Türkiye’yi ne bekliyor?

img

ANKARA - Sonuçları itibariyle tartışma yaratan seçim sonuçları, Türkiye’yi önümüzdeki dönemde nelerin beklediğinin de ipuçlarını veriyor. Seçim sisteminin artık daha güvenilmez hale geldiği Türkiye’de, değişim talebi ortaya çıkan seçim sonuçlarıyla artık daha da belirgin.

Kritik seçimler geride kaldı ve tartışmalı sonuçlar üzerinden Erdoğan ve Cumhur İttifakı’nın seçimlerde galip çıktığı YSK tarafından duyuruldu. Ellerine ulaşan sonuçlar üzerinde çok iddialı bir şekilde Cumhurbaşkanlığı seçiminin ikinci tura kaldığını açıklayıp, YSK’nin önünden ayrılmayacağını söyleyen CHP ve Cumhurbaşkanı adayı Muharrem İnce ise, seçim sonuçları beklenenden çok daha erken kabul etti. Peki, bu seçim sonuçları ne anlama geliyor ve bundan sonra Türkiye’yi ne bekliyor?
 
SEÇİM SİSTEMİ DAHA GÜVENİLMEZ
 
Uygulanan yöntem ve açıklanan sonuçlar, seçim sistemine yönelik var olan kaygıları biraz daha perçinleştirip, derinleştirdi. Özellikle muhalif seçmenin, seçimlere olan güven duygusu iyiden iyiye azaldı. Sandığa dönük müdahalelere ve toplu oy kullanma görüntülerine rağmen, YSK’nin tarafgir tavrı ile sonuçların son birkaç seçimde olduğu gibi yine iktidar partisi lehine önce yüksek oranlarla açıklanıp, sonrasında bir noktada sabitlenmesi bu güvensizliği derinleştirdi. 
 
Bu tablo seçmenlerin bir kısmında “Biz seçimleri Anadolu Ajansı ve YSK gibi kurumların tutumu nedeniyle kaybediyoruz” düşüncesine yol açarken, iktidar kanadında ise söz konusu kurumlara duyulan güven duygusunu kamçılıyor. Bu nedenle seçimin asıl kaybedeni bir kez daha seçim sisteminin kendisi oldu.
 
MHP’NİN SİSTEMİ RESTORE ETME ROLÜ
 
MHP ise bu seçimde tıkanmış olan anti-demokratik sistemi yine genetik kodları üzerinden restore etme görevini yerini getirdi. Hem Cumhurbaşkanlığı sisteminin kurulmasında hem de bunun hayata geçirilmesinde MHP kilit rol oynadı. Bahçeli aynı zamanda ortaya çıkan Meclis aritmetiği ile AKP ve Erdoğan’ı kendisine mecbur ve muhtaç hale getirdi. 
 
AKP de 7 Haziran seçimlerinden sonra yaşadığı “beka sorunu” nedeniyle MHP’nin bu rolü üstlenmesinin önünü açtı ve kendisini MHP’ye mecbur etme konusunda gönüllü oldu. MHP, AKP açısından Cemaatin kapladığı, ancak AKP-Cemaat kavgaları nedeniyle boşalan alanlara yerleşti ve iktidar içinde paralel ikinci iktidar pratiğini hayata geçirdi.
 
KEMALİST SİSTEM
 
AKP ve MHP ortaklığının başarısı aynı zamanda Kemalist sistemin yenilgisi anlamına geliyor. Kendisini devletin kurucusu, yürütücü gücü olarak gören Kemalist sistem, bu son seçimle birlikte yenilgisini de deklere etmiş oldu. Anti-demokratik yöntemlerde ısrar ve farklılıkları inkar üzerinden şekillendiren Kemalist sistem, varlık gerekçesi olan bu iki nedenden dolayı AKP karşısında yenilgiye uğradı. Kemalistler son seçimde Kürtler başta olmak üzere farklılıklarla ittifak yapmanın kaçınılmazlığını ve gerekliliğini görüp kabul etme noktasına geldi, ama bu Kemalistler açısından geç kalınmış bir farkındalık oldu. Her şeye rağmen bu farkındalık samimi bir özeleştiriye dönüşür, Kürt siyasetine karşı beslenen karşıtlık terk edilir de Kemalistler, Kürtler ile barışma yolunu seçerse, bu durum Türkiye’nin dönüşümü açısından önemli bir mihenk taşı olmayı sürdürecek.
 
TÜRKİYE TOPLUMUNUN YARISI HALEN DEĞİŞİM İSTİYOR
 
 İlan edilen tartışmalı sonuçlara rağmen ortaya çıkan bir başka gerçek ise, Türkiye toplumunun en az yarısının halen mevcut gidişattan çok büyük rahatsızlık duyduğu gerçeğidir. 
 
AKP ve MHP-BBP ortaklığının tartışmalı bir şekilde ancak yüzde 50’nin biraz üzerinde oy almış olmaları, Türkiye toplumunun yarısının değişim isteğini bir kez daha gösterdi. Salt çoğunluğa dayalı temsili demokrasilerde esas olan azınlığın haklarını ve hukuklarını korumak. Ancak, AKP’nin şimdiye kadar pratikleri bunun tersini gösterdiğine göre, bu rahatsızlığın giderek daha fazla büyüyeceğini öngörmek mümkün. 
 
Bu gerçeklik, aynı zamanda toplumun çok geniş bir kesiminin toplumsal bilinç üzerinden örgütlendirilmesi gerektiğini de ortaya koyuyor.
 
KÜRT REALİTESİ KAZANDI
 
 
Bu seçimin ortaya koyduğu en temel mesajlardan biri, Kürt realitesi ve gerçeği oldu. Bütün saldırı, imha politikaları ve konseptlerine rağmen Kürt siyasi hareketi varlığını güçlendirerek sürdürüyor. Seçmen bu sonuçlarla seçim meydanlarında verilen “Kürt sorunu yoktur” mesajları ile seçmenin kriminalize edilmesi arayışlarına çok net bir cevap vermiş oldu. Seçmen, Kürt sorunun mutlak suretle çözülmesi gerektiğinin mesajını verdi. Kürtler de son bir kez bütün ötekileştirme ve yok sayma politikalarına rağmen, demokratik siyasette ısrar ettiğini ve sorununu bu yöntemlerle çözmek istediğini gösterdi. Bu açıdan seçimin temel kazananlarından biri Kürt realitesi ve onun çözüm ısrarı oldu.
 
AKP NE YAPACAK?
 
AKP ve iktidarının bundan sonra Türkiye’yi nasıl yöneteceği merak edilirken, bunun birkaç ihtimali var. Türkiye’nin mevcut haliyle yönetilemez duruma geldiği gerçeği zaten AKP ve MHP’yi erken baskın seçim kararına götürdü. Ekonomi başta olmak üzere kimi sorunların daha da ağırlaşacağı daha önce de öngörülüyordu. Bu nedenle AKP’nin piyasaları ve toplumu rahatlatacak kısmi kimi iyileştirme adımları atması mümkün. AKP bir yerde buna mecbur.
 
İHTİMALLER!
 
Öte yandan AKP böyle bir yöntemle, “Zaten alacağımı aldım, şimdiye kadar uyguladığım politikalarla kazandığım desteğin bir garantisi yok” diyerek, toplumsal rıza devşirme arayışına girebilir. Bu konuda AKP’nin köklü demokratik adımlar atması beklenmemeli çünkü bu hem AKP’nin siyasi anlayışı ile uyumlu değil, hem de AKP demokratik bir ortamda ömrünün uzun olmayacağının farkında. Ancak kontrollü kimi iyileştirmeler konusunda AKP kendisini mecbur hissediyor. 
 
İkinci bir ihtimal ise, AKP’nin “Ben kendimi ancak bu baskı politikaları ile yaşatabiliyorum” diyerek, bu politikaları daha da derinleştirmesi. Bu ihtimal AKP’nin bir süre ömrünü uzatsa da, sonunu hazırlayacak yöntemlerden biri aynı zamanda.
 
Bir diğer seçenek AKP’nin her iki yöntemi “entegre politika” olarak iç içe yürütmesi. Daha baskın olan bu seçenek ile AKP bir yandan toplumsal baskıyı süreklileştirirken, diğer taraftan da kontrollü kimi rahatlatma adımları atabilir. Bununla toplum üzerinde “gerilim ve umut verme” politikasını iç içe yürütme ihtiyacı hissedilebilir.
 
Kısacası her türlü ihtimal aynı sonuca çıkıyor. Toplumun en az yarısı değişim talebi ve isteğinden vazgeçip teslim olmayacağına göre, yeni dönemle birlikte Türkiye’de bu değişim isteği daha belirgin hale gelecek.
 
MA / Kenan Kırkaya