ANKARA - Ekonomist İlhan Döğüş, asgari ücretin pazarlık konusu yapılmadan ilkesel olarak tanınmasını gerektiğini belirterek, "Yoksulluk sınırı neyse ona göre tanımlanmalı" dedi.
İşçi temsilcilerinin toplantılarından çekildiği ve iktidar ile işveren temsilcilerinin yer aldığı Asgari Ücret Tespit Komisyonu, yüzde 27 oranla asgari ücret 28 bin 75 TL'ye çıkardı. Artış, Türkiye İşçi Sendikaları Konfederasyonu'nun (TÜRK-İŞ) Kasım 2025'te açıkladığı 29 bin 828 TL'lik açlık sınırının altında kalması tepkilere neden oldu. University of Europe for Applied Sciences Öğretim Üyesi İlhan Döğüş, hiçbir eğitim gerektirmeyen işler için belirlenen asgari ücretin, genel bir ücret haline geldiğine işaret etti. Böyle algılanmasının temelinde işverenlerin sigorta primi, tazminat gibi maliyetlerden kaçınmak için asgari ücretin üstüne çıkan miktarı çalışanlara elden vermesi olduğunu söyledi. Bu nedenle asgari ücretle çalışanların resmi olarak yüzde 60 olarak göründüğünü ifade eden Döğüş, "Dolayısıyla hani asgari ücretin altında alanlar var, üstünde alanlar var. Bu ne kadar bilmiyoruz" dedi.
Asgari ücretin her ne sebeple kime vereceği belirlenirse belirlensin, yoksulluk sınırının üstünde olması gerektiğini ifade eden Döğüş, "Çünkü yoksulluk altında bir asgari ücret insana yaraşır bir ücret değildir. En düşük ücret geliridir. Yani bir insan çalışıyorsa en basit işi de yapıyorsa yoksulluk sınırının üzerinde bir gelir elde etmeli" ifadelerini kullandı.
AYLIK DEĞİL SAATLİK OLARAK BELİRLEME
Asgari ücretin bir komisyon tarafından belirlenmesinin doğru olmadığını söyleyen Döğüş, asgari ücretin yoksulluk sınırına göre tanımlanması gerektiğini ifade ederek, "Yani bu işverenle işçinin arasında pazarlık edilebilecek bir konu olmamalı. İşverenle işçiler kendi sektörlerinde temsilciler bir araya gelip o sektördeki ve belli iş kollarındaki ücretleri pazarlık edebilirler. Ancak yoksulluk sınırının üzerinde olması gereken bir asgari ücretin pazarlık konusu olmaması gerektiğini düşünüyorum. Devlet tanım olarak böyle tanımlamalı. 6 ayda bir neyse yoksulluk sınırına göre otomatik olarak güncellenmeli asgari ücret" diye konuştu.
'İŞSİZLİK PAZARLIK GÜCÜNÜ BELİRLİYOR'
Piyasa ekonomisinde işveren ve işgücü pazarlığını belirleyen faktörün işsizlik olduğunu dile getiren Döğüş, işçinin pazarlık gücünü ise artıran faktörlerin başında ise sendikal örgütlülük düzeyi olduğunu vurguladı. "Sendikaların Türkiye'de örgütlülük oranı yüzde 6 oranında. Avrupa'nın en düşük örgütlülük oranlarından bir tanesidir bu, ayrıca ve sendikalılık oranı düşük olunca greve katılımı da düşük oluyor. Greve katılımı düşük olunca, grevin maliyeti ve tehdit gücü de düşük oluyor. Bir diğer faktör, kurumsal düzenlemeler yani işten çıkarmanın kolay olması, yasaların sermayeyi koruması, emeği korumaması, bir diğer faktör yine kamu istihdamının düşük olması. Çünkü özelleştirmelerle Türkiye'de özellikle 2000 sonrası ama özellikle 1980 yılından itibaren başlayan bir dalgayla kamu istihdamı tasfiye edildi" şeklinde konuştu.
KENDİ ENFLASYON BEKLENTİLERİNE GÖRE BELİRLEME
Geçen yıl Merkez Bankası Başkanı Dr. Fatih Karahan'ın tavsiyesi ile iktidarın asgari ücreti kendi enflasyon beklenti anketinin sonucu doğrultusunda belirlemeye başladığını hatırlatan Döğüş, "2025 yılında da asgari ücreti yüzde 21 gibi bir oranla ve komik bir rakamla artırdılar; ama yıllık enflasyon şuan yüzde 33 oranında. Bunu ne için yaptılar; işte 'biz enflasyonun son beklenti anketi yapıyoruz ve o ankete göre gelecek 12 ay için beklenen enflasyon yüzde 21'dir. Biz de ücretleri bu oranda arttırırsak enflasyonu yüzde 21'e düşürürüz' diye yaklaştılar. Bir, o ankete kaç kişi cevap veriyor; 67 kişi. Türkiye'de milyonlarca ürün var. Milyonlarca ürünün ortalama fiyatının artışı 67 kişinin beklentisiyle mi şekilleniyor? Bu istatistik biliminin ilk giriş cümlesine aykırı. 67 kişinin arasında kaç tane reel sektör temsilcisi var? 13'ü geri kalanı finansçı, yani reel sektörün içinde bile değil. Hani artı asgari ücretin arttırılma mantığı sebebi az önce sizin vurguladığınız enflasyondan kaynaklı gelir kaybını telafi etmektir. Enflasyonu düşürmek işçi olarak görevim değil ki sen asgari enflasyon düşürme maliyetini bana yüklüyorsun. Ben sebep olmuyorum ki enflasyona. Fiyatları ben mi belirliyorum" diye belirtti.
'MEHMET ŞİMŞEK KURU ARTIRARAK ENFLASYONU YÜKSELTTİ'
'Asgari ücret artışı enflasyonu arttırır' tespitini eleştiren Döğüş, Türkiye'de enflasyonu artıran birincil sebebin döviz kuru olduğunu belirtti. Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek'in göreve geldiğinde önce kuru yükselttiğini kaydeden Döğüş, şöyle devam etti: "O yüzden enflasyon yüzde 75'e çıktı. Sonra kurdaki artış yavaşladığı için şu an enflasyonda yavaşlıyor. Zaten 2021 yılında enflasyonda yaşanan zıplayış da kurdaki zıplamadan dolayı yaşandı. Arjantin'de de öyle oldu mesela. Enflasyonun ikinci sebebi ise maliyetteki artışı bahane edip daha yüksek fiyatlama yapan yani fiyatı maliyetten daha büyük arttıran dolayısıyla aşırı kâr yapan büyük tekelci firma karlarıdır. Türkiye'de süpermarketleri domine eden üç büyük firmanın kârına baktığınız zaman, enflasyonun yüzde 85 olduğu 2022 yılında yüzde 165, yüzde 169 kâr artışı yaptılar. Kâr değil bakın kâr artışı! Şimdi enflasyonun kâr kaynaklı olduğu belli. Ayrıca ücret artışı enflasyon yaratır; ama küçük bir enflasyon yaratır. Bizim maruz kaldığımız yüzde 40'tan yüzde 80'lere varan enflasyon artışına neden olacak bir ücret artışı yok ortada. İnsanlar ücreti artınca koşup 1 kilo domates yerine 3 kilo almıyorlar. Bir tane masa alacakken üç tane masa almıyor insanlar evlerine. Dolayısıyla bizde bu enflasyon ücret kaynaklı diyenler aslında bizim pazarlık gücümüzü düşürenlerdir."
'ASGARİ ÜCRETLİNİN BEKLENTİLERİNE GÖRE BELİRLEYİN'
"Asgari ücreti beklentilere göre asgari ücret arttıracaksanız, o zaman asgari ücretlinin beklentisine göre arttırın" diye Döğüş, şunları dile getirdi: "Mesela geçen sene yüzde 21 arttırılırken asgari ücret hane halkının enflasyon beklentisi yüzde 72'ydi. O zaman yüzde 72'ye göre arttırın. Çünkü ben harcayacağım ama daha başka bir sorun var: Ücret artışı pozitif olduğu zaman reel ücret artışı reel gayrisafi milli büyüme de pozitif. Bu şu demek: Ücret artışının sebep olduğu talep artışı fiyattan ziyade üretim ile karşılanmış ki firmalar için rasyonel olan budur. Çünkü daha çok üretirseniz maliyeti düşürürsünüz ve rekabet baskısından ötürü fiyat arttırmaktan çekinirsiniz. Ne zaman fiyat arttırırsınız? Maliyetler arttığı zaman. Evet, ücret de bir maliyet doğru, ancak Türkiye'deki ortalama bir üretimdeki ücret maliyetleri yüzde 23'tür ancak tüketim harcamasının da yüzde 58'ine tekabül eder. Yani bu ne demek: Ücret maliyet dolmanın 2,5 katı kadar tüketim kaynağı ve talep kaynağıdır. Ama siz talebi yani ücreti baskıladığınız zaman tamam maliyetleri yüzde 23 baskılıyorsunuz; ama talebi de yüzde 58 baskılıyorsunuz. Dolayısıyla talebi baskıladınız ve üretim kısıldı. Üretim kısıldığı zaman da birim maliyet daha çok artar."
'YOKSULLUK ENFLASYONİST KALEMLERE YÖNLENDİRİYOR'
Ücretleri düşük tutmanın enflasyonu baskılayan bir faktör olduğunu fakat toplumu yoksullaştırdığını ve yoksullaşmış bir toplumda tüketim harcamalarının gıda, barınma gibi enflasyonist kalemlere kaydığını belirten Döğüş, şunları söyledi: "Fakat ücretler arttığı zaman insanlar daha önce tüketemediği bazı ürünlere kayar. Bunlar da dayanıklı tüketim mallarıdır. Beyaz eşya, giyim, ayakkabı, mobilya ve bunlar stoklanabildikleri için üretim arttırıldığında birim maliyeti düşen ürünlerdir ve dezenflasyonisttir. Ekonomi büyüme döneminde veya enflasyonun düşmesi tüketim içindeki payı artıyor. Şimdi bu verilere bakmadan klasik bir ezber; sanki piyasada tek bir firma varmış gibi, tek bir ürün varmış gibi ve bu bir açık ihaleymiş gibi işte 'ben bu malı 5 liraya veya 7-8 liraya satıyorum alan var mı?' diyor. Böyle bir ekonomi yok. Birçok firma var ve bir firmanın içeride ödediği maaş başka firmanın geliri oluyor. Dolayısıyla evet, her firma ücretini düşük tutmak ister; ama bütün firmalar ücretini düşük tutarsa bütün firmaların talebi hasılatı düşüyor ve bazıları batıyor. Neden batıyor; Hasılatı düştüğü ve borçlarının daha yüksek olduğundan. O yüzden asgari ücretlinin ve işsizlerin kendilerini yoksullaştıran bu iktisat anlayışının dönüşmesi için örgütlenmesi lazım."
'ASGARİ ÜCRET NORM OLMAMALI'
Döğüş, belirlenen 2026 yılı Asgari Ücret oranının ve yürütülen ekonomi politikalarından kaynaklı Türkiye için daha iyi bir ekonomi potansiyelinin gözükmediğini ifade ederek, "Çünkü CHP'nin iktisatçıları yine Parti Meclis'inden aldığı iktisat kadrosu, zaten bizi yoksullaştıran Mehmet Şimşek programını desteklemiş ve övmüş. Mehmet Şimşek göreve gelmeden önce bu önerileri yapmış isimler Güldem Atabay, Kerim Rota, bunlardan sosyal refah politika önerileri çıkacak değil. Zaten hükümet muhalefetten bu yönde tepki almadığı sürece neden daha iyi bir ekonomi politikası uygulasın? Almanya'da da durum aynı; SPD'lilerin (sosyal demokratlar) ekonomi politikası ile sağcıların ekonomi politikası aynı. Dolayısıyla önerim; asgari ücret bir norm olmamalı. Bir minimum ücret olarak sadece en alt işler için eğitim ve yetenek gerektirmeyen en basit işler için ödenmeli ve bu da sadece ilk yıl için olmalı. İkinci yıl bir deneyim elde ettiği için asgari ücretin üzerine çıkmalı. İkincisi de işçiler deneyimlerine ve yeteneklerine, eğitimlerine göre eğer asgari ücret buysa ben de bu ücreti hak ediyorum diye mücadele edip ücret artışını talep etmeliler" ifadelerini kullandı.
MA / Ömer Güngör