İSTANBUL - İmralı'ya gitmek için Adalet Bakanlığı’na başvuran hukukçulardan ELDH üyesi Miran Kakaee, Abdullah Öcalan'ın "umut hakkı" için mevzuatta değişikliğe gidilmesi gerektiğini vurguladı.
İmralı F Tipi Yüksek Güvenlikli Cezaevi’nde 25 yılı aşkın bir süredir tecrit altında tutulan PKK Lideri Abdullah Öcalan’dan 42 aydır haber alınamıyor. Küresel çapta 10 Ekim 2023 tarihinde startı verilen “Abdullah Öcalan’a özgürlük, Kürt sorununda demokratik çözüm” kampanyası yeni bir aşamaya evrilirken, mutlak tecridin sonlandırılmasına dair girişimler de devam ediyor.
En son 35 ülkeden bin 500’ü aşkın avukat ve hukuk örgütü, İmralı'ya gitmek ve Abdullah Öcalan ile cezaevindeki diğer tutsaklar Ömer Hayri Konar, Hamili Yıldırım ve Veysi Aktaş’ın avukat görüşünün sağlanması için Adalet Bakanlığı’na bir mektup gönderdi. Bakanlığa gönderilen mektubun imzacılarından Avrupa Demokrasi ve Dünya İnsan Hakları için Avukatlar Birliği (ELDH) üyesi Miran Kakaee, Türkiye’yi iç ve uluslararası hukuktaki yasal yükümlülükleri yerine getirmeye çağırdı.
'İMRALI’DAKİ İHLALLERE SON VERİLMELİ'
Abdullah Öcalan’dan yaklaşık 4 yıldır haber alınamadığını ve İmralı’da mutlak bir iletişimsizlik olduğunu hatırlatan Kakaee, “Mektupta Sayın Öcalan’ın ve diğer üç tutuklunun avukatlarıyla görüşmelerinin yıllardır engellendiği ve İmralı Adası’nda devam eden insan hakları ihlallerine dair taleplerimizi dile getirdik. Bilindiği üzere Avrupa İşkencenin Önlemesi Komitesi (CPT), 5 Ağustos 2020'de yayımladığı 2019 İmralı ziyaretine ilişkin raporunda, Abdullah Öcalan ve diğer üç tutuklunun dış dünyayla iletişimlerinin tamamen yasaklanmasını, insan hakları açısından açıkça kabul edilemez olan bir tür iletişimsiz hapis cezası olarak nitelendirdi. Komite, Türk devletinin hem iç hem de uluslararası hukuk uyarınca Öcalan ve diğer tutukluların dış dünyayla iletişim kurmasına izin verme yükümlülüğünün altını çizerek, açık yasal yükümlülükleri yerine getirmeye çağırdı. Biz de tekrardan Türk devletini uluslararası sözleşmelere uymaya ve İmralı'daki hak ihlallerine son vermeye çağırıyoruz” diye belirtti.
‘SAVUNMA HAKKINA MÜDAHALE’
ELDH üyesi Miran Kakaee
Kakaee, Abdullah Öcalan ile diğer tutsakların aile ve avukat görüşlerinin engellenmesini “savunma hakkına müdahale” olarak nitelendirdi. Kakaee, "CPT ve Birleşmiş Milletler (BM) İşkenceye Karşı Komite’nin (CAT) İmralı'da incommunicado olarak bilinen mutlak iletişimsizlik yönündeki görüşlerine katılıyorum. Bu durum uluslararası insan hakları sözleşmelerinin açıkça ihlalidir. Bu durum hukuk uzmanları tarafından paylaşılan ve çeşitli uluslararası insan hakları örgütleri tarafından doğrulanan bir görüştür. Birleşmiş Milletler (BM) Nelson Mandela Kuralları (BM Mahpusların Islahı İçin Asgari Standart Kurallar), CPT’nin önerileri ve Türkiye'nin kendi İnfaz Yasası (5275 sayılı Yasa) açıkça ihlal edilmektedir. Türkiye'nin mahkumların haklarını kullanabilmelerini ve avukatlarıyla görüşebilmelerini sağlama yükümlülüğü açıktır” ifadelerini kullandı.
‘BAKANLAR KOMİTESİ ROLÜNÜ OYNAMIYOR’
Avrupa Konseyi (AK) Bakanlar Komitesi'nin tecridin kaldırılması için rolünü oynamadığını dile getiren Kakaee, şunları belirtti: “Türkiye'yi Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin (AİHM) kararlarına uymaya çağırmak ve bunu sadece hukuki bir konu olarak ele almak yeterli değil. Türkiye'nin bilerek uluslararası ve yerel hukuka uymadığı açık. Komite, Kürt sorununa karşı bütüncül bir yaklaşım benimsemeli, barışçıl ve siyasi bir çözüm için çalışmalıdır. Türk devleti, sorunu yalnızca Kürtlere karşı kriminalizasyonu gerektiren askeri bir sorun olarak görmemeli. Bu, temel sorundur ve Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi'nin başlangıç noktası olmalıdır.”
‘YEREL MEVZUATTA DEĞİŞİKLİK YAPILMALI’
Türkiye'de ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına ilişkin yerel mevzuatta değişiklik yapılması gerektiğini söyleyen Kakaee, “Herhangi bir tahliye ihtimali ve umut hakkının eşlik etmediği ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası zalimce ve insanlık dışıdır. Türkiye’nin bunu kesinlikle mevzuattan kaldırılması gerekir. Müebbet hapis cezası çeken mahkumların makul bir süre sonra tahliye veya cezalarında indirim ihtimalinin olmasını sağlayacak yasa değişiklikler yapılmalıdır. Türkiye'nin özellikle ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasını kaldırmayı veya bu cezada değişiklik yapmayı reddetmesi şaşırtıcı değil. Türk devleti, Öcalan bağlamında Kürt halkının meşru taleplerine karşı tutumunu da açıkça gösteriyor. Türk devletine göre, bu talepler basitçe kilitleyip sonra da anahtarını atabilecekleri bir şey” diye belirtti.
‘HUKUKİ DEĞİL SİYASİ BİR SORUN’
Abdullah Öcalan'a yönelik uygulamaların yalnızca hukuki bir sorun olmadığının altını çizen Kakaee, “Her şeyden önce bu siyasi bir sorundur. Türkiye, Kürt sorununu askeri bir sorun olarak görüyor ve bu durum sadece Güney Kurdistan'da son 8 yıldır devam eden bir askeri operasyona değil, aynı zamanda Kuzey Kurdistan'da Kürt halkına ve toplumuna karşı artan bir kriminalizasyona da yol açtı. Bu kriminalizasyonu, Öcalan ve İmralı'daki diğer tutsaklara yönelik muamelede, avukat ve aile ziyaretlerinin tamamen yasaklanmasında da gözlemleyebiliyoruz. Dolayısıyla Türk devletinin Kürt sorununa ilişkin yaklaşımı ile Öcalan ve diğer tutuklulara yönelik tutumu arasında güçlü bir bağlantı olduğunu açıkça görebiliyoruz. Bu durumu ele almak, Öcalan ve diğer tutukluların dış dünyayla temas kurmasına izin vermek, Türk devletinin Kürt sorununa yönelik yaklaşımını yeniden değerlendirmesini gerektiriyor. Kürt, soruna askeri değil, siyasi bir çözüm getirilmesi gerekir” ifadelerini kullandı.
‘ÖCALAN'IN TOPLUMSAL KİMLİĞİ’
Abdullah Öcalan’ın sadece kişi olmadığını aynı zamanda Kürt halkının önderi olduğuna dikkati çeken Kakaee, şöyle devam etti: “Sayın Öcalan'a uygulanan tecridin kaldırılması sadece hukuki bir mesele değil. Bu yüzden Öcalan'ın toplumsal kimliği ve durumu aynı zamanda Kürt halkının gerçekliğini de oluşturuyor. Sayın Öcalan’ın da belirttiği gibi: ‘Tarihin bir bireyde yaşandığı ve bir bireyin tarih yazdığı anlar vardır." Dolayısıyla benim için Öcalan'ın İmralı'daki durumu, nesiller boyu Kürtlerin taşıdığı birikmiş acıyı ve direnişi temsil ederken, kendisine uygulanan tecridin kaldırılması potansiyeli aynı zamanda Kürt sorununa siyasi bir çözüm potansiyelini de temsil ediyor ve Sayın Öcalan bu çözümü sunabilmiş biridir.
‘BAŞVURUNUN TAKİPÇİSİ OLACAĞIZ’
Bakanlığa gönderilen mektubun takipçisi olacağız. Durumu izlemeye ve taleplerimizi takip etmeye devam edeceğiz. Türk devletinin işlediği insan hakları ihlallerini ele almaya devam edeceğiz. Amaç, Öcalan’ın 2005 yılında Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne savunmasını hazırlarken seçtiği sloganla aynıdır. ‘Özgürlük kazanacaktır’.”
MA / Esra Solin Dal