Özsoy: Efrin’deki işgal ne ise Güney’deki durumda aynısı

img

ANKARA - Federe Kürdistan Bölgesi’ne düzenlenen operasyona sadece Bağdat’ın değil, aynı zamanda Bölgesel Yönetim’in de destek verdiğine dikkat çeken HDP Dış İlişkileri Sorumlusu Eş Genel Başkan Yardımcısı Hişyar Öszoy, “Efrin’deki işgal ne ise Güney’deki durumda aynısı. Brakujî’nin kimseye faydası yok” dedi.

 
Türk Silahlı Kuvvetleri’nin (TSK) 27 Mayıs'ta Federe Kürdistan Bölgesi’nin Biradost alanına başlattığı "Pençe Operasyonu", Milli Savunma Bakanlığı tarafından yapılan açıklamayla bölge ismi verilmeden "Pençe-2 operasyonu" şeklinde genişletildiği duyuruldu. 
 
Son günlerde Irak Cumhurbaşkanı, Başbakanı ve Federe Kürdistan Bölge Başkanı’nın Türkiye ziyaretleri ve hafta içerisinde Irak Güvenlik Güçleri’nden oluşan bir heyetin Türkiye ziyareti sonrasında yaşanan gelişmeleri Halkların Demokratik Partisi (HDP) Dış İlişkilerden Sorumlu Eş Genel Başkan Yardımcısı Hişyar Özsoy değerlendirdi.
 
Federe Kürdistan Bölgesi’ne yapılan operasyonun son derece kapsamlı bir askeri girişim olduğuna dikkat çeken Özsoy, buna sadece Bağdat yönetiminin değil, aynı zamanda Kürdistan Bölgesel Yönetimi içerisinde belli kesimlerin de destek verdiğini söyledi. Türkiye’nin 1980’lerin ortalarından bu yana Kürt meselesine “sınır ötesi operasyonlar” şeklinde bir yaklaşımın söz konusu olduğunu; ancak şu ana kadar herhangi bir sonuç alınamadığını ifade eden Özsoy, “Hatta bugün Kürt meselesi çok daha kangrenleşmiş, çok daha bölgeselleşmiş ve büyümüş bir durumda. Sonuç alıcılığı da olamaz. Kürt meselesinde siyasi bir sonuç bu şekilde çıkmaz.”
 
‘BARİZ BİR ANLAŞMA VAR’
 
Irak Güvenlik Güçleri’nden oluşan heyetin Türkiye’ye gelmesine dair de Özsoy, “Irak Dışişleri Bakanı ve İstihbarat Daire Başkanı’nın Türkiye’ye gelmesi tabi ki bu operasyondan bağımsız olamaz. Onlarla da görüşüyorlar. Hangi oran da nasıl bir ittifak içerisindeler bunun çok detaylarını bilmiyoruz. Son derece kapalı görüşüyorlar; ama belli ki o trafik söz konusu. Sadece Bağdat’la değil, zaman zaman Erbil’den gelenlerle sürekli diyalog ve istihbarat alıyorlar. İstihbarat aldıklarına göre de belli ki birbirleriyle çalışıyorlar. Ortada daha entegre bir durum söz konusu. İşbirliği bariz bir şekilde var. Bunun sahaya yansıması boyutlarını bilmemek ile birlikte, uzlaşma zemini yakalandığı görülüyor. Her ne kadar Irak ve Kürdistan Parlamentosu’ndan bu operasyonlara yönelik eleştirel bazı sesler çıktıysa da işin hükümet boyutunda belli ki mutabakat sağlanmış durumda. Bunun birçok amacı var. Türkiye Güney Kürdistan’da kalıcı olarak yerleşmek istiyor. Bunu bir işgal girişimi olarak da tarif edebiliriz. Kalıcı olmak istiyorlar. Bunun Şengal’e kadar uzatarak bir şekilde Rojava’yı kıskaca almak istiyorlar” yorumunu yaptı. 
 
‘EFRİN’DE YAPILANIN AYNISI’
 
Türkiye’nin, Kürtlerin tüm kazanımlarını kendine “ulusal güvenliği tehdit” olarak gördüğünü vurgulayan Özsoy, şunları söyledi: “Rojava’da şu ana kadar istediğini alamadı, şimdi Güney üzerinden ilerleyerek, Rojava’yı daha genel olarak kuşatmak istiyor. Niyet en azından bu. Fakat bu mesele sadece PKK’ye yönelik bir durum değil. Türkiye aslında Güney’deki oluşumu da kendine bir tehdit olarak görüyor. Kürtlerin Ortadoğu’daki kazanımlarına genel olarak bir saldırı söz konusu. Oraya yerleştikten sonra Güney Kürdistan’ın da içişlerine mümkün mertebe müdahil olmaya çalışacak, süreci kendi lehine döndürmeye çalışacak ki biz bunu Kerkük’e dair yapılan referandum döneminde gördük nasıl hasımhane tutum aldıklarını. Dolayısıyla, mesele sadece oraya gidip bir takım PKK güçleriyle çatışma değil. Çünkü, böyle bir yaklaşım meseleyi basite almış olmak anlamına gelir. Rojava’ye yönelik saldırılar, Güney’deki ve Türkiye’deki saldırılar aslında son derece geniş bir projenin parçaları. Şuan gördüğümüz bunun ayakları. Yeni Ortadoğu kurulurken, Kürtlerin her türlü kazanımına -Güney’de, Rojava’da, Türkiye’de olabilir- son derece sert bir saldırı dalgası uygulanıyor. Yarın İran Kürdistan’ında Kürtler bir takım kazanımlar elde ederlerse oraya da bir saldırı zeminini zorlayacaklardır. Ortadoğu’da Kürt kazanımını kendine ulusal tehdit olarak gören bir mantık söz konusu. Bu yüzden Kürt karşıtı politikalarda ısrar ediyor. Ama askeri operasyonlarla bu kadar geniş bir coğrafyayı kontrol edebilmek mümkün değil. Kürt meselesinde artık sınır ötesi operasyonların sayısını unuttuk. Karşılıklı kayıplar oluyor; ama en nihayetinde Kürt meselesi bu yöntemle her geçen gün çok daha karışık, büyük, bölgesel ve küresel bir karaktere bürünüyor. Dağlara bombalar yağdırarak, sivil yerleşim yerlerini boşaltarak, kayıplar verdirerek koskocaman bir Kürt meselesini halletmek mümkün değil. ‘Askeri olarak derinleşelim, yayılalım,2 mantığıyla dün Efrin’de yaptıklarını bugün Güney’de yapmaya çalışıyorlar. Efrin’deki işgal ne ise Güney’deki durumda aynısı.”
 
‘BRAKUJİ’NİN KİMSEYE FAYDASI YOK’
 
Özsoy, tüm bunlara Federe Kürdistan Bölgesel yönetiminin takındığı tutumu eleştirdi. Parlamento içerisinde her ne kadar aykırı sesler çıksa da, tam olarak bir tavrın alınmadığını vurgulayan Özsoy, şöyle devam etti: “Güney yönetiminde, ‘herkes Kürdistan’ın bu parçasından uzak kalsın, ‘Türkiye’ye ilişkilerimizi biz düzeltmek istiyoruz, bunun için  gerekirse her türlü işbirliğine varız’ şeklinde bir mantık söz konusu. Kürtlerin, bölgesel karmaşalar içerisinde ulusal ittifak yapılmasının çok büyük bir beklentisi olduğu dönemde Güney hükümetinin böyle bir işbirliğine girmiş olması gerçekten anlaşılır değil. Daha öncede de denenmişti. Özellikle Güneyli güçlerle ortak bir takım ‘brakujî’ dediğimiz dönem yaşanmıştı. Kesinlikle bundan uzak durulması lazım. Brakujî’nin kimseye faydası yok. Öyle görünüyor ki önümüzdeki dönemde diplomasi, çözüm, diyalog ve müzakere edemeyen Türkiye Cumhuriyeti Devleti, Kürt meselesinde ezber kodlarına dönmüş. Tamamen meseleyi tırnak içinde söylüyorum yeniden ‘güvenlik, teröre’ indirgeyerek, kırmızı görmüş boğa gibi her yerde Kürde saldırıyor. Can yakıcı olabilir. Fakat siyaseten tarihin önceki operasyonlarda gösterdiği gibi başarısızlıkla bitecektir.”
 
 ‘S-400 MESELESİ ROJAVA’DAN BAĞIMSIZ DEĞİL’
 
S-400 meselesinin de Rojava’dan bağımsız ele alınamayacağını ifade eden Özsoy, Suriye sınırına yeniden yapılan yığınağın da bunun bir sonucu olduğunu vurguladı. Özellikle; ABD ile gerilen ilişkiler sonrasında Türkiye’nin sınıra yığınak yaparak bir hamle başlattığını ve batılı ülkelere mesaj vermeye çalıştığını söyleyen Özsoy, “Türkiye’nin Kobanê ile Qamişlo arasındaki bölgeye girip orada bir cep oluşturma politikası var. Konjonktürü uygun hale getirebilirlerse, ABD ile anlaşıp Rusya’nın desteğini alabilirlerse -keza Rusya’nın oluru alınmış gibi görünüyor, ABD’nin tavrı tabi ki daha belirleyici- S-400’lerden sonra yaptırım kararına gidilirse muhtemelen bir karşı hamle olarak da böyle bir şeyi deneyebilir. Uzlaşmadan ziyade çatışmayı artırma eylemine de girebilirler. S-400’lerin ilk parçalarının gelmesi, Trump’a rağmen net bir şekilde Dışişleri bakanının yaptırımlar olacak demesi, ABD ile bu kadar gerilmişken bir de gidip üzerine ‘Rojava’ya işgal en iyi savunma saldırıdır’ gibi bir mantıkla sertleşen bir durumda askeri işgal durumunu ABD’ye karşı bir koz olarak kullanabilirler” dedi. Askeri yığınağın bir diğer anlamının da Suriye’de masada elini güçlendirme olduğunu kaydeden Öszoy, “Genel olarak Ortadoğu siyasetinde sahaya askeri olarak hakim iseniz bir şekilde diplomatik ve siyasi olarak da zemin tutuyorsunuz” ifadelerini kullandı. 
 
 ‘S-400’LER TÜRKİYE’NİN ELİNDE PİMİ ÇEKİLMİŞ BİR BOMBA’
 
Rusya’dan satın alınan S-400’lerle Türkiye’nin elinde pimi çekilmiş bir bomba olduğunu ifade eden Ösoy, bunun Türkiye’yi sert bir yol ayrımına getirdiğini belirtti. Türkiye’nin hali hazırda Doğu Akdeniz’de yaşanan bir geriliminin hala devam ettiğine işaret eden Özsoy, şöyle devam etti: “ABD, AB, Rusya hepsi birlikte Türkiye’nin bunu yapmaması ve gerilimi azaltması yönünde açıklamalarda bulundu. Buna dair de yaptırımlar geleceğini biliyoruz. Avrupa Birliği’nin bu çalışmaları basına da yansıdı. Bu süreç bu şekilde devam ederse Temmuz’un 15’inden sonra çok ciddi yaptırımların geleceği de söz konusu. S- 400 meselesi, aslında Suriye’ye cereyan eden bir durumdur. Batıdan Rojava siyasetine ilişkin istediği tavizleri alamayan Türkiye, bir şekilde Rusya’ya yedeklenerek, onun politikalarına hizmet ederek Kürtlerin kazanımlarını yok etmek için destek almak istedi. Efrin’de gördüğümüz durumu daha da genelleştirmeye çalışıyorlar. Amerika ile Türkiye arasındaki ilişkilerin bu kadar gerilmesinin sebebi, aslında sadece S -400 değildir. Türkiye’nin işin doğrusu bundaki ısrarı ABD’nin Rojava’daki pozisyonunu hala değiştirmemiş olmasından kaynaklı. Şu an böyle bir denge söz konusu. ABD, Rojava’daki konumundan çok da bir geri adım atmadı. ABD, Rojavada’ki pozisyonunu değiştirirse gelen S-400 parçalarını da gönderebilir. Türkiye sınıra yığınakla tam bir savaş pozisyonuna geçiyor. Bu savaş pozisyonu üzerinden tehditle müzakere etmeye çalışacak. Sonuç alamazsa fiili bir durum yaratıp Rojava’ya girmeye çalışabilir. Türkiye’de olmaz diye bir şey yok. Birçok çılgınlığın yapıldığını gördük. S -400’lerin geleceğini kimse başta düşünmüyordu. Rusya’ya bu kadar sarılması, mevcut hükümetin ne kadar sıkıştığının da bir göstergesi. Ekonominiz, diplomasiniz ile 80 yıldır batı bloğu içerisindeniz ama artık belli ki orada yer bulamıyorsunuz. Kendinize partner arayışı içerisine girmişsiniz. Batı ile ilişkilerin bu kadar gerildiği bir noktada diplomatik, ekonomik, askeri olarak sıkışmış durumda.”
 
‘DÜMENİ NEREYE KIRSA SONUÇLARI VAR’
 
Türkiye’nin Rusya ile de arasının göründüğü kadar iyi olmadığını belirten Özsoy, “Hem Amerika hem de Avrupa ile Suriye ve Doğu Akdeniz meselesinde çok ciddi bir çatışma içerisinde. İdlib meselesinde Ruslarla araları çok gerilimli. Putin, 2015 yılından bu yana çok akıllı bir biçimde Türkiye’den batı ile ilişkileri gererek, NATO’da bir gedik açmaya çalışarak intikam alıyor. Türkiye herkesi idare etmeye çalışırken artık hiç kimseyi idare edemeyecek bir duruma gelmiş çok sert bir yol ayrımında. Dümeni batıya kırsa sonuçları olacak. Efrin’de İdlib meselesinde, Rusya’ya dümeni kırarsa bir sürü yaptırım olacak. Dolayısıyla tüm meselenin kökenine bakıldığında yine Kürt meselesi, Rojava meselesi çıkıyor” ifadelerinde bulundu.
 
‘BATI –TÜRKİYE ARASINDAKİ KRİZ DERİNLEŞECEK’
 
Türkiye’nin iç politikada olduğu gibi dış politikada da girdiği tüm hataların ve çıkmazların temelini izlediği güvenlikçi politikalardan kaynaklandığını aktaran Özsoy, “Çok daha kolay bir yol vardı. O yol artık olur mu olmaz mı bilemeyiz ama en basit, en masrafsız ve hasarsız yol Türkiye için kendi ırkçı faşizan milliyetçi politikalarını duygularını bir kenara bırakması ve Kürtlerle çok geniş bir yelpazede geniş dostane ilişki kurabilmesi. Barış süreci bunun içindi. Türkiye bu noktada oraya döner mi bilmiyoruz; ama Türkiye’nin Ortadoğu, Suriye, Rojava ve Kürt siyaseti yapısal bir kriz içerisinde. En son tutunmaya çalıştıkları Rusya’dan bir sonuç alma umudu var. Fakat şunu da öngörmek lazım. Rusya ne askeri ne diplomatik ne de ekonomik açıdan Türkiye’nin 70 yıldır içinde bulunduğu batı bloğunu kompasa edecek bir durumda değil. Telafi edecek kadar ne askeri, ne de diplomatik olarak güçlü. S-400’ler sadece gelmiyor. Türkiye belki ileride Rusya’nın yörüngesine girecek bir durumda. Ok yaydan çıktığında ya da pandoranın kutusu açıldığında süreçlerin nereye gideceğini kestiremezsiniz. Önümüzdeki dönemde batıda dostu kalmamış sürekli şikayeti seven bir Erdoğan, AKP-MHP ittifakı şansını biraz da Rusya’da değerlendirebilir. Türkiye’ye S-400’lerin gelmesiyle Batı ile arasındaki kriz derinleşmesi hızlanacak” diye konuştu.
 
‘TÜM ÇELİŞKİ VE ÇATIŞMALARA RAĞMEN ULUSAL BİRLİK’
 
Artık Kürtsüz bir Ortadoğu’nun mümkün olmadığına vurgu yapan Özsoy, sözlerini şöyle tamamladı: “İran, Irak , Türkiye ve Suriye’de de Kürt meselesi ciddi bir şekilde şu an tartışılıyor. Bu, bazen askeri bazen diplomasi oluyor. 4 ülkeyi tesis edebilmek için Kürt meselesine dokunmadan buna minimum düzeyde de olsa bir çözüm bulmadan hiçbir ülkede siyasal denklem kurulamıyor. Son 5-6 yıl içerisinde Kürdistan’da Kerkük’ten Efrin’e, Cizre’den Sur’a saldırılmadık yer kalmadı. Hal böyleyken yapılması gereken ne pahasına olursa olsun çatışma ve çelişkiler ne kadar derin olursa olsun Kürtler arasında ulusal birlik, ulusal ittifak konusunda ilerlemek olmalı. Kürtler arasında birlik sağlamak çok önemli. Diğer bir nokta ise, Kürtlerin bulundukları coğrafyada diğer halklarla da ilişkilerini derinleştirmesi. Suriye Demokratik Güçleri örneğini Rojava’da gördük. Mesele, sadece Kürtlerin tek başına orada bir hayat kurması meselesi değil. Yatay bir şekilde halklarla ilişkiler geliştirilmeli. Kürt güçleri, siyasi örgütleri diplomatik alanda da bir türlü yan yana gelemiyor. Minimum da olsa diplomasi alanında da yan yanda olmak önemli. Kürtleri birbirine karşı kullanmak isteyenlere zemin vermemek, brakujîye, Kürtler arasında bir çelişki yaratmaya kimse girmemeli. Girenleri tarih affetmeyecektir. Kürt güçlerinin, Kürt siyasetçilerinin tarih karşısında utanmamaları için ellerinden geleni yapması gerekiyor.”
 
MA / Berivan Altan