Kıbrıs'ta 51 yıldır statüsüzlük dayatılıyor 2025-07-20 09:01:48   İZMİR - Kıbrıs'ın kuzeyinde 51 yıldır demografik yapıya müdahale olduğuna dikkati çeken gazeteci Aziz Şah, "Türkiye'nin gasp ettiği toprakları terk etmesini istiyoruz" dedi.    Türkiye'nin 20 Temmuz 1974'te Kıbrıs Cumhuriyeti'ne yönelik başlattığı askeri harekâtın üzerinden 51 yıl geçti. Düzenlenen harekatlarla adanın yüzde 37'sini kontrol altına alan Türkiye, bu tarihten sonra adaya Türkiye'nin dört bir yanından yerleşimci göndermeye başladı. Adanın kuzeyinde yaşayan 140 bin ile 200 bin Rum, adanın güneyine zorla sürülürken, güneyde yaşayan 42 bin ile 65 bin Türk ise önce Türkiye'ye oradan da adanın kuzeyine geçirildi.    Adanın kuzeyinde sadece Türkiye'nin tanıdığı Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti (KKTC) kurulurken, KKTC birçok devlet tarafından de-facto (fiili) bir yapı olarak görünüyor. Kıbrıs Cumhuriyeti ise hem Birleşmiş Milletler (BM) hem de Avrupa Birliği üyesi bir ülke olurken, son olarak Kazakistan, Türkmenistan ve Özbekistan Kıbrıs Cumhuriyeti'nde büyükelçilik açma kararı aldı. KKTC ise hukuki olarak yine Kıbrıs Cumhuriyeti tarafından temsil ediliyor. Ada ile ilgili yapılan görüşmeler 1974'den itibaren devam ederken, görüşmelerden şimdiye kadar bir sonuç çıkmadı. Bu süreçte Türkiye adaya yerleşimci taşımaya devam ederken, Rumlardan kalan taşınmazların tamamına ise el konuldu. 2004'de Annan Planı olarak bilinen ve adanın birleşmesi için yapılan referandumda Türkler yüzde 77 oranında "Evet" oyu verirken, Rumlar ise yüzde 75 oranında "Hayır" oyu verdi. Adadaki çözümsüzlük halen devam ediyor.     YERLEŞİMCİ SÖMÜRGECİLİĞİ   Kıbrıslı araştırmacı gazeteci Aziz Şah ile adanın ilhakından itibaren yaşanan değişimi ve Kıbrıs'ta kalıcı çözümü konuştuk. 1974'den itibaren adanın kuzeyine sistematik olarak yerleşimci sömürgeciliği projesinin uygulandığını belirten Şah, "İşgalden 6 ay sonra Türkiye Dışişleri Bakanlığı’nın yayınladığı gizli bir yönetmelikle Kıbrıs'ın kuzeyine Türkiye'den nüfus taşınmaya başlandı. Bu süreç Kıbrıs savaşında öncelikle 200 bin Kıbrıslı Rum zorla yerinden edildi, onların yerine nüfus taşınmaya başlandı. Bu o dönemki nüfusun 3'te birine denk geliyor. Etnik olarak Rum ve Ermenilerden arındırıldı. Karpaz ve Girne bölgesinde yaklaşık 20 bin Rum evlerinden çıkmadı. Ama o insanların evlerine nüfus taşınmaya başlandı. 51 yılın sonunda o 20 bin kişiden 300 kişi kaldı. Türk işgali etnik arındırma projesidir. Türkiye oldu-bitti ile insanları zorla yerinden etti ve sonucunda iki etnik homojen bölge oluştu. 51 yıl önce burada 110 bin kadar Kıbrıslı Türk vardı. Bugün bu insanlar yarı yarıya göç etti. Türkiye sözde kurtarmaya geldiği nüfusu buradan sürdü. Türkiye'nin kafasında en başından itibaren olan bir şeydi. Zaman içinde Kıbrıs'ın kuzeyini ilhak ile Türkiye'ye katalım istiyorlardı" dedi.   'KOLONİLEŞTİRME YAPILIYOR'   "Kıbrıs'ın işgal bölgesindeki bütün kurumsal yapılar Türkiye'ye entegre edildi" diyen Şah, Türkiye idaresinde kurulan Üst Koordinasyon Kurulu'nun adaya dair tüm kararları aldığını söyledi. Bu kurulda Türkiye büyükelçisi ve 2 generalin olduğunu belirten Şah, "Bunun altında ise KKTC dedikleri sözde devlet yapılanması var. Kararlar elçilik ve 2 general tarafından alınıyor ve Kıbrıs'ın kuzeyi bir vilayet gibi yönetiliyor. Diğer bir şey ise sistematik olarak toprak gaspı, kolonizasyonu ve nüfus taşımaya dayalı Cenevre Konvansiyonu aleyhinde savaş suçları işledi. İşgal ettiği toprağı inşaatlarla kolonileştirdi. Kıbrıs'ın kuzeyini son 20 senede emlak pazarı olarak dünyaya pazarladı. Böylece de sorunu uluslararası bir düzeye getirerek, çıkmaz hale sokuyor. Ne kadar yabancı mal sahibi olursa konu o kadar içinden çıkılmaz bir hal alır. Bugün Kıbrıs'ın kuzeyinde ABD, Rus, İran ve birçok ülkeden şirketler var" diye belirtti.    'KARA PARA DÜZENİ ÇÖZÜMSÜZLÜK DAYATIYOR'   BM'de yapılan müzakerelerin ise 51 senedir Türkiye'nin nüfus ve toprağa dayalı işlediği savaş suçlarının yasallaştırılması olduğunu kaydeden Şah, BM'nin kendi sözleşmelerine, uluslararası hukuka aykırı olarak Kıbrıs'ın işgal bölgesindeki gaspları meşrulaştırma temelinde bir müzakere süreci yürüttüğünü aktardı. 50 sene 2 toplumlu federasyonu savunan Türkiye'nin şimdi 2 devletli bir tez ortaya attığını ifade eden Şah, "Bu da kabul edilse yeni bir şey önerecek. Çünkü Türkiye burada bağımsız bir Türk devleti de istemez. Konu kara parayla ilgili. Bugün Kıbrıs'ın işgal bölgesinde her mahallede bir oto galeri var. Bunlar kara para aklama merkezleri. Kıbrıs'ın işgal bölgesinde tanınmış devlet olasılığı Türkiye egemenlerinin en büyük korkusudur. Kara para düzeni uluslararası sisteme girerse, hem musluk kesilecek hem de Türkiye uluslararası hukuk çerçevesinde zor durumda kalacak. Burası öyle bir mafya merkezi oldu ki Türkiye'den buraya her ay bir tetikçi geliyor. Türkiye'nin yeni moda çeteleri burada fink atıyor. Tarikatlar, kara para grupları, inşaat şirketleri burada. Bunların var oluş zemini çözümsüzlük politikası" ifadelerini kullandı.    'BİRLEŞİK BİR KIBRIS İÇİN MÜCADELE EDİYORUZ'   Müzakerelerde gerçek sorunlar yerine yaya yolları, güneş panelleri gibi konuların konuşulduğunu söyleyen Şah, BM'nin yıllardır kendisine bağlı bir devleti yıkmak ve bölmek için çabaladığını vurguladı. Böylece Kıbrıs'ın yeniden kolonileştirme ve statüsüzleştirme yaşadığını belirten Şah, "Biz buna karşı BM'nin yıkmaya çalıştığı cumhuriyetimizi savunuyoruz. Yıkılan cumhuriyetleri gördük. Emperyalizm devletleri yıkarak, mazlum milletleri milletsizleştirerek, stasüzleştirerek yönetiyor. Bunları görmüşken, Kıbrıs'ta aynısını yaşamak istemiyoruz. Buna karşı işgalin 49'uncu yılında kurulan Pan Kıbrıslı Özgürlük Hareketi'nin de bir parçasıyım. Kıbrıs tarihinde ilk kez, Türk, Rum, Ermeni, Latin tüm etnik ve dilsel kökenlerden Kıbrıslıların bir arada olduğu bir harekettir. Biz üniter Kıbrıs, insan hakları ve yurttaşlık temelinde Kıbrıs Cumhuriyeti devletini savunuyor ve bunun için mücadele ediyoruz. Türkiye'nin ordusu ve yerleşimlerini adadan çekmesini, gasp ettiği toprakları terk etmesini istiyoruz. Çözüm Türkiye ve Yunanistan temsilcilerinin 1974'den önce konuştuğu üniter devlet temelinde bir çözümdür" diye konuştu.    MA / Tolga Güney