Gebze'den notlar: Anne olmak nasıl bir duygu biliyor musunuz? 2019-04-23 09:10:38 KOCAELİ - Mardin, Urfa, Erzurum'dan bedenlerini açlığa yatıran çocuklarını yaşatmak için Gebze'ye gelen beyaz tülbentli anneler, daha önce hiç tanımasalarda birbirlerini, yoldaş olup dünyaya birlikte haykırıyorlar; "Anne olmak nasıl bir duygu biliyor musunuz?"   Bedenlerini açlığa yatırmış çocuklarını yaşatmak için günlerdir Gebze M Tipi Kapalı Cezaevi önünde buluşuyor anneler. Kamuoyu onları yaşadıkları şiddetin görüntülerinden tanısa da, polis copuyla itile itile uzaklaştırmaya çalışan o annelerin her gününe tanığım. Ne ben tam olarak anlatabilirim neler yaşadıklarını ne de onlar, bedenlerini açlığa yatırmış çocukları söz konusuyken kendilerinin yaşadıklarını anlatmama izin verir. 9 Nisan’dan bu yana hakaret, küfür, aşağılanma, yerlerde sürükleme, coplama, tazyikli su sıkma, gözaltı yaşamadıkları tek bir gün yok. Yaşları 50 ila 70 arasında değişen bir avuç beyaz tülbentli kadın. Mardin’den, Niğde’den, Urfa’dan, Erzurum’dan Gebze'nin yolunu tutmuş.   'ANNE OLMAK NASIL BİR DUYGU BİLİYOR MUSUNUZ?'    Yemeyip yedirdikleri, içmeyip içirdikleri, giymeyip giydirdikleri, yoklukla, açlıkla, zorlukla büyüttükleri kızlarının kimisi 128, kimisi 109, kimisi 98 gündür, dirhem dirhem eriyor. Yaşanan hukuksuzluğa karşı büyük bir inançla bedenlerini siper etmiş çocukları için dışarıdan içeriye sevgi ulaştırıyorlar. “Çocuklarımız açken boğazımızdan lokma geçmez, gözlerimize uyku girmez” diyerek buluştukları o yüksek duvarların dibinden vicdanlara sesleniyorlar: Anne olmak nasıl bir duygu biliyor musunuz?"    DİZLERİNİ SESSİZLİK MECALSİZ BIRAKIYOR   Günlerdir uykusuz ve yorgunlar. Ama yaşlarından kaynaklı tansiyon, şeker, kalp gibi hastalıkları bile akıllarına gelmiyor çoğu zaman. Dışarıdan içeriye, içeriden dışarıya umut taşıyorlar, direnç taşıyorlar, sevgi taşıyorlar. Sonra bekliyorlar, o yüksek tel örgülü duvarların dibinde. İçerideki kararlılığa rağmen dışarıdaki sessizliktir dizlerini mecalsiz bırakan. Bir ses bekliyorlar, bir çığlık... Bir umutla birbirlerine tutunup, yine birbirlerine anlatıyorlar,  güç ve moral veriyorlar.   Hikayeleri birbirine o kadar çok benziyor, o kadar ortaklaşıyor ki. Nereden başlarlarsa başlasınlar, sonunda çocuklarında buluşuyorlar.    Görüşmeden çıkan her bir anne, “Ölmelerine seyirci kalmayacağız” diyerek başlatılan nöbet eylemlerine katılıyor. Daha önce hiç tanışmamış olsalar da birbirlerine öylesine sarılıyorlar ki, gözler geç kalmış, henüz gelmemiş diğerini arıyor. Sayı tamamlanınca yeniden uğrayacakları şiddetin üstüne yürüyorlar.    Gebze Cezaevi yüksek duvarlar, tel örgüler… Kan çanağına dönmüş gözler üzerlerinde. Bu soğuk, itici, korkutucu duvarlara bakıp “Bize güç veriyor, nefes veriyor” diyorlar. Öyle ya başka nasıl katlanılır günlerdir yaptıkları yolculukta uğradıkları şiddete, baskıya?   Beyaz tülbentli bu kadınlar, sadece kendi çocukları için değil, tüm annelerin çocukları için direniyor. Çocuklarının yaşam hakkını istiyorlar. Hiçbir şiddet, baskı, engel zorlarına gitmiyor, insan sessizliği kadar!   'YÜREĞİM İKİ PARÇAYA BÖLÜNMÜŞ'   Hangi sözün kıymeti olur, “Yüreğim iki parçaya bölünmüş” diyen Zeynep Ana'nın yanında. Bir çocuğu Gebze Cezaevi’nde, diğeri İzmir Şakran Cezaevi’nde olan Zeynep Calıhan, kızına yakın olmak için her gün o soğuk duvarların dibine çöküyor. “İstanbul bana dar geliyor. Burası benim nefes aldığım yerdir. Bir evim burası, bir evim İzmir’de, ben buradan nasıl ayrılayım” diyor, kafasına cop indiren polise. “Yürü, yürü…” diye bağıran o korkunç cehalete dönüyor Zeynep ana: “Çocuklarımızın ölmesine izin vermeyeceğiz, burayı da terk etmeyeceğiz.”    'KIZIMA YAKIN OLMAK İSTEDİM'   İnsanı utandıran bir dirençle; "Newroz Bozkurt’un annesiyim" diyor Sultan Bozkurt.    Karşısına dikilen polisin gözlerinin içine bakarak; “Bizim evlatlarımız ölüyor, daha ne olsun. Siz bizi tutuklasanız da öldürseniz de biz bu eylemimizi sürdüreceğiz. Biz çocuklarımızı yaşatacağız ve bundan asla vazgeçmeyeceğiz” diye haykırıyor Hatice Söyler. Hatice Ana, 2 ayıdır Gebze ile İzmir arasında mekik dokuyor. 16 Aralık'tan bu yana açlık grevinde olan kızına sesinin ulaştığından emin olan Söyler, “Bu bana nefes aldırıyor. Kızıma yakın olmak istedim. Yaşamlarını yitirenler olunca içim içime sığmadı dayanamadım geldim buraya. Bir şey olursa kızıma yakın olmak istedim” diyor.    YARIN YİNE AYNI YERDE    Fehime Ekmez, Cemile Çiftçi, Güler Buğday, Zeynep Bayar… liste çok fazla uzamıyor ama kararlılar ölüm sessizliğini bozmaya. Sabah başladıkları o korkunç zorbalık karşısında yarın yeniden buluşmak için sarılıyorlar, birbirlerine. Yarın aynı saatte, aynı duvarların dibinde, aynı umut, kararlılıkla sözleşiyor beyaz tülbentliler. Kimisi geldikleri uzun yolu yeniden dönmek için tepiyor. Mecali kalmayanlar, daha yakın yerlerde kalıyor.    Yeni günün sabahında da karşılarına dikilip seslerini kısmak isteyenlere haykırıyorlar: "Bu ablukayı biz kıracağız, siz kim oluyorsunuz da bize izin vermiyorsunuz. Bizim evlatlarımız ölüyor, evlatlarımız.”    'EYLEMDEN GÜÇ ALINMIŞLAR'   Az sonra içerden taze haber geliyor, “Çocuklarımız bizim eylemimizden güç almış. İlk grupta yer alan bir arkadaşın tansiyonunu çok yüksekmiş. Bizim eylemimizin ardından o arkadaşın tansiyonu düzelmiş.”    Umutlar büyüyor, umut büyütüyor beyaz tülbentliler...    Peki ya siz, biz, hepimiz, sadece kafalarına inen coplara ah çekerek mi kendimizi rahatlatacağız?   MA / Sadiye Eser