Cumhuriyet davasında savcı 15 yıla kadar hapis istedi 2018-03-16 15:31:03 İSTANBUL – Cumhuriyet davasının 7’nci duruşmasında savcı mütalaasını verdi. Cumhuriyet gazetesi İcra Kurulu Başkanı Avukat Akın Atalay’ın tutukluluğunun devamını talep eden savcı, aralarında Atalay, Ahmet Şık, Murat Sabuncu'nun da bulunduğu 13 kişinin "Örgüte üye olmamakla birlikte örgüte yardım suçundan" 7,5 yıldan 15 yıla kadar hapsini istedi. Cumhuriyet Gazetesi İcra Kurulu Başkanı Avukat Akın Atalay’ın tutuklu bulunduğu 20 kişinin yargılandığı Cumhuriyet gazetesi davasının 7’nci duruşması Silivri Kampüsü’ndeki duruşma salonunda görülmeye başladı. Atalay’ın hazır bulunduğu duruşmaya çok sayıda avukat katıldı.   Kimlik tespitiyle başlayan duruşmada Mahkeme Başkanı Abdurrahman Orkun Dağ, "Biz Ahmet Kemal Aydoğdu ve Emre İper için KOM'a yazı yazdık ama cevap yok" dedi. Mahkemenin usul işlemlerinin tamamlandığını ifade eden Dağ, iddia makamından esasa yönelik mütalaasını vermesini istedi.   SAVCI MÜTALAASINI SUNDU   Savcı Hacı Hasan Bölükbaşı mütalaasında Can Dündar ve İlhan Tanır hakkındaki kamu davasının tefriki ve yakalama kararının sürmesini isteyerek şöyle devam etti: “Cumhuriyet gazetesinin basın özgürlüğü ile bağdaşmayan hukuka aykırı yayın yapması sürecinde, yönetim kurulu seçimi etkili olduğundan, seçimde, İnan Kıraç'ın oyu Akın Atalay'ın müdahalesiyle kabul edilmedi. Vakıf Senedine ve hukuka aykırı işlemlerle Cumhuriyet gazetesinin yayın politikasının değiştirilmesi sürecinde ilk adım atıldı. Toplantı nisabı oluşmadan toplantı yapıldı, bu şekilde yönetim kurulu seçimi yapılması usulsüz. Aynı seçimde başkanın oyu 2 oy kabul edilerek senede aykırı davranıldı. Vakfın 11 üyesi olmasına rağmen Önder Seçim'in seçildiği toplantıya 6 üye katılıp, 7 üye şartı gerçekleşmediğinden bahisle bu üye seçimlerinde alınan kararlar senede aykırı. Bu seçime dair iptal kararı hala istinaf aşamasında. Akın Atalay özellikle etkin rol oynayarak, Erinç ve Çetinkaya'nın birlikte hareket etmesini sağlayacak şekilde gazete politikasını değiştirerek PKK/KCK/DHKPC eylemlerine yardım niteliğinde ortam sağladı. Balbay, Coşkun gibi Atatürk ilkelerine bağlı kişiler tasfiye edildi. Gazetede etkin söz sahibi olan vakıf yönetimi bu şekilde dizayn edildi.    GAZETE KURUCU YUNUS NADİ’NİN AMAÇLARININ DIŞINA ÇIKTI   Dündar ile birlikte Aydın Engin, Murat Sabuncu, Ahmet Şık, İlhan Tanır gibi yayıncı ve muhabirlerin görevlendirmesiyle, belli amaçlara bağlı yayın politikası sürdüren ve okurlarıyla kuvvetli etkileşimi olan gazetenin 90 yıllık geçmişi ve kuruluş felsefesi değişime uğradı. MİT TIR'ları gibi kamuyu yanlış yönlendirici, Türkiye'nin terörü destekleyen bir devlet olduğu yönünde algı yarattı. Zaman, Taraf, Bugün gazetelerinin taraftarları dışında kamuoyundaki itibarı kaybolduğu için örgüt Cumhuriyet'i bir araç olarak kullandı. Terör örgütlerinin eylemlerini gerçekleştirmeye yardım eden, sevimli ve meşru gösteren, Türkiye'yi terör örgütlerine yardım ediyor gibi gösteren faaliyette bulundu. Gazeteye bir bakımdan el konuldu, kurucu Yunus Nadi'nin amaç ve hedeflerinin dışına çıktı” iddiasında bulundu.    ‘YAYIN FAALİYETİ BASIN ÖZGÜRLÜĞÜ İLE AÇIKLANAMAZ’   Cumhuriyet’in yayın faaliyetinin basın özgürlüğü ile açıklanamayacağını savunan Savcı Bölükbaşı, “Cumhuriyet devletçi, ulusalcı, lakin çizgisi 2013'ten sonra birden değiştirilip devleti hedef aldı. Cezaevinden çıktıktan sonra Balbay FETÖ'yle ilgili görüşlerini açıkladığı için yazılarına son verilmesinden dolayı mağdur edildiğini açıklamıştır. Güncel olaylarla ilgili görüş ortaya koyuyor gibi olsa da Aydın Engin'in terör örgütlerini desteklediği, ‘Fakirhaneme Malikane Dediler’ haberiyle terör örgütünün başının masum gösterilmesi de yayın politikasının değişikliğinin göstergesi. Bu Alev Coşkun'un ifadesinde de belirtildi. Ayşe Yıldırım'ın Kandil haberinde, barıştan ziyade terör ve kargaşayla beslenen örgütü kamuoyunda olduğundan farklı gösterecek ve övücü beyanlara yer verildi. Yazıda gençler ve sivil toplum kuruluşlarının son derece hassas olduğu çevre ve orman konusu, kadın ve erkek eşitliği konularıyla ilgili, örgüt üyelerinin yaşam tarzı üzerine, kamuyu ilgilendirmeyen ve merak unsuru olmayan nitelendirmeler yapıldı” diye kaydetti.   MANŞETLER VE KÖŞE YAZILARI DA SUÇLAMA GEREKÇESİ SAYILDI   Gazete manşetleri ve köşe yazılarındaki düşüncelerin de suçlamaya gerekçe yapıldığı mütalaada şunlar kaydedildi: “‘Yurtta Sulh’ manşetiyle, 15 Temmuz'daki ‘Yurtta Sulh Konseyi’ isminin benzerliği dikkat çekicidir. Ankara'da TAK tarafından üstlenilen bombalı saldırının ardından Zaman ve Cumhuriyet aynı ‘Devletin Kalbine Bomba’ manşeti yayınladı. Çizgisi farklı Zaman ile Cumhuriyet'in aynı manşeti atması tesadüfle açıklanamaz. Sabuncu'nun beyanına göre gazete toplantılarına katılan Gürsel, ‘Erdoğan Babamız Olmak İstiyor’ yazısında Erdoğan'ın sigara eleştirilerine yönelik görüşlerini yazıyor gibi gösterse de en sonunda devlete yönelik isyan gibi antidemokratik görselleri meşru gösterdi. Asiliği normal, meşru ve kabul edilebilir olarak yansıttı. Aydın Engin, 15 Temmuz'dan iki gün önce ‘Cihanda Sulh Peki Yurtta Ne’ başlığı ile kaleme aldığı yazısının başlığıyla, 15 Temmuz'u gerçekleştiren asker üniformalı teröristlerin kendilerine verdiği isim arasında benzerlik bulunuyor. Bu basit bir tesadüf değildir.”   ‘HABER GİBİ DURAN AMA ASLINDA ÖZGÜRLÜĞÜ AŞAN’   Cumhuriyet’in internet sitesinde yayınlanan ve birçok ajans ve gazetede de yer bulan çok sayıda haber ile ilgili de mütalaada şu ilginç yorumlar yapıldı: “http://cumhuriyet.com.tr 'de 15 Temmuz'da ve darbeden saatler önce "Bir haftadır yoktu" başlığıyla Erdoğan'ın yeri yayınlandı. "Sokaktaki Tehlike" başlığıyla darbeyi protesto edenlerin Ankara Garı saldırısı için yapılan anıta saldırdığı, Hatay ve Malatya'da Alevi mahallelerinde gerginlik yaşandığı, Gülen cemaatine ait Samanyolu Koleji'ne saldırı olduğu, Suriyelilere ait ev ve işyerlerinin ateşe verildiği, Kadıköy'de içki içen gençlere mitingden dönen AK Partililerin saldırdığı şeklinde ilk bakışta haber gibi duran ama aslında özgürlüğünü aşan beyan ve tasniflere yer vererek darbe girişimini eleştirenlere karşı yayın yapan, darbe girişimi ile amaçlanan hedefe hizmet eder yönde yayın yapıldı. Halkı birbirine düşürecek yayınlar yapıldı. ‘Sokaklarda demokrasi yok’ denerek darbe girişimine karşı sokaklarda nöbet tutanlar hedef gösterildi.   ‘HABERLER FIRAT KALKANI HAREKATINA AĞIR DARBE VURDU’   Ahmet Şık'ın MİT TIR'larının durdurmasıyla ilgili savcıyla yaptığı röportaj, Cemil Bayık röportajı, Twitter’daki paylaşımlarını sıralayan savcı, “Bu nedenle Şık'ın savunmasına itibar edilemez. Can Dündar ve Erdem Gül tutuklandıktan sonra Fuat Avni "geçmiş olsun" diye yazdı. Akın Atalay ve Murat Sabuncu FETÖ'ye yönelik operasyonlara karşı paylaşımlar yaptı, FETÖ lehine algı yaratmaya çalıştı. Sanık vekilleri ByLock ve FETÖ sanıklarıyla sürekli görüşme olmadığını çoğunun SMS'ler olduğunu beyan etse de, bu kişilerin Cumhuriyet ve Atatürkçü olduklarını beyan eden sanıklar ile bir kere bile olsa iletişim kurmaları hayatın olağan akışına aykırı. Daha önce bu savcılara eleştirel yaklaşan Cumhuriyet'in 17/25 Aralık'tan sonra birden yolsuzluk soruşturmasını yapan savcılarla röportaj yapmaları dikkat çekici. MİT TIR'ları haberleri tahmine dayalı yayınlardı. Kamuoyunda algı yaratıp TC hem yurt içinde hem de uluslararası camiada itibarsızlaştırılmaya çalışıldı, bu şekilde IŞİD'le mücadele eden Türkiye'nin Fırat Kalkanı Harekatı'na ağır darbe vuruldu.”    ‘YARGILAMA KONUSU OLAN HABERLER DEĞİL YAYINLAMA FAALİYETİ’   Savcı Hacı Hasan Bölükbaşı, mütalaasında yer verdiği tanık ifadeleri özetini bitirdikten sonra şöyle devam etti: “Yayın ve faaliyetler, gazete, gazete sitesi ve sosyal medyadaki yayınlar göz önünde bulundurulunca örgüt içindeki hiyerarşiye dahil olmamakla birlikte örgüte yardım iddiasıyla kamu davası açıldı. Sanıkların talebi savunması olan Basın Kanunu'nun 11. maddesiyle, yayınlanan haberlere ilişkin yasal dava açma süresi burada uygulanamaz. Münferit olarak haberler değil bir yayınlama faaliyeti yargılama konusudur. Bağımsız yayın yürüttüklerini beyan etmişseler de sanıkların tarafsızlıktan uzak, gerçek dışı örgütlerin emelleri lehine yayıncılık düzenlemiştir.”   ‘ELEŞTİRİ ADIYLA YIPRATILMIŞ SONRA ÇÖKERTİLMİŞ DEVLETLER VAR’   Savcı Osman Kavala ile Aydın Engin arasındaki cep telefonu görüşmesine de yer vererek, “Engin'in AB fonları ya da STK'lardan fon aradığı anlaşılıyor. Aydın Engin'in söz konusu mesajlarına bakıldığında savunmalarda ısrarla bağımsız ve emir almadıkları yayınlarını AB'den fon arayarak nasıl sürdürecektir? Savunmaları aksine gazete PKK, KCK, DHKP-C ve FETÖ/PDY'ye destek olan bir yayın faaliyeti yürüttüğü anlaşılmaktadır. Devlet ve toplumun sürekliliği için her özgürlük gibi basın özgürlüğünün de sınırı vardır. Sınırsız özgürlüğün anarşi doğuracağı insan hakları teorisyenleri tarafından kabul edilmiştir. Terör emellerine yönelik yayınlar basın özgürlüğünün arkasına sığınılarak savunulamaz. İfade özgürlüğü her zaman çok da masum amaçlarla kullanılmıyor, tarihte eleştiri adıyla önce yıpratılmış sonra çökertilmiş devletler var. Basın yayın faaliyetlerinde her zaman kamu yararı, toprak bütünlüğü gözetilmeli” dedi.    ATALAY’IN TUTUKLULUĞUNUN DEVAMINI İSTEDİ   Atatürkçüleri tasfiye etme sürecini vakfın yöneticisi olan Akın Atalay, Hikmet Çetinkaya ve Orhan Erinç’in başlattığını savunan Savcı, “Örgüte üye olmamakla birlikte yardım ettikleri suretiyle Akın Atalay'ın tutukluluğunun devamına karar verilmesini talep ederim” dedi.    13 KİŞİYE 15 YILA KADAR HAPİS TALEBİ   Savcı, Ahmet Şık, Akın Atalay, Hikmet Çetinkaya, Orhan Erinç, Önder Çelik, Musa Kart, Mustafa Kemal Güngör, Hakan Kara, Güray Öz, Bülent Utku, Aydın Engin, Kadri Gürsel ve Murat Sabuncu'nun "Örgüte üye olmamakla birlikte örgüte yardım suçundan" 7,5 yıldan 15 yıla kadar hapsini talep etti.   Savcı yine Akın Atalay, Orhan Erinç, Önder Çelik, Hakan Kara, Musa Kart, Turhan Günay, Hikmet Çetinkaya, Mustafa Kemal Güngör, Güray Öz ve Bülent Utku hakkında "hizmet nedeniyle güveni kötüye kullanmak" suçlamasındaı; Akın Atalay, Orhan Erinç, Önder Çelik, Hakan Kara, Musa Kart, Turhan Günay, Günseli Özaltay, Bülent Yener'in, "üye olmamakla beraber örgüte yardım" suçlamasından beraatini talep etti. Emre İper'in "örgüt propagandası" yapmaktan,  Ahmet Kemal Aydoğdu hakkında "örgüt yöneticiliğinden" cezalandırılması talep etti.