'Elçi cinayetinin perde arkasına gidilmeli' 2020-10-20 10:17:45 HABER MERKEZİ - İlk duruşması yarın görülecek Tahir Elçi cinayeti iddianamesinin cinayeti “sulandırmaya” dönük olduğunu söyleyen Av. Neşet Girasun, etkin bir yargılama yapılabilmesi için katıldığı TV programında sarf ettiği sözler sonrası linçe maruz kalmasından itibaren yaşananların perde arkasına gidilmesi gerektiğini ifade etti. Diyarbakır Barosu Başkanı Tahir Elçi, 28 Kasım 2015 günü Kürt sorununa dair çözümsüzlük politikaları nedeniyle o dönem sokak çatışmaların yeni yeni başladığı kentin tarihi Sur ilçesindeki Dört Ayaklı Minare önünde katledildi. Binlerce yıllık Surların etrafını sardığı ilçedeki tarihi yapıların zarar görmemesi için beraberindekilerle birlikte açıklama yaptığı sırada ensesinden giren kurşunla Elçi'nin bedeni, korumaya çalıştığı minarenin ayaklarının dibine serildi.    Öldürülmesinin ardından 240 gün süren sokağa çıkma yasağı boyunca çatışmalara sahne olan Sur’un 6 mahallesinin yüzde 72’si yıkıldı. 5 yıldır girilemeyen bu mahallerde şimdilerde evleri yıkılarak göçertilen Sur sakinlerinin oturamayacağı villalar yükseliyor.    Elçi cinayetine ilişkin 3’ü polis 4 sanık hakkında açılan davanın ilk duruşması ise yarın Diyarbakır 10’uncu Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülmeye başlanacak. Onlarca hukuki garabetle karşılaşılan, 3 başsavcı ile 5 savcının değiştiği soruşturma süreci sonucunda hazırlanabilen iddianamede, olay anına dair görüntülerde silahlarını ateşlerken karşımıza çıkan M.S., F.T. ile S.T. isimli sanık polislerin "bilinçli taksirle ölüme sebebiyet vermek”ten 2 yıldan 6 yıla kadar hapsi isteniyor.   Diğer sanık olan PKK'li Uğur Yakışır’ın ise, “2 polisi öldürmek, ülke birliğini ve bütünlüğünü bozmak”tan 3 kez ağırlaştırılmış müebbet, Elçi'yi "olası kastla öldürmek”ten 20 yıl, polis memuru S.T.'yi "öldürmeye teşebbüsten" 20 yıl ve "izinsiz silah bulundurmaktan" 5 yıl olmak üzere toplam 3 kez ağırlaştırılmış müebbet ve 45 yıl hapsi isteniyor.   Tahir Elçi Vakfı Başkan Yardımcısı Av. Neşet Girasun, başlayacak yargılama öncesi sorularımızı yanıtladı.    Tahir Elçi cinayetinin ilk duruşması, cinayetin üzerinden yaklaşık 5 yıl gibi bir süre geçmek üzereyken görülecek. Geçen bunca zamana rağmen etkili bir soruşturma yürütüldü mü?   Cinayetin işlendiği günden itibaren soruşturma aşamasında ceza muhakemesi tanımına göre onlarca hukuka aykırı durum açığa çıktı son 4-5 yıllık süre içerisinde. Delillerin sağlıklı bir şekilde toplanmasından tutalım, olay yerindeki polislerin şüpheli sıfatı ile ifadelerinin alınmamasına, Elçi ailesi avukatları ve Diyarbakır Barosu’nun yüzlerce talebinden çoğunun yerine getirilmemesine kadar birçok hukuka aykırı durum var. Zaten soruşturmanın 4 buçuk yıl sürmesi bile -çünkü Mart 2020’de iddianame düzenlendi, iddianamenin düzenlenmesi ile soruşturma süreci son buldu- çok kısaca aktardığım bu hususlar göz önünde bulundurulduğunda elbette ki etkili bir soruşturma yürütülmediğini söyleyebiliriz. Dolayısıyla hazırlanan iddianame de bu etkisiz soruşturma sürecinin bir ürünü. Bu sebeple iddianame hem ceza muhakemeleri bağlamında hem de bizim beklentilerimiz açımızdan etkisiz bir iddianame.   Ancak 4 sonra olay yeri incelemesi yapılmasından tutalım polis kamerası kayıtlarındaki 17 saniyelik görüntünün kaybolmasına ve çevredeki işyeri kameralarından sadece cinayet mahallini gören kameraların çalışmamasına uzanan pek çok durumla karşılaştık. Tüm bunların soruşturma açısından önemi nedir?    Tahir Elçi’yi öldüren mermi çekirdeği bulunmuş olsaydı hangi silahtan çıktığı da çok rahatlıkla tespit edilecekti   Her ne kadar olay yerinde basın mensupları ve emniyete ait onlarca kamera kayıtta olsa da biz Tahir Elçi’nin yere düşme anını göremiyoruz. O anı göremediğimiz için Elçi’yi öldüren kurşunun hangi polisin silahından çıktığını tespit etmek zor. O yüzden şüpheli olarak üç polis ortaya çıkıyor. Londra Üniversitesi Adli Mimarlık Bölümü tarafından hazırlanan rapor da fail olarak bu 3 polisi işaret ediyor. Biz de aslında ilk andan itibaren bu üç polisi şüpheli olarak görüyorduk. Ama Elçi’nin düşme anı kayıtlara yansımadığı için sayıyı bire indiremiyoruz, o açıdan önemli.    Öte yandan delillerin sağlıklı bir şekilde toplanmamasından kasıt şu. Tahir Elçi’yi öldüren mermi çekirdeği bulunamadı. Eğer o mermi çekirdeği bulunmuş olsaydı -ki sağlıklı bir olay yeri incelemesiyle bu bulunurdu, Tahir Elçi’nin yere düştüğü yerin çok yakın bir mesafesine düşmüştür- hangi silahtan çıktığı da çok rahatlıkla tespit edilecekti. Bu açıdan sözünü ettiğimiz bir dizi ihmalin cinayeti aydınlatamadığını ortaya koyuyor.    Sözünü ettiğiniz Londra Üniversitesi tarafından hazırlanan rapor, şüpheli 3 polisten birini asıl fail olarak işaret ediyordu…    Londra Üniversitesi Adli Mimarlık Bölümü tarafından hazırlanan rapor neredeyse kesine yakın veriler sunuyor.   Öncelikle bir; düşme anı olmadığı için, iki; mermi çekirdeği olmadığı için böylesi bir raporu çıkarma yoluna başvurmak zorunda kaldık. Sözünü ettiğimiz yol da bilimsel bir yol. Üstünde durduğumuz bu her iki delilin olmaması sebebiyle bu rapor bizler için önemli. Çünkü çürütülen bir rapor değil. Ses ve görüntü analizi üzerinden yapılan bir çalışma. Dolayısıyla neredeyse kesine yakın veriler sunabiliyor bize. Ama bu rapor 2018 yılının sonlarına doğru Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı’na sunulduktan neredeyse 1 buçuk yıl sonra iddianame hazırlanabildi.    İddianamedeki 4 sanıktan 3’ü polis. Soruşturma sürecinde ‘şüpheli’ yerine ‘tanık’ sıfatıyla ifadeleri alınan bu polislere yöneltilen suçlama ise “bilinçli taksirle ölüme sebebiyet vermek”. Böylesi bir suçlamanın yöneltilmesinin anlamı ne?   Yöneltilen ‘bilinçli taksir’ suçlaması ile aslında ‘böylesi bir sonucu istemiyorlardı, yanlışlıkla oldu’ anlamına geliyor. Ceza muhakemeleri açısından o üç polisin ilk andan itibaren ‘şüpheli’ sıfatına sahip olmaları gerekiyordu. 4 yıl boyunca bunların şüpheli sıfatını kazanmamış olmaları soru işaretlerini gündeme getiriyor.    Bu ve benzeri örnekler yargılamanın olası seyri açısından nasıl bir işaret sunuyor?   Sözünü ettiğim gibi iddianame hem bizim beklentilerimiz hem de teknik açıdan sağlıklı bir yargılamayı tek başına mümkün kılmayacak. Buna rağmen 5 yıldır ortaya koyduğumuz eksikliklerin tamamlanmasını talep edeceğiz. Bu birçok ihmalin perde arkasını irdeleyeceğiz ya da sözünü ettiğimiz üç şüphelinin korunması mevzusu gerçekten var mı? Böylesi bir koruma yoksa neden böylesine gecikti? Bizim için bu üç polisin yargılanmasından öte meselesinin perde arkası daha önemli. Deyim yerindeyse bu iddianame, cinayeti ve soruşturma sürecini sulandırmaya dönük bir iddianame.    Çünkü Tahir Elçi’nin öldürülmesinden hemen önce iki polisin öldürülmesi, bir polisin de yaralanması olayı bu iddianameye konu edilmiş durumda. Hâlbuki bu iki polisin olay yerinde koşan militanlar tarafından öldürüldüğü aşikâr mobese ve kamera kayıtlarında. Buna rağmen neden 4 buçuk yıl bu insanla ilgili yargılama bekletildi ve Tahir Elçi cinayeti ile aynı iddianameye konu edildi? Bu bile tek başına iddianamenin sulandırıldığının işareti. Dolayısıyla buna dönük de itirazlarımız olacak.    Öte yandan 3 polisin dışında bu militanlardan biri de sanık olarak gösterilmiş durumda. Oysa ki elimizdeki tüm bilgiler, Londra Üniversitesi tarafından hazırlanan rapor dahil, bu militanın Tahir Elçi’yi öldürdüğüne dair hiçbir emare yok. Çünkü mevcut kamera kayıtlarında bu çok net görülüyor. Fakat buna rağmen bu kişi de sanık olarak gösterilmiş.     Üstelik de doğrudan cinayet suçlaması ile…   Tabi o da Tahir Elçi’nin muhtemel faillerinden biri olarak gösteriliyor. Hem bu sözünü ettiğim militanın Tahir Elçi’nin faili olarak suçlanması hem de iki polisin öldürülmesi, birinin yargılanması olayının bu iddianame içerisinde düzenlenmesi iddianameye dönük kuşkuları ve haklı eleştirileri besliyor.    Soruşturma sürecine siyasi iktidarın doğrudan baskısı olduğu yönünde şüpheleriniz var mı?   Tahir Elçi öylesine bir basın açıklamasına giderken öldürülmedi aslında. Yani meseleye buradan bakarsak resmin bütününü göremeyiz. Aslında Tahir Elçi’nin öldürülmesi, ölüme gidişini hazırlayan bir arka plan var.   Az önce cinayetin perde arkası derken biraz da bunu kast etmek istedim. Şimdi Tahir Elçi öylesine bir basın açıklamasına giderken öldürülmedi aslında. Yani meseleye buradan bakarsak resmin bütününü göremeyiz. Aslında Tahir Elçi’nin öldürülmesi, ölüme gidişini hazırlayan bir arka plan var. Bu da CNN Türk’te katıldığı programda sarf ettiği sözlerden sonra başlıyor. Çünkü hemen o programdan sonra çok ciddi bir linç kampanyası ile karşı karşıya kaldı. Bu linç kampanyası hem sosyal medya hem de yazılı medyada manşetlere taşındı. Akabinde çok hızlı bir şekilde hakkında soruşturma başlatılıp, gözaltına alındı. Hukuka aykırı şekilde, tamamen ifade özgürlüğü kapsamında sarf ettiği sözler sebebiyle yakalanarak İstanbul’a götürüldü ve adli kontrol ile serbest bırakıldı. Tahir Elçi yaşadığı bu duruma karşı savcılık ifadesinde şunu demişti; “Bu ultra milliyetçi güruhun başlattığı linçin yanında yargı da saf tuttu. Aslında yargı da günahkardır, o linçi başlatanlar kadar.”   Dolayısıyla süreci bir bütün olarak okumak gerekiyor. O akşamdan itibaren yaşananların bir bütünen irdelenmesi ve meselenin perde arkasına gidilmesi gerekiyor.     Başlayacak yargılamada adaletin yerini bulabileceğine dair ne derece umutlusunuz?   Şimdi biz hukukçular olarak buna inanmak zorundayız, bunun için çaba sarf edeceğiz. Bu dosyaya ciddi şekilde hazırlanan, her biri kendi alanında uzman avukat katılımı olacak duruşmaya. Yine Diyarbakır Barosu ve Tahir Elçi Vakfı’nın kurumsal desteği olacak. Elbette ki kamuoyunun bir desteği ve dayanışması var. Bütün bu aktörlerle birlikte şahsi duygularımı katarak söylemek isterim ki biz buradan adalet çıkarmak zorundayız. Bu anlamıyla Tahir Elçi’ye borçluyuz.    Tahir Elçi hiçbir umudun olmadığı koşullarda büyük katliamları, faili meçhul cinayetleri, köy yakmaları ve işkencelerin faillerini yargı önüne çıkarmış biridir ve bir kısmının da ceza almasını sağlamıştır. Özellikle birçok olayda Kürt halkının adalet duygularının tatmin olmasında ciddi emekler ortaya koymuş bir hukukçu ve insan hakları savunucudur. Dolayısıyla biz de bu çizgiden, onun mirasını devralan kişi ve kurumlar olarak adaleti ortaya çıkarmak durumundayız.   Haber-Kamera: Ömer Çelik - Mehmet Erol / MA