Tuğçe Tatari: Ötekileştiren dile karşı barış dilini ve gazeteciliğini inşa etmeliyiz 2025-09-10 09:08:34 İSTANBUL - Barış ve Demokratik Toplum Süreci'nin pozitif yönde ilerlemesinde medyanın rolünün önemli olduğunu dile getiren gazeteci Tuğçe Tatari, "Ötekileştiren dile karşı barış dilini ve gazeteciliğini inşa etmemiz gerekir" dedi.    Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan'ın Barış ve Demokratik Toplum Çağrısı'yla Kürt sorununun barışçıl bir zeminde çözülmesi amacıyla başlatılan Barış ve Demokratik Toplum Süreci'nde, bazı yayın organlarının barışçıl çözüm çabalarını hedef alması dikkat çekiyor. Barış talebinin toplumsallaşması çabalarına karşı iktidara yakın bazı yayın kuruluşları ile ulusalcı çizgide yayın yapan medya kuruluşlarının kullandığı militarist, savaş kışkırtıcılığı, nefret dili, barış gazeteciliği yapan meslektaşları tarafından tepkiyle karşılanıyor. Gazeteci Tuğçe Tatari, barış süreçlerinde gazetecilere önemli roller düştüğünü ifade etti.    Yaşanan gelişmeler nedeniyle siyaseten sıkışan iktidarın böyle bir sürece razı olduğunu dile getiren Tuğçe Tatari, bunu hala anlamayan, kabullenmeyen kesimler ile milliyetçi kesimlerin olduğunu dile getirdi. Süreç kapsamında Barış ve Demokratik Toplum Grubu'nun 11 Temmuz Silemanî'de düzenlediği silah yakma törenine katılması nedeniyle kendisine yönelen tepkileri dile getiren Tuğçe Tatari, "Birçok kesim tarafından 'Ülkeyi böleceksiniz, ülkeyi sattınız' gibi acayip bir tepkiyle karşılaştım. Oysa biz gazeteciyiz, bizim görevimiz kamuoyunu doğru bir şekilde bilgilendirmektir. Bir gazeteci olarak Türkiye'nin 45 yıldır çözemediği büyük bir sorun ve bu tarihi anlara dair tarihi bir gelişmeye yaşanıyor, biz de tanıklık ediyoruz. Bir gazeteci olarak bir gelişmeyi takip etmemek zaten tuhaf olurdu" ifadelerini kullandı.    'GAZETECİLER TARİHE NOT DÜŞMELİ'   Barış süreçlerinde gazeteciler ve medyaya önemli bir roller düştüğünün altını çizen Tuğçe Tatari, "Barış süreçlerinde gazeteciler, sadece görevlerini yaptıkları için iktidarlar tarafından hedef gösterilebilir, bir gün sonra gözaltına alınabilir ve tutuklanabilir. Ama birilerinin tarihe not düşmesi gerekiyor, bu görevde gazeteci ve medyaya düşüyor. Bunun aksini düşündüğünüzde buradan bir gazetecilik çıkmaz. Geçen barış süreçlerinde gazeteciler sadece yazdıkları için kimisi tutuklandı, kimisi de yurt dışına iltica etmek zorunda kaldı. Bu göç ve tutuklamalar yüzünden şu anda büyük bir beyin göçü yaşanıyor" diye konuştu.    'ÖTEKİLEŞTİREN BİR DİL VAR'   Muhalif medyanın süreci nasıl yorumlayacağını bilmemekle birlikte kullandığı dilin ötekileştirici bir dil olduğunu belirten Tuğçe Tatari, "Akşamları çıkan TV televizyonlarında bir sürü adam bir araya gelip Ortadoğu hakkında konuşuyor. Ama bunlardan çoğu hiç oraya gitmemiş ve saha gerçekliği hakkında hiçbir tanıklığı yok. Yani bırakın orası hakkında ciddi bir araştırma yapmalarını oradaki insanlarla hiçbir temasta bulunmadan yorum yapabiliyor. Çünkü onları denetleyen hiçbir mekanizma yok. Bu yüzden bu barış sürecinin diğer barış süreçlerinden daha zor olduğunu düşünüyorum. Halk zaten sürecin belirsizliğine karşı çok temkinli ve güvensiz. Türk halkının kafasındaki ‘Bizi bölüyorsunuz’ düşüncesi özellikle bazı medya organları tarafından kaşınıyor. Türk muhalif medyasının Kürt sorununa dair güçlü bir rezidansları da var. Ama bunun yerine ezber bilgiye dayalı ötekileştiren bir dil var. Eğer gerçekten bir bilgiye ulaşmak veya sorunun ne olduğunu anlamak gibi bir dertleri olsaydı bunu araştırılardı, okurlardı. Buna dair binlerce kitap, yayın, gazete var. Kendi okurlarının, korkularını endişelerini, düşmanlıklarını hangi bilgiyle kaşıyorlar oda belli değil" şeklinde konuştu.    'KÜRT SORUNU İYİ ANLAŞILMALI'   Değerler mekanizmasında barışın en önde geldiğini dile getiren Tuğçe Tatari, şöyle devam etti: "Bu sürecin olumlu bir yönde ilerlemesi için özellikle kendini muhalif olarak lanse eden medyanın Kürt sorununu iyi okuması ve anlaması lazım. Kürt meselesi tam anlaşıldığı zaman kim neyi, niçin söylüyor; o zaman doğru bir perspektiften okuyabilirler ve yazabilirler. Kim ne acı yaşamış, bu sorun nasıl bu güne kadar gelmiş, kayıplar nerelerdir? Sadece Cumartesi Anneleri'nin yaşadıklarını biliyoruz; ama ezberden bilmek yeterli değil. Bu sorunu yaşayan insanlarla birebir temas ederek, sorunun muhatabı olan Ortadoğu'daki insanların da burasıyla bağını irdeleyerek okumak gerekiyor."   'MEDYANIN BİLİNÇLENDİRME VE TAHRİK GÜCÜ VAR'   Halkın tam olarak bilgilendirilmediği bu tür barış süreçlerinde, medyanın bilinçlendirme ya da tahrik rolüne daha sahip olduğunu kaydeden Tuğçe Tatari, "Medyanın tahrik etme ve bilinçlendirme gibi bir gücü var. Bu yüzden Bu mesele eğer işlenecekse çok yetkin dili olan insanların işlemesi gerekiyor. Herkes bu meseleye dair yazmamalı. Eskiden Kürt meselesine dair bir arşivi bilgisi araştırması olan insanlar, bu konuya dair yazardı. Şimdi öyle değil, herkes her şeyi dilediği gibi konuşuyor ve yazıyor öyle olmaz. Her alanda olduğu gibi maalesef gazetecilikte araştırmaya dayalı haber yapmak niteliğini kaybetmiş durumdayız" dedi.    'SİLAH BIRAKMA TÖRENİ İYİ İŞLENMEDİ'   Tarihi ve çok önemli olan silah yakma törenin yeteri kadar işlenmediğini ifade eden Tuğçe Tatari, sözlerini şöyle sürdürdü: "Oraya davet edilen gazeteciler olarak, aldığımız tepkilerden dolayı bu konunu yeteri kadar konuşamadık bile. Türkiye'nin muhalif basını da bu konuyu çok konuşmadı. Bunu tartışmak yerine programlar düzenleyip olayı daha çok silah bırakmaya indirgediler. Daha çok bu meseleyi manipüle ederek güvensizlik yaratmaya çalıştılar. Oysa bu güne kadar biz Kürtler tarafından herhangi bir kandırma olayı yaşadık mı, hayır. Peki, buna rağmen neden güvenmiyorsunuz diye sorduğunuzda bir cevap yok. Çünkü Türklerin bu manada Kürtlerle bir güven problemi yaşayacakları bir geçmişleri yok. Gazeteciler için de bu böyledir. Kürt meselesiyle alakalı gazetecilerin kendi kafalarında temizlemesi gerekenler olduğunu düşünüyorum."   'BARIŞ DİLİNİ OLUŞTURMALIYIZ'   Kürt sorunun çözümüne dair barış gazeteciliğinin inşa edilmesi gerektiğinin altını çizen Tuğçe Tatari, şunları söyledi: "Barışın temel meselesi acı çeken iki tarafın birbirine temas etmesidir. Bir birilerine karşıt olan görüşlerin bir biriyle buluşturulmasına tanıklık etmek, bunu yazmak önemli. Bir gazeteci olarak bir olay yaşandığında, neresi olursa olsun, oraya giderek neler yaşandı diye bakacaksın. Mesela Roboskî gibi çok büyük bir hak ihlali yaşandı bu ülkede. Gidip bu insanların hikayesine dokunulmalı. Abdullah Öcalan'la ilgili haber yapılıyor mesela. Bir gazeteci olarak sen de okuyacaksın, sevip sevmeme meselesi değil, gazetecilikte okumak esastır. Önce insanlar olarak eşit olduğumuzu, acılarımızın da eşit olduğunu kabul etmemiz gerekiyor."   MA / Esra Solin Dal