39 yıldır süren hukuksuzluk hali: 12 Eylül 2019-09-11 10:26:33 DİYARBAKIR – 12 Eylül Darbesi döneminde Diyarbakır Cezaevi’nde kalıp, ağır işkenceler gören isimler, aradan 39 yıl geçmesine rağmen devlet ve hukuk adına halen değişen bir şey olmadığını ifade etti. Üzerinden 39 yıl geçen 12 Eylül Askeri Darbesi, vücut bulan hukuksuzluk hali içerisinde işlenen cinayetler, yapılan idamlar, kötü muamele ve insan hakları ihlalleriyle Türkiye tarihinin en karanlık sayfaları olarak kayıtlara geçti. Bu dönemde ağır bedeller ödeyen bir kesimlerden biri de Kürtler oldu. Döneme dair hafızalara kazınıp, sembolize eden mekanların başında ise Diyarbakır 5 Nolu Cezaevi geldi.   3 KİPRİT ÇÖPÜ…   Diyarbakır zindanında ağır işkencelere maruz kalan tutuklulardan Mazlum Doğan, cezaevi koşullarını protesto eden 21 Mart 1982’de ardından 3 kibrit çöpü bırakarak hayatına son verdi. Doğan’ın bıraktığı direniş ruhunu ise tarihe “Dörtler” olarak adlarını yazdıran Ferhat Kurtay, Eşref Anyık, Mahmut Zengin ve Necmi Öner takip etti. Yapılan insan dışı uygulamalara karşı 14 Temmuz 1982’de başlatılan ölüm orucu eyleminde ise eyleme öncülük eden Mehmet Hayri Durmuş’la birlikte, Kemal Pir, Ali Çiçek ve Akif Yılmaz yaşamlarını yitirdi. Diyarbakır 5 No’lu Cezaevi’nde 1981-84 yılları arasında tam 34 tutuklu yaşamını yitirdi.   O dönem burada kalan, uygulanan vahşete maruz kalıp, tanıklık eden isimler arasında yer alan Ahmet Candan ve Ahmet Andıç, o dönemi anlattı.    12 Eylül darbesinden 4 ay önce tutuklanıp Diyarbakır Cezaevi’ne konulduğunu belirten Ahmet Candan, 65 yıllık yaşamının farklı dönemlerinde tam 17 yıl cezaevinde kaldığını paylaştı. Candan, Diyarbakır Cezaevi’nde o dönem maruz kaldığı işkenceleri ise şu sözlerl dile getirdi:   “Cezaevindeyken aniden sesler geldi. Bu ses postaların sesiydi. Birden bulunduğumuz koğuşlara girdiler ve hepimizi sıraya dizip işkenceden geçtiler. Aradan 3 gün geçtikten sonra daha önce orada çalışan bütün gardiyanların yerine kendisini cezaevine gönüllü yazan kişileri getirdiler. Ve o günden sonra işkence başladı.  Kaba dayaktan psikolojik dayağa kadar her şey vardı. Anlatmaya kalksak bunu ne kaydedecek kaset ne de yazacak kitap vardır.    ‘DİRENENLER SAYESİNDE TOPLUM AYAKTA’   3 yıl boyunca kesintisiz bir şekilde 24 saat işkence yapıldı. İşkence yapanlar o kadar insanlıktan çıkmışlardı yeni yeni teknikler çıkarıyordu. Elektrik verme, falakaya yatırma, çıplak bir şekilde yürütüp marş okutmak, dışkı yedirme bunlar sadece bazıları. Bunlar toplumun da bildiği şeyler.”    Diyarbakır zindanının toplumun zihninden işkencenin yanı sıra direnişi de anımsattığını vurgulayan Candan, o gün direnenler sayesinde bugün toplumun ayakta kalabildiğini ifade etti.   ‘DEĞİŞEN BİR ŞEY YOK’   12 Eylül’de yaşadıklarının daha dün gibi aklında olduğunu dile getiren Candan, “Aradan 39 yıl geçmesine rağmen halen devlet ve hukuk adına değişen bir şey yok. Hukuk halen aynı hukuk.  Zaten 12 Eylül Anayasası halen yürürlükte. Cezaevlerindeki durum ise, daha da kötü bir hal almış durumda. Daha önce cezaevinde yıllarca birlikte kaldığım bir arkadaşım bu süreçte 7 ay cezaevinde kaldıktan sonra dışarı çıkar çıkmaz yurt dışına çıktı, ‘Bir daha cezaevine giremem’ diyerek. Durum bu kadar kötü, hukuk bu kadar kötü. Ama o zaman da yılmadık şimdi de yılmayacağız” ifadelerini kullandı.    ‘MUHALEFETİ BASTIRMAK İSTEDİLER’   Ahmet Andıç ise, o dönem Diyarbakır’ın Dicle ilçesinde öğretmenlik yaparken tutuklanıp, cezaevine konuldu.   Cumhuriyetin kuruluşundan bu yana darbe mekaniğinin varlığı hep koruduğunu dile getiren Andıç, 12 Eylül’e uzanan süreci şöyle özetliyor: “70’li yıların ortalarında ülkede Kürt halkının, diğer emekçi sınıfların mücadelesinin yükseldiği, giderek örgütlü bir topluma doğru evrilmenin olduğu yani mevcut düzenin kabuğunu yırtmaya çalışan, daha demokratik, daha uygar bir ülkeye yönelik devrimci çıkışlar yükseldi. Yönetilenlerde eskisi gibi yaşamak istemiyordu. Daha iyi bir düzen, daha ilerici bir düzende yaşama isteği yükseldi. Böylesi bir ortamda Türkiye’de egemen güç ve bu egemen gücün arkasına saklanan emperyalist güçler devreye girdi. Halkı korkutup, yükselen muhalefeti bastırıp, sokaklardaki demokrasi isteyen insanları evlerin içine hapsetmesiyle bir zapturapt dönemine gidilmeye başlandı. Sonuç olarak da 12 Eylül 1982’de bir askeri darbe gerçekleşti.”   KÖYDE UĞRADIĞI İŞKENCEYİ CEZAEVİNDE DE GÖRDÜ   Cezaevine girmesiyle birlikte işkence tanıştığını kaydeden Andıç, “Bizim köye darbenin 3’üncü günü askeri operasyon başlatıldı. Köy mermi yağmuruna tutulmuştu. İşkenceyle köylülere işte dışkı yedirme gibi her türlü pislik yapıldı. O dönemde erkeklerin cinsel organına ip takılarak kadınlara çektirmelere varan akıl almaz her türlü vahşet uygulandı” dedi.  Andıç, cezaevinde uygulanan işkencelerin ise gösterilen direnişlerden sonra ancak azaldığını kaydetti.   Askeri darbenin toplumda büyük travmalara yol açtığını söyleyen Andıç, özellikle kendilerinden sonraki kuşakların geçmişle bağının koparılmasının kendilerinde derin izler yarattığını ifade etti. 12 Eylül ile bugünü de kıyaslayan Andaç, günümüzde 12 Eylül’ü aşan bir uygulamanın var olduğunu da belirtti.   MA / Fethi Balaman