ANKARA - Partisinin örgütlenme konferansında konuşan DEM Parti Eş Genel Başkanı Tuncer Bakırhan, Narin Güran cinayetinde yaşananlara dikkat çekerek, “Bizim toplumu savunmak şiarıyla örgütlü olmadığımız yerde devlet işte böyle çürümeyi, kirliliği örgütler” dedi.
Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi’nin (DEM Parti) birinci Merkezi Örgütlenme Konferansı, “Özgürlük için örgütleniyoruz” şiarıyla İnşaat Mühendisleri Odası’nda (İMO) başladı. Konferans salonuna, “Jin jiyan azadî”, “Dilimiz onurumuzdur” ve “Yaşasın örgütlü mücadelemiz” yazılı pankartlar asıldı.
Konferansa DEM Parti Eş Genel Başkanları Tülay Hatimoğulları ile Tuncer Bakırhan ve Demokratik Bölgeler Partisi (DBP) Eş Genel Başkanı Keskin Bayındır’ın yanı sıra çok sayıda milletvekilli de katıldı.
Konferans divanın oluşumu ve özgürlük mücadelesinde yaşamını yitirenler anısına yapılan saygı duruşuyla başladı. Daha sonra divan adına söz alan Elif Bulut, DEM Partinin Kurdistan’da öncü, Türkiye’de ise ana muhalefet partisi olduklarını ifade etti. DEM Partinin bir paradigmasının olduğunu ve bu paradigmanın doğa talanına, yoksulluğa, çocuk şiddetine ve pek çok sorun ile birlikte mücadele etmeyi hedeflediğini dile getiren Bulut, aynı zamanda adalet, barış ve demokrasi mücadelesi de yürüttüklerini ifade etti.
TARİHSEL BİR KONFERANS
Bulut, “Nasıl bir yol açacağız, tarihsel görevimizi nasıl yerine getireceğiz? Bu konferansta bunun yol ve yöntemlerini konuşacağız. Kadınların olmadığı, kadın siyasetin olmadığı yer şey eksik ve yarım kalır. İki gün boyunca tartıştık ve güçlü kararlar aldık. Bu gün burada da alacağımız kararları halklar ile daha da büyüteceğiz. Tarihsel önemi olan bir konferans yapıyoruz. Bu bilinçle hareket edeceğiz” diye kaydetti.
EZİLENLERİN UMUDU
Ardından konuşan DEM Parti Eş Genel Başkanı Tuncer Bakırhan, konferansta alınacak kararların önümüzdeki dönemde partilerinin yol hattını belirleyeceğini söyledi. DEM Parti'nin halkların ve emekçilerin tek umudu olduğunu ifade eden Bakırhan, “Bunu Konferansımızı yaptığımız için söylemiyorum. Türkiye'deki mevcut tabloyu, mevcut ikili bloğun Türkiye halkları ve geleceği konusunda ortaya koyduğu iradeye bakarak söylüyorum. Bu zemin değerli ve kıymetli bir zemindir. Bunun için Türkiye halkları, Türkiye emekçileri, Türkiye ezilenleri partimizi büyük bir umut olarak görüyor. Partimizin umut olduğu bu süreçte en başta bu salonda bulunan delegasyona çok büyük sorumluluk ve görevler düşüyor” dedi.
‘GÜÇLÜ ÖRGÜTLENME GÜÇLÜ ÖRGÜT’
Bakırhan, sözlerini şöyle sürdürdü: “Türkiye’de halkların ve emekçilerin umudu olan bu zemini başarıyla ulaştırmak için her birimize çok büyük görev sorumluluklar düşüyor. Eminim bu konferans sonrasında bu görev ve sorumluluklarımızı tekrar bu salonda tartışarak çok önemli kararlaşmalara giderek bu tarihi misyonumuzu yerine getirmek için büyük bir çaba ve mücadele içinde olacağımız. Tarihi misyonu yerine getirmenin en önemli en öncelikli görevlerinden birisi güçlü bir örgütlenme ve örgüttür. Güçlü bir örgütlenmesi olmayan hiçbir siyasi hareketin partini bu siyasette ortaya çıkan bu tarihi zemini ve fırsatı yerine getirmemek düşünülemez. Bu konferansta arkadaşlarımız bu tarihi sınavla karşı karşıya olduğumuz süreçte üzerine düşen görev sorumlulukları yerine getirecektir. Siz de çok iyi biliyorsunuz örgütlenmesi güçlü olmayan bir parti parti değildir. Herkesin sözü örgütü kadardır. Örgütü güçlü olan partinin sözü de sesi karşılık bulur onun için örgütlenme konferansları önemlidir. Onun için yerellerde günlerce toplantılar yaptık yerel konferanslar yaptı.
‘HANGİ DÜZEYDE BİR ARAYA GELDİĞİMİZ İLE ÖLÇÜLÜR’
Bizim için örgütsel başarı sadece seçimlerde aldığımız başarı değildir. Bizim için milletvekili sayısı, almış olduğumuz belediyeler ve seçilmiş zeminler tek başına başarının göstergesi değildir. Başarı, halk ile hangi düzeyde bir araya geldiğimiz sorusunu sormakla başlar. İstediğimiz örgütlü toplumu kurabildik mi sorusuyla devam eder. Yine halkın toplumsal taleplerini yerine getirecek mekanizmaları zamanında kurduk mu ona uygun mekanizmalar oluşturduk mu sorusunu sormakla devam eder. Yine halka hizmet eden bir vekil profilimiz var mı ? Halkımızın mücadelesine layık belediye eşbaşkan duruşu var m? Halka layık olacak bir örgütsel duruşumuz var mı gibi soruları çoğaltabiliriz. Bu soruların tamamına verilecek bir cevabımız var. Buna uygun duruşumuz, mücadelemiz ve örgütlenmemiz vardır. Ama yeterli mi değil mi? Değildir.
SAHA ÖNEMLİDİR
İşte bu konferanslarda yetersiz olarak gördüğümüz bu örgütlenmemizi büyütme, güçlendirme, bu tarihi süreçte halklarımıza layık olacak bir güçte mücadele azminde bir örgüt yaratmak için bir araya geldik. Bu tarihi kritik süreçte kağıt üzerindeki hamlelerle sık sık yapılan toplantılarla başaramayız. Toplantılar yaptığımız hamleler çok kıymetlidir, önemlidir ama esas başarı sahadaki örgütlenme ve gücümüz. Sahadaki örgütlenmemizi büyütüp güçlendireceğimize eminim. Bunun için bir araya geldik.
‘OLMADIĞIMIZ YERDE DEVLET VAR’
Son günlerde Narin cinayeti Türkiye’de tartışılmaya başladı. Hep beraber izliyoruz. Meselenin birçok boyutu var. Partimiz ilk günden beri Narin cinayetini bütün yönleriyle takip ediyor. Doğru bir şekilde ilerlemesi için de elinden gelen bütün çabayı vekilleriyle, örgütüyle birlikte harekete geçirmeye çalışıyor. Narin cinayeti en çok bizi, bu delegasyonu, bu salonu ilgilendiriyor. Narin cinayeti aslında örgütleme konferansı yaptığımızı bugünlerde bizlere çok büyük dersler ödevler ve görevler veriyor. Biz nasıl başladık mücadelemize, örgütlenmemize. Her platformda toplumu savunma şiarını dile getirdik. İşte Narin cinayetinde toplumu savunmanın ne anlama geldiğini bir kez daha gördük. Narin’in katledildiği köyde tam bir devlet projesi, devlet prototipi hayata geçiriliyor. Örgütsüz kalan bir toplumda böylesine bir cinayetin nasıl işlendiğini izledik. Devletin örgütlendiği bir toplumda böylesine kirli, çürümeye başlamış cinayetler işleniyor. Devletin önderlik ettiği toplum işte Tavşantepe köyüdür.
Bizim olmadığımız, toplumu savunmak şiarıyla örgütlü olmadığımız yerde devlet işte böyle çürümeyi, kirliliği, kendisini örgütler. Bizim olmadığımız yerde bu tür zeminler karanlık yapılara, paramiliter güçlere devlet tarafından açılıyor.
NARİN CİNAYETİ
Biz ahlaki politik toplumu savunuyoruz. Bunun mücadelesini yürütüyoruz. Bizi karşımızda bu sistem bu devletle toplumu çürütmeye çalışıyor. İşte Tavşantepe köyündeki devletin pratiği bunun en iyi göstergesidir. Bizim olmadığımız, bizim örgütlü olmadığımız zeminde işte toplumun inancını, dinini istismar eden yapılar büyür ve gelişir. Açık söylüyorum o köy elbirliği ile Narin cinayetini işledi. O köy elbirliği ile örgütlüdür, o örgütlülük Narin cinayetini işledi. Oranın örgütlülüğü bizim bahsettiğimiz örgütlülük değil, kötü örgütlülük dediğimiz örgütlenmelerden biridir. İşte devletin örgütlülüğü tam da böyledir, ahlaki politik toplum toplumu savunan, toplumun taleplerini gerçekleştirmek için örgütlenmek isteyen bizleri oradan çekerek o karanlık yapıların orada örgütlenmesini sağlıyor. Onun için diyorum Narin cinayeti bizi ilgilendiriyor.
NEYİ GİZLİYOR
Çocuk cinayetinin altında devlet, iktidar mensupları, iktidarın milletvekilleri, bürokrasi, taşeron güçler, oradaki karanlık odaklar tamamıyla altında kaldı. Narin’i katlettiler, gizlediler, gömdüler şimdi yetmiyor cinayetin açığa çıkması gereken bilgileri, belgeleri manipüle etmeye çalışıyor. Devletin kolluğu, istihbaratı, jandarmasıyla, uzman kriminal ekipleriyle günlerdir çalıştığı bu köyde faillerin açığa çıkarılmaması neyi gizliyor, neyi örtüyor? Bu soruyu sık sık sormak gerekiyor.
KILIÇA DEĞİL ÜÇÜNCÜ YOLA İHTİYAÇ VAR
Siz de takip ediyorsunuz Narin cinayeti ile birlikte Türkiye’de bir tarafta Mustafa Kemal’in askerleri diye kılıç çekenleri görüyoruz, öte yandan da Erdoğan’ın askerleriyiz diyen iki tarafın da kılıç çektiği bir süreci görüyoruz. Türkiye halklarının ne askerin kılıcına ne Erdoğan’ın savaş kılıcına ihtiyacı yok. Bunu defalarca dile getirdik. Bu halkın barışa, demokrasiye, insanca yaşama ve özgürlüğe ihtiyacı var. 3’üncü Yol’a ihtiyacı var yani bize ihtiyacı var. Asker kılıcından rahatsız olan bir Erdoğan görüyoruz. Madem asker kılıcından rahatsızsın o zaman 22 yıldır kılıcın keskin ucunu niye Türkiye halklarına gösteriyorsun sorusunu Erdoğan’a soruyoruz. Yine muhalif olana, itiraz edene kılıç sallayan, kılıç gösteren sizler değil misiniz?
HER İKİ KILICA DA KARŞI ÇIKIYORUZ
Muhalifi, itiraz edeni, Kürdü, hakkını hukukunu arayan emekçiyi düşman gören o keskin kılıcı 22 yıldır sallayanların bu kılıçtan rahatsız olduklarına inanmıyoruz. Başta Kürtler, emekçiler, ezilenler, Türkiye’nin sol ve sosyalist güçleri ne askerin kılıcına ne Erdoğan’ın savaş kılıcına asla izin vermez. Biz bu her iki kılıca da karşı çıkıyoruz. Biz hem askeri vesayete hem de Erdoğan'ın savaş kılıcına karşıyız, izin vermeyeceğiz. Bu iki kılıcını Türkiye halklarına bir yararı olmadığını biliyor, hem askeri hem de siyasi vesayete karşı çıkıyoruz.
‘BOYUN EĞMEYECEĞİZ’
Açık bir şekilde ifade etmek istiyorum. Türkiye Cumhuriyeti tarihinde yeterince kılıç gördük. Kılıç sahipleri yeteri kadar bu ülkeyi yönettiler. Kılıçların ülkeyi dönemlerde Türkiye halkları büyük zulüm gördü, yoksulluk gördük, büyük işkence gördü. Şimdi o kılıçlardan dersler çıkarmak yerine tekrar kılıçlar çekilmiş, Türkiye gündemi manipüle edilerek o kılıçlarla bizi uğraştırmaya çalışıyorlar. Ülkenin bütün kurumları büyük bir çürüme ve kriz yaşıyor, kimse bu çürümeyi, krizi tartışmıyor var yok askerin kılıcı, Erdoğan'ın savaş kılıcı tartışılıyor. Herkes görev ve sorumluluklarını yerine getirsin. Kılıç çürümenin, yoksulluğun göstergesidir. Kılıç demokrasi ve özgürlüklerin olmamasının göstergesidir. Onun için artık bu kılıç dönemi kapanmalıdır. Defalarca bu toplum bu kılıçlı dönemleri yaşadı. Bir daha yaşamak istemiyor. En başta da biz ne askerin kılıcına ne bu zulüm politikalarına, zulüm kılıcına boyun eğmeyeceğimizi belirtmek istiyorum.
‘HER İKİ KILIÇ KARŞISINDA ÖRGÜTLENMELİYİZ’
Devlet içerisindeki çetelerdir. Her iki kılıç da toplumumuzu geriye götürür. Her iki kılıç karşısında da örgütlenmeliyiz, halklarımızı duyarlı bir hale getirmeliyiz. Bir daha bu toprakların, bu coğrafyaların kılıçlarla tartışılmaması için elimizden gelen bütün çabayı ortaya koymalıyız. Çok önemli bir şeyin altını çizmek istiyorum. Bu kılıç çekenlere söylemek istiyorum. Defalarca bu topraklarda kılıç çekildi. Bu kılıçlardan Türkiye toplumu ne kazandı? Çektiğiniz kılıcın sonucu değil mi 22 yıldır birileri asayı eline almış Türkiye’yi uçurumun kenarına getirdi, emekçiyi yoksullukla Kürdü demokrasi ve özgürlük olmadan bir yaşama mahkum ediyor. Bu asayı elinde bulunduranlara bu asayı veren sizin kılıcınızdır. Onun için memleketi uçuruma getiren bu kılıçları Türkiye’nin gündemi yapılmasına karşıyız.
TECRİT KARŞI OLMALIYIZ
Bizler topluma layık olmak zorundayız. Bizler bugün süren tecrit politikalarına karşı, halkımızın dilini kimliğini inkar eden bu sisteme karşı toplumun öncüsü olarak en önce mücadele edecek arkadaşlar topluluğu olduğumuzu belirtmek istiyorum.”
Konferans, Tülay Hatimoğulları’nın konuşmasıyla devam etti.