Diyarbakır Kadın Akademisi üyesi Aras: Ülke kadın mezarlığına döndü 2020-09-29 09:05:44 DİYARBAKIR - Tecavüzün sömürgeci zihniyetin bir sonucu olarak ortaya çıktığına ve kadın cinayetlerindeki artışa dikkati çeken Diyarbakır Kadın Akademisi üyesi Figen Aras, “Ülke kadın mezarlığına döndü” dedi.    Kadın cinayetleriyle paralel, tecavüz ve çocuk istismarı yaygın ve olağan bir hal aldı. Dünyanın her yerinde kadın ve çocuklara yönelik tecavüz suçu işlerinken, özelikle etnik ve inançsal sorunların yaşandığı, savaş ve yoksulluğun olduğu ülkelerde faillerin cezasız bırakılması, siyasetten destekleniyor.    İLK 8 AYDA 55 KADIN TECAVÜZE UĞRADI    Türkiye’de yılın ilk 8 ayında, sadece basına yansıdığı kadarıyla 55 kadın tecavüze uğrarken, 40 çocuk da istismar edildi. Kürt kentlerinde asker ve polislerin sistematik karıştığı cinsel saldırılar, tecavüz olağan hale getirildi.    SÖMÜRGECİ ZİHNİYET    Konuya ilişkin Mezopotamya Ajansı’na konuşan (MA) Diyarbakır Kadın Akademisi üyesi Figen Aras, tecavüzün, literatürde daha çok “kadın bedeninin kendi isteğinin dışında şiddet uygulanarak ele geçirilmeye çalışılması” olarak bilindiğini, ancak tecavüzün tek başına kadın bedeninin şiddet yoluyla ele geçirilmesi olmadığını, sömürgeci zihniyetin, değerleri zapt etmesi ve sömürgeleştirmesi anlamına geldiğini söyledi.     Tecavüz kavramının içinde, gasp, ele geçirme, elde etme, sahip olma, zor ve şiddetin barındığını vurgulayan Aras, tecavüzün özellikle Ortadoğu’da sadece kadın bedeni üzerinden zor kullanma ile kullanıldığını belirtti. Tecavüzün, kadın bedeni üzerinden kadınlara mesaj içerdiğini ifade eden Aras, tecavüzün cinsiyetçilik ideolojisiyle bağlantılı olduğunu belirtti.    TECAVÜZ SİYASİ MESAJ İÇERİYOR   Cinsiyetçilikte, erkeğin/erkekliğin, erkek biyolojisinin kadından çok daha üstün, kadının sahibi olması gereken bir tanımlama barındırdığına vurgu yapan Aras, şöyle devam etti: “Tecavüz, tarihsel süreç içerisinde binlerce yıllık bir kavramdır. Neolitik dönem dediğimiz, 7 bin yıl öncesine kadar giden, kabileler arasındaki kadınların kaçırılması, tecavüz edilmesi olarak bir geçmişi var. Özellikle şehirleşen, kentleşen, devletleşen toplumsal yapılarda, bu tecavüzün kendisi hem bir erkeklik göstergesi hem de siyasi mesajlar içeren bir durum.”    TOPLUMSAL CİNSİYET İNŞAASINDA KADIN    Toplumsal cinsiyetin inşasında “erkeklerin kadınları ele geçirmesi gerektiği, kadın bedeninin erkek için yaratıldığı, kadın bedeninin aslında kullanılmaya değer olduğu bilincinin”  toplumsal yapıya yerleştirilmeye çalışıldığını ifade eden Aras, mitolojide ve tek tanrılı dinlerde de kadının ve tecavüzün bu bağlamda ele alındığını kaydetti. Tecavüzün erkekliği sürdüren, yaşatan bir kavram olduğunu sözlerine ekleyen Aras, “Tecavüz tek başına 21’inci yüzyılı bağlayan bir kavram değil. Tecavüz, özellikle sınıflaşmayla, tahakkümle, iktidarla, devletleşmeyle, savaşlarla ve katliamlarla bire bir bağlantısı olan bir kavramdır” dedi.    KÜRT COĞRAFYASINDA TECAVÜZ    Kürt kentlerinde 1990’lı yıllarda Kürt kadınlarına karşı tecavüz vakalarının yaşandığını hatırlatan Aras, “Bu anlamda tecavüz politik mesajları içeriyor. Biraz önce erkeğin kadın üzerindeki tecavüzünü cinsiyetçilik üzerinden değerlendirdik ama burada devreye ideoloji olarak milliyetçilik, sömürgecilik giriyor. Yani kadın bedeni, aslında işgal edilmek, sömürgeleştirilmek istenen toprağın, coğrafyanın, kültürün bir temsilcisi olarak görüldüğü için,  kadını ele geçirmek, kadına şiddet yoluyla sahip olmak demek, aslında o halkın diline, kültürüne, tarihine bütün yaşattığı değerlerine sahip olmak anlamına geliyor” diye belirtti.    ‘SAVAŞ DEMEK TECAVÜZ DEMEK’   Sömürgecilik bağlamında sadece Kürt bölgesinde değil, Sırbistan, Vietnam ve Afrika ülkelerinden de örnekler veren Aras, dünyanın birçok bölgesinde savaş dendiğinde, akıllara askerlerin kadınlara tecavüz etmesi ve kadının katledilmesinin geldiğine dikkati çekti.    KÜRT KADIN MÜCADELESİ    Kürt kadınlarının mücadelesi sonucu yaratılan değerlerin erkekler tarafından hazmedilmediğini dile getiren Aras, sözlerini şöyle sürdürdü: “Bu direnci kırmak için, kadınlara ‘Seni ele geçirdim’ mesajı veriliyor. Bir yanıyla da kadın mücadelesin kırılması için gerçekleştirilen bir eylemdir tecavüz. Sömürgeci zihniyette, kendine ait olmayana sahip olmak istediği, her şeyi ele geçirmek, yok etmek ya da asimile etmek,  içini boşaltarak sahip olma duygusudur. Bugün yer altı kaynakları için birçok bölge sömürgeleştiriliyor. Kürdistan'ın sömürgeleştirilmesi sadece yer altı kaynakları ile ilgili değildir. Kürdistan çok kadim bir coğrafya ve kadim bir kültüre, dile, halk direnişine sahiptir. Dolayısıyla faşist iktidarcı zihniyet için en büyük engel; kendi varlık gerekçesi karşında duran direnç ruhunun o kadim geleneğinin yok edilmesidir.”    SÖMÜRGECİ DEVLETLERDE TECAVÜZ    Sömürgeciliğin var oluş gerekçesinin tecavüz olduğuna işaret eden Aras, şöyle konuştu: “Ötekileştirdiği varlığı yok etmek ya da kendine benzetmek, onu zavallılaştırmak, küçüksemek anlamına gelir tecavüz. ‘Ben seni ele geçirdim, seni zapt ettim, sahip oldum’ anlamına geldiği için, özellikle sömürgeci devletlerde tecavüz vakalarıyla daha çok karşılaşılır.”    Tecavüzün sadece kadın bedeni üzerinden gerçekleşmediğini anımsatan Aras, Hasankeyf’in sular altında bırakılması, anadilin engellenmesi ve bölgenin dağlarında yaşanan yangınları da, Kürt değerlerine ve kültürüne karşı tecavüz girişimleri olarak yorumladı.    ‘KENDİMİZİ SAVUNUYORUZ’ KAMPANYASI    Son süreçte artan tecavüz ve kadın cinayetlerine karşı Özgür Kadın Hareketi’nin başlattığı “Kendimizi Savunuyoruz” kampanyasının önemine de değinen Aras, yaşamın her alanında kadınlara her türlü şiddet ve baskı ile tecavüz yöntemi uygulandığını kaydetti. Bir yanıyla tecavüz ve cinayetlerin arttığını, bir yanıyla da mücadele etmek isteyen kesimlere karşı ciddi saldırılar gerçekleştiğini belirten Aras, şunları ifade etti: “Dolayısıyla elbette ki hukuk ve adalet çok önemlidir, ama biz kadınların sadece bize dönük saldırılarda adalet ve hukuk yönünden beklenti içine girmemiz yerine,  kendimizi savunmak durumunda olduğumuzu biliyoruz. Madem ki bir tecavüz kültürü var, yirmi dört saat boyunca hem zihnimizde hem de fiziksel olarak kendimizi savunmak gibi bir sorumlulukla karşı karşıyayız.”     “Her gün her saat saldırı altındaysak, her gün her saat kendimizi savunmak durumundayız” diyen Aras, Türkiye ve bölgenin kadın mezarlığına döndüğünü söyledi.    ‘KENDİMİZİ SAVUNMAK ZORUNDAYIZ’   Kadın cinayetleri ve tecavüzlerin münferit olaylar olmadığını yineleyen Aras, şunları söyledi: “Bu olaylar devletler, hükümetler tarafından beslenen çok bilinçli politikalardır. TJA’nın şiarı olan ‘Kendimizi savunuyoruz’ sadece fiziki olarak savunmak değil, dilimizle, yüreğimizle, aklımızla kendimizi ifade edebilmemiz, kendimizi anlatabilmek, örgütlenebilmek, bu örgütlenmeyi mücadeleye dönüştürmek, mücadeleyi güçlendirmek anlamına geliyor. Hukuk ve adaletin işleyişinin düzeltilmesi gerekirken, bir yandan da ona hiç ihtiyaç kalmadan kendi kendimizi savunmak, güvenceye almak durumundayız. Kampanya ile kadın varlığı, kadın hakikatinin açığa çıkarılması amaçlanıyor. Bununla birlikte dayanışarak, birbirimize destek vererek, birlikte yürüyerek, saldırıların kökenine inip ortadan kaldırmanın bir yöntemidir bu kampanya. Bu anlamda değerli buluyoruz.”    İKTİDARIN KORKULU RÜYASI   Kadın örgütlerinin ortak hareket etmesi ve kadınların bir araya gelmesinin iktidarın korkulu rüyası olduğunu dile getiren Aras, sözlerini şöyle tamamladı: “Çünkü kadınlar bir araya geldiği zaman, örgütlendiği zaman iktidar sisteminin çökeceğini çok iyi biliyor. Sistemin çöküş temellerini oluşturacak olanlardan biri de kadın cephesidir. O nedenle tüm saldırılara rağmen kadın cephesinde çok büyük buluşmaların, çok büyük mücadele yöntemlerinin gelişeceğine olan inancımız sonsuzdur.”    MA / Arjin Dilek Öncel