Ekonomist Özgür: AKP kriz öncesi siyasi ikbalini garantiye almaya çalışıyor

img

İSTANBUL - Ekonomik krizin AKP eliyle 2009’dan bu yana yavaş yavaş örüldüğünü belirten ekonomist Bahadır Özgür, baskın seçim kararının da bundan kaynaklı alındığını belirterek, “AKP gelecek kriz öncesi siyasi ikbalini garantiye almaya çalışıyor” dedi. 

 
Ekonomik krizin ayak seslerinin arttığı bir süreçte baskın seçim kararının alınmasını bu süreçle bağlantısını kuran ekonomi yazarı Bahadır Özgür, “Bu erken seçim kararının çıkması, bu kadar baskın olmasının nedeninin temelinde iki şey var. Birincisi ekonomi, ikincisi de dış ilişkiler. Efrin operasyonu, Suriye’deki çatışmalar ve burada yaşanan sıkışmışlıklar” diye belirtti. 
 
‘BÜYÜMENİN DİNAMİĞİNİ BORÇLAR OLUŞTURUYOR’
 
2010 yılından bu yana büyüme dinamiğinin borçla oluşturulduğuna dikkat çeken Özgür, “Bu rakamlarla ortada olan bir şey. Türkiye uluslararası büyük fonlardan ve sıcak paradan uzun bir süredir faydalanıyor. Yüzde 7,5 büyümenin büyük çoğunluğunun harcamadan gelmesi de bundan dolayı. Hükümet en iddialı olduğu ekonomi alanında buradaki iddiasını sürdürebilmek adına aslında bu borçlanmaya kredi ile büyümeye göz yumdu hatta teşvik etti. Peki nasıl teşvik etti?  Pek çok şirket garip yatırımlar yaptı. Bunu en son Doğuş ve Ülker örneğinde gördük. Ülker dünyada çok rağbet edilmeyen markaları çok büyük rakamlara satın aldı ama bütün bu krediler kamu bankalarından karşılandı. Doğuş Holding de 150-160 otel, eğlence yerleri gibi yerler kurdu. Bu yerler üretim ve istihdam tesisleri değil ama bütün bunların kaynağını kamu bankalarından kredilerle karşıladılar. Bunun nedeni de hükümetin ekonominin büyümesini sağlaması için iş adamlarına teşvikte bulunmasıdır. Bu şirketler bunu çok ağır borçlanmalarla yaptılar. Geldiğimiz aşamada Ülker ile başlayan ve sonra Doğuş’la devam eden süreçte Türkiye’de daha önceki krizlerden farklı olarak çok büyük şirketlerle çok ağır borç yükünün altına girdi ve bunu kardıramadılar. Daha da önemlisi bu borçların neredeyse üçte ikisinin yabancı olmasıdır. Yurt içi borçlanma yetmiyor, yurtdışına çok ağır borçlanma yapıldı” diye kaydetti. 
 
‘HER YIL 230 MİLYAR DOLAR BULMASI LAZIM’
 
“Türkiye’nin bu yıldan itibaren her yıl sadece borçlar için 230 milyar dolar nakit para bulması lazım” vurgusu yapan Özgür, şöyle devam etti: “Bu 230 milyar doların üçte ikisi de yabancılara ait borçlar. Bizim milli gelirimizin 800 milyar dolar olduğunu düşünürsek tüm ülkede üretilen mal ve hizmetin parasal değerinin dörtte biri olarak nakit para bulmak lazım. 2018 ve daha sonra 2019 yılı pek çok yabancı uzman ve bankanın raporunda da yer alıyor. Bu durum Türkiye açısından iflaslar ve borçları çevirememe yılı olarak görülüyor. IMF’nin en son olarak yayınladığı raporda da ‘tasarruf dışında sizin kurtuluşunuz yok’ diye açıklama yaptı. Borçlara dikkat çekti” ifadelerini kullandı. 
 
‘İÇ DİNAMİKLERLE ÇARKI ÇEVİREMİYOR’
 
2019’dan itibaren Türkiye’deki şirketlerin borçlarını ödeyememe sorununun ortaya çıkacağını kaydeden Özgür, devamla şöyle dedi: “O açıdan bir kere seçim kararında bunun çok etkili olduğunu düşünüyorum. Çünkü iç dinamiklerle yani kamu bankalarıyla, hazineyle ya da 3. havalimanı, köprü gibi inşaat projeleri ile artık o ekonomik çarkı çeviremiyorsun. Kaldı ki bütün o yükleri de kamu bankalarına ödetiyorsun. Kamu bankalarında da çok ciddi riskler çıkacak. Özel bankalar şirketler batabilir ama kamu bankaları batmaz bu doğrudur. Çünkü devletin bütün olanaklarıyla beslenen kurumlar bunlar, ama bu durum da doğrudan vatandaşa yansıyacak bir şey haline gelir. Kamu bankaları da bu borçlardan dolayı tıkandığı zaman doğrudan vatandaşa yüklenecek bir yük demektir. 2019 sonra başlayacak sıkıntılardan biri de bu. Bence en temel sıcak şey bu. Çünkü bu borçları günlük olarak yürütmen lazım.”
 
‘TEŞVİK DEĞİL ULUFE DAĞITILDI’
 
Krize karşı sunulan süper teşvik paketinin Cumhuriyet tarihinde eşi benzeri görülmemiş bir sermaye aktarımı olduğuna dikkat çeken Özgür, “Bu teşvikin verildiği iş adamlarına sadece o yatırımları değil pek çok yatırımına da KDV istisnası verildi. Uzun yıllar vergi ödemeyecekler. Bankadan çekecekleri kredi faizlerini devlet üstleniyor ve bu çok ağır bir teşvik paketi. Teşvik demek çok hafif kalır aslında ulufe dağıtıldı burada. Bunun ilk örneğini Cengiz İnşaat’ta görmüştük. Cengiz İnşaat bakır madeni yatırımı yapmıştı, teşvik aldı ve verilen teşvik inşaatın bütün faaliyetlerini kapsadı. Bu yeni teşvik paketi de böyle olacak. Paketlerin yatırım olarak geri dönüşü 3-4 yıl sonrasıdır. Ekonomiye istihdama, büyümeye katkısı bu kadar yıldır. Dolayısıyla 3-4 yıl beklenecek bir durum da yok ortada” diye konuştu.
 
‘BU KRİZ ŞOK DEĞİL AKP ELİYLE YAVAŞ YAVAŞ GETİRİLDİ’
 
Türkiye’nin sürekli kriz üreten bir yapıya sahip olduğunu ve geçmiş tarihlerde bunun örneklerinin çok fazla yaşandığını ifade eden  Özgür, 1994 ile 2001 krizlerini hatırlatarak şu değerlendirmelerde bulundu: “1994 krizinde dünyada da bir kriz dalgası vardı ve Türkiye’ye de yansıdı. 94 krizi bir şoktur. Bir gecede faiz ve doların üç katına çıktığı bir krizdir. 2001 krizi de bir şoktur çünkü hiç bilmediğimiz bankalar içi boşaltılmış bir şekilde devletin üzerine kalmıştı. Bu krizin farkı şu. 2009’dan beri AKP’nin bizzat uyguladığı ekonomik politikalardan yavaş yavaş getirdiği bir kriz. Şu anki bir şok krizi değil, olmaz da. Kurbağa örneği vardır sıcak suda yavaş yavaş haşlanır. Onun gibi bu da. Krizi yaşıyoruz ve bunun için bir tetikleyicisi lazım. Bu tetikleyicinin de hükümet bence 2019 yılından itibaren dünyada başlayacak sıkıntılar olacağını düşündü. Çünkü orada sıkıntı başladığı anda Türkiye ekonomisinin tamamı da etkilenecek.” 
 
‘AFRİN’İN YÜKÜNÜ DAHA GÖRMEDİK’
 
Diğer krizlerde şirketlerin aşırı borçlu bir durumda olduğunu ve bankaların da bu kadar borçlu olmadığını ifade eden Özgür, “Asıl önemli şey, en büyük banka ve şirketlerin borçlu olması, borçları da devlet kaynakları ile gidermeye çalışıyorsun. Devlet kaynağıyla neler yapıyorsun bakalım. Köprüler yapıyorsun karşılıksız, 3’ncü hava limanının bütün yükünü sen üstlendin örneğin. Afrin operasyonunda 500 milyar dolar harcandı. Bu sadece bildiğimiz. Bunun yükünü daha görmedik. Bütün bunlar bu olanaklardan elde ediliyor. Bunları karşılaman için senin zaten üretimin ve vergin yetmiyor. Verilen teşvik 20 yıllık vergiye temlik koymuş durumda şuan. Toplanmış değil, toplanacak vergiler dahil şuan hepsi harcanıyor. Bütün herkesten kesilen vergileri, elektrik su faturasındaki daha gelmemiş zamları hükümet şuan harcıyor. Bu açıdan seçimin bu kadar panik halde öne alınmasının en belirgin nedeni bu” dedi.  
 
‘İŞÇİLER HAKLI TALEPLERLE SANDIĞA GİDECEK’
 
OHAL koşullarında seçime gidilmesinin hiçbir hukuki dayanağının olmadığının da altını çizen Özgür, bu koşullar altında yapılacak seçim güvenliğine dikkat çekti. Özgür, devamla, “Türkiye’nin yakın tarihinde hiç bu kadar, çok sayıda fabrikada iş bırakma ve grev olmadı. Ortada bir sendika olmamasına rağmen işçiler temel hakları için direnmeye çalışıyor. Sorun medyaya yansımadığı için çoğu kişi görmüyor. Çok fazla işçi ve emekçi mücadele verdi, çok yakıcı ve hayatını etkileyen taleplerle. Bu taleplerle de sandığa gidecek” dedi. Ülkedeki siyasi değişimlerde ekonominin büyük rol oynadığını söyleyen Özgür, “Bence hükümet kısa vadede ağır siyasi yıkım beklemese de başkanlık seçimi çok kritik olduğundan bunu 2019’da göze alamadı. Bunu Mehmet Şimşek iki hafta önce söyledi. Kendisi uyardı ‘Bir yağmur geliyor tedbir alalım’ dedi ve cumhurbaşkanından fırça yedi” hatırlatmasında bulundu. 
 
SEÇİMDEN SONRA IMF GELİYOR! 
 
Geçtiğimiz günlerde Uluslararası Para Fonu’nun (IMF) açıkladığı “Küresel Ekonomik Görünüm Nisan 2018” raporunu da hatırlatan Özgür, dikkat çeken hususlara ilişkin şunları dile getirdi: “IMF ilişkilerinde 4. madde vardır. Sen onunla anlaşma yapsan da yapmasan da düzenli olarak her yıl bir rapor hazırlar. Bu ziyaret Türkiye’ye ilişkin bir şey açıkladılar. ‘Borçlar çok fazla ve sürdürülebilir değil, kamu maliyesi bozuluyor. Zaten özel sektörünüz kötü durumda’ diyerek bunları madde madde yazmışlar. Dolayısıyla ‘biz size bir paket hazırlayabiliriz’ önerisinde bulundular. Paketin içeriği de ücretlerin azaltılması. Ücretleri yüksek buluyorlar Türkiye’de. IMF’nin bu raporunu Anadolu Ajansı gayet soğukkanlı bir şekilde uzun uzun geçti. Aslında seçimden sonra Erdoğan kazansa da kaybetse de Türkiye bir IMF sürecine girecek. Çok kısa sürede Türkiye IMF ile masaya oturmak zorunda kalacak. Bu Türkiye IMF’siz, batının sermaye kaynakları olmadan, destek almadan ekonomisini çevirebilecek halde değil demektir bu. Sen istediğin kadar Katar’la Ortadoğu’yla ticari ilişkiler sürdürdüğünü söyle senin ekonomi kaynağın ve dayanağın batı sermayesidir. Dolayısıyla batı sermayesinin sana destek olabilmesi için IMF’nin referansına ihtiyacın vardır.” 
 
'DAHA AĞIR BİR SÜREÇ BİZİ BEKLİYOR’
 
Böylesi bir süreçte işçi kesimine büyük bir yük yüklendiğini ve seçimden sonra bu yükün daha da ağırlaşacağı öngörüsünde bulunan Özgür, “Dikkatle izlenirse seçim sürecinde Erdoğan’ın asla işçilere ve halka bir vaadi olmayacak. Genel olarak ekonomiyi düze çıkarmaya dönük açıklama ve vaatleri olacak. Şeker fabrikalarının satışından Türkiye çok büyük gelir elde etmeyecek. Bu bir Türk Telekom, Tüpraş değil. Kamu işletmelerini tasfiye etme mesajı veriyorsun. Dolayısıyla ben şöyle okuyorum. Seçimden sonra IMF ile masaya oturmanın işaretidir bu. Yükünü de biliyoruz. Bu hükümet bu seçimi kazanırsa bu yük daha da artacak. Daha ağır bir süreç bizi bekliyor diyebiliriz” diye belirtti. 
 
‘SİYASİ İKBALİ GARANTİYE ALMA SEÇİMİDİR’
 
Her sene yapılan seçim ve seçim harcamalarının ekonomiye yansımasına ilişkin de konuşan Özgür, şöyle devam etti: “Ekonomiyle ilgilenen bizler eskiden bir takım veri ve harcamaları görebiliyorduk. Tam şeffaf olmasa da devletin hazinesini okuyabiliyorduk. Son yıllarda TÜİK ve Maliye Bakanlığı verisinde de böyle hiçbir harcamanın nereye gittiğini göremiyorsun. Hele ki Varlık Fonu kurulduktan sonra. Varlık Fonu’ndan bakın neler geçti? En büyük kamu kurumları aktarıldı. Varlık fonunda olmasından kaynaklı hiçbir denetim yer almıyor, rapor çıkmıyor. Seçimin maliyeti elbette çok büyük maliyet ama bu gizlenmiş bir şey. Ödeyeceği fatura çok büyük olduğu için hükümet bu maliyeti göze aldı şuan. Eylül ayı bile riskliydi. Biz bu yazın nasıl geçeceğini bilmiyoruz. Bu tamamen gelecek ağır faturayı seçimden önce ödememek için siyasi ikbali garantiye alma seçimidir. Başka hiçbir anlamı yoktur. Erdoğan’ın her konuşması seçim konuşmasıdır. AKP seçim kazanma holdingi gibi neredeyse kurulmuş bir şey ama bu kadar acil ve hızlı karar almalarının nedeni demek ki yazın dahil bir şeyler beklemelerinden kaynaklıdır.”
 
‘ŞEKER FABRİKASI SATILAN KENTE ULAŞILMALI’ 
 
Ekonominin muhalif kesimlerin ve partilerin yoğunlaşması gereken alanlardan birisi olduğunu dile getiren Özgür, sözlerini tamamlarken ilgili çevrelere şu çağrıda bulundu: “İşçilerin emekçilerin, halkın yaşadığı sorunlara samimi yaklaşıldığı zaman bunun başarılı olacağını düşünüyorum. Önümüzde şeker fabrikalarının satıldığı kentler var. Bu kentler yüzde 55 üzerinde AKP’ye oy vermiş kentler. Bu kentlerin hepsinde yürüyüşler oldu ve bunlarla bağlantı nasıl kurulacak asıl soru bu. Bu potansiyelin sandığa yansımasını iyi değerlendirmek, buralara gidip buradan doğru bakmak lazım. Bu yükü taşıyan şehirler Anadolu kentleri, Kürt kentleridir. Bunlara ulaşılamazsa siyasi tabloda çok büyük değişim olmaz.”
 
MA / Necla Demir – Bilal Seçkin