Cumhuriyet gazetesi yazarı Engin: Sizin bildiğiniz gazetecilerden değiliz 2018-04-24 16:57:08   İSTANBUL - Cumhuriyet gazetesi davasında savunma yapan yazar Aydın Engin savcıya, “Tek talebim bu mütalaaya itibar etmeyin ama çöpe de atmayın. Çünkü bu mütalaa gelecekte üniversitelerde hukuk derslerine konu olacak” dedi.   Silivri Cezaevi Kampüsü karşısında bulunan İstanbul 27’nci Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülen Cumhuriyet gazetesi çalışanlarının yargılandığı dava duruşması, verilen öğle arasının ardından esas hakkındaki savunmalarla devam etti. Gazetenin İcra Kurulu Başkanı Avukat Akın Atalay’ın tutuklu olduğu 18’i Cumhuriyet gazetesi çalışanı 20 kişinin yargılandığı dava duruşmasında İlk olarak gazetenin karikatüristi Musa Kart savunma yaptı.    ‘SALONLAR ONURLU İNSANLARIN DURUŞUNA TANIKLIK ETTİ’   40 yıldır karikatür çizdiğini dile getirerek sözlerine başlayan Musa Kart, “Bu süre içerisinde pek çok siyasi döneme ve liderliğe tanıklık ettim. Yaşadığımız bu dönem için hukuktan ve adaletten en uzak olanıydı diyebilirim. Cezaevinden çıktıktan sonra çok sayıda insanla tokalaştım. İçlerinden biri bile ‘Sizin davanız siyasi değil’ demedi, diyemedi. Cumhuriyet davasında bu salonlar, onurlu ve dürüst insanların duruşuna tanıklık etti. Bu süreçte paçalarımıza kirlerini bulaştırmak isteyenler, kumaşımızın leke tutmadığını bilmediler ne yazık ki… Bu karar duruşmasında kendim için bir talebim yok. Tekrar söylemek zorundayım ki, muhalif gazetecileri, siyasetçileri, akademisyenleri ve öğrencileri cezaevinde gösteren fotoğraf benim güzel ülkeme yakışmıyor” diye konuştu.   Kart’ın ardından söz alan gazetenin Okur Temsilcisi Güray Öz de, önceki savunmasını tekrar ettiğini dile getirdi.   UTKU: HEM KEKEME HEM GEVEZE BİR MÜTALAA   Ardından gazetenin avukatlarından Bülent Utku savunma yaptı. Utku, “Cumhuriyet gazetesi operasyonu ve davasındaki anılarım arasında belleğimde kaybolmayacak yüzler/çizgiler var; düşman ve dost, cesur ve korkak, alçakgönüllü ve kasıntı, bencil ve dayanışmacı... Kuşkusuz hepsi insana dair... Bilmem farkında mısınız? Ortada hem ‘kekeme’ ama hem de ‘geveze’ bir esas hakkında mütalaa var” ifadesinde bulundu.   Utku, aynı şeylerin dönüp dolaşıp tekrar edildiğini kaydederek, “Dayanaksız suçlamalarda alabildiğince cömert; hukuksallık ve yasallıkta pinti mi pinti. Ama çok da cesur. Öyle ki Cumhuriyetimizin en eski ve köklü 93 yıllık gazetesinin bir kısım yönetici ve yazarlarına toptan yapılan, hukuktan zerrece nasibini almamış operasyonu hala kural tanımadan savunabiliyor. Esas hakkındaki mütalaa kekeliyor, hangi suçu nasıl işlediğimizi bir türlü anlatamıyor. Hangi haberde, hangi yazıda, hangi manşette ne suçu olduğunu bir türlü söyleyemiyor” ifadelerini kullandı.    ‘SIRTLARINI İKTİDARA YASLAMANIN RAHATLIĞI VAR’   “Vakıf seçimlerinin hukuki ihtilaf niteliğinde değerlendirilmesi mümkün imiş ama kastımızı tespit açısından önem arz etmekteymiş! Böyle bir katliam, hukuk katliamı görülmemiştir hiç” diyen Utku, şöyle devam etti: “Ne yapıyor? Suç olmayan fiilde ‘kast unsuru’ arıyor. Oysa biliyoruz ki ceza hukukunda tipe uygun neticeyi gerçekleştiren fiilde yani suçta ‘kast’ aranır. Yayın çizgisi değişikliğinde, atılan manşetlerde, yapılan röportajlarda, yazılan yazılarda savcılıkça aranan hep bu ‘kasıt’. Suç olmayan fiillerde ‘kasıt’ arama hukukun katli elbette; ama yukarıda değindiğim üzere cesareti gerektiriyor ve operasyonu düzenleyen ve devam ettirenlerde bu cesaret yeterince var.  Çünkü sırtlarını siyasal iktidara yaslamanın rahatlığı ve güveni ile oturuyorlar koltuklarında” dedi.   ‘YENİ BİR MİLATTIR’   Daha önce söylediği gibi davanın siyasi olduğunu vurgulayan Utku, “Esas hakkında mütalaanın beni sorumlu tuttuğu bu haberlerin, manşetlerin, yazıların, röportajların hepsinin sorumluluğunu kabul ediyorum.  Esas hakkında mütalaanın zihniyeti bundan böyle keyfi biçimde haber ve yazıda suç unsuru olmadığı halde gazetecilik faaliyetinin cezalandırılmasına kapı açan bir zihniyettir.  Yeni bir milattır. Düşünce ve ifade özgürlüğüne karşı önemli tehlikeli bir darbedir. Gazeteciliğe, gazetecilere, halkın haber alma hakkına önemli bir tehdit ve gözdağı ve tırpandır” dedi.    Utku, savunmasını şu sözlerle sonlandırdı: “Olağanüstü haller olağanüstü kalmıyor. Kalmamış hiç.  Yakın tarihimiz bile bunu söylüyor bize, fazla kanıta ihtiyaç yok. Heyetiniz ‘antrakt’ dedi çaresi yok, perde kapanacak. Ancak bu durum, olağan koşullarda ‘perde’ demeye engel değil. Evet, ‘perde’ denecek muhakkak. Kanımca fazla uzun zaman sonra da değil.  Ve işte ben o gün değişen rolleri, oyunları, oyuncuları heyecanla bekliyor olacağım.”   SABUNCU: ONURLU TARİHİN PARÇASIYIZ   Gazetenin Genel Yayın Yönetmeni Murat Sabuncu de, “Gazetecilik bir aşk mesleğidir. Bizler mesleğine ve memleketine aşık insanlarız. Aşkın hakkını vermek gerekir bedeli ne olursa olsun. Acıysa acı tutsaklıksa tutsaklık. Ödediğimiz kişisel bedeller; yaptığımız haberlerle toplumun haber alma hakkının gereğiyse eğer teferruattır bizim için. Bir parçası olmaktan onur duyduğum gazetem Cumhuriyet her zaman konuşturulmayanın konuşturulduğu gösterilmeyenin gösterildiği bir gazete oldu. Güçlünün değil, haklının yanında saf tuttu. Tarihi boyunca doğrulardan şaşmadığı için demokrasinin zaafa uğradığı dönemlerde iftiraya, saldırıya uğradı, çalışanları hapse girdi ya da kurşunların hedefi oldu. Bizler bu zorlu ve onurlu tarihin bir parçasıyız. Bize atılan iftiraların teker teker çürütüldüğü siyasi davanın sonuna geldik. Onurumuzla başımız dik girdiğimiz bu salondan karar ne olursa olsun yine başımız dik çıkacağız. Abdi İpekçi'nin, Uğur Mumcu'nun, İlhan Selçuk'un, Hrant Dink'in, Metin Göktepe'nin yolundan ayrılmayacağız. Nazım Hikmet'ten Sabahattin Ali'ye Musa Anter'den Ahmet Kaya'ya pek çok aydının uğradıkları tüm haksızlıklara rağmen bu topraklara, burada yaşayan tüm insanlara duydukları aşk rehberimiz oldu. Doğru ve cesaretli haberciliğe memleketi ve mesleği aşkla sevmeye devam edeceğim” dedi.   ŞIK: KOMPLOYA MARUZ KALDIM   Sonrasında gazeteci Ahmet Şık savunma yaptı. Şık savunmasında, “Hapishanelerle ilgili konuşurken, ‘Ben Ergenekoncu iken’ ya da ‘Ben FETÖ'yken’ diye başlayan cümleler kuruyorum. Herkesin bildiği üzere, şimdilik iki ayrı hapishane deneyimim var. İlkinde, şimdi FETÖ denilen Gülen Cemaati'nin komplosuyla, mesleki faaliyetlerim suçlama konusu edilerek tutuklandım. İkinci tutuklanmam ise bu yargılamanın konusu nedeniyle oldu. Geçmişte koalisyon ortağı oldukları Gülen Cemaati ile birlikte suç işleyen siyasal iktidar emriyle hayata geçirilen ve öncekine benzer bir komploya maruz kaldım arkadaşlarımla birlikte” diye ifade etti.    ‘SÖZLERİMİN VE YAPTIKLARIMININ ARKASINDAYIM’   Mesleki faaliyetlerinin suçlama konusu edildiğini dile getiren Şık, şunları söyledi: “İlkinde olduğu gibi bu komploda da güvenlik bürokrasisi ve yargının kimi mensupları ile tetikçilik rolü üstlenen bir kısım medya çalışanı siyasal iktidarın suçlarına ortak oldular. Yaklaşık 13 ay süren ilk hapislik deneyimimin sona erdiği gün olan 12 Mart 2012'de Silivri Hapishanesi'nden çıkarken bir siyasal tespit yaparak, tutuklanmama neden olan komploda görev alan polisler ile hakim ve savcıların tutuklanacağını söylemiştim. O komploculardan firar edemeyenlerin dışında kalanların tümü şimdi hapishanede. Devletten hukuku çıkardığınızda elinizde kalana devlet değil çete denir. Dolayısıyla Gülen Cemaati'nin çetesinin mensupları için söylediğim aynı siyasal tespiti bu komploda rol ve görev alanlar için de yapmak elzem. Dilerim hukukun evrensel normlarını rehber edinen, gerçekten tarafsız ve gerçekten bağımsız mahkemelerde yargılanırlar. 6 yıl arayla ilkinin birebir aynısı olan bu komployla ilgili diyeceklerimi daha önce söyledim. 27 Temmuz 2017'deki ilk beyanımı ve bu siyasi davada siyasi savunma yapamayacağımı söyleyerek mahkemede konuşmamı engellediğiniz 25 Aralık 2017'deki ilk beyanlarımı aynen tekrarlıyorum. Her zamanki gibi sözlerimin de yaptıklarımın da arkasındayım. Çünkü gazetecilik suç değildir.”   GÜNGÖR: TORBA MÜTALAA KARŞISINDA HUKUKUÇU OLARAK ÜZÜLDÜM   Gazetenin avukatı Mustafa Kemal Güngör de, suçlamaları reddettiğini dile getirerek, “Bu dava hukuki değil, Cumhuriyet gazetesini susturmaya yönelik bir davadır. Bu dava ile muhalif gazetecilere gözdağı verilmek isteniyor” diye konuştu. Mütalaayı “torba mütalaa” şeklinde tanımlayan Güngör, bir hukukçu olarak böyle bir mütalaa ile karşı karşıya kalmasının kendisini üzdüğünü söyledi. Güngör, tüm Türkiye’nin mahkemeden çıkacak kararı beklediğini dile getirerek, “Tüm Türkiye ve dünya sizin bugün vereceğiniz kararı bekliyor. Vereceğiniz karar tarihe geçecek bir karar olacak. Tercihte sizin karar da sizin” dedi.   AYDIN ENGİN’DEN SAVCI’YA: BİLDİĞİNİZ GAZETECİLERDEN DEĞİLİZ   Aydın Engin ise bu iddianamenin ilk günden çürüdüğünü dile getirdi. Engin, davanın gazetenin yayın çizgisinin değişmesi üzerinden kurulduğuna dikkat çekerek, “Evet biz değiştik. Bunun için savcılardan izin almayacağız. Biz istediğimiz zaman değişiriz ve savcılardan izin almayız” dedi. Engin, savcıya dönerek, “Benim size bir çift sözüm var Sayın Savcı. Biz sizin bildiğiniz gazetecilerden değiliz. Bizi satın alacak kurum anasının karnından doğmadı. Sayın yargıçlar sizden hiçbir kişisel talebim yok. Tek talebim bu mütalaaya itibar etmeyin ama çöpe de atmayın. Çünkü bu mütalaa gelecekte üniversitelerde hukuk derslerine konu olacak” diye aktardı.   Cumhuriyet Vakfı Başkanı Orhan Erinç ise, davanın siyasi bir basın davası olarak açılıp sürdürüldüğünü söyledi. Erinç, “Esasen duruşmada dinlenen tanıkların neredeyse çoğunluğunun İşçi Partisi’nin üyesi, görevlisi ve yazarı olması da ‘siyasi dava’ tanımını güçlendiren özelliklerden bir başkasını oluşturmaktadır. Ben ‘İstanbul’da hakimler var’ deme umudu mu koruyorum” diye konuştu.   Duruşma avukatların esasa dair savunmaları ile devam ediyor.