Doç. Dr. Akbulut: Türkiye hukukunda kültürel hak paketi yok 2018-06-18 11:43:57   İSTANBUL -  Farklı dil, din, mezhep ve kimliklerin yok sayıldığı Türk eğitim sistemini Lozan Antlaşması üzerinden yorumlayan Doç. Dr. Olgun Akbulut, kültürel hak paketinin olmadığını belirttiği Türkiye hukukunda azınlık mevzuatının 90 yılda hiç değişmediğini ifade etti.   Türkiye’de yaşayan farklı kimlik ve inançtaki yurttaşların yıllardan beri yaşadığı en büyük sorunlardan biri eğitim sistemi. Okulöncesi eğitimden yükseköğretime kadar bilimsel ve demokratik değerlerin temel alınması yerine, büyük ölçüde tekçi, ırkçı-şoven ve mezhepçi politikalara göre biçimlendirilen, farklı dil, din, mezhep ve kimlikleri yok sayan ayrımcı yaklaşım eğitim sisteminin yaratığı tahribat, her geçen gün daha da büyür durumda.   Kadir Has Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nde Anayasa Hukuku Anabilim Dalı öğretim üyesi olan Doç. Dr. Olgun Akbulut, sorunu 1. Dünya Savaşı sonrası imzalanan Lozan Antlaşması üzerinden değerlendirdi.   Zorunlu din derslerine ilişkin ilk kararın Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nde (AİHM) 2007’de çıktığını hatırlatan Akbulut, “AİHM orada bir ayrımcılığa hükmetmemişti. Sadece Türkiye’de din derslerinin içeriğinin Alevi öğrenciler için endikasyon olduğunu söylüyordu. Diğer bir ifadeyle AİHM’de velinin, dini kanaatlerine göre eğitim, dini inanç ve felsefi kanaatlerine göre eğitim, çocuğun ne tarz bir dinsel eğitimden geçeceğine, oradaki felsefi dini inancın ne kadar içinde olacağını karar vermesi yer alıyordu” diye belirtti.   ‘AİHM SÜNNİ İSLAM DERSLERİ DEDİ’   Akbulut, Türkiye’de zorunlu din derslerinden muaf tutulma hakkının sadece Lozan azınlıklarına tanındığına değindi. Akbulut, “Yani gayri müslim azınlıklar din derslerinden muaf olabiliyorlardı. Alevi öğrencilere ise bu tanınmamıştı. O zaman şu söz konusu oldu. Acaba bu dersler din kültürü dersleri mi? Dinler hakkında kültür veren dersler mi? Ahlak hakkında genel bilgi veren dersler mi? Acaba bunlar belirli bir dini inancı anlatan dersler mi? Türkiye kendini ‘bunlar genel kültür dersleridir’ diye savundu. Ama AİHM bunun üzerine Türkiye’den gelen ders kitaplarını inceledi ve burada genel kültür dersi olmadığını, Sünni İslam’ın anlatıldığını söyledi” dedi.   ‘DEĞİŞLEN BİR ŞEY YOK’   Burada Türkiye’nin önüne iki seçeneğin geldiğini belirten Akbulut, bunlar şöyle açıkladı: “Ya dersleri seçmeli yapacaktı, ki bu Türkiye için bir anayasa değişikliği gerektirir. Ya da derslerin içeriğini objektif hale getirecekti Yani sadece sünni İslam’ı anlatan değil, genel dinler tarihi anlatan derse dönüştürülecekti. Türkiye ikinci yolu uygulayacağını söz verdi. Arada geçen sürede bu yolda bir ilerleme kat edilmedi. Onun üzerine 7 yıl sonra ikinci bir dava geldi. Türkiye oradan da 2014 yılında mahkumiyet aldı. 2018’deyiz şimdi. Aradan geçen 4 yılda da değişmiş olan bir şey yok. Hiçbir şey yapılmadı mı? Yapıldı. Ders kitaplarında Hz. Ali’nin hayatına dair sayfalar eklendi. Ama konumuz burada bir dini inancın mezhebin peygamberinin işlenmesi değil, bir bütün olarak ders kitaplarının dinler hakkında objektif bilgi veren kitaplar olup olmadığıdır. Eğer objektif bir bilgi vermiyorsa da o inanca sahip olmayan ailelerin çocuklarının dersten muaf olmasına sebebiyet vermek imkanları tanınmadı. Tanınmadığı için o karar uygulanmış değil.”   ‘FİİLEN BUNLAR BU HAKLARI KULLANABİLDİLER’   Hukuki açıdan Süryani, Keldani ve Ermenilerin konumlarına bakmak gerektiğini ifade eden Akbulut, “Lozan azınlıklarının öznesi gayrı müslim azınlıklardır. Bu dediğimiz grupların hepsi gayrı müslim azınlıkların anlaşmasıdır. Rum Ortodoks kilisesi mensuplarına, Ermeni Surp Gregoryan mensuplarına ve Musevi cemaatine tanınmıştır. Yoksa Lozan’da böyle bir üçlü sıralama yok. Ama fiilen bunlar bu hakları kullanabildiler. Haliyle Ermeni okulları Türkiye’de var. Anadilinde eğitim hakkı dediğiniz zaman bu üç grup bundan faydalanıyor” dedi.    Süryani-Keldani meselesinde bu durumun farklı olduğunu sözlerine ekleyen Akbulut, bu farklı şöyle açıkladı: “Uygulamadan gördüğüm kadarıyla adını her ne kadar Lozan azınlığıymış gibi koymasa da galiba okul açma konusunda izin verilme ihtimali var.  Fakat maddi imkân boyutu da var. Çünkü diğer üçlü grubun vakıfları var ve bunlar Osmanlıdan kalma vakıflar. Anladığım kadarıyla Süryani Cemaatinin böyle bir gücü yok. Çünkü Lozan şunu söylüyor. Ana dilinde eğitim hakkı var ama masraflarını kendileri karşılamak şartı ile okul açabilirler diyor ve işte Süryani Keldaniler için böyle bir sorun var.”    ‘MİLLİ EĞİTİM BAKANLIĞI İZİN VERMEDİ   Türkiye’deki yanıtı verilmesi gereken asıl sorunun anadilde eğitim hakkının ne olacağı sorusu olduğunu vurgulayan Akbulut, “Anayasada buna dair çok net bir yasa var. ‘Türkçeden başka hiçbir dil kimseye anadil olarak öğretilemez’ diyor. Biz anadil yasağı diyoruz. Sanırım 2014’te yine bir seçim öncesi özel eğitim kurumları kanununda bir değişiklik yapılarak özel okullardan anadilde eğitim hakkı imkânı getirmişti. Adına anadilde eğitim koymadılar. Yabancı dil eğitimi olarak düzenleniyordu. Ama değişikliğin arkasındaki siyasi irade bunu ‘anadilde eğitim hakkı’ olarak sunmuştu. Fakat o dönemden beri yani Lozan azınlığı kapsamına girmeyip bu haktan faydalanan bir grup daha olmadı. Çünkü başvurulara Milli Eğitim Bakanlığı izin vermedi” diye konuştu.   ‘HİÇ BİR GÜNCELLEME YOK’   90 yıllık Lozan Antlaşmasında hiçbir güncellemenin olmadığını dile getiren Akbulut, “90 yıl önce yapılan bir anlaşma. Bu antlaşmaların hepsinin başında bir azınlıklar bölümü vardır. Bu anlaşmalara kaynaklık eden antlaşmada Polonya azınlıklar antlaşmasıdır. Oradan kopyalanmış. Fakat Lozan antlaşmasında bu azınlıklar bölümündeki hakların öznesi değiştirilmiştir. Diğer antlaşmalarda etnik ırksal, dinsel azınlıklar ifadesi var. Lozan antlaşmasında ise sadece gayri müslim azınlık antlaşması var. Lozan’ı da Türkiye heyeti onu gayri Müslime çevirmek için ciddi bir mücadele vermiştir. Ve onu da kazanmıştır. Haliyle Lozan antlaşması gayri müslim de değil. Niçin? Türkiye’de gayri müslimler üç grup olarak nitelendirildiği için bunun dışında etnik gruplar Lozan antlaşmasında azınlık olarak nitelendirilmemektedir. İki azınlık haklarının da öznesi olamamaktadır. Ve bu da 90 yıldır değişmemiştir. Türkiye’nin azınlık mevzuatının 90 yılda hiç değişmediği nettir” diye belirti.   ‘HUKUKİ ZEMİNİ YOKTUR’   Türkiye’de Lozan azınlıkları ve anadili Türkçe olanlar dışındakilere tanınmak isteniyorsa bunun samimi yolu anayasanın 42. Maddesi’ni değiştirmek olduğuna dikkat çeken Akbulut, “Yani biri Anayasa’nın 49. Maddesi’ni değiştirme vaadinde bulunmadan ya da bunu değiştirmek için girişimde bulunmadan Lozan azınlıkları ve Türkçe konuşanlar dışındakilere de ana dilde eğitim hakkı tanıyorum diyemez. Diyorsa da bunun hukuki zemini yoktur” dedi.   ‘TÜRK HUKUKUNDA KÜLTÜREL HAKLAR YOKTUR’   Kentlerin yıkımına ilişkinde konuşan Akbulut, “Bahsettiğiniz vakaların hepsi kültürel vakalardır. Kültürel meselelerle kültürel hakları ilgilendirir. Fakat bizim Türkiye’de hukukumuzda kültürel hak denen kavram hemen hemen yok. Cumhuriyet tarihi boyunca da hiç olmamıştır. Osmanlı döneminde millet sistemiyle, bence Lozan’ın gayri müslim azınlıkların böyle bir avantajı olmuş. Ama onun dışında dini boyutu olmadan etnik boyutla ya da kültürel boyutla bir hak paketini ben Türkiye hukukunda rastlamadım. Bunun için AB ilerleme sürecinde Avrupa konseyinin bazı sözleşmelerine taraf olması Türkiye’ye tavsiye ediliyor.  Yerel dillerin, bölgesel dillerini kültürlerin tanınması ama Türkiye bu konularda ilerleme kat etmedi. Türkiye herhangi bir insan hakları sözleşmesine taraf olurken, oraya mutlaka Lozan azınlıkları çekincesini konuyor” diye kaydetti.  Yani bu sözleşmede kültürel boyutu olan etnik boyutu olan bir konu varsa eğer, Türkiye’nin bunu Lozan kapsamında yorumlayacağını söylediğini dile getiren Akbulut, sözlerini şöyle sürdürdü: “Eğer bir sözleşme salt kültürler haklar sözleşmesiyse ona hiç imza koymuyor, eğer bir sözleşmenin içerisinde örneğin medeni ve siyasal haklar sözleşmesi madde 27, ya da çocuk hakları sözleşmesinde oluğu gibi orada bazı kültürler haklara dair, işte anadilde eğitim hakkı yada genel olarak anadilde eğitim hakkı, kültürel haklar, kültürel geçmişi ile bağlantı kurma tarzında ifadeler varsa onları da çekince koyuyor.  Ve bunu sadece ‘Lozan kapsamındaki gruplara uygularım’ diyor. Haliyle Türk hukukuna yansımıyor. Türk hukukuna kültürel hak paketinin olduğunu söyleyemem. Hiçbir zaman olmadı.”   ‘İFADE ÖZGÜRLÜĞÜNUN SINIRI BELLİ’   Türkiye’nin zaten dindar olduğunu ve dindarlaştığını söyleyen Akbulut, “Uluslararası endekslerde Amerikan ile Türkiye en dindar nüfuslar içinde çıkıyor. Türkiye’de de din önemli. Vatandaş standart ilişkilerinde kimin hangi dinden olduğu gözetiyor. Türkiye dindar bir toplum daha da dindarlaşıyor” dedi.    Türkiye’de ifade özgürlüğünün mutlak bir koruması olmadığını dile getiren Akbulut, “Çünkü ifade özgürlüğünün uluslararası sınırı bellidir. Şiddet propagandası yapmayacaksınız. Irkçı propaganda yapmayacaksınız. Kimseye hakaret etmeyeceksiniz. Bunları yapmadığınız oranda ifade özgürlüğünüz geniştir. Hatta siyasal alanda oldukça geniştir. Ama Türkiye’de özellikle siyasal alanda oldukça geniş olması gereken bir alanda özellikler dar. Çünkü eleştirel düşünceye tahammül yok. Hukukta bu tahammülsüzlüğün arkasına takılmış durumda. İnsanlar boşuna tereddüt etmiyorlar, haklılar. Çünkü görüyorlar” diye konuştu.   MA / Sadiye Eser