Kamp kapatılınca her biri başka yere savruldu 2018-11-21 10:14:04   MARDİN – DAİŞ saldırısı sonrası yerleştirildikleri Midyat’taki kampın kapatılması üzerine kimi Êzidî aileler, ilçede kalmaya devam etti. Düşük ücretli işlerde çalışmak zorunda kalan Êzidî aileler, içerisinde bulundukları durumu "Hepimiz bir yere savrulduk. Nereye gideceğimizi bilmiyoruz" sözleriyle dile getirdi.   Yaşadıkları Şengal’e 2014 yılı yazında DAİŞ’in saldırması üzerine yollara düşüp, sınırdan geçerek Türkiye’ye ulaşan binlerce Êzidî ailenin bir kısmı, Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi’ne bağlı Fidanlık Kampı’na yerleştirilmiş, ancak belediyeye kayyum atanması sonrası kamp boşaltılarak buradaki aileler Mardin’in Midyat ilçesinde bulunan AFAD kampına yerleştirilmişti.   Ancak kamp, yakın zamanda İçişleri Bakanlığı’na bağlı Göç İdaresi Genel Müdürlüğü tarafından kapatıldı.    Kampta bulunan birçok ailesi ise, "can güvenlikleri olmadığı" gerekçesiyle sınır hattındaki kamplar yerine Midyat'ta kalmayı tercih etti. Kiraladıkları evlerde yaşamaya başlayan aileler, zor koşullarda yaşamlarını sürdürme çabasında.    12 KİŞİ 2 GÖZLÜ EVDE KALIYOR   Bunlardan ikisi aileleri ile birlikte Yeni Mahalle'de yaşamlarını sürdüren Smail ve Hêsen Milko kardeşler.   Kendi imkanlarıyla kiraladıkları iki odalı harabe durumdaki bir evde en büyüğü 61 yaşında olan Hêsen Milko ile en küçüğü henüz 4 yaşındaki Amed Smail’den oluşan 12 kişi yaşıyor. Yıllardır oradan oraya sürüklenen aileler, bir sonraki duraklarının neresi olacağının kaygısı içerisinde.   ANNE KARNINDA GÖÇLE TANIŞTI!   Smail ve Hêsen kardeşler, DAİŞ’in Şengal’e dönük saldırılarının ardından binlerce Êzidîyle birlikte Xanesor Bölgesi'ne doğru göç etmeye başladı. Göç yolunda birçok aile fertlerini geride bırakan Smail ve Hêsen kardeşler, daha sonra 11 kişi olarak Türkiye tarafına geçmek zorunda kaldı. Aileler ilk olarak Şırnak'a, ardından ise Diyarbakır'da kurulan kampa yerleşti. Dört çocuğu bulunan ve Şengal'e dönük saldırılar sırasında hamile olan Smail Milko'nun eşi Zehra Milko burada beşinci çocuğunu dünyaya getirdi. Zehra ve Smail çifti, beşinci çocuklarını ismini ise çok sevdikleri Diyarbakır kentinin Kürtçe ismi olan Amed koydu. Amed'in doğumundan 2 yıl sonra tekrardan göç etmek zorunda bırakılan Smail ve Hêsen kardeşler, bu kez de Midyat'taki mülteci kampına yerleştirildi.    ‘NEREYE GİDECEĞİMİZİ BİLMİYORUZ’   Yıllardır göç etmek zorunda kalan kardeşlerden Smail Milko, zor günlerin bir türlü sona ermediğini söyledi.    “Göçertilmek biz Êzidîlerin kaderi olmuş” diyen Milko, evdeki büyüklerin Şengal'e, küçüklerin ise Avrupa'ya gitmek istediklerini aktararak, “Bu yüzden ne Şengal’e dönebildik, ne de kimsenin Avrupa’ya gitmesine izin verdim. Şimdi buradayız. Bekliyoruz, ne zamana kadar burada kalacağız, buradan sonra nereye gideceğiz henüz bilmiyoruz” sözleriyle yaşadıkları çaresizliği dile getirdi.    Kaldıkları evi zor bela bulduklarını belirten Milko, ailesinden herhangi birisinin sürekli bir işe giremediğini kaydetti. "İş olursa gidiyoruz. Onun dışında yapılan yardımlarla geçinmeye çalışıyoruz" diyen Milko, çalıştıkları işlerden emeklerinin karşılığını almadığını ifade etti. Günlük 25-30 TL ücretle çalıştıklarını söyleyen Milko, bu kadar düşük ücretle çalışmayı, "mecburuz" şeklinde açıkladı.    ‘YERİN ALTINDA YAŞIYORUZ’   Göç etmek zorunda kaldıktan sonra yerleştikleri Diyarbakır'daki yerin diğer yerlere oranla daha rahat olduğunu dile getiren Milko, "Ama orada kalmamıza da izin verilmedi. Geri de dönemedik. Amed’e olan sevgimizden dolayı oğlumuzun adını Amed koyduk” dedi. Milko, son olarak yarısı toprağın altında olan eve işaret ederek, şunları söyledi: "Nasıl mı yaşıyoruz? Yerin altında yaşıyoruz. Halimiz ortada."    TEDAVİSİ İÇİN DESTEK BEKLİYOR   Beyninde ur ile yaşamak zorunda kalan Hêsen Milko (61) ise, Türkiye’ye geldikten sonra da benzer durumlarla karşı karşıya kaldıklarına dikkat çekti. İlaçlarını yeteri kadar alamadığını söyleyen Milko, tedavi olmak için destek bekliyor.   ‘HEPİMİZ BİR YERE SAVRULDUK’   Büyük kızı Nura Hêsen de, kadınların söz konusu şartlardan kaynaklı daha fazla zorluk çektiğini anlattı. Kampta kaldıkları dönemde çadıra hapsolduklarını dile getiren Nura Hêsen, "Kampın buraya oranla daha iyi olduğunu anladım. Kampta en azından diğer Êzidî aileler ile bir aradaydık. Birbirimize yardım edebiliyorduk. Ama şimdi hepimiz bir yere savrulduk. Neredeyse birbirimizi bile göremez olduk. Dostlarımız ile bir araya gelemediğimizden dolayı kendimizi yalnız hissediyoruz. Şu an sadece buradan gitmek istiyoruz" diye konuştu.    ‘DÜŞÜK ÜCRETLE ÇALIŞIYORUZ'   Kamptan ayrıldıktan sonra kız kardeşleri ve kuzenleriyle birlikte tekstilde çalışmaya başladıklarını belirten Nura Hêsen, çalışma koşullarını ise şöyle anlattı: "Tekstilde iş olunca çağırıyorlar. Her zaman iş olmuyor. Ama yine de gidip çalışıyoruz. Çalıştığımıza değmiyor. Sabah 8’de akşam 9’a kadar çalışıyoruz. Aldığımız ücret 25 ila 30 TL. Çalışmanın yanı sıra evin işleri de bizim üzerimizde."    MA / Ahmet Kanbal