Zeytinlik teklifi: Çevre, orman ve zeytincilik kanunlarının ruhunu yok edecek

İZMİR - Avukat Defne Soyer, madencilik için zeytinliklerin kesilmesinin önünü açan yasa teklifinin; ÇED, Çevre, Orman ve Zeytincilik Kanunu'nun ruhunu yok eden ve bunlara aykırı olan bir teklif olduğunu söyledi. 
 
Enerji ve maden alanlarına yönelik düzenlemeler içeren ve ekolojistler tarafından "Süper İzin Yasası" diye nitelenen torba yasa teklifi, 26 saat süren görüşmelerin ardından Komisyon'da kabul edildi. Önümüzdeki günlerde Meclis Genel Kurulu'nda görüşülmesi beklenen yasa teklifi ile birlikte madencilik faaliyetlerinin önündeki bütün engeller kaldırılacak. Özellikle zeytinlik alanlarda sınırlı madencilik faaliyetlerine koşullu izin verilmesinin önü açılacak olan yasa ile birlikte ormanlar, meralar ve sulak alanlarda da daha kolay madencilik yapılabilecek. 
 
Ekolojistlerin en çok tepki gösterdiği maddeye göre, zeytinlik alanlarda yalnızca elektrik ihtiyacına yönelik olmak kaydıyla madencilik yapılabilecek. Bu alanlardaki faaliyetler için, zeytin ağaçlarının taşınması ya da eşdeğer bir zeytinlik kurulması şartı aranacak. Yeni düzenlemeyle birlikte, maden ruhsatlarında yüzde 30 indirim sağlanacak. Yeni yasa ile birlikte, yüksek arz riski taşıyan, sanayi için hayati öneme sahip madenler 'kritik maden' kapsamına alınacak. Bu madenler, ilgili bakanlıkların görüşü alınarak Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı tarafından belirlenecek.
 
'YENİLENEBİLİR ENERJİ'YE TEŞVİK
 
Yine enerji projelerinde izin, ruhsat ve onay süreçleri sadeleşirken, bürokratik işlemler hızlandırılacak, rüzgar ve güneş enerjisi yatırımları için süreçler 48 aydan 18 aya indirilecek. Bu projelerde özel mülkiyete ait arazilerin kamulaştırılmasında Enerji Piyasası Düzenleme Kurulu'na (EPDK) 2030’a kadar acele kamulaştırma yetkisi verilecek. Öte yandan bu projelerde kira ve irtifak bedellerinde yüzde 85’e kadar indirim uygulanacak. Söz konusu teşviklerin süresi de 5 yıl uzatılacak. 
 
İMAR HAKKI DEVREDİLDİ
 
Ormanlık alanlarda kurulması planlanan güneş ve rüzgar enerjisi tesisleri için ise izin süreçleri azami 60 gün içinde sonuçlandırılacak, imar planları ve değişiklikleri artık Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı tarafından da onaylanabilecek. Yenilenebilir enerji yatırımlar ve üretim alımlarında Türk lirası değil, yeniden ABD doları kullanılacak. 
 
'ÇED DAHA DA KOLAYLAŞACAK'
 
 
İzmir Barosu Çevre Komisyonu Üyesi ve çevreci avukat Defne Soyer, torba yasanın, zeytinlikler, ormanlar ve meralar üzerinde, Cumhuriyet tarihindeki en büyük yıkım ve talana sebep olacak yasa olduğunu vurguladı. Defne Soyer, yasayla Çevresel Etki Değerlendirmesi (ÇED) ile ilgili Çevre Kanunu'nun 10'uncu maddesinde de değişiklik öngörüldüğünü, normalde ÇED sürecinden önce onay, izin, ruhsat, teşvik gibi başvurular yapılamazken, şimdi ÇED alınmasa dahi bu süreçlerin başlatılabileceğini belirtti. Bu durumun ÇED'in ve Çevre Kanunu'nun ruhuna aykırı olduğunu belirten Defne Soyer, "Bu durum ÇED başvuruları üzerinde bir baskı da yaratacak. Örneğin bir maden işletmesi teşvik aldıktan sonra ÇED sürecini başlatabilecek.  Bu da, ÇED raporlarının daha kolay alınmasını sağlayacak. Zaten bugüne kadar ÇED süreci iyi yürütülen bir süreç değildi. ÇED kararlarının çoğu ya olumlu ya da gerekli değil diye çıkıyordu. Yasa değişikliği ile ÇED süreçlerinde daha fazla kolaylık yaratılıyor ve süreçlerin arkasından dolanmasının daha da çok önü açılıyor" ifadelerini kullandı. 
 
'DAVA SÜREÇLERİ PASİFİZE EDİLİYOR'
 
Böylece dava süreçlerini de pasifize edileceğini kaydeden Defne Soyer, "Kamuoyunun denetim sorumluluğu ve yetkisi elinden alınmış oluyor. Bu baskı ve hızlı süreç yürütme çabası kamuoyunun dava açması  için geç kalmış olması sonucunu doğuracak. Bir ÇED kararına dava açıldığında zaten talan çoktan başlamış olacak. Bütün bu süreçlerde köylülerin, çevre örgütlerinin, avukatların Meclis görüşmelerine alınmaması, dava süreçlerinde kamuoyu baskısının yok edilmeye çalışılması, hiçbir yerden ses çıkmasın biz istediğimizi yapalım anlayışına dayanıyor" diye belirtti. 
 
'YASALARIN RUHUNA AYKIRI'
 
Zeytinlikler için başlı başına büyük bir sorun oluştuğunu kaydeden Defne Soyer, öngörülen değişikliğin Zeytincilik Kanunu 20'nci Maddesi'ne aykırı olduğunu belirtti. Gözden kaçan diğer riskin ise Orman Kanunu olduğunu aktaran Defne Soyer, "Çünkü Maden ve Petrol İşleri Genel Müdürlüğü (MAPEG)'in talebi üzerine Devlet ormanlarında maden arama ve işletme faaliyetine 2 yıl bedelsiz olarak izin verilecek. Hiçbir ÇED süreci ya da kurum görüşü beklenmeden 2 yıl bedelsiz izin verilecek olması korkunç bir şey. Kime, niye bedelsiz bir şekilde ormanlarımızı veriyoruz. Bu torba yasa hem Anayasa'ya hem mevcut kanunlara hem de imzacı olduğumuz uluslararası sözleşmelere aykırı. Çevre Kanunu 1983'de kabul edildi. Orman Kanunu 1956'da, Zeytincilik Kanunu 1939'da kabul edildi. O tarihlerden bu yana tüm bu kanunlara en büyük darbeyi vuracak olan yasal düzenleme bu torba yasa ile getiriliyor. Hepsinin ruhunu yok eden ve madenciliği bütün bu doğal varlıkların üzerine çıkartan bir yasa. Özellikle altın, gümüş, çinko gibi 4'üncü grup madenler çevreye en çok zararı veren ve en çok dikkat edilmesi gereken madenler olmasına rağmen özellikle onlar üzerinde bir kolaylık yaratma çabası var. Mesela yeni değişiklikle Cumhurbaşkanı Yardımcısı'na bağlı bakanlardan oluşan bir kurul oluşturulacak. Bütün bilimsel görüşlerden, kurumlardan izin alamamış maden arama ve işletme faaliyetleri için bu kurul her şeye rağmen izin verebilir olacak. Bu ne hukuk devleti ilkesi ne de demokrasi ile bağdaşıyor. Bütün bunlara ek olarak, yasal düzenlemeyle, Aralık 2024'e kadar bir alanda ruhsat almamış olmanıza rağmen elektrik üretimi faaliyetleri için her hangi bir imalat yaptıysanız aftan faydalanabiliyorsunuz, hakkınızda varsa açılmış davalar düşüyor" diye konuştu. 
 
'KİMİN ÜSTÜN YARARI?'
 
Yasa teklifindeki "üstün kamu yararı" söylemine de dikkati çeken Defne Soyer, "Bu yasayı genel olarak değerlendirmek gerekirse karşılaştıracağımız şey; zeytincilik mi madenden, ormanlar mı madenden daha önemli sorusu değildir. Hepimizin yaşam hakkı mı yoksa maden şirketlerinin faydası mı daha önemli sorusudur. Burada savunmamız gereken yaşam alanlarının yani gerçek kamu yararının korunması olmalıdır. Bütün hukuk sistemimiz böyle yapılan değişiklikler ve kıyıdan köşeden dolanmalarla büyük darbe alıyor. Madenciliğin üstün kamu yararı olarak kabul edilmesi ve madenciliğin ülkenin kurtuluşu gibi görülmesi enteresan. Bu kanun 21 kere değiştirildi. Her seferinde de şirketlerin korunması arttırılıyor. Kamu yararının anlamı yitiyor. Kamu yararının tanımının tekrar yapılacağı kapsamlı yasal düzenlemelere ihtiyacımız var. Bizim üstün kamu yararımız, yaşam hakkımız olmalı. Madencilerin ekonomik refahı üstün kamu yararı olarak kabul edilemez. Yaşam hakkımızı savunmak için de bu yasaya sonuna kadar karşı çıkmalıyız. Çünkü elimizden ormanlar, sulak alanlar, meralar, zeytinliklerimiz giderse o madenlerle varlığımızı sürdüremeyeceğiz. Şirketler daha da zenginleşecek ama hepimiz yavaş yavaş yok olacağız" şeklinde konuştu. 
 
MA / Tolga Güney