Hacıalioglu: Depremden ders çıkarmalıyız 2020-01-29 09:15:38 İSTANBUL - Elazığ depremine ilişkin konuşan Mimarlar Odası İstanbul Büyükkent Şube Sekreteri Ali Hacıalioğlu, deprem bilincinin, eğitim kurumları başta olmak üzere toplumun tüm katmanlarında yaygınlaştırılması ve yaşananlardan ders çıkarılması gerektiğini söyledi.    Elazığ’da meydana gelen 6.8 büyüklüğündeki deprem, uzman uyarılarının dikkate alınmadığı, Türkiye’nin deprem bölgesi olmasına rağmen depreme karşı önlemlerin alınmaması ve yıllardır toplanan deprem vergilerinin ne olduğu tartışmalarını da beraberinde getirdi. Deprem sonrasında halkın hükümete dönük eleştirileri devam ederken, iktidar yapılan eleştirileri hedef alarak onlarca kişi hakkında soruşturma başlattı.    Türkiye'nin önemli ölçüde deprem bölgesi olduğunu söyleyen Türkiye Mimar ve Mühendis Odaları Birliği (TMMOB) Mimarlar Odası İstanbul Büyükkent Şubesi Sekreteri Ali Hacıalioğlu, deprem bilincinin, eğitim kurumları başta olmak üzere toplumun tüm katmanlarında yaygınlaştırılması ve bu gerçekliğin farkında olunması yönünde toplumsal bilincin oluşturulması gerektiğini ifade etti.    “Depreme hazırlık” dendiğinde en temel çözümün depreme dayanıklı, yıkılmayacak binaların yapılması gerektiğini dile getiren Hacıalioğlu, “Mevcut binalarla ilgili olarak da bunların depreme karşı güvenliği alınacak düzeyde güçlendirilmesi, yenilenmesi vs. önlemler alınmalıdır” dedi.     ‘REHBERLERİNİN BİLİM OLMASI GEREK’   Depremin bir doğa olayı olduğunu, ancak burada önemli olanın bir binanın yapılışında bilimsel, teknik bir takım gerçek ve doğruların göz önünde bulundurulması gerektiğini kaydeden Hacıalioğlu, şöyle dedi: “Bu kentleşme sürecine yön veren kamu idarelerinin, siyaset mekanizmalarının rehberinin bilim olması gerekir. İmar planları yapıyoruz. İmar planları yapılırken en önemli verilerden biri zemin değerleri olmalıdır. Zemin değerlerine uyumlu bir plan yapmamız gereklidir. Öyle zeminler vardır ki hiç imara açmamanız gerekmektedir. Öyle zeminler vardır ki hangi yoğunlukta yapı yapılmasını yönlendirir. Yani bilim, mühendislik şunu diyebilir; her koşulda, her yerde sağlam bina yapmanın teknik açıdan imkanları vardır, ama bunun iktisadi, ekonomik yanıyla da birlikte ele alınarak ülkemizin inşaat üretme gerçekliği ile inşaat yapı malzemeleri, üretim sürecinin gerçekliğiyle beraber düşünülerek imar planlarının yapılması önemlidir.”   ‘EN BÜYÜK SORUN ZEMİN’   Van depreminden hemen sonra Mimarlar Odası, İnşaat Mühendisleri Odası, Van Büyükşehir Belediyesi ve Van Valiliği ile birlikte ortak protokol yapılarak hasar tespit çalışmalarına katılan ekibin içinde yer aldığını anlatan Hacıalioğlu, oradaki deneyimlerini ise şöyle paylaştı: “Orada şunu gördük; statik olarak sağlam gözüken ama çok büyük hasar almış yapılarla karşılaştık. Bunları incelediğimizde en belirgin özelliğin uygunsuz zemine inşaatların yapılması gerçeği ortaya çıktı. Yani bodrum kata da bir daire yapmak için tamamen toprak sert zemine bina oturtulmadan, sert zeminle ilişkisi kurulmadan yapılan binaların çok ciddi hasarlar aldığını gördük.  Tasarım hataları da inşaat malzeme kalitesi olan yapılar da vardı ama en temel sorunun zeminle çok ilişikli olduğu ortaya çıktı. Bu Yalova’da da böyleydi. Bu bakımdan yer bilimlerinin, mühendislik, mimarlık hizmetlerinin planlanma süreçlerinin tüm bu verilerin girdisi depreme karşı yaşanabilir bir çevreyi oluşturma da en önemli şeydir. Siyaset mekanizmasının, belediye yönetiminin, kamu idaresinin bunu rehber edinmesi gereklidir.”   ‘KURUMLAR GÜÇLENDİRİLMEDİ, KAPATILDI’   Devlet Planlama Teşkilatı ve Ulusal Deprem Konseyi gibi kurumların kapatılmasına ilişkin değerlendirmelerde bulunan Hacıalioğlu, “Türkiye’deki siyasi iktidar, iradenin birçok alanda olduğu gibi bilimden uzaklaşan yanı var. Bilimden uzaklaşmanın, bilime sırt çevirmenin sonuçlarıdır bunlar. Bu kurumların özerkliği çok önemliydi. Yani bir bilim, meslek ortamının özerkliği orada çalışanların özgürlüğünü de sağlar. Özgür bilim insanı, meslek insanı rehberlik eder. Dolayısıyla bu alanlara ilişkin özgür, özerk yapıların olması ve bunları güçlendirmekte çağdaş devlet yönetiminin gereğidir. Ancak maalesef ülkemizde bunun tam tersi oldu bu kurumların daha çok güçlendirilmesi gerekirken kapatıldı” dedi.    ‘SERMAYE BİRİKİMİ OLUŞTURMANIN ARACI’   Kentsel Dönüşüm Yasası’nın ilk dönemde gayrimenkul yatırım ortaklıkları sahiplerinin “Bizim artık kentlerde, kent merkezlerinde arsa sorunumuz kalmadı” açıklamalarını da hatırlatan Hacıalioğlu, “Kentsel dönüşüm yasası inşaat sektörü üzerinden finansman elde etmek, bir sermaye birikimi oluşturmanın aracı olarak ortaya kondu ve bugüne kadar yapılan örneklerde de bunu net bir şekilde görüyoruz. Yani bir mahalle, ilçe düşünün mahallenin bir adasında böyle bir uygulama var ayrıcalıklı bir imar oluşturuluyor. O ayrıcalıklı imarda karar veren mekanizma oradaki bu kentin sektöre olan ya da konuta olan talebinden oluşan rantı finansmana dönüştüren bir aracı haline geliyor. Temel sorun da bu zaten.  Yoksa gerçekten de bizim konut, yapı stokumuzun iyileştirilmesi, güçlendirilmesi yönünde baktığımızda çok daha farklı modellerin olduğunu söyleyebiliriz” diye belirtti.     ‘DERS ÇIKARIP BİLİME DÖNMELİLER’   Türkiye’nin yüzde 50’ye yakınının kiracı olduğunu ifade eden Hacıalioğlu, bunun da Türkiye’de ciddi bir rant yarattığını, bunun son derece eşitsiz bir durum olduğunu dile getirdi. 1999 Gölcük depreminden sonra getirilen Zorunlu Deprem Vergisi’ne de değinen Hacıalioğlu, toplanan paraların nereye gittiği ve ne olduğunun bu parayı toplayanlara sorulması gerektiğini ifade etti. Zorunlu Deprem Sigortası adı altında ciddi paraların toplandığını ve hükümetin bu paraların akıbetini açıklamak zorunda olduğunu ifade eden Hacıalioğlu, “Yani bunca ölüm üzerinden ders çıkarmak da hiç vicdani bir şey değil ama artık yeter. Bu siyasi iktidar, hükümet, kamu idareleri bunlardan ders çıkarsın. Bilime dönsün, mesleki doğruların uygulanmasına çaba harcasın bundan korkmasın” vurgusu yaptı.   MA/Erdoğan Alayumat