'Ateş yandığı sürece hafıza devam edecek' 2020-07-01 10:13:56 ANKARA - Sivas Katliamı'nda yaşamını yitiren Gülsün Karababa’nın günlüğüne “Bu dünyadan erken gideceğim ama iz bırakacağım” diye not düştüğünü anlatan ağabeyi Hüseyin Karababa, "Ateş yandığı sürece o dediğiniz hafıza devam edecektir" dedi.     Sivas’ta, 2 Temmuz 1993’te aralarında aydın, gazeteci ve sanatçıların bulunduğu 33 kişinin yakılarak katledildiği Sivas katliamının üzerinden 27 yıl geçti. Katledilen birisi de 22 yaşındaki sanatçı Gülsün Karababa’ydı. O'nu ve katliamı ağabeyi Hüseyin Karababa ile yaşadıkları Mamak ilçesine bağlı Ege Mahallesi’nde konuştuk.   Gülsün Karababa’dan 10 yaş büyük olan Hüseyin Karababa, kardeşini şu sözlerle anlattı: “İkimizde Aralık’ın 25’inde doğduk. O bizim en küçük kızımız, el bebek gül bebek büyüttüğümüz biriydi. Atak, devrimci, mücadeleci, aktif ve bağımsızlığına düşkün biriydi. Gecekondu dünyasında evde kendi özel odası vardı. Resim yapan, saz çalan biriydi. Nazlımızdı. Yeni yeni yaşamla tanışmaya çalışıyor, politikayla, feminizmle ilgileniyordu. Aramız oldukça iyiydi. Bana feminizmden bahsederdi. Ben takılırdım ona. Gülsüm’ün herkes ile arası çok iyiydi.”   ‘TELEFON GELDİ HER ŞEY ALT ÜST OLDU’   Katliamın yaşandığı dönemde Almanya’nın Hamburg şehrinde yaşayan Karababa, kardeşinin yakılarak katledildiğini dayısından öğreniyor. Karababa, o günleri şöyle anlatıyor:“Türkiye’ye gelmek için hazırlık yapıyordum. Gülsün’e İtalyan çerçeve gözlükler, pantolonlar aldım. Hazırlığım tamamdı. Tam gelecektim dayımdan bir telefon geldi. Her şey alt üst oldu… Benim uçak biletleri satış bürom vardı. Öğleyin saat 14.00’da eşim geldi. ‘Bende bir daralma oluyor beni dışarıya çıkarır mısın, ölüyorum galiba’ dedim. Dışarı çıktık sonra akşama doğru eve gittik. Bende sürekli bir tedirginlik vardı. Otelin yandığını, Nesimi Çimen gibi ozanların öldüğünü çevreden, haberlerden duydum. Aklıma ilk babam geldi. Babam da büyük bir ozandı. Babamın da o otelde olabileceğini düşündüm. Dayım aradığında direk ‘babam mı?’ diye sordum. Dayım ‘hayır’ deyince saymaya başladım ama Gülsüm aklımın ucundan bile geçmiyordu. Dayım, Gülsün ve Handan deyince telefon elimden düştü. Ev döndü, her şey siyahlaştı. Ne yapacağımı şaşırdım. ‘Eyvah çok kötü şeyler olacak’ dedim. Sonra eşime, ‘çocuk sana emanet ben gidiyorum ve bir daha da dönmeyeceğim’ dedim ve Türkiye’ye geldim. O günden sonra da hiç gitmedim.”   'O'NDAN SONRA HAYATIM BİTTİ'   Kardeşinin, günlüğüne “Bu dünyadan erken gideceğim ama iz bırakacağım” diye not düştüğünü anlatan Karababa,“Biz Sivaslıyız, bu çatışmanın içerisinde büyüdük. Bu çatışma yeni değildi. Ama yakılarak katledilmeleri kabul edilecek gibi değil. İnsan düşmanına değil hiç kimseye yapamaz bunu. Gülsüm’ün başına bu iş gelince her şeyimizi bu yola koyduk. Davayı buraya Gülsüm getirdi biz değil. Biz Sivas’ta Aleviler arasında tanınmış bir aileyiz. Gülsüm’ün katledilmesinden sonra hayatım bitti. Bu işinin peşini bırakmayacaktık. Biz bunun altında kalırsak, Sivaslılığın, Aleviliğin hiçbir özelliği anlamı kalmaz. Kızımızı bırakmamaya yemin ettik” diye belirti.   'TERÖR SUÇUNDAN ARANMIYORLAR’   Karababa, 27 yıldır devam eden hukuki mücadelede gelinen aşamayı ise şöyle anlattı: “Dava, dosyası ayrılan üç firari sanığın yargılanmasıyla devam ediyor, ancak bunlara dair de dava 2023 yılında zaman aşımına girecek. Salgından dolayı eve kapandığımız dönemde avukatımla beraber dosyaları karıştırırken bu 3 kişinin terör suçundan dolayı değil cinayetten arandıklarını fark ettik. Bu adamlar yıllardır terörden aranmıyor. Terörden aranıyor olsalardı zaman aşımı olmazdı. Buna ilişkin de mahkemeye başvurduk ve yeni bir süreç başladı. Türkiye Barolar Birliği davaya dair 5 ciltlik kitap çıkardı. Kitap kaosu içerisinde yok ediyorlar insanları. Sonucu kitapla bitiriyorlar. Maraş’ı kitap ile bitiriyorlar ortada yargılanan yok. Çorum yine öyle. Biz bu 3 sanığının bir an önce terör listesine alınmasını istiyoruz” dedi.   ‘27 YIL GEÇTİ AMA...'   Yıllardır devam eden mahkeme sürecinde ailelerin yıldırılmak istendiğine işaret eden Karababa, “Ama aileler artık ‘bu işin içinde direk devletin parmağı’ var diyorlar. Dikmen’de cenazeler kalkarken ilk ‘katil devlet’ sloganını atan benim. O tarihten bu yana 27 yıl geçti ama hala Madımak Oteli’nin önünde de Kızılay göbeğinde de ‘katil devlet’ diyorum" dedi. Katliama “Sivas olayları” diye bahseden Sivas Valisi Salih Aydın hakkında suç duyurusunda bulunduğunu ifade eden Karababa, “Bu bir katliamdır. Olay dediğin karşılıklı grupların birbiri ile çatışması sonucu olan bir durumdur. Karşı grup yok, tek taraflı linç ediyorsunuz, öldürüyorsunuz. Dönemin valisi katliamın yaşandığı gün güvenlik güçlerine ‘sert müdahale etmeyin’ diyor ve ondan kaç sene sonra gelen vali de ‘bu bir olaydır’ diyor” ifadelerini kullandı.   Madımak Oteli’nin “Utanç Müzesi” olmasına yönelik yürütülen mücadeleye dair de konuşan Karababa, “Ben müzeyi dünyamda yapmış ve topluma kabul ettirmişim. Devlet, bu saatten sonra ister Madımak Oteli'ni müze yapsın ister yapmasın umurumda değil. Hem çocuğumu öldürecekler hem de ben 27 yıldır kapılarına gidip burayı müze yapsınlar diye yalvaracağım. Devlet bizlerin ne duruma geldiğini düşünmüyor mu?” diye sordu.    DÜNYANIN HER YERİNDE ANILIYOR   Yarın Sivas’ta gerçekleştirilecek anmada, katliamda yaşamını yitiren Dr. Behçet Aysan’ın fotoğrafının olduğu beyaz önlüklerle yürüyeceklerini söyleyen Karababa, “Biz doktor önlükleri ile yürüdüğümüz zaman 10 yaşındaki çocuklar bile orada doktorların da yakıldığını öğrenecekler. Hafıza böyle oluşacak. Madımak’tan çıkan ateş yanmaya devam ediyor. Sorunun kendisi ateşi manipüle edebilecek unsurları bertaraf etmek. Ben de bunu yapmaya çalışıyorum. Ateşin etrafını temizliyorum ama sürekli körüklüyorum. Ateş yandığı sürece o dediğiniz hafıza devam edecektir. Devlet katliamı Sivas sınırları içerisinde boğmaya çalışıyor ama bugün dünyanın her yerinde anmalar var” dedi.    MA / Zemo Ağgöz