Dr. Yılmaz: Libya’da ‘mavi vatan’ bahane, mesele yayılma 2020-05-23 09:02:30   İSTANBUL - Türkiye’nin Suriye’de “sınır güvenliği”, Libya’da “mavi vatan”ı gerekçe göstererek yayılma politikası izlediğini söyleyen Ortadoğu uzmanı Dr. Arzu Yılmaz, ABD’nin dolaylı destek verdiği bu politikaya Avrupa’nın da göz yumduğunu belirtti.   Dünya koronavirüs salgınıyla mücadele ederken, Libya’daki çatışmalı durum tüm hızıyla devam ediyor. Hafter kuvvetleri karşısında zayıf bir pozisyonda olan Serrac başkanlığındaki Ulusal Mutabakat Hükümeti (UMH), yeniden saldırıya geçti. MİT Müsteşarı Hakan Fidan’ın geçen hafta Libya’ya yaptığı ziyareti sonrası UMH'nin istihbarat başkanı Abdulkadir Tehami'nin yaşamını yitirmesi akıllarda soru işareti bıraktı. Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın “İnşallah yakında Libya’dan yeni müjdeli haberler alacağız” sözleriyle NATO’nun “Trablus hükümetine destek vermeye hazırız” açıklamaları ülkedeki çatışmaların bir süre daha hız kesmeden devam edeceğini gösteriyor.    Hamburg Üniversitesi’nden Ortadoğu uzmanı Dr. Arzu Yılmaz, Libya'da yaşanan gelişmeleri değerlendirdi.     Türkiye'nin desteklediği ve Birleşmiş Milletler (BM) tarafından meşru hükümet olarak tanınan Ulusal Mutabakat Hükümeti’nin (UMH) son süreçte Libya’nın batısında stratejik öneme sahip bazı yerleri ele geçirmesi üzerinde duran Yılmaz, özellikle El Vatiyye Askeri Hava Üssü'nün ele geçirilmesinin UMH’nin Libya hava sahasının kontrolü konusunda önemli bir avantaj sağladığını söyledi.    HAFTER’İN ÖNÜ KESİLDİ   Bu son gelişmeler ile birlikte geçen yıl Nisan ayından bu yana ilerleyişini sürdüren Hafter kuvvetlerinin durma noktasına geldiğini belirten Yılmaz, “Zira henüz geçen ay Hafter, BM öncülüğünde 2015 yılında imzalanan ve ulusal birlik hükümeti kurulmasını öngören anlaşmanın geçmişte kaldığını söyleyerek kendini Libya'nın hakimi ilan etmişti. Ama bugün bu çıkışın önü kesilmiş gibi” dedi.    MUTLAK ZAFERİN ÖNÜNE ALMANYA GEÇTİ   Yine Almanya inisiyatifinde gelişen diplomatik müdahalelerin de Hafter cephesinin mutlak bir askeri zafer kazanmasının önünü kestiğini vurgulayan Yılmaz, Berlin’de yapılan Libya toplantısının en önemli sonucunun Libya’daki taraflar arasında bir anlaşmanın sağlanması konusunda bir mutabakata varılması olduğunu hatırlattı. Bir diğer önemli kararın ise Libya’daki taraflara silah yardımının yapılmaması konusunda alındığını dile getiren kaydeden Yılmaz, ancak bu kararın hiç uygulanmadığını kaydetti.   Yılmaz, “BM’nin yaptığı açıklamayla da teyit edildiği üzere özellikle Türkiye ve Birleşik Arap devletleri bu yasağı delen ülkeler oldu. Libya toplantısının hemen ardından koronavirüs salgının patlamasıyla birlikte bu ihlaller yeterince gündeme gelmedi. Ama sonuçta Libya’da özellikle Türkiye’nin sağladığı askeri destekle UMH lehine dengeler değişti. Bu haliyle UMH’nin atağa kalkmasının arkasındaki güç Türkiye diyebiliriz. Ancak koronavirüs salgınına bağlı gelişmeler, ABD’nin özellikle son bir yıldır Libya’daki gelişmeler konusunda gösterdiği ikircikli tavır ve nihayetinde Libya toplantısında ortaya çıkan Hafter’e mutlak bir zafer sağlamama mutabakatının bu sonuca etkisi olduğunu gözden kaçırmamak gerekir” dedi.   SAHADAKİ ASKERİ DENKLEM DEĞİŞTİ   Türkiye’nin ise, İdlib’de hem iç hem de dış politikada zora girdiği için Libya’yı öne çıkardığının altını çizen Yılmaz, sözlerini şu şekilde sürdürdü: “Aynı zamanda Doğu Akdeniz’de son yıllarda Kıbrıs karasularında petrol ve hidrokarbon kaynaklar konusunda Türkiye dışında ve Türkiye’yi dışlayan bir işbirliği denklemi oluştu. Bu ortamda Doğu Akdeniz’de nerdeyse tek ilişki içinde bulunduğu Libya ile yapılan Münhasır Ekonomik Bölge Anlaşması adeta bir can simidi oldu Türkiye için. Sonuçta bu anlaşmayla ortaya konulan maksimalist pozisyonun uluslararası deniz hukuku açısından bir karşılığı olmasa da Türkiye’ye politik bir manevra alanı sağladı. Ama daha da önemlisi Türkiye, Ortadoğu’da sürdürdüğü genişleme stratejisi bağlamında Libya’da kendine yeni bir cephe açma imkanı buldu. Resmi kaynaklarca sayıları 2 bin olduğu açıklanan Suriyeli militanları Libya’ya gönderdi. Ardından deniz kuvvetleri Libya’ya güç yığdı ve önce Libya konusunda kurulan diplomasi masasına dahil oldu, ardından da son gelişmelerden anlaşılacağı üzere sahadaki askeri denklemi değiştirdi.”   GELİŞMELERİN GÖSTERDİĞİ 2 ŞEY   Libya konusunda yaşanan gelişmelerin iki şey gösterdiğini söyleyen Yılmaz, bunlardan ilkinin Türkiye’nin Suriye’ye askeri müdahalesine gerekçe gösterdiği “sınır güvenliği” meselesinin bir kurmaca olduğunun tekrar görülmesi olduğunu vurguladı.    ‘AFRİN'E GÖZ YUMULDU’   Bu kurmacanın başından beri bilindiğini belirten Yılmaz, “Uluslararası bağımsız kuruluşların da ilan ettiği üzere, en baştan beri -Afrin’i kastediyorum-  Türkiye’ye karşı bir saldırı yoktu. Ama bu kurmacaya Suriye’deki uluslararası dengeler gereği göz yumuldu ve Türkiye sınırlarını Suriye’de de facto genişletti. Libya bu genişlemenin bir başka biçimiyle, ‘mavi vatan’ üzerinden devamının sahnesi oldu. Yani görmemiz gereken ya da benim gördüğüm şey nihayetinde Türkiye’nin yürüttüğü yayılma politikasıdır” diye konuştu.   ERDOĞAN’IN TEKLİFİNE İTİRAZ OLMADI   Dr. Yılmaz, Libya konusunun gösterdiği ikinci şeyin ise, Türkiye’nin yayılma politikasında devşirdiği radikal İslamcı grupların rolü olduğunu ifade etti. Suriye’de olduğu gibi Libya’da da Türkiye’nin devşirdiği radikal İslamcı gruplardan bir askeri güç oluşturulduğuna işaret eden Yılmaz, “Bunu da aslında tek başına değil, ABD’nin dolaylı bir destek verdiği, Avrupa’nın göz yumduğu herkesin malumu. Sonuçta Erdoğan’ın Berlin’e Libya toplantısına giderken söylediği gibi, Türkiye Batı’ya ‘madem sizin savaşmaya niyetiniz yok, bırakın biz savaşalım’ diyor. Bu savaşı da radikal İslamcı grupları kullanarak yapacağını gizlemiyor. Doğrusu şu ana kadar da bu teklife bir itiraz olduğu söylenemez” ifadelerini kullandı.   BEKLENEN 'MÜJDELİ’ HABER   Erdoğan’ın “İnşallah yakında Libya’dan yeni müjdeli haberler alacağız” sözlerine de değinen Yılmaz, şunları söyledi:  “Bu müjdeli haber ne olabilir doğrusu bilmiyorum. Ama hali hazırda UMH’nin kazandığı gücün Erdoğan’ı sevindirdiğini tahmin etmek güç değil. Eğer Hafter’in tümüyle denklemden düşmesi bir ‘müjde’ olarak görülüyorsa, bunun pek mümkün görünmediğini söyleyebiliriz. Öyle anlaşılıyor ki Libya’da her iki taraf arasında bir anlaşma sağlama yönündeki mutabakatın hayata geçirilmesine imkan verecek bir denge arayışı vardı ve o denge oluştu gibi.”   NATO’NUN AÇIKLAMASI   Dr. Yılmaz, NATO’nun “Trablus hükümetine destek vermeye hazırız” açıklamasını da değerlendirdi. Açıklamanın askeri bir operasyonu ima etmediğini, fakat NATO üyeleri arasında Libya’daki taraflar konusunda farklı tutum alan ülkelerin olduğunu söyleyen Yılmaz, “Dolayısıyla ortak bir karar çıkması neredeyse imkansız. Bunun ötesinde zaten dünyanın içine düştüğü ekonomik krizde ciddi bir külfet gerektirecek Libya operasyonu için deyim yerindeyse kimsenin parmağını kaldıracak bir durumu yok. Bu açıklama en fazla politik bir mesaj anlamı taşıyor, ki bu politik mesajı da BM’nin 2015 yılında aldığı ve Berlin zirvesiyle pekişen, tarafların uzlaştırmaya dönük diplomatik çabalar bağlamında okumak sanırım doğru olur” dedi.   MA / Ferhat Çelik