MUĞLA- Muğla’nın farklı bölgelerinde yaşanan ekolojik talana karşı bir araya gelen yüzlerce yurttaş, talana ve yıkıma karşı mücadele çağrısı yaptı.
Ekoloji örgütleri, siyasi parti ve kurumlar Muğla'da yaşanan ekolojik talana karşı "Çok geç olmadan" şiarıyla miting düzenledi. Kent merkezindeki Mehmet Ali Eren Parkı’nda toplanan ekolojistler, açık otopark pazarı alanına kadar yürüyüş düzenledi. "Kömürsüz Muğla için", "Madene inat doğada inat ediyoruz", "Doğayı ve yaşamı savunuyoruz" ve "Bırakın doğal kalsın" pankartlarının açıldığı yürüyüşte "Termik santraller kapatılsın", "Muğla yok olmasın", "Sağlığımız için taş ocağına hayır" ve "Haklarımızı gasp eden ÇED kararlarını tanımıyoruz" dövizleri taşındı. Yürüyüş boyunca sık sık "Yaşam Alanları müşterektir", "Havama, suyuma, toprağıma dokunma", "Akbelen ormanını vermeyeceğiz" ve "Madene, betona, kömüre dur de" sloganları atıldı.
Miting yerel bir grubun müzik dinletisiyle başladı. Ardından Ortak basın metnini Haluk Özsoy ve Melda Omay okudu.
Yaşam alanlarını, doğa ve ekolojik varlıklara saldırıların sürdüğü kaydedilen açıklamada, "Türkiye’de saldırılar saymakla bitmiyor, Muğla’da ortalamanın üstünde kötü bir durum var. Kar üzerine kurulu sistem, adını koyarsak kapitalist sistem bizi geçinme araçlarımızdan yoksun bırakarak sürdürülmek isteniyor. Yoksulluğa, geçinememeye, yaşam alanlarımızdan edilmeye hayır diyoruz, kabul etmiyoruz. Saymakla bitmeyecek saldırılar, meclisten ya da kendisini sermayenin istediği her şeyi yapmakla görevli sayanlarca hızla uygulanıp hukuk-mevzuat diye karşımıza çıkarılıyor. Dünyada, yurttaşlarının kamu organlarını bu kadar çok davayla durdurmaya çalıştığı başka bir ülke yoktur. Açılan davaların yetmediği bütün ülkede talana, yağmaya karşı yaşadığı yeri savunmaya, geçinmeye çalışan ezilen, yerinden edilen, yaşam alanlarından koparılanların çığlığı, karşı çıkışı yükseliyor her yerden. Kabul edilemez, etmediğimiz kararlar bizi yoksullaşmakla, aşımızdan ekmeğimizden etmekle kalmıyor, canımızı da alıyor. Daha dün Bartın’da en az 41 işçi, geçinmeye çalışırken canından oldu; hepsini saygıyla anıyoruz" denildi.
‘TALAN HER YERDE’
Fethiye’den Bodrum’a, Kavaklıdere’den Datça’ya kadar talana dikkat çekilen açıklamada, "Bu talan maden ocaklarıyla, termik santrallerle, kıyıların işgaliyle, halkın yaşam alanlarına erişemez hale gelmesiyle sürüyor, kabul etmiyoruz. Bu talan hepimize, halka ait olanın halka karşı kullanılmasıyla, şirketlerin, parası bol olanların özel mülkü haline getirilmesiyle yürütülüyor. Yetmiyor, acele kamulaştırmalarla yoksulların elindeki geçinme araçları da alınmak isteniyor. Sürdürülen talan aynı zamanda parçası olduğumuz doğayı, ekolojimizi yok ediyor. Muğla’nın yüzde 59’u maden ruhsat alanı ilan edilmiş durumda; bozulmamış doğa parçası kalmadı. Muğla’daki Termik Santrallerin hepimizi canından ettiği, sağlığımızı bozduğu ülkenin enerji ihtiyacını karşılamak için değil, zengini daha çok zengin etmek için çalışmaya devam ettiğini bütün ülke biliyor, biz de biliyoruz. Bu santrallerin kapatılmasına çeyrek asır önce, taa 1996’da ülkenin mahkemeleri karar verdi. Bu ülke mahkeme kararlarının uygulanmadığı ülke olmaktan çıkmalı. Güneş enerjisi, temiz enerji adı altında santrallerin ömrü uzatılmaya çalışılıyor. Bunun bir aldatmaca olduğunu biliyoruz, bu yanıltmaya ortak olmamız isteniyor; kabul etmiyoruz, canımızdan olmaya ortak olmayacağız. Deştin’de süren, tarım alanlarını yok edecek, tarımı imkansız hale getirecek, ortak varlıkları yok edecek çimento fabrikası inşaatının bir an önce durdurulmasını istiyoruz. Fethiye’den Datça’ya, Gökova’dan Bodrum’a kıyılar talan ediliyor. Dünya’da benzeri olmayan, kamuya ait kıyılar talan ediliyor” ifadeleri yer aldı.
‘ORMANLAR YOK EDİLDİ’
Su kıtlığı yaşanan Muğla'da termik santrallerin de suyu kirlettiği vurgulanan açıklamada, "Ormanlar hem iklim krizine karşı korunma alanlarımız, hem hepimizin ortak varlığı. Endüstriyel plantasyon kararlarıyla, yollarla, enerji nakil hatlarıyla ormanlar yok ediliyor. Yoksul orman köylülerinin yaşamak, geçinmek için çalıştıkları ormanlarda yaptıkları işlerin özelleştirilmesi yüzünden daha da yoksullaştıklarını biliyoruz. Orman yangınlarının uzun süre söndürülememesinin orman köylülerinin ormandan sürülmesiyle de ilişkili olduğunu da biliyoruz. Ormanı korumakla görevli kurumların görevlerini layıkıyla yapmadıklarını, yangın söndürmenin bile taşeronlara devredildiği bir dönemden geçiyoruz. Amazon ormanlarının, Cudi ormanlarının, Dersim ormanlarının, Muğla ormanlarının hem yangınlarla, hem ağaç endüstrisine girdi sağlamak için kesilip yok edildiğini bütün Dünya’yla birlikte biz de görüyoruz, tabi ki kabul etmiyoruz" diye belirtildi.
TALEPLER SIRALANDI
Açıklamada son olarak şu talepler sıralandı:
"* Devlet tarafından uluslararası sözleşmelerle üstlenilen yükümlülüklere uygun davranılmasını,
* Çevreye-ekolojiye ilişkin kararların, ortak varlıkların, hayatın korunması, süreklilik esas alınarak verilmesini,
Çevre Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığının işlevlerine göre bölünerek, doğal olanı korumak için yeniden yapılandırılmasını,
* İklim krizinin hepimizin, bütün dünyanın sorunu olduğunun kabul edilmesini; iklim krizinden sadece etkilenmediğimizi, aynı zamanda krize katkıda bulunulduğunun kabul edilmesini,
* Başta fosil yakıt kullananlar olmak üzere, iklim krizine katkıda bulunan tesislerin ve projelerin bir an önce sona erdirilmesini,
* Özelleştirme uygulamalarına derhal son verilmesini; tersine, kamulaştırma yoluna başvurulmasını,
* Kıyıların metalaştırılmasından vazgeçilmesini,
* Bilimsel olmadığı mahkeme kararları ile kanıtlanmış Ekolojik Temelli Bilimsel Raporlara dayanarak ve şirketlerin çıkarlarına göre kullanmayı esas alarak, bütün Türkiye’de doğal sit alanlarının belirlenip ilan edilmesinden derhal vazgeçilmesini talep ediyoruz."
Açıklamada ekolojik talana karşı mücadele veren farklı yörelerden yurttaşlar da söz alarak, talana karşı birleşik mücadele çağrısı yaptı.