12 Eylül’den bugüne yargı: Dün maddi kanıta ihtiyaç vardı bugün yok 2019-09-11 11:39:10 ANKARA – Avukatlık yaptığı 12 Eylül dönemi ile bugünkü yargılama pratiğini kıyaslayan Kazım Bayraktar, aradaki farkı “12 Eylül döneminde maddi kanıt elde etme kaygısı duyulurdu, maddi kanıt bulunamazsa işkence ile imzalatılan ifadeler kullanılırdı. Ancak bugünkü yargılama maddi kanıta bile ihtiyaç duymuyor” sözleriyle özetledi.   Dönemin Genelkurmay Başkanı Kenan Evren liderliğindeki cuntacı askerlerin 12 Eylül 1980 yılında yaptığı darbe ile karanlık bir tünele sokulan Türkiye, ülkeyi aydınlığa kavuşturma iddiasıyla iktidara gelen farklı siyasi anlayışlara rağmen aradan geçen 39 yılda hala o tünelden çıkmış değil. Ülke bugün hala demokrasiden hukuka, ekonomiden toplumsal yaşama ve eğitime kadar adeta kapkara bir örtü altında.   İHRAÇLAR, İŞKENCE, SİVİL ÖLÜMLER...   Emir-komuta zinciri içerisinde örülüp 1983 yılına kadar devam edem askeri darbe yönetiminde 650 bin kişi gözaltına alındı,  Bin 683 bin kişi fişlendi, 210 bin dava açıldı. Bu davalarda 230 bin kişi yargılandı, 49’u kişi idam edildi, 388 bin kişiye pasaport verilmedi. 30 bin kişi "sakıncalı" olduğu için işinden, 14 bin kişi ise vatandaşlıktan çıkarıldı. 30 bin kişi siyasi mülteci olarak yurtdışında yaşamaya başladı. Darbe süreci, özellikle yeni gelişen Kürt hareketini ve Türkiye devrimci hareketini yok etmeyi hedefledi.    Bu dönemde 171 kişinin işkence nedeniyle öldüğü belgelenirken, cezaevlerinde 144 kişi ‘kuşkulu’ biçimde öldü. Cezaevlerinde 16 kişi “kaçarken” vurulurken, 95 kişi cezaevlerinde “çatışmalarda” yaşamını yitirdi, 73 tutukluya “doğal ölüm raporu” verildi.  14 kişi cezaevlerindeki uygulamaları protesto amacıyla başladıkları açlık grevlerinde hayatını kaybetti.   Bu dönemde 23 bin 763 dernek ve kuruluşun kapatıldı. 3 bin 854 öğretmenin işine son verildi. 120 öğretim görevlisinin, 47 hakimin işine son verildi. 7 bin 233 devlet memuru sürgün edildi.    400 gazetecinin cezalandırılması istenirken, yargılanan gazeteciler için 4 bin yıl hapis cezası istendi. Gazetecilere verilen hapis cezası toplamı 3 bin 315 yıl 6 ay olurken, 31 gazeteci cezaevine girdi. Bu dönemde 300 gazeteci saldırıya uğradı ve 3 gazeteci öldürüldü.   Türkiye’yi neo-liberal sistemi entegre etme amacı da 24 Ocak Kararları ile sonrasında gelen hükümetler tarafından hayata geçirildi.   39 AY SÜRDÜ 139 KHK ÇIKARILDI    Yaklaşık 39 ay süren 12 Eylül Darbesi döneminde çıkarılan 139 Kanun Hükmünde Kararname (KHK) ile 669 yasa da değişiklikler yapıldı. 1980 darbesi sonrasında yapılan Anayasa referandumu ile getirilen 1982 Anayasa’sı (Darbe Yasası) hala Türkiye’de güncelliğini “anayasasızlık” eleştirileri altında koruyor.   12 EYLÜL’Ü AŞAN UYGULAMALAR   Günümüzde, 12 Eylül’ü aşan anti-demokratik uygulamalar yaşandığı yönünde eleştirel muhalefet tarafından dile getiriliyor. AKP döneminin istatistikleri bu eleştirileri doğrular nitelikte.    2014 yılında “İç Güvenlik” paketi yasallaştı. 12 Eylül döneminin asker ve tankların yerini zırhlı araçlar, TOMA ve polisler her kentte almaya başladı.    2015 yılında açıklanan 28 Şubat Dolmabahçe Mutabakatının reddi, yeni bir 12 Eylül rejiminin geldiği işaretini verdi. 7 Haziran 2015 seçimlerinin AKP’nin iktidardan düşmesi ve seçimi işlevsiz kılması “sivil darbe” olarak adlandırıldı.  Baskının boyutu, 24 Temmuz 2015 tarihinde Kürt sorunda çatışma politikasının verilmesiyle artırıldı. 16 Ağustos 2015 tarihinde "sokağa çıkma yasakları" başlatıldı ve "Özel Güvenlik Bölgeleri" ilan edildi. Bu kararlar 12 Eylül’ün sıkıyönetim uygulamalarıyla karşılaştırıldı. Baskı ve çatışma politikalarına karşı çıkanlar ise, “10 Ekim Barış Mitingi”ne yönelik DAİŞ saldırısında olduğu gibi, kamu görevlilerinin ihmalleri altında katledildi.   2015 YILI 1990’LARI ARATTI!   Ağustos 2015’te başlayan sokağa çıkma yasaklarında yüzlerce sivil öldürüldü. 12 Eylül’ün devamı niteliğindeki 1990’ların köy boşaltmalarının yerini kent yıkımları aldı. Bu dönem güvenlik güçlerine sınırsız yetki verildi. Cizre’de en küçüğü 3 aylık Miray bebek olmak üzere 251 kişi katledildi. Türkiye İnsan Hakları Vakfı (TİHV) raporuna göre 16 Ağustos 2015-10 Nisan 2016 tarihleri arasında 338 sivil sokağa çıkma yasaklarında katledildi.   ASKERİ DARBEDEN SİVİL DARBEYE   Sokağa çıkma yasaklarıyla birlikte, AKP hükümeti tarafından 2016 yılı Temmuz ayında “Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Kanunu ile Baz Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı" adı altında bölgede görev yapan askerlerin yargılanmasının önüne geçen nitelikteki tasarı Meclis’ten geçirildi. Muhalefet bu tasarıyı “Darbe Tasarısı” olarak eleştirdi. 15 Temmuz 2016 yılında darbe girişimi gerçekleşti. 20 Temmuz 2016 yılında ilan edilen Olağanüstü Hal (OHAL) Uygulaması, 3 yıl sürdü.    20 Temmuz tarihi bu kez sadece Kürt siyasisi hareketi tarafından değil, tüm muhalefet tarafından “sivil darbe” olarak adlandırıldı. OHAL ilanın sonra 2016 yılı Kasım ayında seçilmişlere yönelik tutuklamalar başladı. 2016 yılında HDP Eş Genel Başkanları Selahattin Demirtaş ve Figen Yüksekdağ’ında aralarında bulunduğu HDP’li milletvekilleri tutuklandı. Kürt siyasi hareketi ve demokratik muhalefet bu süreci “4 Kasım darbesi” olarak adlandırıldı.   YENİDEN 12 EYLÜL UYGULAMALARI   OHAL döneminde 32 KHK çıkartıldı ve onlarca kanun maddesinde Meclis devre dışı bırakılarak değişiklik yapıldı. KHK’ler ile 100 bini aşkın kamu görevlisi işinden çıkartıldı. Medya kuruluşları ve sivil toplumda çalışma yapan dernek ve vakıflar kapatıldı.    12 Eylül’den sonra sistematik devlet pratiği haline dönüşen “zorla kaybetme” 2016 yılından sonra tekrar gündeme geldi. Toplam 39 kişi zorla kaybedildi. Çoğundan halen haber alınamıyor. 12 Eylül’ün simgesi haline gelen işkence ise, 2016 yılıyla birlikte sokağa taştı. Birleşmiş Milletler İşkence ve Kötü Muameleye Karşı Özel Raportörü, darbe girişimi sonrası Türkiye’de yaptığı incelemelerde özellikle cezaevlerinde işkencenin yaşandığını duyurdu.  Sonrasında 12 Eylül’deki işkence fotoğraflarını aratmayacak şekilde Şapatan, Halfeti, Muğla’da işkence görüntüleri servis edildi.   Yine hala gündemde olan kayyum politikaları ise, 12 Eylül’ün özel yetkileriyle donatılmış valileriyle özdeşleştiriliyor. HDP’li Van, Diyarbakır, Mardin belediyelerine atanan kayyumlar sonrasında toplumsal etkinliklere izin verilmezken, sert müdahaleler ve ablukalar devam ediyor.     ‘HALA İNSANLIĞA KARŞI SUÇLAR İŞLENİYOR’   12 Eylül döneminde Ankara’da üniversite son sınıf öğrencisiyken gözaltına alınan ve üç farklı cezaevinde kalan 78’liler Derneği Ankara Şube Başkanı Hüseyin Esentürk, geçen 39 yıla rağmen 12 Eylül ile hesaplaşılmadığı görüşünde.   O günden bu güne çoğu şeyin değişmediğini, tersine arttığını belirten Esentürk, “12 Eylül şuanda AKP eliyle devam ettiriliyor. Yüzde 10 seçim barajıyla, tek tip elbise dayatmasıyla, anayasa değişikliğiyle ve kayyumlarıyla devam ediyor” dedi.    Bu coğrafyada yaşayan bütün halkların demokrasi içerisinde yaşamaya layık olduğunu söyleyen Esentürk, şunları belirtti: “Bu anlamda demokrasiyi kesintiye uğratacak bütün uygulamalara karşı çıkmalıyız. Darbeleri yapan kesimlerle mutlaka hesaplaşmalıyız. Ama iktidar darbecilerle hesaplaşmak yerine, darbeye karışanlar ve darbe zamanında suç işleyenleri ödüllendirmeye devam ediyor. Bu suçu işleyenlerin ölmesi suçu ortadan kaldırmıyor, bu suç ortada olduğu surece hesaplaşma iklimi yaratılmadığı sürece ülkede demokrasi iklimli tesis edilemez.”   ‘12 EYLÜL’DE MADDİ KANIT ARANIRDI!’   Darbe döneminde avukatlık yapan Kazım Bayraktar ise, 12 Eylül ile bugünkü yargı pratiğini karşılaştırdı.  Bayraktar, 12 Eylül’ün siyasal koşuları ile bugünün siyasal koşullarının aynı olmadığını ancak yargılamalar açısından her iki dönemin yargı sisteminin iktidarların siyasal hedeflerine göre biçimlendiğini ifade etti.   Bayraktar, buna dair şu değerlendirmede bulundu: “İktidar kimin elindeyse yargıyı muhaliflere karşı bir silah olarak kullanmıştır ve yargı sistemini de buna el verir bir şekilde yeniden yapılandırmıştır. 12 Eylül; devleti yeniden yapılandırırken, AKP iktidarı özellikle 15 Temmuz darbe girişiminden bu yana ve 2010 Anayasa değişikliklerini de arkasına alarak hızlı bir şekilde yargıyı yeniden yapılandırdı. 12 Eylül yargılamalarıyla bugün yargılamaları arasında kanıt ölçeği açısından fark var. 12 Eylül döneminde maddi kanıt elde etme kaygısı duyulurdu, maddi kanıt bulamazsa işkence ile imzalatılan ifadeler kullanılırdı.   12 Eylül döneminde gözaltı süresi 90 güne çıkarıldığını, sonrasında 45 güne indirildi. Bu aynı zamanda işkence süresiydi. Hazırlık soruşturmasında avukat bulundurmak mümkün değildi.  Bugün avukat da bulundurabiliyor, isterseniz susma hakkını da kullanabilirsiniz. Ancak bugünkü yargılama maddi kanıta ihtiyaç duymuyor. Bugün gündelik yaşam içerisinde yaptığımız her şey örgüt üyeliğine kanıt olabilir, ifade ettiğimiz her düşünde örgüt propagandası olabilir. İşkence açısından 12 Eylül çok kötüydü ama yargılamadaki hukuk ilkeleri açısından baktığımızda bugünün yargılamaları 12 Eylül’ün gerisindedir.”    ‘TOPLUMSAL KESİMLERDE MAYALANAN BİR ÖFKE VAR’   12 Eylül’de işkencecilerin göstermelik de olsa yargılanabildiğini belirten Bayraktar,  bugün ise cezasızlık politikaları açısından kamu yöneticilerine yönelik yargılamaların 12 Eylül’den daha geriye düştüğünün altını çizdi.   Bayrakta son olarak şunları ekledi: “İktidar bundan da cesaret alarak yargısız infaz yapmayı, kayıpların sayısını artırmayı ve işkence ile sorgulama yapmayı istiyor. Henüz siyasal koşuları çok hazır değil ve yargılananlar genellikle dik duruyorlar.  Bu dik duruş iktidarda gerileme yaratıyor.  Bunun yanında toplumsal kesimlerde mayalanan bir öfke var. Gezi deneyimi var. Bunlardan da hareketle 12 Eylül kadar fütursuzca işkence ve infaz uygulamasını henüz yapamıyorlar. Ama bunu yapmayacakları anlamına gelmez. Bugün yaptıkları,  gelecekte yapacaklarının bir göstergesi aslında.”   MA / Zemo Ağgöz