Gazeteci Baydar: Toplumun barışa ikna edilmesi için adım atılmalı

İSTANBUL - Toplumun barışa ikna edilmesine ilişkin AKP ve MHP'nin bugüne kadar herhangi bir sorumluluk alıp adım atmadığını belirten gazeteci Yavuz Baydar, ilerleme sağlanabilmesi için devletin adım atması gerektiğini ifade etti. 

Gazeteci Yavuz Baydar, Kürt sorununa çözümüne dair yürütülen ve Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan'ın "Barış ve Demokratik Toplum Çağrısı"nın ardından PKK'nin 12'nci Kongresi'ni düzenleyerek, silahsız mücadele kararının sürece etkisini değerlendirdi. 
 
Kürt sorununun mevcut sürece gelmesinin yılları bulan bir mücadeleyle olduğunu belirten Baydar, Kürt sorununun benzersiz taraflarının olduğunu kaydetti. Dünya genelinde yaşanan çatışma-çözüm süreçlerine dikkat çekerek, bunların her birinin farklı biçimlerde çözüm üretildiğine işaret etti. 
 
'BİR GARİPLİK VAR'
 
Devletin özgün bir dil kullandığını tespitini yapan Baydar, "Birincisi hukuksal açıdan bakıldığında Abdullah Öcalan'ın ‘umut hakkı’ ve bunun üzerinden başlatılan bir süreç var. İkincisi de bunu ağırlıklı olarak başlatan ve dile getiren Bahçeli, ama diğer taraftan Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından dile getirilen 'Ya dediğimizi yaparsınız ya da biz gereğini yaparız' şeklinde bunu bir çatışma çözümü olarak görmek isteyenleri biraz şaşırtan ve endişelendiren bir söylem söz konusuydu. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin 2014 yılında Öcalan için verdiği umut hakkı kararı var. Benzer örnek Birleşik Krallık'ta Winter kararıdır. Bu legal, yasal bir hak. Aynı şey Türkiye'den Öcalan dosyasında da istendi. Bu, tamamen bir legal çerçeve. Oysa ne oldu? 1 Ekim'den itibaren bir yasal hak bir siyasi pazarlığın zeminine dönüştürüldü. Bir kişi doğal hakkı olan cezaevi koşullarının düzeltilmesini beklerken kendisini birdenbire 'Biz bunu yaparız, ama sen de bizim dediğimizi yapacaksın' durumuyla karşı karşıya buldu. Bu, bir garabet hali. Ama bir gariplik var. Bir baskı hali var. Onun ötesinde de bilinen pratiklere aykırı olarak bir yol haritasının çizilip çizilmediğini bilmiyoruz. Çünkü şeffaflık yok" dedi.  
 
SÜRECİN TOPLUMSALLAŞMASI
 
Toplumun barışa ikna edilmesine ilişkin AKP ve MHP'nin bugüne kadar herhangi bir sorumluluk almadığını vurgulayan Baydar, sürecin toplumsallaşması için AKP ve MHP'nin Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi'nden (DEM Parti) daha etkili rol alması gerektiğini vurguladı. Baydar, "Çünkü çağrı onlardan geldi. Beklenti yaratanlar onlar. DEM Parti birtakım turlara başladı, ama arka planda AKP tarafında süren bir sessizlik var. Zaman zaman agresifleşen bir dil var. 2013-2015 döneminde yürütülen süreçle karşılaştırıldığında büyük farklılıklar var. O dönem Türkiye'de barış sürecini destekleyen, kısmen bağımsız, ama parçalanmış, çoğulcu bir medya yapısı vardı. Şimdi çok daha küçültülmüş bir medya yapısı var. Bu toplumun barışa ikna işini zorlaştıran bir şey. Çünkü şu anda bu medyada kutuplaşmayı temsil eden bir durum söz konusu. Türkiye'de milliyetçilik dalgası var. Anket şirketleri gençler arasında özellikle Ümit Özdağ gibi siyasi figürlerin giderek daha fazla popülerleştiğini bize söylüyor. En son İstanbul Research adlı kuruluşun yaptığı araştırma sonucuna göre 'PKK kongresinden haberdar değiliz' diyenlerin oranı yüzde 64 idi. Bu bize toplumun haberdar edilmeyişi anlatıyor. Medya işini yapmıyor. Bir iletişim stratejisi yok" diye konuştu. 
 
'İÇ SİYASETTE İKİ ZIT AKINTI VAR'
 
Sürecin iç ve dış faktörlerin etkisiyle hızlı geliştiğini belirten Baydar, Ekim ayından bu yana Türkiye iç siyasetinde birbirine zıt akıntılar olduğunu söyleyerek, "Bir tanesi barış süreci adı altında başlatılan, tetiklenen bir şey var öbür tarafta da CHP'yi hedefleyen, İmamoğlu özelinde CHP'yi hedefleyen ve süreceği de anlaşılan bir şey var. Türkiye nereye gidiyor, sorusunu daha da karmaşık hale getiren bir durum söz konusu. İç konjonktürdeki bu durumun aslında bir açıklaması CHP'yi mümkün olduğu kadar zayıflatıp şeytanlaştırarak, 2027-2028 yıllarında olacağını düşündüğüm seçimlerin AKP liderliği lehine sonuçlanmasını sağlayıcı parametreleri netleştirmektir. Anayasa reformu adı altında da muğlak bir söylem devam ediyor. Bunun Kürt tarafında da tam olarak cevabı bulunmuş değil" diye ifade etti. 
 
DIŞ KONJONKTÜRDEKİ DURUM 
 
Dış konjonktürün sürece etkisine değinen Baydar, şunları ifade etti: "7 Ekim Hamas saldırısıyla başlayan ve İran uzantılarının Ortadoğu'dan temizlenmesi sürecinin başarıya ulaştığını söylemek mümkün. Esad'ın Ankara'nın da yönlendirmesiyle paldır küldür kendini Moskova'da bulması bunun devamı. Bölgede yeni bir dizayn söz konusu. Türkiye'nin birkaç tane enerji hatlarıyla ilgili kaygıları var. Çünkü enerji hatları Türkiye'nin ekonomik bekası için hayati önemde. Doğu Akdeniz'de işler tam olarak Ankara'nın hesap ettiği gibi gitmiyor. Irak ilişkilerinde birtakım potansiyeller var. İsrail-Azerbaycan ilişkisinin iyice sıcaklaşması Ankara'yı çizmiş olduğu çizgiden saptırıyor. Ne yapılacağını orada tam olarak kestiremeyen bir Ankara söz konusu. Burada da önemli olan Kürt olgusunun anahtar rol oynar niteliği. Çünkü Batı açısından seküler Kürt oluşumları, bunların içinde tabii en önemlisi olan SDG, büyük önem taşıyor. Onların şu anki Şam yönetimi tarafından emilip, pasifize edilmemesi ve yeni bir İslam Devleti olayının yaratılmaması Batı için büyük önem taşıyor. İran'ı da bu çerçeve içine almamız gerekiyor." 
 
YENİ BİR UZLAŞMA ALANI YARATMAK 
 
PKK'nin kongre kararında yer alan ve çokça tartışılan "Lozan Antlaşması" meselesine dikkati çeken Baydar, şöyle devam etti: "12 Mayıs bildirgesinde yer alan Lozan kavramı üzerinden başlatılan tartışmanın, sağlıklı bir tartışma olmadığı ve bir yere götürmeyeceği çok net. Lozan değil de belli kavramlar üzerinden 'yeni bir uzlaşma ortamı nasıl yaratılır' üzerinden bir tartışma henüz başlamış değil. Dönüp dolaşıp buna geliyoruz. Eğer üç aşağı beş yukarı toplumun üçte ikiye yakın kesimi 'Ben bu süreci doğru bulmuyorum' diyorsa onun doğru bulunmasını sağlamak için önemli bir kesim sıkıntı çekiyor. Anketlerde 'Türkiye'nin en büyük sorunu hangisidir?' diye sorulduğunda açık ara farkla ekonomi öne çıkıyor. Ekonomide düzelmeler olmadıkça ikna edilmek istemeyen ikna edilemeyecek. İkna edilmeye hazır olanlar zaten şimdiden ikna olmaya başladılar. Partizanlaşmış bazı muhalif medya kanalları, süreç aleyhinde, süreci reddeden bir dil kullanıyor. Eğer söz konusu olan bir temiz sayfa açmaksa toplumun önemli bir kısmını ikna edici bir şekilde yasal ve siyasi koşulların gerçekleştirilmesi gerekiyor. Bunu tam olarak göremiyorum."
 
PARTİLERİ RAHATLATACAK REFORMLAR 
 
Baydar, bu süreçte atılması gereken adımları şöyle sıraladı: "Öncelikli olan yargı ve adalet mekanizması. Müzakere eden taraflardan bir tanesinin tabanının rahatlatılması için ve toplumun ikna edilmesi için sadece Kürtleri kapsamayan daha geniş kapsamlı bir genel af gerekiyor. Terörle Mücadele Kanunu'nun yeniden gözden geçirilmesi gerekiyor. Muğlak ve sorunları sürekli olarak üreten, medyayı perişan eden yasal düzenlemelerin yeniden gözden geçirilmesi ve radikal bir demokratik dönüşümün tüm siyasi aktörleri kapsayacak şekilde yapılması lazım. Henüz bu ortada yok. Bunlar aynı zamanda müzakere eden Kürt tarafın da beklentisi. Bunun yanı sıra parlamentodaki partileri de rahatlatacak reformların yapılması gerekiyor. Ana muhalefet partisine karşı baskı ve şeytanlaştırma politikaları ile ilgili ne yapılacak? Bu sorunun cevabının da bir an önce verilmesi gerekiyor. Yoksa bir tarafı yumuşama, bir tarafı gerilimi arttırma şeklinde birbirine zıt siyasetle herhangi bir olumlu sonuca varılması mümkün görünmüyor. Şu anda atılması gereken adımlar tamamen devletin atması gereken adımlardır."
 
MA / Melik Çelik