Tahliye edilmeyen Yüksekdağ: O gün suç olmayan bugün nasıl suç oldu? 2018-09-24 18:19:37   ANKARA - HDP önceki dönem Eş Genel Başkanı Figen Yüksekdağ, yargılandığı davada, “kuvvetli suç şüphesi ve somut deliller bulunduğu” gerekçesiyle tahliye edilmedi. Yüksekdağ, savunmasının son bölümünde Suriye’de Kürt güçlerini kastederek, “Sırtımı yaslıyorum derken bir fikri savunuyorum” diye belirterek, o gün suç olmayan bir fikrin bugün nasıl suç olduğunu sordu.    Halkların Demokratik Partisi (HDP) önceki dönem Eş Genel Başkanı Figen Yüksekdağ’ın tutuklu yargılandığı dava Ankara 16’ıncı Ağır Ceza Mahkemesi’nde görüldü. Sincan Cezaevi Kampüsü’nde bulunan bir salonda yapılan duruşmada Yüksekdağ, 19 Temmuz 2015 yılında Urfa’nın Suruç ilçesinde yaptığı “Biz sırtımızı PYD’ye yaslıyoruz” ifadelerinden kaynaklı hazırlanan fezlekeye dair savunma yaptı.   Sözlerinin siyasi linç haline getirildiğini belirten Yüksekdağ, “Bu, doğrudan benim şahsımı hedefleyen bir komploydu. Sorun olan noktalardan birisi şu, benim konuşmamın bir bölümünün alınarak siyasi linç haline getirilmesi, gerçeği kırpmak ve kırmaktır. Hakkımızda sürdürülen diğer yargılama süreçlerinde olduğu gibi bu yargılama da medya yoluyla yürütüldü. Siyasi nefret söylemleri kullanılarak yürütüldü. Ben o konuşmayı yaptıktan sonra kamuoyunda Temmuz 2015 yılında siyasi iktidarın sonradan yarattığı gibi büyük bir infial yoktu. Böyle bir linç operasyonu yoktu. O süreçte aynı zamanda hakkımda başlatılmış bir soruşturma da yok. Bizim hakkımızda açılan bütün davalar geriye doğru açılmış davalar” diye konuştu.   ‘O GÜN SUÇ OLMAYAN BU GÜN NASIL SUÇ OLDU’   Yüksekdağ, şöyle devam etti: “Neden ‘suç icat edildi’ diyorum? Birincisi ben o konuşmayı yaptığımda hiçbir hukuk insanı bana, ‘suç işliyorsun’ diyemezdi çünkü PYD suç örgütü olarak gösterilmiyordu. Peki, bu siyasi iktidar yargılanıyor mu? PYD’yi suç örgütü olarak görmeyen kim? Siyasi iktidar. Ben o günkü konjonktür içerisinde bir konuşma yapıyorum ve bunun önünde hiçbir kanuni engel yok. Bunun bir suç olabilmesi için adı geçen örgütlerin terör örgütü olarak görülmesi gerekir. Gerçek öyle miydi peki? Kesinlikle hayır, 100 defa hayır. 2014-2015 boyunca bu örgütlerle sistematik ilişkiler yürütülmüştür. Beraber askeri, siyasal, diplomatik çalışmalar yapılmıştır. Bunları gazeteleri açıp baksanız görebilirsiniz. Ben o gün bu sözü sarf etmekle suç olmamış bir suçu işlemiş oluyorum.”   ‘HALİ DUMAN İKTİDAR SAVAŞ KONSEPTİNİ DEVREYE SOKTU’   Yüksekdağ, tüm bu yargılamaların sebebinin 7 Haziran 2015 seçimlerinde HDP’nin aldığı başarıyla AKP’yi tek başına iktidar yapmamasından kaynaklandığına dikkat çekerek, “Yıl 2015 Temmuz, dönüyoruz dolaşıyoruz 7 Haziran sonrasına geliyoruz. HDP’nin AKP’yi tek başına iktidardan indirdiği güne geliyoruz. İki kilit nokta var; çözüm sürecinin bitirilmesi ve 7 Haziran’da HDP’nin aldığı büyük başarı. İktidardaki şahıs bakmış ki çözümden rant sağlayamıyor, ülke huzur içerisinde olsa bile kendisi rant sağlayamıyor. ‘Demek ki benim halim duman o zaman bu memleketi duman etmeliyim’ dedi. O zaman savaş konseptini devreye soktu” ifadelerini kullandı.   Yüksekdağ, PYD’ye yönelik ifadeleri üzerinden hakkında dava açılması ardından ilgili bakanlığa yazı yazdıklarını ancak cevabı mahkemede gördüklerini belirterek, “Bu yazıda PYD’nin terör örgütü listesinde yer almadığı cevabı vardı” diye hatırlattı.   ‘BEN AYNI GÜN KOBANÊ’YE SİZİN ORGANİZASYONUNUZDA GİTTİM’   Yüksekdağ, akabinde AKP’nin PYD ile yaptığı görüşmelere dair birkaç örnek verdi. AKP’li Feridun Sinirlioğlu’nun PYD ile 2014 yılında bir dizi toplantı yaptığını anımsatan Yüksekdağ, “29 Ekim 2014 tarihinde Peşmerge konvoyu Türkiye sınırları içinde dolaşarak Kobanê’ye girdi. YPG-YPJ ile yapılan en açık temas budur. Hem siyasi hem diplomatik bir ilişkidir. Şimdi bunları duymak bile istemiyorlar. Terk ettikleri politikayı örtmeye çalışıyorlar. Benim konuşmayı yaptığım 19 Temmuz 2015 günü, ben Kobanê’ye gittim. Bu iddianamede yok. Mürşitpınar Sınır Kapısı’ndan, bakanlığın onayı, Suruç Kaymakamlığı ve Valiliğinin organizasyonu ile. Yanımda parti heyeti ile Kobanê’ye gittik. 19 Temmuz’da bir siyasi nezaket ziyareti yapmış oldum. Oradan çıktım aynı gün Suruç’ta mitinge katıldım. O konuşmayı yapmamdan dolayı terör örgütünü desteklemek iddiası ile sonradan hakkımda dava açıldı. Ben çıkıp sizin onayınız ve organizasyonunuz ile görüşme yapmışım. Bu ne perhiz bu ne lahana turşusu. E siz PYD’yi terör örgütü ilan ediyorsanız, ben aynı gün nasıl görüşüyorum? Yaptığım konuşmada kullandığım bir cümleden dolayı saldırıya uğruyoruz. Benim hem şahsım saldırı altındadır hem de parti olarak siyasi haklarımız ihlal ediliyor” ifadelerinde bulundu.   ‘ŞAH SÜLEYMAN’DA ORTAK HAREKET ETMEDİNİZ Mİ?’   Yüksekdağ, savunmasının devamında Türkiye ile YPG-YPJ güçlerinin yaptığı ortak Şah Süleyman Türbesi’nin getirtilme operasyonunu hatırlatarak, şunları ekledi: “Salih Müslim’e bizim müzakere heyetimiz aracılığıyla hükümetten bir çağrı gelmiştir, herhangi bir çatışmaya yol açmaksızın bir teklifte bulunulmuştur. Partimiz aracılığı ile iletildi bu teklif, Salih Müslim’e. Efkan Ala, Sırrı Süreyya Önder ve Salih Müslim, kriz masasının içinde yer almıştır. Süleyman Şah türbesi böyle bir organizasyonla taşındı. Sonraki süreçte yaptığım konuşmanın bir suç olarak sayılması yine aynı mantığa dayanıyor. Siyasi iktidarın kendi siyasi eylemlerini, kendi sorumluluğunu, hesap verme görevini yerine getirmeme kaçkınlığına dayanıyor. “   ‘KÜRT GÜÇLERİ GÜNLÜK YAŞAMIMIZIN İÇİNDE’   Yüksekdağ’ın, savunmasının devamı şöyle: “Kuzey Suriye’deki Kürt gerçeğinin bizim nasıl günlük ve siyasal yaşamımızın içinde olduğunu görüyoruz. Suruç Kaymakamlığı’nın resmi açıklamasına göre, bir yılda Kobanê’den gelen 10 bin hasta tedavi gördü, 3 bin 919 hasta tedavi oldu, savaşta yaralanan 974 YPG’li Türkiye’ye getirilerek tedavi edildi. Suruç Kaymakamı’nın resmi açıklaması. 6-8 Ekim olayları olmuş, aradan bir ay geçmiş, Suruç Kaymakamı’nın açıklamaları bunlar. Bunları Suruç Kaymakamı söylüyor. Bugün terör örgütü ilan ettiğiniz yapılanmalar Kuzey Suriye’deki Kürt halkından, Asuri, Süryani, Keldani halkından başka bir şey değil. Sadece siyasi bir bağlantı değil, aynı zamanda idari olarak da, günlük yaşam içerisinde de bir diyalog kuruldu.   BÜYÜK KOMPLO OLDUĞU SONRADAN ORTAYA ÇIKTI   Suruç katliamı ardından ortaya çıkan belgelerden anladık ki biz o zaman çok büyük bir komplonun içerisindeymişiz. Çözüm sürecini bitirmeye karar veren siyasi iktidar çeşitli komplo dinamiklerini serbest bırakmış. Aslında IŞİD bombacılarının mahkeme ifadelerine bakılırsa 19 Temmuz’da HDP’nin miting gerçekleştirdiği alana bir saldırı yapma planı yapmışlar. Benim hakkımda istihbarat toplayan ve internet araştırması yapan sanıklardan birisi saldırıda da ölen kişidir. Sonra biz anlıyoruz ki 19 Temmuz’dan sonra ben o mitingi yaptım ve başka kente geçtim. 20 Temmuz günü sosyalist gençler Kobanê’nin yeniden inşası için bir yolculuk başlatmışlardı. Mürşitpınar’dan geçmek üzere Amara Kültür Merkezi’nde toplanan gençlere yönelik katliam gerçekleşti. 33 genç orada ölümsüzleşti. Daha sonra HDP ve bana dönük bir katliam girişimi olduğu ortaya çıktı.   KÜRT-TÜRK ARASINDA İLİŞKİSİ KURULMAMASI İSTENMİYORDU   Benim o konuşmayı yaptıktan sonra linç edilmemle 20 Temmuz’da gençlerin katledilmesi arasında siyasi ve kriminal bir bağ var. 20 Temmuz’da katledilen gençler benimle aynı siyasi çizgiye sahipti. 19 Temmuz’da o konuşmayı yapan Yüksekdağ da bütün Türkiye toplumu adına, bütün onurlu Türk halkı adına Kürtlerle ilgili bir şey söyledi. Bu kadar linç kampanyası yürütülmesinin nedeni de bu. Sözü söyleyenin temsil ettiği değerlere de bakmak gerekiyor. 19-20 Temmuz günü bombaların hedefi olan birey ve kitle olarak iki kesim de Türkiye halklarının devrimci sosyalist aydın demokratik unsurlarıydı. Siyasi iktidar o süreçte Türkiye’nin Kürt halkı ile eşitlik hukukuna dayalı bir ilişki kurmasını istemiyordu. Çünkü bu ilişki kurulursa Türkiye’de yeniden demokratikleşme süreci devam edecek, siyasi iktidar kanı bir siyasi zemin olarak kuramayacaktı. Siyasi iktidar kendi beslendiği zeminin ortadan kalkmaması için Kürt halkının uzattığı barış elinin Türkiye’deki demokratik güçler tarafından tutulmasını istemedi. 33 sosyalist genci, Türkiye’nin sayısız kentinden çıkıp gelmiş, sınırı hayatı boyunca görmemiş pırıl pırıl gençler katledildi, gelecekteki barış umudunu karartmak için katledildi.   ‘BEN BİR FİKRE SIRTIMI DAYADIM’   Ben, ‘sırtımızı PYD ve YPG’ye dayıyoruz’ derken bir fikri savunuyorum. Ondan önceki cümlelerimi televizyon kanallarında yayınlamazlar. ‘Sırtınızı tekbirci, kelle kesen varlıklara dayayarak Ortadoğu’da bir güç elde edemezsiniz, gittiğiniz yol yol değil’ dedikten sonra sözlerimi sarf ettim, ‘biz sırtımızı bu vahşete karşı direnenlere dayıyoruz’ dedim.  Şunu inanarak söylüyorum, gerçekten o çizgi sürdürülebilseydi, biz demokratik gücü ile direnen halklara sırtımızı dayayabilseydik bugün burnumuzun ucunu göremeyecek noktaya gelmezdik.”   ‘BENİM TARAFIMDAN İŞLENMİŞ SUÇ YOKTUR’   Yüksekdağ, savunmasını şöyle bitirdi: “Benim tarafımdan işlenmiş bir suç yoktur. Suç isnatlarının hiçbirinin gerçekliğinin olmadığını aklı başında kamuoyu biliyor. Ama bu suç olarak kabul edilse bile suçun olağan kılıflarına uydurulamaz. Benim tarafımdan bir suç işlenmediği gibi bana karşı suç işlenmiştir. Ortada bir suç olmadığı gibi bir dönem açısından kurulan ve yönü olumluya dönebilecek olan ilişkinin berhava edilmesi vardır. Çok kritik bir geçiş sürecine iktidar ediyorsunuz, tek iktidar gücü olduğunuzu iddia ediyorsunuz, o zaman ona göre hareket etmek zorundasınız. Beni marjinal haline getirmeye uğraştılar. Çok başarılı olduklarını düşünüyor olabilirler ama dünya dönüyor, gerçek gerçektir. Gerçek çok nettir. Siz Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti olarak HDP Eş Genel Başkanı Figen Yüksekdağ’ı PYD ile ilgili söylediği tek cümleden dolayı yargılıyorsunuz ama PYD komutanlarına şeref madalyası takan Rusya ile en yakın müttefikiniz. Dünyada hiçbir güç PYD’yi terör örgütü olarak görmüyor. Çünkü bunun için somut suç kanıtlarının olması gerekiyor.   Efrin operasyonu başlatıldığında bazı kanıtlar üretildi, ‘Efrin’den bize roketler atılıyor’ denildi. Sizin MİT müsteşarınız 2 yıl önce diyordu ki, ‘biz Suriye ile savaşmak istersek iki roket attırırız savaş gerekçesi ilan ederiz. Çıkıp aklı çalışan insanlar sordular, ‘bir takım provokatif güçler savaş çıkartmak için atmış olabilir mi?’ Hemen derdest edip tutukladılar. ‘YPG’nin derdi tasası bitmiş, koskoca Türkiye Cumhuriyeti Devleti ile mi uğraşacak’ diyen insanları tutukladılar. Bizi marjinal ilan edenler bütün uluslararası kamuoyunda kendileri bu görüşleri ile marjinal hale gelmeye başladılar.   KÜRTLERİN STATÜSÜ NEDEN SİZİN İÇİİN BU KADAR ÖNEMLİ   Bölge politikasını anti-Kürt politikası üzerinden yürütüyor. Ben hem bir siyasetçi hem bir yurttaş olarak soruyorum Suriye’deki Kürtlerin statüsü niye bizim için bu kadar önemli? Orada bir işbirliği hattı kurmak mümkünken anti-Kürt politikalar temelinde en yakınımızdakileri düşman haline getiriyoruz. Bu yol doğru bir yol değildir. Dört bir yandan yalanlarla kuşatılmış olabilirsin ama gerçeği biliyorsan, görmüşsen ve inanmışsan bunu savunmamak en büyük suçtur. Bizler bu suçu işlemedik. Bir suçu işlemediğimiz için yargılanıyoruz. Bu davalar tarihle, toplumla yüzleşme platformlarıdır.”   SAVCI TUTUKLULUK İSTEDİ   Söz alan iddia makamı, “somut deliler ve kuvvetli suç şüphesi olması” ve Yüksekdağ’ın savunmasının tamamlanmaması nedeniyle tutukluluğun devamını talep etti.    Ara kararını açıklayan mahkeme heyeti, Yüksekdağ’ın savunmasının tamamlanmaması ve “üzerine atıl suçlamalara verilen cezanın alt ve üst sınırları esas alınması” ve “kuvvetli suç şüphesi” nedeniyle tutukluluk haline devamına karar verdi. Heyet bir sonraki duruşmayı 5 Kasım 2018 tarihi saat 10.00’a erteledi.   Mahkeme heyeti  ayrıca Yüksekdağ’ın TBMM’de yaptığı konuşmaların toplanmasına, HDP’nin iç tüzüğünün Ankara Cumhuriyet  Başsavcılığı’ndan istenmesine ve dosyada bulunan CD kayıtlarının bilirkişiye gönderilmesine karar verdi.