‘Hapishanelerdeki açlık grevleri kritik eşikte’ 2019-02-18 17:17:40   İSTANBUL - Cezaevlerindeki süresiz-dönüşümsüz açlık grevinde olan tutukluların sağlık durumlarının kritik aşamada olduğunu belirten İHD İstanbul Şubesi “İlgili kamu otoritelerine herhangi bir can kaybı veya kalıcı sağlık problemlerine yol açılmadan hukuka uygun hareket etme çağrısı yapıyoruz” dedi. İnsan Hakları Derneği (İHD) Merkezi Hapishane Komisyonu, açlık grevlerinde yaklaşan tehlikeye dikkat çekmek, son durumu kamuoyuyla paylaşmak, devlet ve hükumet yetkililerini sorumluluklarını yerine getirmeye davet etmek amacı ile Taksim'de bulunan binalarında basın toplantısı düzenledi. Cezaevlerinde 321 tutsağın süresiz-dönüşümsüz açlık grevinde olduğunu ifade eden İHD Hapishaneler Komisyonu Üyesi Zeynep Ceren Boztoprak, “İHD olarak cezaevlerinde son üç yıl içerisinde yaptığımız inceleme ve araştırmaya dayalı hazırladığımız raporlara göre yaşanan hak ihlallerinin neredeyse 12 Eylül günlerini aratmayacak yoğunluğa ulaştığını tespit etmiş durumdayız. Özellikle 15 Temmuz 2016 darbe girişiminin ardından ilan edilen OHAL döneminde yoğunlaşan hak ihlalleri kısa süre içerisinde sistematikleşmiş, olağanüstü hal bahanesiyle 12 Eylül sonrasında insan hak ve özgürlükleri alanından büyük mücadelelerle sağlanan kazanımların büyükçe bir kısmını birer birer ortadan kaldırılmıştır. Anayasa ve evrensel insan hakları prensipleri çerçevesinde geçici olması gereken OHAL dönemindeki insan haklarını ihlal edecek nitelikteki uygulamalar kanun haline getirilmiş, OHAL kaldırıldıktan sonra da ihlaller artarak devam etmiştir” dedi. ‘MEDYA DURUMU GÖRMEZDEN GELİYOR’ 2000 yılındaki açlık grevlerinde çok sayıda can kaybının yaşandığını hatırlatan Boztoprak, açlık grevlerine yol açan koşulların ağırlığı, açlık grevi yapanların ölümü göze almalarına sebep olduğunu ifade etti. Türkiye’nin 12 Eylül sonrasındaki tarihin bunun açık bir kanıtı olduğunu belirten Boztoprak, “Siyaset, medya, hukuk kurumları ve kamuoyu üzerinde etkisi olan bütün kişi ve kuruluşlar, yurttaşların ölümü göze almalarına yol açan ağır hak ihlallerine karşı hukuk ve demokrasiye inancın doğal bir gereği olarak ses verme borcu altındadırlar. Öyle anlaşılıyor ki bugün siyaset kurumunun en güçlüsü olarak iktidarı oluşturanlar, ağır ihlallerin sistematik hale gelmesinde demokrasi ile bir arada düşünülmesi mümkün olmayan şekilde fayda görmektedirler. Yaşanan ağır hak ihlalleri karşısında mecliste temsil edilen veya meclis dışındaki diğer siyasi partilerin de daha fazla ses çıkarması gerektiği bir dönemdeyiz. Benzer şekilde, medya kuruluşlarının da ağırlıklı olarak meseleyi sessizce geçiştirmeye eğilimli olduğunu üzülerek gözlemlemekteyiz. Hatta bazı yayın organlarının cezaevlerindeki durumu tamamen görmezden gelen bir yayın politikası izlediği de gözlemlenmektedir” ifadelerini kullandı. MUHALİF PARTİ, BARO VE BASIN KURULUŞLARINA ÇAĞRI  Cezaevlerine ilişkin mahpus haklarını ihlal eder nitelikteki uygulamaların çözümünde önemli bir işleve sahip baroların daha aktif olması gerektiğini belirten Boztoprak son olarak şunları söyledi: “1999 yılından beri, İmralı Cezaevinde tutulan Abdullah Öcalan’ın ‘hukuki statüsü’ ile cezaevi koşulları arasında bir uçurum bulunmaktadır. Hukuka göre ailesiyle ve avukatlarıyla yapması gereken görüşmelerin yapılmasına izin verilmemekte, hiçbir iletişim ve yazışmaya izin verilmemekte, sağlık ve günlük yaşam koşullarının ne olduğu bilinmemektedir. Abdullah Öcalan’ın 27 Temmuz 2011’den bu yana herhangi bir avukat görüşü gerçekleştirmediği bilinmektedir. Aile görüşü bakımından ise en uzun sürenin ardından 12 Ocak 2019’da İmralı’da kardeşi Mehmet Öcalan tarafından ziyaret edildiği kamuoyuna yansımıştır. Hukuk, kişilerin siyasal durumuna ya da kişilere karşı duygusal sebeplere göre değişim göstermez. Bu çerçevede, 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin Uygulanması Hakkındaki Kanunun herkes gibi Abdullah Öcalan’a da uygulanmalıdır. Süresiz ve dönüşümsüz açlık grevinde olanların tecrit uygulamasına karşı dile getirdikleri talep ilgili kanunun uygulanmasıdır. İlgili kamu otoritelerine herhangi bir can kaybı veya kalıcı sağlık problemlerine yol açılmadan bir an önce sonlandırılması için hukuka uygun hareket etme çağrısı yapıyoruz. Benzer şekilde, muhalefet partilerini, baroları, basın kuruluşlarını ve sivil toplum kuruluşlarını, baroları da çözüme katkı sunacak şekilde hareket etmeye çağırıyoruz.”