MUĞLA - Muğla’nın ormanlarını, dağlarını, sulak alanlarını, kıyılarını bir bütünen doğasını hedef alan “çılgın projeler” kenti susuzluk, kuraklık ve yıkım tehlikesiyle karşı karşıya bırakıyor.
Tarihi antik çağa dayanan Muğla, AKP döneminde yaşanan ekolojik talanla hem tarihi hem de doğal dokusunu yitirme tehlikesiyle karşı karşıya kaldı. 1980’li yılların ortalarında bölgede termik santrallerle başlayan ekolojik yıkım son yıllarda Hidroelektrik Santralleri (HES), maden ve kıyı yağmalarıyla sürdü. AKP’nin bölgedeki “Çılgın projeleri” bir bütünen doğayı, yaşamını tehdit etmeye devam ediyor.
TERMİK SANTRALLER
2'si Milas’ta 1'i Yatağan ilçesinde bulunan termik santrallerinden dolayı verimli tarım arazileri, zeytin ağaçları büyük zarar gördü, çevrede bulunan birçok köy boşaltıldı. Termik santraller ve santral alanlarında bulunan linyit madenler iki ilçedeki bölgenin coğrafyasını, sağlığını, tarihini, kültürel dokusunu ve toplumsal yaşamını olumsuz etkiliyor. Muğla ile sınırlı kalmayan bu kömür ile çalışan termik santrallerin bacasından çıkan gazlar Ege ve Akdeniz bölgesini de etkiliyor.
SICAK HAVA DALGALARI ARTACAK
Akbelen Ormanı gibi alanlar linyit ocakları için ormansızlaştırılarak, karbon yutak alanları kaybolacak. Paris İklim Anlaşması Meclis’te kabil edilip onaylandı. Ancak devam eden bu projeler anlaşmanın taahhüt ettiği karbon emisyonunun düşürmenin çok uzağındadır. Bu tip termik santrallerin kullanımına devam etmesi durumunda sıcak hava dalgalarını daha arttıracak.
Muğla'da onlarca yıldır yapılan doğa talanı son zamanlarda hız kazanırken, özelikle ilçeler bazında yarattığı tahribatlar geri dönülmez izler bırakıyor.
SANDRAS DAĞI YOK EDİLİYOR
Köyceğiz ilçesinde bulunan Sandras Dağı yıllardır bölgede bulunan madenlerle adeta delik deşik edildi. Onlarca endemik bitki türüne ev sahipliği yapan ve bölgenin su kaynağı olan dağın yüzde 94’ü madenlerle ruhsatlandırıldı. Son olarak Ekim’de 19 yeni maden ruhsatı verilen bölgede on binlerce ağacın kesilme riskiyle karşı karşıya. Sandras Dağı’nın içinde bulunan Kartal Gölü Tabiatı Koruma Alanı, uluslararası ölçekte kabul görmüş “Önemli Doğa Alanı” ve içerisinde bin yaşını aşmış karaçam ağaçları bulunuyor. “ÇED gerekli değildir” raporu verilen mermer ocağının yakınlarında Kartal Gölü Tabiat Koruma Alanı, Küçük Kargı Tabiat Parkı, Ömer Eşen Tabiat Parkı, Muğla Yılanlı Çakmak Yaban Hayatı Geliştirme Sahası, Marmaris Milli Parkı, Köyceğiz Özel Çevre Koruma Bölgesi, Gölhisar Gölü ve Honaz Dağı Milli Parkı bulunuyor. En yakın yerleşim ise 3 kilometre mesafe uzakta bulunuyor.
SULAK ALAN İMARA AÇILDI
Milas ilçesi sınırları içerisinde yer alan Bargilya Tuzla Sulak Alanı ve Sarıçay Deltası arasında kalan bölgedeyse “Turizm Kenti Projesi” hayata geçirilmek isteniyor. Binlerce konut, alışveriş merkezleri ve hatta golf sahalarının da bulunduğu proje için Haziran ayında “Çevresel Etki Değerlendirmesi (ÇED) Olumlu” kararı verildi. 380 hektar olan alan Pelikan, Flamingo, Boz Ördek, Macar Ördeği gibi birçok göçmen kuşa ev sahipliği yapıyor. Tuzla Sulak Alanı 2001’de IBA ( İmportant Bird Area ) tarafından dünyaca önemli kuş alanı olarak belirlendi. 2004’te Ulusal Sulak Alan Komisyonu tarafından koruma kapsamına alınarak, yönetim planı yapıldı. Ramsar Sözleşmesi’ne aday Sulak Alan’da Ağaoğlu-Net Holding tarafından yapılmak istenen bu projeyle alanın tüm doğal yapısı bozulacak.
PROJE DURDURULSUN
Bölgede Sulak Alan kıyılarından başlayan zeytin ağaçları bulunuyor. Avrupa Birliği tarafından coğrafi işaret tescilli “Milas zeytinyağı” da bölgenin önemli geçim kaynağını oluşturuyor. Ekoloji örgütleri projenin “Zeytinciliğin Islahı ve Yabanilerinin Aşılatırılması Hakkında Kanun” ile “Sulak Alanların Korunması Yönetmeliği”ne hukuken aykırı olduğunu belirterek, yürütmeyi durdurulması için dava açtı. Bilirkişi incelemesi 27 Ekim’de yapılan alanda bölge halkı projenin durdurulmasını bekliyor.
DATÇA’DA ‘KAÇAK YAT LİMANI’
Muğla’da en önemli sorunlardan bir tanesi de kıyılarda yapılaşma sorunudur. Datça ilçesinde “Kaçak yat limanı” projesiyle kıyı alanı da tahrip edilmek isteniyor. 25 yıl önce proje olarak sunulan liman için Haziran’da ÇED raporu alınmadan inşaat başlatıldı. Firmanın iş makinalarıyla denizi doldurmaya başlaması yöre halkının büyük tepkisini çekti. Ticari balıkçılığın bile yasaklandığı doğal ve arkeolojik SİT alanlarına sahip Datça kıyıları yat limanıyla yeni bir felaketle karşı karşıya kaldı. Proje için bugüne kadar 18 bin metrekare deniz dolgusu yapılırken, 10 bin metrekare daha deniz doldurulmak isteniyor. Dolgular sonucu bölgede bulunan Topan Ada tamamen yok edilirken, deniz dibine yerleştirilecek beton bloklarla deniz ekosistemiyle birlikte koruma altında ve önemli bir oksijen kaynağı olan deniz çayırları yok edilecek.
Türkiye ’de 15 Özel Çevre Koruma Bölgesi’nden biri olan Datça Bozburun Özel Çevre Koruma Bölgesi ise zengin bir bitki örtüsüne sahip. “Ekolojik liman” olarak sunulan projeyle birçoğu endemik 807 bitki türünün bulunduğu alana her gün tonlarca hafriyat denize dökülüyor.
ULA’DA İMAR REVİZYONU
Ula ilçesinde bulunan Gökova Mahallesi’nde ise ormanlık ve sulak alanlar talan riskiyle karşı karşıyadır. 2020’de askıya çıkan Akyaka İmar Planı Revizyonu için “ÇED gerekli değildir” raporu verildi. Revizyon planının ardından bölgede bulunan mesire alanına, doğal yapı bozularak iskeleler inşa edilmesi gündemde. Gökova Özel Çevre Koruma Bölgesi içerisinde yer alan bölgede Kadın Azmağı Deresi ve sulak alanlar bulunuyor. Kadın Azmağı, uluslararası sözleşmelerle koruma altında olan su samurları ve sadece Akdeniz’de bulunan deniz çayırları olmak üzere birçok canlının yaşam alanı. Bölgeye yapılacak olan iskeleler gelecekte buranın imara açılarak işletmeler açılması ve yat limanına dönüştürülmesi tehlikesini doğurdu. Denizin kıyı şeridini şimdiden doldurmaya başlayan restoran ve otel gibi işletmeler, ağaçları ve deniz sazlıklarını keserek ekosisteme zarar veriyor. Bölge halkının açtığı yürütmeyi durdurma davası sürüyor.
KENTTE VERİM DÜŞÜYOR
Merkez ilçe Menteşe’de maden ocakları, Fethiye ve Marmaris’te kıyı yağmasıyla karşı karşıyadır. Kentte bulunan dere ve nehirler üzerinde bulunan 12 Hidroelektrik Santrali (HES) bölgenin ekolojik dengesine büyük zararlar veriyor. Ege Yaş Meyve Sebze İhracatçıları Birliği yaptığı açıklamada bu sene portakal üretiminde yüzde 20 düşüş olacağını açıkladı.
KURAKLIK RİSKİ
Muğla Çevre Platformu (MUÇEP) Eşsözcüsü Umay Karabaş, doğanın, insanın her ihtiyacına hizmet edecek gibi kararlar verildiğini söyledi. Bu yaklaşımla yıllardır dağların, ormanların ve türlü sulak alanın saldırıyla karşılaştığını belirten Karabaş, bunun sonucunda kentte tarımsal verimin düştüğünü aktardı. Gelecek yıllarda da bunun süreceğine dikkati çeken Karabaş, “Muğla bu anlamda Türkiye’nin birçok yerinden daha özel bir statüye sahip değil. Muğla ormanlarının yüzde 60’ı madenciliğe ayrılmış durumda. İklimi yumuşatan, suyu tutan bu doğal alanlar yok olma tehlikesiyle karşı karşıya. Dolayısıyla Muğla özel bir kuraklık öngörüsü olmamasına rağmen kentte ciddi kuraklık ve susuzluk yaşanacak. Bu yaz yaşadığımız orman yangınları toprağın ısınmasına ve ciddi kuraklık riskine yol açtı. Bu tehlike sadece insanı değil bütün ekosistemi yok edecek” dedi.
SU SORUNU BÜYÜYOR
Tehlikenin etkilerini bu yaz görmeye başladıklarını sözlerine ekleyen Karabaş, Bodrum’un içme suyunu karşılayan iki barajın bu yaz kuruduğunu vurguladı. Bunun en önemli nedenlerinden birinin baraj sularının Yeniköy-Kemerköy Termik Santrali’nde soğutma suyu olarak kullanılıyor olmasından kaynaklandığını belirten Karabaş, “Su kullanımının acil bir şekilde planlanması lazım. Suyu sanki sonsuz bir kaynak gibi düşünmememiz gerekiyor. Bodrum’a su yettiremediğimizde yeni projeler önümüze geliyor. Bunlardan bir tanesi Milas’ta yapılmak istenen bir Bodrum Barajı Projesi’dir. Barajın yapılmak istendiği bölgede bulunan kızılçam gen koruma ormanı bu barajla sular altında kalıyor. Aslında termik santraller suyu bu kadar hor kullanmadığında hem doğa hem de insanların kullanımı için yeterli suyumuz var. Dolayısıyla ne Bodrum Barajı gibi bir yapıya ihtiyacımız var ne de başka yerlerden su taşımaya” diye belirtti.
İKLİM KRİZİ
Sadece mevcut yasa ve yönetmeliklere uyulmasının bile talanı durduracağını vurgulayan Karabaş, “Suya bağımlı tarımdan da uzaklaşmanın doğru olacağını düşünüyoruz. Muğla yerellerinde kuru tarım yapılan birçok bölge var. Bunu yapalım ki önümüzdeki iklim krizine karşı önlem alabilelim. Suya bağımlı olmayalım. Ayrıca koruma odaklı, doğayı önceleyen planlar yapılmalı ve doğanın üzerindeki tahakkümden vazgeçen kararlar alınmalı. Pek çok insanın ‘biz uğraşsak ta bir şey olmuyor. Nasıl olsa yapacaklar’ gibi görüşleri oluyor. Ama öyle değil. Dirayetli olup vazgeçmeden uğraşıldığı zaman ciddi kazanımlar oluyor. ‘Bende varım’ diyen herkes bize katılabilir. Güçlenerek, dayanışma içinde daha kuvvetli yol alabiliriz” diye konuştu.
MA / Tolga Güney