Galatasaray Meydanı'nın daimi direnişçileri: Faillerle yüzleşene kadar buradayız 2019-05-28 09:01:33 İSTANBUL – Kardeşlerini gözaltında kaybeden Maside Ocak ve İkbal Eren Yarıcı, 24 yıldır aynı meydanda birlikte yürüttükleri mücadelelerini anlatarak, “Kayıplarının akıbetini öğrenip, adalet talepleri yerine gelinceye kadar, failleri bizlerle yüzleşene kadar bu mücadeleden vazgeçmeyeceğiz” dedi.  Cumartesi Anneleri, “Kayıplar bulunsun, failler yargılansın” talebiyle 27 Mayıs 1995’ten bu yana Galatasaray Meydanı’nda oturma eylemini gerçekleştiriyor. 700’ücü haftalarında annelere müdahale eden polis, o günden bu yana Galatasaray Meydan’ında oturmalarına izin vermiyor. Polis ablukası altında İnsan Hakları Derneği (İHD) İstanbul Şube binasında eylemlerini sürdüren Cumartesi Anneleri, 24’üncü yılına girdi. 21 Mart 1995 yılında gözaltında kaybedilen Hasan Ocak’ın işkence edilerek öldürülmüş bedeninin bulunduğu tarih olan 17 Mayıs’tan hareketle 17-31 Mayıs tarihleri arası, “Gözaltında Kayıplara Karşı Uluslararası Mücadele Haftası” ilan edildi.    Gözaltında Kayıplara Karşı Uluslararası Mücadele Günü vesilesiyle Hasan Ocak’ın kardeşi Maside Ocak ve 1980 darbesinde gözaltına alınan Hayrettin Eren’in kardeşi İkbal Eren Yarıcı, Galatasaray Meydanı’nda başladıkları mücadelenin dünü, bugünü, siyasi ve hukuki gelişmelerini değerlendirdi.   Plaza De Mayo Anneleri’nin mücadelesini rehber alarak Galatasaray Meydanı’na çıkmaya karar verdiklerini belirten Ocak, “Gözaltında kayıplara son verilsin, kayıpların akıbetlerinin açıklanarak ailelerine teslim edilsin ve faillerinin cezalandırılsın” talepleriyle alanlara çıktıklarını hatırlattı. İlk olarak 4-5 aile olduklarını hatırlatan Ocak, daha sonra bu sayının yaptıkları çağrıyla arttığını dile getirdi.  Galatasaray Meydanı’na oturduklarında oturma eyleminin bir eylem biçimi olmadığını ifade eden Ocak, “Galatasaray Meydanı kayıpları arama alanına dönüştü. Bir hafıza mekânına, unutturmama alanına dönüştü” dedi.   ‘SİZ VARDINIZ DİYE BENİ KAYBETMEDİLER’   Oturmaya başladıkları ilk zamanlar üzerlerinde yoğun baskıların olduğunu vurgulayan Ocak, ilk 8 Temmuz 1995’te engellenmeye çalışıldıklarını söyledi. Engellemeye rağmen eylemlerinden vazgeçmediklerini ifade eden Ocak, “15 Temmuz 1998’te 170’inci haftamızda Galatasaray Meydanı yine bize yasaklandı. 30 hafta boyunca her Cumartesi günü gözaltına alındık. Annelerimiz çok yaşlıydı. Aralarında kemoterapi gören, astım hastası olanlar vardı. 30 hafta boyunca bin 93 kişi gözaltına alındı. 3 ile 45 gün arasında iş göremez raporu alanlar oldu. Dolayısıyla 30 haftanın sonunda 3 Mart 1999’da eylemimize ara verdik.  Ara verdik ama kayıp yakınları olarak birbirimizden hiç kopmadık. Birbirimizin yakınında olmak umutsuzluğun içinde bir ışık yakmaktı” diye belirtti.    Galatasaray Meydanı’na oturmaya başladıktan sonra gözaltında kaybedilmelerin azaldığını dile getiren Ocak, “Galatasaray Meydanı’na gelen annelerin, ‘Benim çocuğumu da gözaltında kaybedeceklerdi. Sen de gider Cumartesi Annelerine katılırsın diye çocuğumu kaybetmediler’ diyenler oldu. Yine gözaltından çıkıp yoğun işkencelerden sonra aramıza katılan insanlar oldu. ‘Beni de gözaltında kaybedeceklerdi ama siz vardınız diye beni kaybetmediler’ diyen kişiler oldu. Bu bizim verdiğimiz mücadelenin bir ürünüydü” diye konuştu.   ‘MAHKEMELER YARGILAMA YAPMIYORDU’   1994 ile 1995 yılları arasından İHD’ye yapılan kayıp başvurusunun 500 olduğunu kaydeden Ocak, Galatasaray Meydanı’nda yaptıkları eylemin ardından bu sayının 9’a düştüğüne dikkat çekti.  Cumartesi Anneleri’nin önemli bir şeyi başardıklarını anımsatan Ocak, şöyle devam etti: “Devletin gözaltında kayıp politikasının önüne geçerek insanların yaşam hakkını korudular. 1998’de başlayıp adına Ergenekon denilen soruşturma kapsamında yargılanan failler bizim kayıplarımızın da failleriydiler. Kayıplarımızın dosyalarında bu kişilerin isimleri de yer alıyordu. Bununla ilgili yaptığımız başvurular sonuçsuz kaldı. Ocak ailesi olarak yaptığımız başvurularda her ne kadar Hasan ile ilgili bilgi ve belgeler olsa dahi ‘mahkememiz gözaltında kaybetme suçu ile ilgili yargılama yapmamaktadır’ cevabı verildi. Tüm bu yaşananların ardından aileler olarak 31 Ocak 2009’da Galatasaray Meydanı’nda yeniden buluşma kararı aldık.” Tek tek failler hakkında suç duyurusunda bulunmaya başladıklarını sözlerine ekleyen Ocak, yapılan başvurular sonucu açılan mezarların olduğunu ve 80’e yakın kişinin toplu mezardan çıkarıldığını kaydetti. Yapılan kimliklendirme çalışmasında 50’ye yakın kayıplarının kemiklerine ulaştıklarını belirten Ocak, bütün kayıpların kemiklerini buluncaya kadar Galatasaray Meydanı’nda olmaya devam edeceklerini söyledi.    ‘17 HÜKÜMET DEĞİŞTİ’   Galatasaray Meydanı’na oturmaya başladıkları günden bu yana 17 hükümetin değiştiğini ifade eden Ocak, şunları dile getirdi: “Kayıpların yaşandığı dönemde ve sonrasında şuan iktidar olan tüm hükümetler bizim kayıplarımızdan sorumludur. Devam eden suçların üzerine yeni suçların eklendiği bir dönemi yaşıyoruz. 90’larda çok ağır koşullarda bir araya geliyorduk. Çünkü 90’larda kaybını aramak demek gözaltında kaybedilmek demekti. Kaybını ararken gözaltında kaybedilen çok sayıda insanımız vardı. Şimdi ise çok daha farklı bir koşulda yaşıyoruz. 90’ların karanlığında da biz sesimizi duyurabiliyorduk.  Şuanda da ülke vicdanını ve insanlığını kaybetmiş bir hükümet tarafından yönetiliyor. Kayıplarımız için ne yasalar uygulanıp adalet sağlanıyor ne de kayıplarımız bize teslim ediliyor. 90’larda yaşanmış bu suçun devamcısı bu hükümettir. Kulp davası cezasızlıkla sonuçlandırıldı belki ama bu dava ile ilgili hükümet daha önce yaptığı bir araştırmayla Kulp’ta kaybedilen sorumluların belirlenmişti. Ama o sorumlular cezasız bırakıldı.”    ‘KAYIPLARIMIZI İSTİYORUZ’   “Bizim talebimiz ve isteğimiz çok açık ve nettir. Kayıplarımızı istiyoruz” diye devam eden Ocak, kayıplardan geriye ne kaldıysa onu istediklerini ve adaletin sağlanmasını istediklerini dile getirdi. Bunun hükümetin sorumluluğu olduğunu yineleyen Ocak, “Hükümet, yasaları işlemek yerine sessimi kısmak ve sesimizi duyurmamamıza yönelik adımları atıyor. Ama biz susmayacağız. Engelleri aşa aşa bugünlere geldik. Bundan sonra da bu engelleri aşma noktasında kararlıyız” diye belirtti.    '24 YILDIR MÜCADELEMİZ SÜRÜYOR'   20 Kasım 1980’de İstanbul Haşim İşcan Geçidi’nde gözaltında kaybedilen Hayrettin Eren’in kardeşi İkbal Eren Yarıcı ise, kardeşinin gözaltında kaybedilme hikayesini anlattı. Kardeşi Hayrettin Eren’i arama çabalarının sonuçsuz kaldığını vurgulayan Eren, 39 yıldır mücadelelerinin sürdüğünü hatırlattı. 1995 yılında Hasan Ocak ve Rıdvan Karakoç’un gözaltında kaybedilmesi ve cansız bedenlerine ulaşmasıyla beraber baba Ocak’ın Galatasaray Meydan’ında bir çağrı yaptığını ifade eden Eren, “Kimse gözaltında kaybedilmesin diye çağrısı oldu. Aynı acıları yaşayanlar bu çağrıya koşa koşa gitti.  Çünkü hepimizin acısı aynıydı ama birbirimizden habersizdik. Galatasaray Meydan’ında 1995 yıllında oturmaya başladıktan sonra sesimizi daha çok yükseltmeye başladık. Orda da çok fazla darp edildik. Gözaltına alındık ve oturmamıza izin verilmedi. Ama ısrarcı olduk. Israrcı olduğun zaman başarıyorsunuz. Bugün 24 yıldır mücadelemizi sürdürüyoruz. Mücadelemizi sürdürmekte de çok kararlıyız. Baskılar devam ediyor ama biz sadece Anayasal haklarımızı kullanıyoruz. Bu ülkede hukuksuzluğu sonuna kadar yaşayan insanlarız” diye konuştu.   Anne Elmas Eren’in yapılan her basın açıklamasında “Karanfil bırakacağım bir mezar istiyorum”  dediğini anımsatan Eren, “İstediğimiz çok fazla bir şey değil. Annelik budur. Bazı annelerimiz kendi elleriyle oğullarını götürüp adalete teslim etti. Herkes için adalet diye oturduk. Ama bu ülkede bazı şeylerin anlaşılması zaman alıyor. İnsanlara kendimizi iyi anlatamadık. Sesimizi ulaştıramadık. Ta ki sonu sıfırlı olan haftalarda bizleri destekleyen insanlar çevremizde oldu ama onun dışında her hafta gördüğünüz insanlar ve insan hakları savunucu insanların gelip desteğe gelmesiyle basın açıklaması yapıyoruz” diye belirtti.   ‘BÜTÜN KAPILAR KAPANMIŞ DURUMDA’   “Şuan da yaşadığımız koşullar faşizmindir” diye devam eden Eren Yarıcı, şunları ifade etti: “1990’lı yıllar da öyleydi ama bu gün ki faşizm daha yaygınlaştırılmış bir faşizmdir. Seni yok sayıyor. Faşizmin dili, dini ve ırkı yoktur. Kendi çıkarları için ne yapılması gerekiyorsa onu yapıyor. Darp edildik. Dava açıyoruz takipsizlik kararı çıkıyor. Kayıplarımızı akıbetini soruyoruz. Sadece göstermelik 12 Eylül mahkemesi açıldı. ‘İşte cuntacıları yargılıyorum, ülkemde adalet var’ demek için bunu yapıyor.  Bu mahkemeler yalan üzerine kurulmuş içi boş mahkemelerdir. Bugünkü adaletsizlik daha yaygın bir şekilde görülüyor. Geçmişte birazcık olsa da adalet aradığında kapılar sana açılırdı ama şimdi tamamen kapılar kapanmış durumda.”    ‘UNUTMAYACAĞIZ VE UNUTTURMAYACAĞIZ’   Kaybettiklerinin eşya değil insan olduğuna dikkat çeken Eren Yarıcı, sözlerini şöyle tamamladı: “Benim annem 86 yaşında ve halen oğlundan umutla bahsediyor. Umutlarımız tükenmedi. Her ne kadar siz akıbetini biliyor olsanız bile vicdanınızla baş başa kaldığınız zaman farklı şeyler düşünebiliyorsunuz. Annem halen o umutla yaşıyor. Cumartesi insanlarının kayıplarının akıbetini öğrenip, adalet talepleri yerine gelinceye kadar, failler bizlerle yüzleşene kadar bu mücadeleden vazgeçmeyeceğiz. Devletin amacı unutturmak ama biz asla unutmayacağız, unutturmayacağız.”    MA / İrfan Tuncçelik – Naci Kaya