in yaşam hakkına yönelik ciddi riskler başlamadan taleplerinin dikkate alınması gerektiğini söyledi.
 
KAYIP YAKINLARININ EYLEMLERİ
 
Cumartesi Annelerinin eylemine getirilen yasağa değinen Zeytun, ülkenin karanlık dönemlerinde çocuklarını kaybeden ve onlardan bir daha da haber alamayan Cumartesi Anneleri ve Barış Anneleri’nin yürütmüş olduğu adalet ve hakikat, geçmişle yüzleşme mücadelesinin de siyasi iktidar tarafından engellenmek istendiğini vurguladı. 
 
ASKERİ OPERASYONLAR
 
Zeytun, bir başka önemli hak ihlalinin, askeri operasyonlardan kaynaklı yaşanan ihlaller, özel güvenlik bölgeleri ve sokağa çıkma yasağı ilanları olduğunu dile getirerek, “Kırsal yerleşim bölgelerini de kapsamına alan yüzlerce bölge askeri operasyonlar yapılacağı gerekçesiyle özel güvenlik bölgeleri ilan edilmiş, yine pek çok kez sokağa çıkma yasakları ilan edilmiştir. Yasakların ilan edildiği kırsal yerleşim alanlarında yaşayan insanlar, doğal ve rutin hayat akışını sürdürememekte ve mağduriyetler yaşamaktadır. Kırsal araziler ve ormanlık bölgelerde çıkan yangınlarda, maddi kayıplar meydana gelmiştir. Sağlık ve eğitime erişim sorunları ortaya çıkmıştır. Askeri operasyonlar sırasında güvenlik güçleri tarafından yerleşim alanlarına yapılan baskınlarda ise sivillere işkence ve kötü muamelede bulunulmuş, haksız gözaltı işlemleri gerçekleşmiştir” şeklinde konuştu.
 
KADINA ŞİDDET
 
Kadına yönelik şiddetin devam ettiği ve bu şiddetin yargı kararlarıyla adeta ödüllendirildiğine vurgu yapan Zeytun, “Karar verici mekanizmaların kadına yönelik artış gösteren şiddet karşısındaki duyarsız tavrı, yine siyasal iktidar mensuplarının öteden beri kadın haklarını tehdit eden ayrımcı ve ötekileştirişi söylemleri, sorunun derinleşmesine daha fazla katkı sunmaktadır” dedi.
 
Aynı şekilde çocuklara yönelik şiddet ve hak ihlallerinin, bu süre içerisinde devam ettiğini hatırlatan Zeytun, konuşmasını şöyle bitirdi: “Sizlerle paylaştığımız ve açıklamaya çalıştığımız ihlaller basın açıklamasına sığdırılamayacak kadar geniş bir yelpazede cereyan etmektedir ve son derece ciddidir. Çünkü ihlaller yaygın ve sistematik bir hal almış durumdadır ve önlemeye yönelik siyasi bir irade görülmemektedir. Sonuç olarak diyoruz ki: Her koşul altında dil, din, ırk, milliyet, cinsiyet, etnik ve kültürel farklılık ayrımı yapmadan BM Evrensel Beyannamesine taraf ülkelerin, yükümlülüklerini yerine getirmeye davet ediyor, yaşam hakkının kutsal olduğu vurgusunda bulunarak özgürlüklerle dolu, insan onuruna uygun bir yaşam temenni ediyoruz.”
 
BATMAN 
 
İHD Batman Şubesi de, dernek binasında basın açıklaması düzenledi. İnsan hakları savunucuları, Batman Valisi Hulusi Şahin'in İnsan Hakları Haftası mesajını ve kayıp yakınlarının eylemlerinin koridorda yapılmasına ilişkin yerel gazetelerde yayınlanan haber kupürlerini açtı. İHD Batman Şubesi Eşbaşkanı Devran Yıldız, açıklamalarını dışarıda yapmak istediklerini fakat yasak nedeniyle yapamadıklarını söyledi.  Yıldız, “Tüm gazetelerde valiliğin 10 Aralık İnsan Hakları Haftası nedeniyle yayınladığı mesaj ile yasak haberi aynı sayfalarda yayınlandı. Bu bizce kabul edilemez bir durumdur. Valilik önümüze set koyarak çalışmalarımızı engellemiştir. Valilik hangi insan haklarından bahsediyor. Sadece İHD'ye değil, siyasi partilere özellikle HDP ve DBP açıklamaları da yasaklanıyor. Tüm bu yasaklar dururken mesaj yayınlanması komik bir durum" dedi. 
 
EYLEMLER  YASAKLANDI
 
OHAL'in çıkartılan yasalar ile kalıcı hale getirildiğine dikkat çeken Yıldız, Türkiye’nin, Kürt sorununu çözmediğini, bunun sonucunda demokratikleşmesini sağlayamadığı, tersine bir gidişatın içerisine girdiği ve anayasasını değiştirerek tek kişi yönetimine dayalı otoriter bir başkanlık modeline geçtiği ve bunun da sürekli hak ihlali ürettiğini söyledi. Yıldız, toplantı ve gösteri hakkının esas olarak yok varsayıldığı belirterek, TİHV Dokümantasyon Merkezinin tespit edebildiği kadarıyla 2017 yılının ilk 10 ayında; Türkiye genelinde düzenlenmek istenen barışçıl gösterilere toplam 785 müdahalede bulunulduğu, insanların işkence düzeyine ulaşan polis şiddetine maruz kaldığı ve 3 bin 697 kişinin gözaltına alındığı, 118 kişinin ise tutuklandığını kaydetti.
 
 
ADANA: SÜREKLİ HAK İHLALİ ÜRETMEKTE 
 
İHD Adana Şubesi de, İnönü Parkı'nda basın açıklaması yaptıktan sonra, İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi'ni dağıttı. "İnsan haklarıyla insandır" pankartı ve "Toplam 3 bin çocuk hapishanelerde kalmaktadır", "Hapishaneler 401 ağır hasta mahpus vardır", "OHAL'de 1425 dernek kapatıldı"  ve "OHAL değil insan hakları" dövizleri açılırken, kitle sık sık, "İnsanlık onuru işkenceyi yenecek" ve "Susma sustukça sıra sana gelecek" sloganı attı. 
 
Kitle adına basın açıklaması metnini okuyan İHD Adana Şube Başkanı Avukat İlhan Öngör, insan hakları ve demokrasi sorununun giderek büyüdüğünü ve Türkiye’nin temel sorunlarını çözmekten uzaklaşıp giderek otoriterleşen yeni bir döneme girdiğine dikkat çekti. "Türkiye’nin Kürt sorununu çözemediği için gerçek bir çatışma çözümü gerçekleştiremediği, bunun sonucunda demokratikleşmesini sağlayamadığı, tersine bir gidişatın içerisine girdiği ve anayasasını değiştirerek tek kişi yönetimine dayalı otoriter bir başkanlık modeline geçtiği ve bunun da sürekli hak ihlali ürettiği görülmektedir" diyen Öngör, şöyle devam etti: "Türkiye son iki yılda ilan ediliş gerekçesinin çok ötesine geçen, her türlü denetimden uzak ve keyfi bir şekilde uygulanan, ağır ve ciddi hak ihlallerine yol açan bir OHAL rejimi ile yönetildi. OHAL uygulamaları ve Kanun Hükmünde Kararnameler (KHK) ile bir yandan yurttaşlar 'haklara sahip olma hakkından mahrum bırakılırken diğer yandan hem toplumun üyeleri arasındaki ilişki hem de yurttaş ile devlet arasındaki ilişki insan haklarına dayalı demokratik bir ilişki olmaktan çıkarılmıştır. Toplumun eşitlik ve adalet duygusunun şiddetli bir erozyonuna yol açan bu durumun 2018 yılında da sürdüğünü görüyoruz. Bizler insan hakları savunucuları olarak, insan eliyle gerçekleştiği için önlenebilir olan Türkiye ve dünyadaki bu kötü sürecin son bulması ve insan haklarına dayalı bir ortak yaşam idealini geliştirmek için çok daha fazla çaba göstereceğimiz aşikârdır. Bu idealin gerçekleşmesi elbette ki toplumsal muhalefeti oluşturan ve bu toprakların vicdanlı insanları sayesinde olacaktır." 
 
Açıklama sonrası ise kitle yurttaşlara İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi'ni dağıttı.
 
Adana Barosu İnsan Hakları Komisyonu adına da Avukat Nurettin Tanış, yaptığı açıklamada "Ne yazık ki, Türkiye'de bu hakların korunması bir yana hak ihlalleri adeta günlük yaşamın bir parçası haline gelmiştir" dedi.
 
MERSİN: HUKUK SİNDİRME ARACI HALİNE GELDİ 
 
İHD Mersin Şubesi de, Balıkçılar Barınağı’nda açıklama yaptı. Açıklamaya Şube Eşbaşkanı Hakkı Demir ve Azize Kurnaz, şube yöneticileri, Mersin 78’liler Girişimi Derneği yanı sıra çok sayıda kişi katıldı. Açıklamada konuşan İHD Mersin Şube Sekreteri Avukat Selçuk Binici, 24 Haziran 2018 seçimleriyle birlikte yürürlüğe giren "yeni rejimin" art arda yaptığı pek çok düzenleme ile OHAL’i kalıcı ve sürekli hale getirildiğini belirtti. Binici, “Bugün gelinen aşamada parlamento denge ve denetleme fonksiyonuna sahip bir siyasal kuvvet, yurttaşların temsilcileri aracılığı ile hak aradığı,  taleplerini ifade ettiği bir kurum olmaktan çıkarılmış, yürütme gücünün basit bir meşrulaştırma/onay aracına dönüştürülmüştür. Hak temelli bir rejim fikri terk edilmiş; hukuk kurumu, minnet ve rıza göstermeyen toplumsal kesimleri susturma ve sindirme aracı haline getirilmiştir” diye konuştu.
 
İSKENDERUN: SAVAŞ POLİTİKALARINDAN VAZGEÇİN 
 
İHD İskenderun Şubesi de, eski Bitpazarı’nda basın açıklaması yaptı. Emek ve demokrasi platformunun destek verdiği açıklamada konuşan İHD Şube Başkanı Coşkun Selçuk, AKP'nin savaş politikalarından vazgeçmesini istedi. Selçuk, "Türkiye’nin içinde bulunduğu durumda yoksulluk koşullarının giderek ağırlaştığı ortamın ortadan kaldırılması için ekonomik ve sosyal hak mücadelesi yükseltilmelidir. İnsan Hakları Evrensel Bildirgesinin 70'inci yılında insan hakları savunucuları olarak, insan hakları ve demokrasi mücadelesini kesintisiz bir şekilde ve kararlılıkla sürdüreceğimizi belirtmek istiyoruz" dedi.
 
MERSİN
 
Mersin Barosu İnsan Hakları Merkezi, de baro odasında basın toplantısı gerçekleştirdi. İnsan Hakları Merkez Başkan Yardımcısı Avukat Ezgi Özkan; demokratik, laik, sosyal hukuk devletini ve yargı bağımsızlığını savunmaya devam edeceklerini kaydetti. Sürdürülebilir bir yaşamdan uzak olduklarını söyleyen Özkan,  İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’nde ve Türkiye’nin taraf olduğu uluslararası sözleşmelerde güvence altına alınan temel hak ve özgürlüklerin yok sayıldığını söyledi. 
 
‘SAVUNMA HAKKI TUTUKLANIYOR’ 
 
Mersin Barosu Başkanı Bilgin Yeşilboğaz da, İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’ni ilk imzalayan ülkeler arasında yer alan Türkiye’de, en büyük insan hakkı ihlalinin kadın cinayetleri ve çocuk istismarı olduğunu kaydetti. Hak ve adalet kavramlarının yok sayılması, ifadenin ve düşüncenin yargılanmasının da vahim olduğuna dikkat çeken Yeşilboğaz, şöyle devam etti: “Savunma hakkının tutuklandığı bir ülkede, insan haklarından söz etmek mümkün değildir. İnsanların demokratik şekilde kullanmaya çalışmış oldukları haklar, adalet arayışları ülkemizde orantısız güçle durdurulmaya devam edilmektedir. Yasalarımızda polise orantısız güç kullanma yetkisi verilmemiştir. Dolayısıyla polisin orantısız güç kullanması, yasaya aykırı bir davranıştır. Demokrasinin olduğu yerde bu tür davranışların önlenmesi şarttır. Cezaevlerinde temel haklar göz ardı edilmekte ve insanların çoğunun yaşam hakkı, sağlık hakkı ve haberleşme hakları keyfi uygulamalara maruz kalmaktadır. Bunların yanı sıra; ülkemizde engelli vatandaşlarımızın kaçı insan onuruna yakışır bir şekilde yaşamını sürdürmektedir?  Tüm bu sorunlara çözüm bulunduğu vakit, İnsan Hakları Günü kutlanacaktır. Yaşanabilir bir dünya yaratmanın yolu, insan haklarına saygı göstermektir” dedi.

İZMİR 

İHD İzmir Şubesi 10-17 Aralık İnsan Hakları Haftası etkinlikleri kapsamında basın açıklaması düzenledi. Başbakanlık binası önünde yapılan açıklamaya HDP yöneticileri ve çok sayıda İHD şube üyeleri destek verdi.

'İFADE ÖZGÜRLÜĞÜ ANAYASAL DEMOKRASİLERİN TEMEL TAŞLARINDANDIR'

İHD Şube Başkanı Zafer İncin, 10 Aralık 2018 Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’nin kabul ve ilanının 70. Yıldönümü olduğunu hatırlatarak, Birleşmiş Milletleri oluşturan devletlerin bir araya gelmesiyle yazılı hale getirilmiş, bireysel ve toplumsal haklar çerçevesinde oluşturulmuş bir bildirge olduğunu ifade etti. 70 yıldır kabul edilen bu bildirge birçok protokoller ve sözleşmelerle genişletildiğini söyleyen İncin, "Türkiye hem bu bildirgede hem de değişik sözleşmelerdeki maddelerin bazılarına çekinceler koymuştur. Ama özü itibarıyla hem içeriğine uyacağına hem de bunun iç yasalarının evrensel yasalara uygulanacağına dair imzaları vardır.  Türkiye 2018 yılının yarısını yine OHAL yönetimi altında geçirdi. 17 ay süren ve devamında kalıcı hale gelen OHAL, ülkenin batı yakasıyla doğu yakasında farklı biçimlerde devam etmektedir. O günden bu güne hem anayasada hem de evrensel hukukta güvence altına alınan düşünce ve ifade özgürlüğü, özel yaşamın kutsallığı, adil yargılanma hakkı, yaşam hakkının kutsallığı gibi temel insan hakları engellenmekte, çiğnenmekte, yok sayılmaktadır. İfade özgürlüğü anayasal demokrasilerin temel taşlarından biridir. Türkiye Cumhuriyeti devleti, ifade özgürlüğünü Anayasa’nın 26, 27 Ve 28. maddelerinde düşünceyi açıklama ve yayma şeklinde düzenlemiştir" şeklinde konuştu.

'HUKUK ZEMİNİNE GERİ DÖNÜLMESİNİ TALEP EDİYORUZ'

İşkence ve kötü muamelenin ayyuka çıktığı, hapishanelerin insan onuruna yaraşır bir şekilde olmadığını dile getiren İncin, hasta tutukluların tedavilerinin dahi engellendiği bir ortamda insan haklarından söz edilemeyeceğini söyledi. Türkiye cezaevlerinde 1 Mart 2018 tarihli son İHD verilerine göre 401’i ağır hasta olmak üzere toplamda bin 151hasta tutuklu bulunduğunu dile getiren İncin, sözlerini şöyle devam etti: "Bu kişilerin sağlık hizmetine erişiminde önemli sorunları olmasının yanı sıra bağımsız ve nitelikli değerlendirmelere dayalı tıbbi değerlendirme raporu almaları önünde de, Adli Tıp Kurumu’nun bağımsız olmaması dâhil, ciddi sorunlar bulunmaktadır. Yaşamanın sudan ucuz hale geldiği, yaşama kast edenlerin cezasızlık zırhıyla korunduğu bir ülkede insan haklarından söz edilebilir mi? Kadın ve çocuğun gerek bireysel gerek grup halinde taciz ve tecavüze uğradığı ve bunları yapanların ‘iyi hal’ nedeniyle salıverildiği, adaletin sağlanmadığı, güvencesiz bir ortamda insan haklarından söz edilebilir mi? İnsan hakları savunucularının bile gözaltına alındığı ve tutuklandığı bir ülkede insan haklarından söz edilebilir mi? Biz insan hakları savunucuları artık kalıcı hale getirilen OHAL ve KHK sisteminin ortaya çıkardığı hak ihlallerinin daha da fazlalaştığını görüyor ve Türkiye’nin başta iç hukuku olmak üzere ve imzacısı olduğu uluslararası sözleşmelere uyarak derhal hukuk zeminine geri dönülmesini talep ediyoruz. İşta yaşam hakkı olmak üzere bütün haklarının korunmasını,  Kürt sorununun savaşla çözülemeyeceğini, biran önce barışın tesis edilmesi için gerekli zeminin hazırlanmasını talep ediyoruz."

HATAY

İHD Hatay Şubesi, 10 Aralık İnsan Hakları Haftası kapsamında şube binalarında basın toplantısı düzenledi. Açıklamaya HDP Hatay İl Örgütü ile çok sayıda kişi ve kurum katıldı. “Türkiye’nin insan hakları ve demokrasi sorunu büyümüştür” diyen İHD Hatay Şubesi Eşbaşkanı Ergül Sayın, Türkiye'de tüm kesimlerin baskı altında olduğunu söyledi. Sayın, “Son söz yerine; insan eliyle gerçekleştiği için önlenebilir olan Türkiye ve dünyadaki bu kötücül sürecin son bulması ve insan haklarına dayalı bir ortak yaşam idealini geliştirmek için çok daha fazla çaba göstereceğimiz aşikârdır” dedi.