HDK 'Sağlık Kurultay'nın sonuç bildirgesini açıkladı 2019-01-19 13:16:37   İSTANBUL- “Kapitalizm Kentlerine Alternatifimizi Var” temalı Sağlık Kurultay’ının sonuç bildirgesini açıklayan HDK Sağlık Meclisi, “Sağlığın sosyal belirleyicilerinde sağlığımızı etkileyen temel unsur olan mevcut üretim ilişkileri, üretim ilişkileri içindeki pozisyonumuz olan sınıf, eşitlik, barış gibi faktörler yer almamaktadır” dedi.   Halkların Demokratik Kongresi (HDK) Sağlık Meclisi, 8-9 Aralık 2018 tarihleri arasında İstanbul’da gerçekleştirdikleri “Kapitalizmin Kentlerine Alternatifimiz Var” temalı Sağlık Kurultayı’nın sonuç bildirgesini açıkladı. Kurultaya 100’ü aşkın sağlık emekçisinin katıldığının ifade edildiği sonuç bildirgesinde, dönem çalışmalarını yürütülmesi için 33 kişilik Genel Sağlık Meclisi kurulduğu belirtildi.    ‘DSÖ VE SAĞLIK TANIMI’   Kurultayda Dünya Sağlık Örgütü’nün (DSÖ)’nün tanımının da tartışıldığının ifade edildiği bildirgede, DSÖ’nün sağlık tanımının, yaygın olarak kabul gördüğünü ve yıllardır sağlık alanı dışında kullanılıyor olmasını karşın, statik, ölçülemeyen, toplumun sağlığı yerine bireyin sağlığını hedefleyen bir içeriğe sahip olduğu belirtildi. “Oysa, toplumun ve onu oluşturanların sağlıklı olma hali tek başına sağlık hizmetleri ile sağlanamamaktadır” denilen bildirgede, “Sağlıklı olmak için gerekli olan öğelere olan gereksinimin karşılanıyor olması bunun için birinci önceliktir. Bu nedenle, gerçek anlamda sağlıklı olma veya sağlıklılık,  eşitlikçi üretim tarzını ve toplumsal yaşantıyı zorunlu kılmaktadır. Yanı sıra, doğanın varlığının ve durumunun insanın varlığı için belirleyiciliği ile toplumsal ilişkilerde patriarkanın aşılmasının gerekliliği de bu koşulun birinci öncelikleri arasında ele alınmalıdır. Söz konusu içerik, bir anı kesitsel olarak betimlemesinin ötesinde konunun tarihsel süreç içinde ele alınmasını gerekli hale getirmektedir. Toplumsal yaşantının bir parçası olarak, sağlıklı olma durumunun içeriği de dinamiktir. Bu nedenle sağlık, tanım ya da statik bir durum olarak ele alınmak yerine dinamik içeriğini de yansıtabilecek bir kavram olarak ele alınmalıdır. Bu bağlamda, sağlık tanımı yerine ‘sağlık kavramı’nı kullanmamız gerekmektedir. Öyle ki, söz konusu içerik, günümüz dünyası ve Türkiye’sinde sağlıklılık için barış ve özgürlüğün de gerekli öğeler arasında yer almasını zorunlu kılmaktadır” diye vurgulandı.   ‘SAĞLIK TANIMINDA ÜRETİM İLİŞKİLERİNE DE BAKILMALI’    DSÖ’nün 2005 yılından itibaren giderek artan biçimde uluslararası düzeyde sağlık politikası, uygulama ve ideolojisi olarak “sağlığın belirleyicilerini” “sağlığın sosyal belirleyicilerini”  kullanmayı tercih ettiğinin aktarıldığı bildirgede,  “Öyle ki bu belirleyiciler, sağlıktaki eşitsizliklerin ve genel olarak adaletsizliklerin temel nedeni ve bunlarla mücadele aracı olarak görülmektedir. Oysa, sağlığın sosyal belirleyicilerinde sağlığımızı etkileyen temel unsur olan mevcut üretim ilişkileri, üretim ilişkileri içindeki pozisyonumuz olan sınıf, eşitlik, barış gibi faktörler yer almamaktadır. Dolayısıyla, DSÖ’nün gıda güvenliği, konut, yoksulluk, işsizlik,  güvence, istihdam gibi faktörlerle açıkladığı bu belirleyiciler, özünde sağlıklılık ve sağlıksızlık durumumuzda nedensel bir ilişkiyi açıklayıcı bir değişken değil; etkileyen faktörler, ara nedenler ya da kolaylaştırıcı faktörlerden biridir.  DSÖ’nün bu belirleyicileri ele alarak sağlıksızlığa çözüm bulma yaklaşımı da aslında çözümsüzlüğün kendisidir. Böylesi bir yaklaşımla hâkim üretim tarzı olan kapitalizmi ve ona bağlı ortaya çıkan, sömürü, tahakküm ve eşitsizlikler görünmez kılınmak istenmektedir” denildi.    ‘MÜCADELEYİ YÜRÜTMEK GEREKİR’   Sağlığı belirleyen unsurlara dair okumalarında kapitalizmin tek başına dünyayı belirleyen bir unsur olarak değerlendirilmemesi gerektiğinin ifade edildiği bildirgede, şu ifadelere yer verildi: “Kendi devrimci mücadele geleneğimizi daha fazla bakmamız gerekir. Başta kadın sağlık hareketinin tarihsel olarak bakışını esas almak gerekir. Bu tarihsel okumalarla birlikte günümüze kadar kendi devrimci mücadele geleneğimize sahip çıkarak bu gün de bu hatta mücadeleyi yürütmek gerekir. Devrimci bir perspektif olmadan yapılan eylemlilik ve mücadelelerin yerinde saymaya ve kendini tüketmeye neden olduğu belirtildi. Gündelik pratiklerimizi başta emek süreci olmak üzere dönüştürmeye çalışmamız, buraları bizim ürettiğimiz değerlerin yaşama geçirme alanına dönüştürmemiz gerekir. Çalışma hayatındaki sorunların nedenlerinin sömürü ve tahakküm ilişkilerinde aranması önemlidir. Bu sağlıksızlık açısında da önemli başlıklardandır.”     ‘KAPİTALİZM KENTLERİ SAĞLIKSIZLIK KENTLERİNE DÖNÜŞTÜ’   Kapitalizmle birlikte kentlerin artık temel hegemonya mekanın dönüştüğünü ve var olan dengenin önemli oranda bozulduğunun kaydedildiği bildirgede, şöyle denildi: “Söz konusu gelişme ile artık kentler egemenler açısından üretimin, sömürünün, iktidarın, devletin, sermayenin ve erilliğin mekanları haline getirilmiş, aynı zamanda yaşamın ve doğanın da yok edilişinin aracı olarak kurgulanmıştır. İnsanlık tarihide alternatifleri de yaşanmış olmakla birlikte, kapitalizmde, geçmişten bugüne tarihsel bir belleği ifade eden kentler, sermayenin ve devletin ihtiyaçları için toplumun biçimlendirilmesinin aracı olarak, içeriği ile de tam bir toplumsal ve doğa kırımının gerçekleştirildiği alanlara dönüştürülmüş durumdadır. Dolayısıyla, kapitalizmin kentleri, aynı zamanda sağlıksızlığın da mekanları haline getirilmiştir. İnsanı ve doğayı yok sayarak kurgulanan kapitalizmin kentlerine alternatifimiz için öncelikle ne olmaması konusunda yapılan eleştirilerle önemli bir birikim sağlamış durumdayız. Kurmayı hedeflediğimiz kentler, doğa ile uyumlu, sömürü ve iktidar ağlarını dağıtan, patriarkanın aşıldığı, toplumsallığı geliştiren özellikleri taşıyacak biçimde yapılandırılmalıdır.”