Bayülke: Binaların yıkılması imalat ve tasarım hatalarının olduğunu gösterir 2020-01-29 09:39:32 ANKARA - Elazığ depreminde fayın kent merkezinden 30 km uzakta olmasından kaynaklı binaların yıkılmaması gerektiğini söyleyen İnşaat Mühendisi Nejat Bayülke,"Bu durum bir takım üretim, tasarım ve imalat hatalarının olduğunu gösterir" dedi.  Merkez üssü Elazığ Sivrice olan 6,8’lik depremin ardından başlatılan çalışmalarda 128 kişi enkazdan sağ kurtarılırken bin 607 kişi yaralandı, 41 kişi yaşamını yitirdi. Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı (AFAD) hasar tespit çalışmalarıyla ilgili paylaştığı son verilere göre Elazığ ve Malatya’da incelenen 2 bin 945 binadan bin 521 binadan 87’si yıkıldı, bin 287’si ağır hasar aldı, 56’sı orta ve 876’sı az hasarlı. AFAD, acil olarak yıkılacak 12 binanın tespit edildiği çalışmalarda, 627 binanın ise hasarsız olduğunun tespit edildiğini duyurdu.   1970 yılından bu yana Türkiye’de hasar ve can kaybına neden olmuş olan tüm depremleri inceleyen İnşaat Mühendisi Nejat Bayülke, Elazığ depremiyle yaptığı incelemeleri aktardı.   Depremin üzerinde olduğu Doğu Anadolu Fayı'nın son derece aktif olduğunu belirten Bayülke, bu fay hattı üzerinde tarih boyunca büyük depremlerin meydana geldiğine dikkat çekti. Bayülke aynı fay üzerinde yaşanan depremleri şöyle anlattı: "1977 ve 1989 yıllarında Elazığ'a bağlı Palu depremleri oldu. 1989 depremine kadar Palu Doğu Anadolu'da çok önemli bir yerleşim yeri. Fakat depremden sonra bir daha eski parlak günlerine dönemiyor. Bugün bile gittiğinizde Palu'da eski harabelerin izlerini görebilirsiniz. Aynı fay üzerinde 1971 ile 2013 yıllarında Bingöl depremi oldu. 1988’de Doğanşehir depremi meydana geldi. Bu fay Malatya'nın güneyinden ve Maraş yakınlarından geçiyor. Yani üzerinde deprem aktivitesi olan bir fay."   'BİNALARIN YIKILMASI ORANTISIZ'   Elazığ'ın faydan yaklaşık 30 kilometre kadar uzak olduğunu aktaran Bayülke, "30 km uzakta 6,8 büyüklüğünde bir deprem olursa binalarda hasar oluşabilir. Ama binaların yıkılması orantısız hasar. Elazığ’da hesaplanan deprem ivmesi 192 g. Yani yanlarında yüzlerce bina yıkılmamışken bu binaların yıkılması bir takım üretim, tasarım ve imalat hatalarının olduğunu gösterir" dedi.   ‘TÜRKİYE’DE EN BÜYÜK RİSK’   Türkiye'de deprem için en büyük riskin, geçmiş yıllarda deprem yönetmeliğine dikkat edilmede yapılan binalar olduğuna vurgusu yapan Bayülke, İnşaat Mühendisleri Odası Adana Şubesi'nin 2000 yılında Osmaniye'de yaptığı bir araştırmada "Oda, ikinci dereceden deprem bölgesi olan Osmaniye'de belediyenin ruhsat verdiği 450 binaya bakıyor. Bu binaların sadece 15 tanesinde deprem hesabı yapılmış. Yani belediyenin imar müdürlüğü deprem hesabı olmamasına rağmen inşaat ruhsatı vermiş. 15 binanın da deprem hesabı tam olarak kurallara göre yapılmamış" bilgisini verdi.   Binaların deprem yönetmeliğine uygun yapılmadığına ilişkin bir başka örnek de veren Bayülke, "1993 Erzincan depreminden sonra İstanbul Teknik Üniversitesi'nin yönetimi, depremde az ve orta hasar görmüş 260'a yakın apartman binasının güçlendirilmesini yapıyor. Binalardan beton örnekleri alınıyor, demir miktarları ölçülüyor ve görülüyor ki beton dayanımları projede olması gerekenin 3'te 2'si kadar. Kullanılması gereken demirler yüzde 25 ile yüzde 50 arasında eksik kullanılmış" ifadelerini kullandı.   ‘1968 DEPREM YÖNETMELİĞİ’   Türkiye'de 1968 deprem yönetmenliği ile kolon ve kirişlerde etriye sıkılaştırılması diye bilinen uygulamanın getirildiğini ifade eden Bayülke, yapılarda boylamasına olan demirleri tutan enlemesine demirlere etriye denildiğini belirtti. Yönetmelikle birlikte binalarda kolon ve kirişlerin birleşim noktalarına yakın yerlerde etriye aralıklarının daha sık olması gerektiğini kaydeden Bayülke, 17 Ağustos 1999 İstanbul depreminde yıkılan bütün betonarme yapılarda etriye sıkılaştırılmasının olmadığını söyledi. Bayülke, “Aradan 30 yıl geçmiş ama uygulanmamış. Bir felaket yaşandıktan sonra inşaat yapanlar etriyenin gerekli olduğunu anladılar. Özellikle İstanbul depreminden sonra hemen hemen her şehirde AFAD’ın kurtarma ekipleri kuruldu. Birçok belediyede acil kurtarma ekipleri kuruldu. Ama denetimler tam yapılıp yapılmadığı tartışma konusu. Özellikle Yapı Denetim Kuruluşları Birliği’nin bunu konuda şikayeti var” dedi.    Özellikle İstanbul'da deniz kumuyla yapılmış çok sayıda binanın olduğuna değinen Bayülke, olası bir İstanbul depremine ilişkin şunları söyledi: “Binalarda kullanılan demirlerde ileri düzeyde paslanmalar var. İstanbul’da olacak bir depremde en büyük risk bu. Marmara denizinin ortasında 7’den büyük bir deprem bekleniyor. Bunun ivmesi 600-700 santim saniye kare olabilir. Karaya ulaştığında üçte bir oranında ivme azalmış olacak. Ama bu ivmeye dayanamayacak binalarımız kesinlikle var.”   DEPREME DAYANIKLI YAPILAR İÇİN 3 KURAL   Depreme dayanıklı yapılarda dikkat edilmesi gereken kurallara ilişkin de konuşan Bayülke, “İlk önce projede deprem hesabı yapılmış olacak ve ona göre donatıları, en kesintileri, kolon kiriş boyutları hesaplanmış olması gerekiyor. Bunun dışında etriye meselesi çok önemli. ikinci en önemli kural, demirlerin belli yerlerde bindirme boylarının, kolon kiriş birleşim yerlerindeki ankrajı yeterli miktarda olması lazım. Üçüncü en önemli kural ise kat ötelenmesi. Yani bir katın tabanıyla tavanı arası belli bir miktarı aşmaması lazım. Binaların mutlaka betonarma perde duvarlı yapmak lazım. Bu 3 kurala uymayan binalar deprem riski taşıyor” diye kaydetti.    1971 yılında olan depremde konutların büyük bir kısmının çamur harçlı, moloz taş duvarlı ve toprak damlı olduğunu belirten Bayülke, yaşanan depremde yaklaşık 850 kişinin yaşamını yitirdiğini aktardı. 2013 yılında hemen hemen aynı şiddette olan depremde ise merkezde 30-40 kişinin yaşamını yitirdiğini hatırlatan Bayülke, “Çünkü konutlar betonarme ve ya tuğla yığma betonarme döşemeli çok daha kaliteli binalardı. Bu iki deprem hemen hemen aynı büyüklükte idi” dedi.   ‘YAPIM AŞAMALARI KAYDA GEÇİLMELİ’   Türkiye’de yapım işlerinin çok sıkı bir şekilde denetlenmesi gerektiğine dikkat çeken Bayülke, Amerika'da her binanın bir sorumlu mühendisi olduğunu ancak Türkiye’de neredeyse 100 binden fazla inşaat mühendisinin olduğunu dile getiren Bayülke, “Ama belediyelerin çoğunda bu tür projelere bakacak yeterli sayıda mühendisin olmadığını sanıyorum. Depremleri maalesef önceden bilemiyoruz. Deprem yer hareketi hakkında kesin bir bilgimiz yok. Bu yüzden deprem yer hareketine göre binalarımızı tasarlamamız lazım. Deprem olacak diyorlar ama binalarımıza gelecek ivmenin kuvvetini kimse bilemiyor” diye konuştu.    NEJAT BAYÜLKE KİMDİR?   1969 yılında ODTÜ İnşaat Mühendisliği Bölümü’nden mezun oldu. Aynı bölümün yüksek lisans programını 1971 yılında tamamladı. 1971-72 yıllarında Japonya Tokyo’da Uluslararası Sismoloji ve Deprem Mühendisliği Enstitüsü’nde Deprem Mühendisliği Eğitimi gördü. 1970-2003 yılları arasında Bayındırlık ve İskân Bakanlığı Afet İşleri Genel Müdürlüğü Deprem Araştırma Dairesi’nde Deprem Mühendisliği Şube Müdürü olarak çalıştı. Emekli olan Bayülke, hala deprem analizi, güçlendirme projeleri hazırlama, deprem hesabı için sonlu elemanlarla yapı modelleme işlerinde çalışmakta.   MA / Zemo Ağgöz