DİYARBAKIR - Bölgede ağırlıklı olarak "güvenlik" adı altında barajların yapıldığına dikkat çeken uzmanlar, barajların halkı göçe zorladığı, tarihsel, toplumsal ve kültürel hafızanın yitirmesine neden olduğunu belirtti.
Dicle Nehri, Mezopotamya topraklarında doğup Irak topraklarında Fırat Nehri ile birleşerek Şattülarap’ta Basra Körfezi'ne dökülen bölgenin en önemli su kaynaklarını oluşturuyor. Tarih boyunca birçok uygarlık ve topluma beşiklik eden Dicle Nehri yatağı, bugün üzerine yapılan baraj ve HES projeleriyle gündemde.
SAYI 39'A TEKABÜL EDİYOR
Mimarlar Odası Diyarbakır Şubesi ve ekolojistlerin ortak çalışmasıyla 2015’te bir araya getirdikleri verilere göre, sadece Dicle Nehri ve kolları üzerinden üzerinde 12'si yapılan, 27'si de planlanan baraj ve HES'lerin sayısı 39'a tekabül ediyor. Son yıllarda Devlet Su İşleri (DSİ) tarafından barajlarla ilgili her hangi bir bilgilendirme yapılmadığı için barajlar hakkında edinilen bilgiler ise sınırlı. Verilerde planlanan ya da lisansı alınan baraj ve HES'lerin, son 6 yılda inşasına başlanıp başlanmadığı ise bilinmiyor, ancak faaliyette bulunan baraj ve HES'ler nedeniyle özellikle kuraklığın hakim olduğu bu yıl çay ve dere yataklarının tamamen kuruduğu belirtildi.
DİCLE NEHRİ
Dicle Nehri üzerinde 3 baraj ve Hidroelektrik Santrali (HES) bulunuyor. Kralkızı Barajı, Dicle Barajı, Ilısu Barajı faaliyetlerini sürdürürken, Cizre Barajı için de ön lisans alınmış durumda.
BATMAN ÇAYI
Dicle Nehri'nin kolları Batman Çayı üzerinde Batman Barajı yapılırken, İvme Bendi Barajı ise proje aşamasında. Batman Çayı'nın kolu Kulp Çayı üzerinde ise Kulp 1 HES ve Kulp 4 HES yer alırken, yapımı tamamlanan Silvan Barajı'nda ise su tutulması bekleniyor. Yine çay üzerinde Çayönü ve Derya HES'lerinin yapımı için çalışmalar yürütülüyor. Kulp Çayı’nın kolu olan Sarım Çayı üzerinde ise Birsu 1 ve 2 HES'in yapımı planlanıyor.
BOTAN ÇAYI
Kirazlık, Çetin, Alkumru barajları ile Botan HES'in faaliyette olduğu Dicle'nin kolu Botan Çayında Narlı, Pervari, Keskin, İncir ve Oran Barajı; Bitlis Çayında ise Baykan HES ve Bitlis HES'in yapımı planlanıyor. Çayın kolu Kezer Çayı'nda ise Şirvan Barajı faaliyette.
HABUR ÇAYI
Habur Çayında ise Can barajı için ön lisans alınırken, çayın kollarından Hamam Çayı'nda Meşetepe HES, Hezil Çayında da Silopi Enerji Grubu HES planlanıyor, Şenova Barajı için ise ön lisans alındı.
ZAP SUYU
Bağışlı HES'in işlevsel olduğu Dicle'nin kollarından Zap Suyu üzerinde de Doğanlı ve Doğanlı 3, Çukurca Barajı ile Yenihan HES'in ön lisansı alındı, Hakkari Barajı, Dağören HES, Başkale HES'in ise yapımı planlanıyor. Suyun kollarından Cemilkatlı Deresinde ise Doğanlı 2 Barajı, Nehil Çayı'nda ise Dilektaşı Barajı planlama aşamasında.
TARİH SU ALTINDA KALDI
Dicle Nehri ve kolları üzerine yapılan baraj ve HES projeleriyle başta 12 bin yıllık tarihe sahip Hasankeyf olmak üzere birçok tarihi alan sular altında bırakıldı, binlerce kişi ise yerlerinden edildi. Su tutulması beklenen Silvan Barajı ise binlerce yıllık tarihe sahip Geliyê Godernê ve Taşköprü’yü suları altında bırakacak.
Konuyla ilgili konuştuğumuz ekolojist Güner Yanlıç ve Elektrik Mühendisleri Odası (EMO) Diyarbakır Şube Eşbaşkanı Alican Çetinkaya, baraj ve HES politikasının amacını ve bunun Mezopotamya coğrafyasını nasıl etkilediğini anlattı.
'177 KİLOMETREKARE SU ALTINDA KALACAK'
Son yapılan Silvan Barajı hakkında edinebildikleri bilgileri aktaran EMO Şube Eşbaşkanı Alican Çetinkaya, barajın Silvan’ın 18 kilometre kuzeyine ve ilçe merkezine uzak bir yere yapıldığını, gövde yüksekliğinin 174 buçuk, boyunun 440 metre olduğu, barajın 7 milyar metreküp bir göl hacmi olduğunu belirterek, barajın yaklaşık 177 kilometrekarelik bir alanı (Elazığ’daki Hazar gölünün 2 katı oranında) sular altında bırakacağını söyledi.
ÇED RAPORU
Çevresel Etki Değerlendirmesi (ÇED) raporuna ve Türkiye’de bu raporun alınmasının sıkıntılı olduğuna değinen Çetinkaya, “ÇED raporunun gerekliliği şuradan geliyor: Yapılan projenin çevreye, ekolojiye, oradaki halka ve iklime etkisi nasıl olacak? Bunun değerlendirilip ön hazırlığı yapılması gerekiyor. Ülkedeki en önemli sıkıntılardan birisi de bu” diye vurguladı.
‘YENİ SANTRALLERE İHTİYAÇ YOK’
Yaptıkları son araştırmalarda, Türkiye’nin kurulu gücünün, ihtiyaç duyulanın 2 katından fazla olduğunu kaydeden Çetinkaya, ülkenin yeni elektrik santrallerine ihtiyacı olmadığını, ancak hala yenilerinin yapıldığına dikkat çekti. Barajlarla, suyu tahakküm altına alma ve metalaştırma anlayışının ön plana çıktığını ifade eden Çetinkaya, bölgede literatüre giren "güvenlik barajları" olduğunu dile getirdi. Bölgede yapılan birçok baraj gibi Silvan Barajı'nın da bir güvenlik barajı olduğuna dikkat çeken Çetinkaya, "Bu zihniyete karşıyız. Dicle Barajı 30 yıldır bitmiş, şu anda enerji üretiyor ama hala sulama kanalları bitmemiş. Ilısu Barajı’nın ürettiği enerjinin 2 katından fazlasını Kızıltepe havzasında yer altı suyunu çekmek için oradaki trafolara harcıyoruz” diye konuştu.
BALÇIK OLACAK
Çetinkaya, “Bu ülkeye ve halka en az zararı verecek ortak projelerin ortaya çıkmasının sağlanması gerekiyor. Ancak bu projelerde bizler yokuz. Bir barajın ortalama 50-60 yıllık bir ömrü oluyor. Dicle nehrinin ise bir tortusu var. Bundan en fazla 80 yıl sonra Hazar Gölü’nün 2 katı alan balçık ve tamamen metan gazı üreten bir yer olacak” dedi.
‘BİNLERCE YILLIK TARİH YAŞANMAMIŞ SAYILACAK’
Mezopotamya topraklarının Afrika’da yaşanan kuraklık sonrası gelen göç dalgalarının, bugün ilk sayılabilecek antik kentlerin inşasına zemin hazırladığını söyleyen Ekolojist Güner Yanlıç ise, egemenlerin tarihi olarak belirtilen 5 bin yıldan daha önceki bir tarihi esas almayan anlayışın, yüzlerce yaşam alanını sular altında bırakarak yaşanmamış sayacağını ifade etti.
SULARA GÖMÜLEN TARİH YERLER
Yanlıç, yapılan barajlarla birlikte bugün sulara gömülen eski yaşam alanlarını şöyle kaydetti: “Bizim elimizde o tarihe dair en eski kaynaklı belge Göbekli Tepe ve onu 13 bin yıllık tarihiyle besleyen bugün Atatürk Barajı suları altında kalan Newala Çorî. Bir diğeri Hasankeyf belki de 11 bin yıllık tarihiyle yine bir kent yaşamına sahne olmuş bir alan. Batman Barajı suları altında kalan Çeme Olan yine 12 bin yıllık bir tarihe tanıklık etmekte. Bugün Silvan Barajı suları altında kalacak olan Geliyê Godernê'de 13 bin yıllık bir tarihe şahitlik etmektedir.”
BARAJ PROJELERİNİN KÜRT GERÇEKLİĞİ
Yanlıç, “Türkiye’de 1950 yıllarında Devlet Planlama Teşkilatı diye bir şey kuruluyor. Bu teşkilatın en önemli özelliği endüstriyalizm ve ulus devlet fikriyatı üzerine kurulu olan Türkiye devletinin ayakta kalması için çalışmalar yürütmesidir. Teşkilat, Kürt halkının yoğunluklu yaşadığı alanlarda nüfusun göçertilmesi, toplumsal yaşamın sürdürüldüğü alanlardan insanların koparılarak sanayi kentlerine ucuz işçi olarak gitmesi, tarihsel, toplumsal ve kültürel hafızalarını yitirmesi ve tek tip üzerine kurulu olan Türk ulus devletinin inşası için planlama yapmıştır” diye belirtti.
Teşkilatın, GAP adı altında yaptığı ilk projesinde, tüm Kürt illerini barajlarla birbirinden ayırmayı planladığını ifade eden Yanlıç, bunun ilk örneği olarak Keban Barajı, akabinde de Newala Çorî'yi sular altında bırakan Atatürk Barajı'nın yapıldığını kaydetti.
SUYUN METALAŞMASI
Baraj projelerinin son zamanlarda Devlet Su İşleri (DSİ) üzerinden güvenlikçi yaklaşımlarla ilerlediğini ve bu açıdan “güvenlik barajları” projelerinin hız kazandığını ifade eden Yanlıç, DSİ'nin, büyük sermaye gruplarının büyük ölçeklerde tarım yaptığı alanların sulanması ve küçük çiftçinin bitirilmesi gibi birçok çalışmaya imza attığını kaydetti. DSİ’nin su sorunlarını çözmek yerine son yıllarda insanların toprakla bağının kopması üzerine çalışmalar yürüttüğünü belirten Yanlıç, “Amaç, büyük sermayelere hizmet eden endüstriyel politikaların üretilmesi, suyun petrolden daha kıymetli bir hal almasından kaynaklı ticarileşmesinin önünün açılması, yeraltı sularının bitirilmesi ve devasa HES ve barajlarla su hakkının sermayeye devredilmesidir” şeklinde konuştu.
12 GÜVENLİK BARAJI PLANLANIYOR
Yanlıç, yapılan güvenlik barajlarının hem tarihi hem politik hem de ekolojik olarak yaratacağı tahribatları şöyle kaydetti: “Güvenlik barajları Türkiye’de yapılmış en büyük çaplı barajlardır. Özellikle Irak ve İran’la sınır güvenliği sağlamak ve hatta gerektiği zaman buraların sularını keserek yaptırımlar uygulamak üzerine kurulmaktadır. Bir vadi yatağını sular altında bıraktığınız zaman, oradaki tüm canlı yaşamı bitirip mikro ölçekli iklim değişikliklerine neden olursunuz. Bölgeye planlanan yaklaşık 12 tane güvenlik barajı bittikten sonra tamamıyla iklim değişikliğine neden olacaktır. Kapitalist sistemler kendi verilerini dikkate almak için kendi kurdukları sistemi korumak adına bunu yok sayıyorlar. Rojava ve Irak’ta DAİŞ’in tarihsel yapıları put diye yıkmalarının ardındaki temel neden de bu. Kapitalist sistemin kendinden öncekini yok sayması. DAİŞ’in onları kırmasındaki temel amaç kapitalizme hizmet etmektir. Burada da bu yapıları su altında bırakarak bunu yapıyorlar.”
MA / Ceylan Şahinli - Mehmet Erol