‘Babamın cenazesini bayram günü verdiler, artık hiç bayram kutlamadık’ 2020-01-29 09:11:33 İSTANBUL - Kürt iş insanı Abdullah Canan’ı kararkolda işkenceyle öldüren asker, mahkeme kararına rağmen salıverildi. 24 yıldır hukuk mücadelesi veren oğlu Tayyüp Canan, cenazenin bilinçli biçimde bayram günü kendilerine verildiğini, o günden sonra hiç bayram kutlamadıklarını söyledi.      Devlet politikaları sonucu 1990’lı yıllarda yakılan, yıkılan köylerle on binlerce yurttaş yerinden göç etmek zorunda kaldı. Köy yakmalarına karşı adalet mücadelesini yürütenleri ise daha farklı bir hikaye bekliyor olacaktı. Tıpkı 17 Ocak 1996’da gözaltında alındıktan sonra cansız bedenine bir bayram günü ulaşılan iş insanı Abdullah Canan gibi. Yüksekova Komando Tabur Komutanlığı, 21 Kasım 1995 tarihinde Yüksekova’ya bağlı Befircan (Karlı) köyüne operasyon düzenledi. Abdullah Canan ve akrabaları, operasyonun kendilerine mali zarar verdiği gerekçesiyle operasyonun başındaki Binbaşı Mehmet Emin Yurdakul hakkında, Yüksekova Cumhuriyet Savcılığı’na suç duyurusunda bulundu.    Yurdakul’un tehditlerine rağmen suç duyurusundan vazgeçmeyen Canan, 17 Ocak 1996’da özel otomobili ile Hakkari’ye giderken yol üzerindeki Keremağa Köprüsü Puling Çeşmesi’nde gözaltına alındı. Canan’ı gözaltına alan ise yetkisi dışında yol kontrolü yapan Yurdakul ve ona bağlı askeri birlikti. Canan’ın kullandığı araba 21 Ocak 1996’da Başkale-Van karayolu üzerinde, iki karakol arasında şarampole terkedilmiş halde bulunurken, Canan’ın işkence edilmiş bedeni ise 21 Şubat 1996’da bir bayram günü Yüksekova-Esendere Karayolu, Güldalı köyü civarında bir menfezin altında bulundu.   IŞİD yöntemlerini daha o dönemde Yüksekova Çetesi’nin kendilerine yaşattığını söyleyen Abdullah Canan’ın oğlu Tayyüp Canan, babasının gözaltında katledilme hikayesini ve adalet mücadelelerini anlattı.   ÇAĞIRDIĞI ODASINDA ÖLÜMLE TEHDİT ETTİ   Babasının o dönem şikayetinden vazgeçirilmek için jandarma tarafından çağrıldığını söyleyen Canan, babası ile Yurdakul arasında gerçekleşen görüşmeyi şöyle aktardı: “Babam içeri girer girmez Yurdakul’a, ‘Yerin ne sıcak ama köyümüzü yakıp yıktın. Şu an kış başladı insanlarımız nerede yaşayacak’ der. Bunun üzerine Yurdakul ahlaksız bir şekilde ‘Abdullah Canan yerin ve yatağın bugün sıcak olabilir ama yarın soğuk olabilir’ diye cevap verir. Babam, ‘Tehdit mi ediyorsun? Eğer korkak değilsen; Cumhuriyet Başsavcılığına suç duyurusunda bulundum. Mahkeme kararıyla da yakılıp, yıkılan yerleri tespit ettirdim. Yapmadıysan, aklanırsın. Bu kadar korkuya gerek yok. Eğer durum böyle değilse de, tam tersi bir şekilde iftira attı diye de dava da açabilirsiniz’ der. Bunun üzerine katil ruhlu kişilik sinirleniyor. Ve içeriye bir manga asker çağırıyor. Askerlere hitaben, ‘İyi tanıyın, bana karşı dikleşen Abdullah Canan adlı şahıs budur’ söylemlerle tehditlerde bulunur. Babam bu söylemler üzerine oradan ayrılır.”   ‘BEDELİ NE OLURSA OLSUN…’   Yurdakul’la yapılan görüşmeden sonra babasının belirli aralıklarla takip edildiğini aktaran Canan, “Babam, anneme ‘Bunlar beni takip ediyor. Başıma bir iş gelebilir. Ama bedeli ne olursa olsun bunlara hukuk önünde ders vereceğim’ der. Zaten kısa bir sonra da Hakkari’ye giderken, gözaltına alınması takip edilmesinin bir sonucu olacaktır” diye ifade etti.    Babasının 17 Ocak 1996’da Yüksekova’dan Hakkari’ye gitmeden bir gün önce noterde bazı resmi işlemler yaptığını kaydeden Canan, bu noter işlemlerinin ardından babasının ne zaman Hakkari’ye gideceği bilgisine ulaşıldığını belirterek, “Muhtemelen babam o tarihte de yine takip edildi. Yani 17’sinde Hakkari’ye gideceği bilgisi alınıyor. Yurdakul görevi olmamasına rağmen yol kontrolü yapıyor. Babamı orada gözaltına alıp, Yüksekova Tabur Komutanlığı’na götürüyor. O dönemde iletişim pek gelişmediği için çok geç öğrendik babamın gözaltına alındığını” dedi.   ‘ANCAK VİNÇLE İNDİRİLEBİLİR’   O dönemde üniversite öğrencisi olduğunu ve durumu öğrenir öğrenmez Yüksekova’ya gittiğini söyleyen Canan, “Amcam Esat Canan’la beraber Yüksekova’ya geçtik. Yüksekova’da tüm resmi kurumlara başvurduk. Herkesle görüştük. Babamın kullandığı araç 4 gün sonra Van-Başkale karayolu üzerinde iki karakolun arasında bir uçurumdan bırakılmış bir şekilde görüldü. Bilirkişi, ‘Bu araç ancak ve ancak bu uçuruma vinçle indirilebilir’ tespiti yaptı” diye anlattı.    ‘BU ARACI VİNÇ İNDİRMİŞSE KİM YAPTI?’   Araç bulunduktan sonra dönemin Hakkari Valisi’yle görüştüğünü anlatan Canan, yapılan görüşmeyi ise şöyle anlattı: “Vali, bana ‘Yurdakul böyle bir şey yapamaz’ dedi. Bunun üzerine Vali’ye, ‘Sayın Vali bu adamın yol arama yetkisi var mı? Yok. Peki, niye yol araması yaptı. Babam şehir dışına çıkarken, polis kaydını almış. Peki, Yeniköprü Hakkari-Yüksekova-Van yol ayırımına gitmemiş, bu yol ayırımı kimin gözetiminde, devletin gözetiminde değil mi? Evet. Peki, bu yol ayırımında bu araç nasıl askeri noktayı geçti de, Van Başkale ilçesindeki bir uçurumun kenarına bırakıldı. Bu yol aramasını yapan kim?’ dedim. Savcılığın yaptığı keşif tutanağını gösterdim. Peki, iki karakol arasında bu araç bulunmuşsa, bu aracı vinç indirmişse bunu kim yaptı? Vali sustu, sadece sustu. Sustu ve hiç cevap vermedi.”   ‘SAĞ ALDINIZ SAĞ İSTİYORUZ’   Babasının gözaltında kaybedilmemesi için Yüksekova Hükümet Konağı ve Tabur Komutanlığı'nın önünde eylemler yaptıklarını anımsatan Canan, “Biz, ‘Abdullah Canan’ı sağ aldınız sağ istiyoruz’ deyip eylemler yaptık. Bize saldırılar oldu. Her türlü baskıya maruz kaldık. Ama vazgeçmedik. Biz vazgeçmeyince onlar da ‘Bunlar vazgeçmeyecekler, en iyisi biz bunlara bu cenazeyi verelim’ diye düşünmüş olacaklar ki…” diye konuştu.   ‘YÜZÜNDEKİ BENİ BİLE KESMİŞLERDİ’   Çetin bir mücadeleden sonra 35 günün ardından babasının cenazesinin Güldalı köyü civarında bir karakola 300 metre uzaklıktaki menfez altında bulunduğunu söyleyen Canan, “Yakın mesafeden 7 kurşunla öldürülmüştü. Boğazı kesilmişti. Babamın yüzünde bir beni vardı, hayrandım o benine, onu bile kesmişlerdi. Babamın cenazesinin bulunduğu gün bir bayram günüydü. Düşünebiliyor musunuz? Bir bayram günü size bir cenaze getiriliyor. Bunlar bilinçli yapılan şeylerdir. Yapılmak istenen şey bizlere bayramı yasaklamaktı. Zaten o günden sonra bizim evde bayram kutlanmadı” diye belirtti.    ‘BİR GÜÇ BUNLARI SALDI’   Babasının cenazesinin bulduktan sonra adalet arayışlarından vazgeçmediklerini söyleyen Canan, “Yurdakul’un dışında kimsenin babamı öldüremeyeceğini söyledik. Bunun üzerine katilleri yargılamaya başladılar. Tabur’da görev yapan itirafçı Kahraman Bilgiç savcılığa verdiği ifadede, taburda babama işkence yaptığını ve katil Yurdakul’un talimatıyla Bölük Komutanı Yüzbaşı Nihat Yiğiter tarafından öldürüldüğünü söyledi. Yine aynı şekilde Albay Kamber Oğur, olayın geliştiği yılın Şubat ayında babamın taburun revirinde başı sarılı bir vaziyette gördüğünü söyledi. Diyarbakır Devlet Güvenlik Mahkemesi (DGM) soruşturma açtı. Katiller, mahkeme kararıyla cezaevine girdiler ama mahkeme kararı olmaksızın cezaevinden salındı. Düşünebiliyor musunuz? Bir güç bunları saldı. Mahkeme diyor bunların içeri de olması gerekir” şeklinde konuştu.    ‘KARAR GÜLÜNÇTÜR’   Davanın mahkemeler arasında gelgitlerinden sonra Hakkari Ağır Ceza Mahkemesi kararıyla sanıklar hakkında beraat verildiğini söyleyen Canan, “Türkiye yargısında sonuç alamayınca Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne (AİHM) başvurduk. AİHM, vermiş olduğu karar aynı şu şekilde: ‘Türkiye yargısının vermiş olduğu karar gülünçtür. Türkiye yargısının vermiş olduğu karara şaşırmamak gerekir. Canan’ı gözaltına alınıp işkence edenleri isimleri bellidir. Bu şahsılar Canan’ı katletmişlerdir.’ Ve AİHM, Türkiye’yi 2007 yılında mahkum etti” şeklinde konuştu.     ‘AİHM KATİLLERİ TEŞHİR ETTİ’   “AİHM kararıyla bu katiller teşhir edildi” diyen Canan, “Gün gelecek buna inanıyorum. Bu katiller bağımsız yargıçlar tarafından yargılanıp, gerekli cezalar alacaklardır. Bunları koruyup kollayan zihniyetlere, sesleniyorum; adalet bir gün size de gerekli olacak. Bu katilleri koruyup, kollamayın ve yargı önüne çıkarın. Bu katilleri, AİHM’in verdiği karar doğrultusunda yargılayın ve cezalandırın. Adaletin olmadığı yerde, cinayetler olur, katiller türer. Biz artık bu katillerin türememesini istiyoruz" ifadelerini kullandı.   ‘ACIMIZ YANAN KOR BİR ATEŞ’   “Galatasaray Meydanı bu katilleri teşhir ettiğimiz bir mekandı. O yüzden yasakladılar. Peki, yüreğimizdeki acıyı ve adalet arayışımızı nasıl yasaklayacaklar” diyen Canan, sözlerini şöyle sonlandırdı: “Bu acı yanan kor bir ateş. Bu acımız ancak ve ancak gerçeklerle yüzleştirildiği ve katillerle yüzleştiğimiz gün diner. Ve inanıyorum gerçek bir adaletin önünde bu katiller bir gün yargılanacaklar.”   MA / Naci Kaya