Paris İklim Anlaşması Meclis’te: Anlaşma iktidarın elini zorlaştırmıyor

img
İSTANBUL – Meclis’in gündemine getirilen Paris İklim Anlaşması’na ilişkin konuşan ekolojist Cemil Aksu, “İktidar, katledilen ormanlar yerine diktiği fidanlarla ne kadar çevreci olduğunu iddia ediyorsa, Paris İklim Anlaşması’nın mantalitesi de böyle” dedi.
 
Birleşmiş Milletler’in 2015 yılında Paris’te imzaya açtığı İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi’ne (BMİDÇS) bugüne kadar 197 ülke imza attı. Türkiye ise, iklim krizini durdurmak ve küresel sıcaklık artışını 1,5 derece sınırlamaya yönelik hedefler içeren Paris Anlaşması’nı şimdiye kadar onaylamayan 6 ülke içerisinde yer alıyor. 
 
AKP Genel Başkanı Tayyip Erdoğan’ın ilk olarak Birleşmiş Milletler (BM) Genel Kurulu'nda daha sonra 27 Eylül’de toplanan kabine toplantısı sonrası anlaşmayı Meclis’in gündemine getireceğini duyurmasıyla birlikte 6 yıl önce imzalanan anlaşma resmen yürürlüğe girecek. “Paris Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Teklifi”nin komisyon görüşmeleri bugün Meclis Çevre Komisyonu’nda başlayacak.
 
Polen Ekoloji Hareketi’nden ekolojist Cemil Aksu, Paris İklim Anlaşması’nı değerlendirdi.
 
‘HİÇ BİR ÜLKE ADIM ATMADI’
 
Aksu, anlaşmanın temel hedefinin, iklim krizinin nedeni olarak gösterilen karbon emisyonlarını yüzde 5 daha aşağı seviyelere indirmek olduğunu hatırlattı. BM çatısı altında Paris İklim Anlaşması’nın ilk versiyonunun 1997’de Kyoto’da imzalandığını anımsatan Aksu, “Kyoto’daki anlaşma 2005’te yürürlüğe girdi. Burada ülkeler verdikleri taahhütleri yerine getirmedi. Küresel ısınma devam ederken karbon emisyon oranı da arttı. Bu anlaşma fiilen geçersiz ilan edilerek çöp kutusuna atıldı. 2015’te Paris İklim Anlaşması imzalandı. Üzerinden 6 yıl geçmesine rağmen sadece pandemi koşullarında uluslararası ticaretteki kesintilerden ya da yavaşlamalardan kaynaklı geçici emisyon azalımı dışında hiçbir ülke karbon emisyon miktarını azaltma noktasında hiçbir adım atmadı” diye belirtti.
 
HEDEFLER 2050’YE AKTARILIYOR
 
Yapılan anlaşmalarda karbon emisyon oranlarının azaltılması hedefinin sürekli ötelendiğini ifade eden Aksu, “Kyoto’da 2020’ye kadar düşürülecekti. Bu başarılamadı, şimdi Paris İklim Anlaşması’yla 2030’a kadar en azından yüzde 50 oranında indirim hedefleniyordu. Bunun da tutmayacağı da görüldü. Hedefler 2050’ye aktarılıyor” dedi.
 
ÜRETİMİN NİTELİĞİ
 
Aksu, BM çatısı altında yürütülen iklim müzakerelerinde temel sorunun iklim krizinin sadece atmosferdeki karbon emisyon miktarıyla ele alınması olduğunu belirtti. Sorunun sadece bu temelde ele alınmasıyla çözüm olarak da emisyon miktarının azaltılmasının formüle edildiğini vurgulayan Aksu, sözlerini şöyle sürdürdü: “Bunun içinde şimdiye kadar gerçekçi bir araç geliştirilemedi. Önerilen yöntemlerden biri vergilendirmeydi. Kirlettiğin kadar vergi ödüyorsun. Dolayısıyla bu emisyonu azaltan, şirketleri caydıran bir şey değil. Bir bütün olarak dünya üzerindeki hem ülkeler arasındaki ekonomik ilişkiler hem de bu kadar fazla enerjinin nerelere kullanıldığı, bu kadar üretim yapıldığı halde neden bu kadar yoksulluğun olduğu gibi temel sorunlar hiçbir şekilde gündeme gelmiyor. Üretimin niteliğini tartıştığımız zaman belli değişikliklerle mevcut enerji tüketimi yüzde 60’lara varacak kadar azaltılabilir.” 
 
İKTİDARLAR EKOLOJİK YIKIMI DERİNLEŞTİRDİ
 
İktidarların bilimsel, gerçekçi çözümler üretemediğini sözlerine ekleyen Aksu, şöyle devam etti: “Yenilebilir enerji kaynaklarına geçilecek deniliyor ama bunun da nasıl yapılacağına dair somut bir mekanizma yok. Aksine AB nükleer santralleri yenilebilir enerji yatırımlarından saydı. İklim krizine çözüm önereceğiz diye geliştirdikleri yöntemler iklim krizini çözmek bir yana iklim krizini ve genel olarak dünyadaki ekolojik yıkımı daha da derinleştirecek yöntemler oluyor.” 
 
FON PAZARLIĞI
 
Türkiye’nin Paris İklim Anlaşması’nı ilk imzalayan ülkelerden birisi olduğunu belirten Aksu, ancak anlaşmayı uzun yıllar onaylamadığını kaydetti. Aksu, “Anlaşma AKP hükümetinin 20 yıldır yaptığı iklim, ekoloji düşmanı yatırımlarını engelleyen faktör olduğu için değil, fon pazarlığından kaynaklı onaylanmadı. Türkiye aslında 2008 krizinden itibaren ekonomisinin tökezlemeye başlamasından dolayı, Paris İklim Anlaşması’nı onaylamayarak bu iklim fonlarından yararlanmanın pazarlığını yaptı uzun süre” diye belirtti.
 
Anlaşmanın onaylanmasının Türkiye’ye ekstra bir kısıtlama getirmeyeceğini dile getiren Aksu, “Anlaşma onaylanırsa dahi Türkiye yeni termik santral yatırımlarını sürdürecek. Bunun önünde bir engel oluşturulmuyor” dedi.
 
AYNI MANTALİTEDELER
 
Erdoğan’ın anlaşmayı onaylayacağını söylediği günün hemen ertesinde, “yerli kömüre dayalı enerji yatırımları devam edecek” ve “yeni nükleer santraller yapılacak” dediğine dikkati çeken Aksu, şunları söyledi: “Aslında ironik olarak şöyle diyebiliriz; Erdoğan hükümetleri başından beri anlaşmanın mantalitesine uygun davranıyor. Anlaşma hükümetin elini zorlaştırmıyor. İktidar nasıl bir taraftan ormanlar katledilirken diktiği fidanlarla ne kadar çevreci olduğunu iddia ediyorsa, Paris İklim Anlaşması’nın mantalitesi de böyle. Anlaşmada bir yerden dengelemeyi esas alan bir mantalite ile yürüyor. Erdoğan hükümetleri de bunu söylüyor.” 
 
İKLİM KRİZİNİN KURBANIYIZ
 
“Anlaşma onaylayınca hükümet termik santral projelerinden vazgeçecek ya da kapatmak zorunda kalacak” tarzında yanlış bilgi olduğuna vurgu yapan Aksu, şunları dile getirdi: “Hiçbir ülkede böyle değil. Almanya kapatıyor mu? Kapatmıyor sadece 2030 ya da 2050’ye kadar kömürden vazgeçeceklerini söylüyorlar. Mevcut iklim krizinin 2050’yi bekleyecek hali yok ki. Meseleyi rakamlarla sınırlamak mevcut gerçekliği görmemek oluyor. Zaten hali hazırda iklim göçleri var. Yaşanan bir felaketi önlemek için bize 2030-2050 gibi tarihler veriliyor. Bir tür, ‘Ölme eşeğim ölme, yaz gelince yonca vereceğim’ deniliyor. Bunun için sevinmemiz gerekiyor mu? Bunun için neden sevinelim. Biz zaten ezilen halklar olarak hem iklim krizinin hem de iklim krizine neden olan enerji politikalarının kurbanıyız.” 
 
BEKLENTİ İÇİNDE DEĞİLİZ
 
Bilim insanlarının emisyon miktarlarını açıklamak yerine bütün dünyadaki canlı yaşamın bir avuç sermaye sınıfı için nasıl yok edilmekle karşı karşıya bırakıldığını açılaması gerektiğinin altını çizen Aksu, “Sınıfsal, ulusal eşitsizliklerden payına felaket düşen insanlar olarak BM çatısı altında sürdürülen tartışmalardan bir beklenti içine girecek halimiz yok. Krizi yaratanlar hiçbir zaman krizi ortadan kaldırmıyor” dedi.
 
YARIM ASIR DAHA BEKLEYEMEYİZ
 
“1970’den beri sürdürülebilir kalkınma, sürdürülebilir enerji politikaları, yoksulluğu engelleme diyerek yarım asırdır aynı şeyleri söylüyorlar” diyen Aksu, sözlerini şöyle tamamladı: “Bizim yarım asır daha bekleyecek bir durumumuz yok. Eğer kriz diyorsak hemen çözümler üretmemiz gerekir. Bunun da şöyle bir anlamı var, herkes yaşadığı yerde iklim düşmanı, doğa düşmanı ne yapılıyorsa onların karşısına dikilip engelleyecek. Dünyanın her yerinde yerli halklar çevre örgütleri, ekolojistler şirketlere hükümetlere karşı iklim düşmanı, halk düşmanı politikalarını engellemek için mücadele ediyor. Şuandaki tek gerçek çözümde budur.” 
 
MA/ Kadir Güney