Rönesans Rezidans davası: İmar affı yapan, imzası olan herkes yargılansın

img
HATAY - Antakya'da "Cennetten bir köşe" vaadiyle satılan ve derpemde yıkılarak  296 kişinin ölümüne neden olan Rönesans Rezindans davasında depremzedeler “Buraya 12 kata izin veren, imar affı yapan, bunda imzası olan herkes yargılanmalı" talebinde bulundu. 
 
Hatay'da 6 Şubat depreminde Antakya ilçesinde yıkılarak 296 kişinin ölümüne neden olan 250 daireden oluşan Rönensans Rezidans davasının ilk duruşması görüldü. 
 
Hatay 3’üncü Ağır Ceza Mahkemesi'nde görülen duruşmada rezidansın müteahhidi Mehmet Yaşar Coşkun, yapı denetim şirketinin yetkilileri Mehmet Haşim Eraslan ve Bülent Seküçoğlu ile kontrol elemanı Önder Artun, tutuksuz sanıklar yapı denetim şirketinin yetkililerinden A.K., inşaat teknikeri İ.D. ve şantiye şefi B.M. ile müteahhit Mehmet Yaşar Coşkun'un kardeşi ve rezidansın statik proje sorumlusu, şantiye şefi ve şirket ortağı firari Hüseyin Yalçın Coşkun, "Bilinçli taksirle birden fazla kişinin ölümüne neden olma" suçundan 22 yıl 6'şar aya kadar hapis cezası istemiyle yargılanıyor. 
 
Yıkılan rezidansta yakınlarını kaybeden yurttaşların da yer aldığı duruşmaya rezidansın müteahhidi Mehmet Yaşar Coşkun Ses ve Görüntü Bilişim Sistemi (SEGBİS) üzerinden katılırken, Önder Artun, Mehmet Haşim Eraslan ve Bülent Seküçoğlu ise salonda hazır bulundu. 
 
'TEK SORUMLU DEPREM’
 
Duruşmada rezidansta yaşamını yitirenlerin isimlerin okunması ve kimlik tespiti ile başladı. Rezidansın Uygulama Denetleyicisi Mehmet Haşim Eraslan, şirketinin 2013 yılında kapanarak başka birine devredildiğini, 2023 yılının kasım ayında ifadeye çağrıldığını, binanın yıkılmasındaki en büyük etmenin depremin ivmesi olduğunu iddia etti. Eraslan,  “O dönemin bina yönetmeliğine göre 0,4 büyüklüğünde olması gereken deprem ivmesi bunun üç katı büyüklüğünde olmuştur. Biz yüz yılın depremini yaşadık. Binanın tek yıkım sorumlusu depremdi. Kimse bu kadar büyüklükte bir deprem olacağını tahmin edemezdi. Biz yönetmelikte ne varsa ona göre davrandık, ona göre yaptık. O dönem inşaat denetlendi, her şey yapıldı, hiçbir sorun yoktu. Eğer daha detaylı ilerlersek burada herkes suçlu olur, devlet de suçlu olur. Ben görevimi yaptım" diye konuştu.
 
‘DEPREMİ BİLEMEZDİK’
 
Kaçmaya çalıştığı esnada havaalanında yakalanan sanık Coşkun da ilk alınan bilirkişi raporuna itiraz edip, hatalı olduğunu ileri sürdü. Coşkun, “Valilik’te, AFAD’ta, Habib-i Necar Cami, Adliye Sarayı projelerinde yer aldım. O dönem yönetmelikte beton kullanımı C-7’ydi. Ben c-30 beton kullandım. En kaliteli demiri ve çeliği kullandım. Binayı yaparken hiçbir masraftan kaçınmadım. En üst teknolojiyle en sağlam binayı yapmaya çalıştım. Binanın yıkılması depreme bağlı. Biz o dönemin bütün yönetmeliğini uyguladık. Hatta en üst seviyede her şeyi yaptık ama deprem ivmesi çok yüksekti. O yüzden bina yıkıldı. Raporlarlar da belirtilen betonun dağılması sonucunda binanın yıkılmasını kabul etmiyorum. Eğer kalitesiz olsaydı bina yan yatmazdı, çökerdi. Binanın iskelet sistemi sağlamdı. O dönemki deprem yönetmeliğine göre deprem ivmesinin yüzde 40 olarak hesaplanması gerekirdi. Biz de bu yönetmeliğe göre yaptık ama deprem bunun 3 katıydı. Böyle bir deprem yaşanacağını biz de bilemezdik" dedi.
 
BERAATINI İSTEDİ 
 
Hakim'in Coşkun’a, "Havalimanında neden bulunduğunu, bankadan yüklü miktarda para çekildiği" söylemlerinin doğruluğunu sordu. Coşkun, Karadağ’da sattığı binalar olduğunu, tapu işlemleri için yurtdışına çıkması gerektiğini, bu yüzden Karadağ’a gittiğini, kaçma girişiminin olmadığını iddia etti. Coşkun, kardeşi Hüseyin Coşkun’un neden yurtdışına çıktığını soran hakime kardeşinin de tapu işlemleri için yurtdışına çıktığı yanıtını verdi. Coşkun, son olarak mahkeme hakiminin kardeşinin neden geri dönmediğine dair sorusuna da “Görüşmüyorum, bilmiyorum” dedi. Bilirkişi raporunda ve karot testlerindeki çelişkileri değinen Çoşkun, ilk alınan karot testinin nereden alındığının belli olmadığını, deprem görmüş binadan alınan bir karot örneğinin ne kadar sağlıklı olabileceğini sorup,  “Bina yapılırken alınan karot testleri ve denetimler var. Bunlara göre her şey yolunda. Beraatımı talep ediyorum” dedi. 
 
'AKLİ DENGESİ YERİNDE DEĞİL'
 
Yapı denetim firma kontrol elemanı Önder Artun, hakimin rezidansta denetim yapıp yapmadığı sorusuna "Ben bilmiyorum, denetim yapamadım. 22 yıllık esnafım" dedi. Söz alan Artun'un avukatı, Artun'un 2018 yılında dini konular ve kardeşinin vefatının ardından "aklı dengesi yerinde değildir" raporu olduğunu belirtti. Hakim o raporun geçerli olmadığını, yakın zamanda "aklı dengesi yerindedir" raporu verildiğini söyledi. 
O sırada ise sanıklardan biri fenalaşarak, hastaneye kaldırıldı.
 
İŞÇİYİ PROJE MÜDÜRÜ YAPMIŞLAR 
 
Rönesans Rezidansı'nın inşaatında işçi olarak çalışan ve şirketin 20 senelik işçisi olan İbrahim Dahioğlu, “İnşaatta bir ölümlü kaza yaşandı, bir işçi vefat etti. Sonra bir yapılanmaya gidildi bu yapılanma sürecine beni proje müdürü yaptılar. O süreçte de inşaatın yüzde 80’i bitmiş; fayans, duvar boyama gibi ince işler kalmıştı. Beni proje müdürü yapan kişi de müteahhit Mehmet Yaşar Coşkun. Ben hiçbir şekilde imza atmadım. İnşaata da hiç girmedim. Böyle bir yetkim yoktu. 2 yıllık inşaat teknikeriyim. Benim mühendislik gibi mimarlık gibi yetki gerektirecek bir işim yoktu. Oradaki çalışanları toparlayıp işçilerin denetimini yapmakla görevliydim. Başka da bir şey yapmadım. Proje müdürü olduğum için tutuklu yargılandım. İnşaatın yüzde 80’i de bitmişken proje müdürü oldum. Beraatımı talep ediyorum” ifadelerini kullandı. Mahkeme hakimi, Dahioğlu’nun beyanı üstüne “Neden hiçbir vasfın yokken seni proje müdürü olarak atadılar, hiç düşünmedin mi” diye sordu. Dahioğlu, şirketin 20 yıllık işçisi olup, kendisine güvendiklerini belirterek bu nedenle proje müdürü olmayı kabul ettiğini belirtti.
 
‘DEPREME DAYANIKLI DİYE PAHALIYA SATILDI’
 
Sanıkların savunmalarından sonra Rönesans Rezidansı'nda yakınlarını kaybedenlerin beyanları alındı. Rezidansta eşini ve çocuğunu kaybeden, 5 yaşındaki kızıyla beraber yaralı kurtulan Türkan Danacı, "Siz bizim neler yaşadığımızı biliyor musunuz? Eşim vefat etti, oğlum kucağımda öldü. 3 gün enkazda kaldım, 5 yaşındaki kızımla kurtulduk ama sakat kaldık. Aylarca bakıma muhtaç halde yaşadım. Kızım yüzde 60 engelli kaldı. Avukatlar depremin ivmesi yüksekti diyor ama bize burası 9-10 şiddetinde depreme dayanıklı diye yüksek fiyattan satıldı. Temeli sağlam, raylı sistem denildi. Bu işte imzası olan, sorumluluğu olan herkesten şikayetçiyim" diye belirtti.
 
‘HALA TORUNUMUN KEMİĞİNİ ARIYORUM’
 
Rezidansta oğlu ve gelinini kaybeden, torunu hâlâ kayıp olan Remziye Bozdemir, müteahhit avukatının, "Hazır beton dökülmüş, kum ve çimento ayrıştı diyorlar, böyle bir şey olabilir mi" sözlerine tepki gösterip, "Bina yirmi saniyede çökmüştü. Ben oğlumu kumun içinden çıkardım, gömülmüştü. Avukat 'kum yok' diyor nasıl yok. Doğalgazlı rezidansta mutfakta tüp kullanılıyordu. Tüpler patladı, A blokta üç gün yangın çıktı. Lütfü Savaş geldi, yangını gördü, kaçtı. Zaten idealist demişti. Onların evlatları yaşıyor, benim evlatlarım toprağa gömüldü. Dere yatağına 12 kat niye yaptın, doğalgazlı binada neden tüp kullandın? Torunumun kemiğini arıyorum hâlâ. En ağır cezayı alsınlar" diye konuştu.
 
'HERKES YARGILANMALI'
 
Rezidansta 6 yakınını kaybeden Nizametin Keleş, "Rezidansın olduğu yerlere 4 kata kadar yapabiliyordunuz, nasıl 12 kata kadar çıktı. Buraya 12 kata izin veren, imar affı yapan, bunda imzası olan herkes yargılanmalı" dedi.
 
Mahkeme heyeti, tutuklu sanıkların tutukluluğunun devamına, sanık Bayram Mansuoğlu hakkında yakalama emri çıkarılmasına, sanık avukatlarının yeniden bilirkişi raporu alma taleplerinin reddine karar verip duruşmayı 17 Temmuz'a erteledi.