İHD Başkanı: 'Umut hakkı' yasal değişiklikle mümkün 2024-10-30 09:09:09   İSTANBUL - "Umut hakkı"nın yasal değişiklikle mümkün olduğunu belirten İHD İstanbul Şube Başkanı Gülseren Yoleri, "Umut hakkı" gibi temel insan haklarının hiçbir koşulda pazarlık konusu yapılamayacağını vurguladı.    Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), 18 Mart 2014 tarihinde PKK Lideri Abdullah Öcalan’ın şartlı salıverilme hakkına sahip olmaksızın ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına mahkum edilmesini “umut hakkı” ilkesi gereğince, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ne (AİHS) aykırı buldu ve Türkiye’den bu konuda düzenleme yapmasını istedi. AİHM, daha sonra tutsaklar Hayati Kaytan, Emin Gurban ve Civan Boltan için de benzer kararlar verdi. Ancak Türkiye, aradan geçen 10 yıla rağmen "ihlal" kararına dair herhangi bir adım atmadı.   Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi, 17-19 Eylül tarihlerinde yaptığı toplantıda AİHM’in ihlal kararlarını 3 yılın ardından bir kez daha gündemine aldı. Gerekli önlemlerin geciktirilmeden alınmasını isteyen Komite, adım atılmaması halinde Eylül 2025'teki toplantıda ara karar hazırlanacağı uyarısında bulundu. Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi'nin "gerekli önlemleri alın" dediği "umut hakkı" için MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, partisinin haftalık grup toplantısında “örgütün tasfiyesi"ni şart koştu. Bahçeli’nin çağrısıyla bir kez daha gündeme gelen “umut hakkı” kamuoyunun en çok konuştuğu ve tartıştığı gündemlerin başında geldi.    İnsan Hakları Derneği (İHD) İstanbul Şube Başkanı Gülseren Yoleri, “umut hakkı”na dair değerlendirmelerde bulundu.   BİRÇOK TUTSAĞI İLGİLENDİRİYOR   "Umut hakkı"nın AİHM’in 2014 yılında Abdullah Öcalan ile ilgili verdiği kararla ülkenin gündemine geldiğini belirten Yoleri, “umut hakkı”nın Abdullah Öcalan’ın yanı sıra ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası alan çok sayıda kişiyi etkilediğini söyledi. Son günlerde iktidar kanadından tecridin kabul edilmesi ve “umut hakkı”na değinilmesini “olumlu bir gelişme” olarak nitelendiren Yoleri, “Tecridin bu vesileyle de olsa gündeme gelmiş olmasını önemsiyoruz” dedi.   'YASANIN DEĞİŞMESİ GEREKİYOR'   Yoleri, “Türk Ceza Kanunu'nda özellikle Terörle Mücadele Kanunu'nda cezaların infazına ilişkin yapılan düzenleme ile ‘devlete karşı suçlar, milli güvenliğe karşı suçlar ve anayasal düzene karşı işlenen suçlar’dan hükümlü olanların koşullu salıverme hakkında yararlanamayacağına dair bir düzenleme var. Bu da kişilerin aldığı cezaların tamamını yatması anlamına geliyor. Ceza İnfaz Kanunu’nun 107. maddesindeki bu düzenleme, diğer maddelerdeki düzenlemeler, diğer fıkralardaki düzenlemelerle birleştiğinde ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası alan kişiler ve örgütsel bir faaliyet kapsamında işlemiş suçlara ilişkin ceza verilmişse o zaman koşullu salıvermeden yararlanamıyor. Ölünceye kadar hapiste kalmak durumunda kalıyor. Dolayısıyla burada kişiye özel bir uygulamadan bahsediyoruz. Bu yasanın değişmesi gerekiyor” ifadesinde bulundu.    "Umut hakkı"nın herkes için geçerli olduğunu vurgulayan Yoleri, Türkiye’de yaklaşık 4 bin kişinin kesinleşmiş ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası aldığını ve “umut hakkı”nın bu kişileri de etkilediğine dikkati çekti. Yoleri, “Umut hakkının ellerinden alınması bir hak ihlaldir. Umut hakkının sağlanabilmesi ancak yasal değişiklikle mümkündür. Yasal değişiklik olduğunda da doğal olarak bu kapsamda ceza almış herkes bu haktan yararlanmış olacak. Umut hakkının sağlanması için hem TMK hem de Ceza İnfaz Kanunu’nda (CİK) değişiklik yapılmalı” diye belirtti.   'PAZARLIK KONUSU YAPILAMAZ'   “Umut hakkı” gibi temel insan haklarının hiçbir koşulda pazarlık konusu yapılamayacağına işaret eden Yoleri, “Burada kişinin özgür, insan onuruna yaraşır bir yaşam sürmesi ve kötü muamele görmeme hakkından söz ediyoruz. Yani bu temel hakların pazarlık konusu yapılamayacağını bir kere altını özenle çizmek lazım. Bir insanın umut hakkından mahrum bırakılması en temel insan haklarından mahrum bırakılması anlamına geliyor” dedi.    'DÜŞMANCA YAKLAŞIM SON BULMALI'   Cezaevindeki tutsakların “umut hakkı”nın sağlanmaması dışında İdare ve Gözlem Kurulu (İGK) tarafından “keyfi” bir şekilde tahliye edilmediğini anımsatan Yoleri, “Bu anlamda hem insan hakları hem mahpus hakları bağlamında sistemin yeniden dizayn edilmesine ihtiyaç var. Keyfiyetin önlenmesine ve bu düşmanca yaklaşımın önlenmesine ihtiyaç var” ifadelerini kullandı.   Yoleri, devamında şunları belirtti: “Umut hakkı bağlamında bir takım düzenlemelerin yapılacağına dair verilen sinyaller elbette önemli. Ama bunun ne maksatla yaptıkları, hangi hesabın sonucunda böyle bir şeye ihtiyaç duydukları da önemli bir husus. Bilindiği gibi bugün Ortadoğu’da devam eden savaş, Türkiye'ye yönelik tehditler var. İktidar bu tehditleri yoğun olarak kullanıyor. Yani iktidar kanadından kendiliğinden Kürt halkıyla bir barış olsun yada insan hakları bağlamında Kürt sorunun gündeme gelmediğini bütün kamuoyu biliyor. Ama bütün süreçler barış lehine,  halkların özgürlüğü ve taleplerinin karşılanması lehine yönetilmek zorundadır. Elimizin tersiyle itebileceğimiz bir tablo değil. İnsan hakları savunucuları olarak barış hakkı temel haklardan birisidir. Bu yüzden barışa ihtimal yaratabilecek her adımın kıymetli olduğunu ve değerlendirilmesi gerektiğini düşünüyoruz.”   MA / Esra Solin Dal