Temelli: Kürtlerle düşman değilsen, bu savaş ve zulüm neden? 2019-10-17 16:38:36   İZMİR – Partisinin İzmir İl Örgütü önünde yapmak istediği savaş karşıtı açıklamanın engellenmesi ardından konuşan HDP Eş Genel Başkanı Sezai Temelli, Kuzey ve Doğu Suriye’ye yönelik saldırılara değinerek, Cumhurbaşkanı Erdoğan'a "Kürtlerle düşman değilsen bu savaş ve zulüm neden?" diye sordu. Temelli, "Kobane’de IŞİD'i Suriye Demokratik Güçleri dediğimiz güçler durdurmuş ve dünyayı bir felaketin eşiğinden kurtarmıştı. Böyle mi ödüyorsunuz minnet borcunuzu?" dedi.  Halkların Demokratik Partisi (HDP) Eş Genel Başkanı Sezai Temelli, partisinin İzmir İl Örgütü’nün kayyumlara karşı toplumsal dayanışma temalı “Demokrasi İçin Buluşuyoruz” şiarıyla il binasında basın toplantısı düzenledi. HDP Muğla, Manisa, Aydın, Denizli, Antalya ve İzmir İl ve ilçe yöneticilerin katıldığı açıklama yurttaşlar parti binası içine sığmadı. Kitle bina önüne çıkarak, HDP Eş Genel Başkanı Sezai Temelli karşılamak isterken polis valiliğin 15 günlük eylem ve etkinlik yasağını ileri sürdü. Ardından polis, Eş Genel Başkanı kitleden ayırdıktan sonra kitleyi kalkanlarla il binası içine koydu. Duruma tepki gösteren yurttaşlar, parti binası camlarına çıkarak, "Biji Berxwedana Rojava","Direne diren kazanacağız" ve "Baskılar bizi yıldıramaz" sloganları attı. Kitle ardından il binasında toplantı salonuna geçti. Burada konuşan HDP Eş Genel Başkanı Sezai Temelli öncelikle parti binası önünde yapılmak istenen basın açıklamasının engellenmesine tepki gösterdi. Temelli’nin gündeme dair değerlendirmelerde bulunan konuşmasından satır başları şöyle: “Biraz önce parti il binamızın önünde yaşananları bütün dünya gördü. Gördükleri sizin gücüdür ve onların korkusudur. Binlerce polisi yığmışlar basın açıklamasından ve mitinglerimizden korkuyorlar. Bir araya gelmemizden, yan yana gelmemizden ve hakikatin sesinden korkuyorlar. Bu korku onların ecelidir. O denli acize düşmüşler tükenmişler. Bugün bu ülkenin bütün kentlerinden valilik kararıyla basın açıklaması yapılamaz diye karar alıyor. Emniyet güçleri ve emniyet müdür yardımcıları bu kararı uyguluyor. Bu karar anayasaya aykırıdır. Bu karar başlı başına bir suçtur. Bende buradan diyorum bu suçtan yargılanacaksınız. Tüm bunların hesabını soracağız.   'SAVAŞA KARŞI SESİMİZİ GÜÇLÜ BİR ŞEKİLDE DUYURACAĞIZ'   Şimdi çok önemli nedenimiz var bu savaşı durdurmak. Barışın sesimiz ne kadar güçlü çıkarsa bu savaş o kadar çabuk biter. O yüzden de Türkiye'nin her yerinde savaşı durdurmak ve mücadele etmek için sessimizi mutlaka yükseltmeliyiz. Bu savaşa karşı çıkıyoruz. Çünkü bu savaşın haklı nedeni yok ama bu savaş hukuksuz, haksız ve vicdansızdır. Bu savaşa karşı çıkanların sessi çıkılmasın diye her gün bu ülkede şiddetin sessi yükseliyor. Talimatla çalışan mahkeme savaşa karşı çıkanları gözaltına alıyor ve tutukluyor. Tüm bunlara karşı asla yılmayacağız. Geri adım atmayacağız. Savaşa karşı sessimizi daha güçlü bir şekilde her yerde duyuracağız.   'SAVAŞA SAVAŞ DEMEYE DEVAM EDECEĞİZ'   Diyorlar ki ‘buna savaş demeyin’. Ne diyelim? Ordunun yarısı ülkenin güney sınırında. Ordunun 3'te biri Suriye'ye girmiş. Kendi bakanları ve milletvekilleri savaş diyor. Bizzat kendisi fetih diyor. Biz savaş işgal deyince 'hayır' demeyin diyorlar. Niye demeyelim? Biz savaşa savaş diyeceğiz ki bu savaşı durdurabilmek için tüm savaş karşıtları yan yana gelsin. İşte bundan korkuyorlar. Çünkü bu ülke savaşı istemiyor. Bu ülke barışı istiyor. Bir arada yaşam iradesi ancak barışla mümkün kalınabilir. Oysa bu iktidar savaştan besleniyor. Savaş politikalarıyla ayakta durmaya çalışıyor. Ayakta duramayacaklar. Öyle bir çökecekler ki bir daha da ayağa kalamayacaklar.   'KÜRTLERLE DÜŞMAN DEĞİLSEN BU SAVAŞ VE ZULÜM NEDEN'   Savaştan beslenenler tüm halka zulmü ve şiddeti dayatmaya devam ediyorlar. Bu savaşın olmaması gerektiğini 10 yıldır söylüyoruz. 10 yıldır Suriye üzerinde hayal kuranlar, Emevi Camisi’nde namaz kılanlar bu alt emperyal hevesleriyle aslında Türkiye'yi bir uçurumun kenarına getirdiler. Şimdi de bu uçurumun kenarından ülkeyi aşağıya itmek istiyorlar. Sadece Türkiye için değil Suriye için de aynı şey geçerlidir. Suriye halkları da bugün zulüm ve savaş altındadır. Ölümle yüz yüzedir. Tüm bunların müsebbibi bu iktidardır. Bu iktidarın Kürt düşmanlığıdır. Şimdi çıkmış diyor 'biz Kürtlerle düşman değiliz. Biz Kürtlere düşmanlık yapmıyoruz. Kürtler bizim kardeşimizdir'. Peki bunca ölen kimdir? Efrin'de 175 bin kişi, bugün Suriye'de Rojava'da 275 bin kişi yerinden yurdundan oldu. Bunun 70 bini çocuk. Peki Kürtlerle düşman değilsen bu savaş ve zulüm neden? Bu kadar ölüm neden? Şuan 211 sivil ölmüş durumda. Kimyasal silahla öldüğü söylenen insanlar var. Onların görüntüleri var. Suriye'de barışı savunan insanlar zalimce katledildi. Bunun görüntüleri var.   'DURUM BU KADAR VAHİMDİR'   Uluslararası kamuoyu nezdinde bir çetenin işlemiş olduğu suçlar bugün Türkiye Cumhuriyeti ile anılıyor. Durum bu kadar vahimdir. Tüm bunun arkasında yatan Kürt düşmanlığıdır. Çünkü Kürt düşmanlığı üzerine bir siyaset, bir iktidar yaratmaya çalıştılar. Kürtler ve Türkler bir arada yaşamaya çalışıyorlar. Bir arada yaşamaya devam edecekler. Sayın Öcalan'ın dediği gibi 'Kürtler Türksüz, Türkler Kürtsüz olmaz'. Olmayacağız ama öyle kardeş hukukuyla değil. Eşit yurttaş temelinde tüm haklarımız ve statülerimizle bir arada olacağız. Bu düşmanlık tohumu ekmeye çalışanlar da nasıl ki kayyumları süpürdüğümüz gibi bunları da süpüreceğiz. Bunları tarihin çöplüğünde, faşizm çöplüğünde ve o utanç tablosunda yerlerini alacaktır.   'DÜNYAYI FELAKETİN EŞİĞİNDEN KURTARMIŞTI'   Kürt düşmanlığından gözleri o kadar kararmış ki bu selefi ve cihatçı gruplarla birlikte her türlü katliama göz yumuyorlar. Efrin'de yaptılar, uyardık. Efrin Efrinlilierindir dedik. Bu ÖSO'cu çetelerle olmaz dedik. Dinlemediler. Bu ÖSO dediğimiz çete İŞİD ve El Kaide artığıdır. Üzerlerindeki kıyafetleri değiştirdiğine bakmayın. Bu çetelerden medet umanlar şimdi selefi bir kuşak yaratma peşinde. 800 IŞİD'li kaçmış nerede olduğu bilinmiyor. Dünya yeniden bir felaket eşiğine sürükleniyor. 12 bin IŞİD'li yarın akıbeti ne olacak bilinmiyor. İdlib'te 10 binden fazla bu selefi gruba ait çete var. Bunların aileleri ile beraber toplam 70 bin kişi var. Bunların ne olacağı bilinmiyor. Yani Ortadoğu'da Türkiye'yi neyin beklediğini bilinmiyor. Oysa Rojava'da huzur ve barış vardı. Selefi gruplar yenilmişti. Kobane’de bunları tam da işte bugün Suriye Demokratik Güçleri dediğimiz güçler durdurmuştu. Dünyayı bir felaketin eşiğinden kurtarmıştı. Böyle mi ödüyorsunuz minnet borcunuzu?   'NEDEN MEKTUBA CEVAP VERMİYORSUNUZ?'   Almışlar ellerine bir harita o bölgeyi ele geçirip orada inşaat yapacaklarını söylüyorlar. İşte bunların aklının çalıştığı tek şey budur. Bunlar beton akılıdır. Bunlarda beyinin sıvası kalmamıştır. Çimento dökmüşler. Akılları fikirleri inşaat. İnsanları yerinden yurdundan edecek. İnşaat sektörünü kurtaracak. Oraya bu selefi gruplarla beraber Suriyeli mültecileri yerleştirecek aklınca. Bir taşla bir kaç kuş vuracak.  Bu başlı başına Cenevre Sözleşmesi’ne göre suçtur. Nasıl bu ülkeyi bu hale getiriyorsunuz? O yüzden ben bu ülkede bütün halklara bütün haysiyetli yurttaşlara sesleniyorum. Kürtleri yalnız bırakmayın. Onurunuza ve geleceğinize hep beraber sahip çıkın. Bugün bütün dünya savaşın durması için kınama mesajı yayınlıyor. Kınama yetmez. İnisiyatif alınmalıdır. Uluslararası kurumları, uluslararası sağlık örgütünü ve herkesi göreve çağırıyoruz. Biran önce bu insanlık dramına son verelim. Türkiye bu itibarsız dış politikadan biran önce kurtulmalıdır. Bu başlı başına bir zulüm ve şiddetidir. Türkiye bunu hak etmiyor. Bu mektupları hak etmiyor. Bir Cumhurbaşkanına bu mektup nasıl yazılır? İşte ülkenin sürüklendiği durum budur. Her türlü itibarsızlığa açığız. Dilim varmıyor, bu denli itibarsızlaştığımız tarihte görüşmemiştir. 9 Ekim’de mektup gelmiş, bugün ayın 17'si neden cevap vermiyorsun? Bu nasıl bir kabullenmedir? O mektupta yazılanları kabul mü ediyorsunuz? Bütün efelenmeniz masum insanlara. Bugüne kadar yapılanlar altında sadece kendisi ezilmiyor. Sadece iktidarı ezilmiyor. Bütün ülkeyi eziyor. O yüzden bu ezilmeye itirazımız var. O yüzden kabul etmiyoruz. Ne Trump'ın mektubunu ne de bu iktidarı kabul etmiyoruz.     'HERKESİ FAŞİZME DUR DEMEYE ÇAĞIRIYORUZ'   Bugün bu savaş Kürtleri Kürt halkını mağdur ettiği kadar bütün halklarımızı mağdur ediyor. Şiddet her yerde. Demokrasinin önü kesilsin diye, bu ülke bu otoriter rejime mahkum olsun diye bu savaş dayatılıyor. Demokrasiden kaçanlar demokrasi isteyenlere karşı adeta bir şiddet seliyle o demokrasi isteyenlerin önüne katıp yok etmeye çalışıyor. Edemeyecekler. Tıpkı geçmişte olduğu gibi bugünde en güçlü şekilde direneceğiz. Omuz omuza barış deyip mutlaka savaşa, bu iktidarın zulüm ve şiddet politikasına karşı çıkacağız. Eğer bugün itiraz etmesek ve karşı çıkmasak kimsenin şüphesi olmasın bu zulüm herkesin kapısını çalar. Herkese bu zulmü dayatır. Bugün savaşa dur demek topyekun bir hak mücadelesidir. O yüzden herkesi demokrasi cephesinde, demokrasi ittifakında faşizme karşı buluşmaya çağırıyorum.   '3 ŞEYE SON VERİLMELİDİR'   Meclise sesleniyorum, orada bir partinin milletvekili değilsiniz. Önce halkın temsilcilerisiniz. Halkın yararına olmayan sırf iktidarın çıkarı uğruna ellerinizi kaldırıp indiremezsiniz. Bu halk o elleri kırmasını çok iyi bilir. O yüzden ülkemizin geleceği için ve Suriye'nin geleceği için siyasi çözüm üretmek zorundayız. Cumhurbaşkanın ve bakanlarının düştüğü durum ortadadır. O yüzden biran önce meclis inisiyatif almalıdır. Meclis 3 şeye son vermelidir. Bir savaşa son demelidir. Bu savaşı biran önce bitirmelidir.  İki kayyum rejimine son vermelidir. Bu kayyum anlayışına son vermeli. Üç tecride son vermeli ve sayın Öcalan ile biran önce görüşülmelidir. Bu 3 son bu ülke için yeni bir başlangıç olacaktır. Tecrit, kayyum ve savaş politikalarına devam ederseniz bu ülkenin geleceği felaketten başka olmaz.   'SOKAKLARDAN ÇEKİLMİYORUZ'   Bugün burada çok daha kalabalık bir şekilde gelip miting yapacaktık. Şimdi yerlerimize döndüğümüzde neredeysek her yerde sesimizi yükseltiyoruz ve her kapıyı çalıyoruz. Bu 3 sondan kurtulmak için, demokrasi için ve onurlu bir barış için 7/24 çalışıyoruz. İstedikleri kadar basın açıklamalarını yasaklasınlar ya da meydanları yasaklasınlar. Bütün sokaklar bizimdir. Asla sokaklardan çekilmiyoruz."