Buldan: Leyla Güven hukuksuzluklar bitsin diye açlık grevinde

img

ANKARA - Meclis 23 Nisan özel oturumunda açlık grevlerine ilişkin konuşan HDP Eş Genel Başkanı Pervin Buldan, “Leyla arkadaşımız, hukuksuzluklar bitsin, demokrasinin ve barışın önü açılsın diye açlık grevinde” dedi.  

 
Halkların Demokratik Partisi (HDP) Eş Genel Başkanı Pervin Buldan, 23 Nisan özel gündemli toplanan TBMM Genel Kurulu’nda konuştu. Buldan’ın konuşma yaptığı sırada AKP ve CHP’nin konuşmalarını dinleyen AKP Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Genel Kurul’u terk etti. 
 
Buldan, konuşmasına tutuklu bulunan HDP’nin önceki dönem Eş Genel Başkanları Figen Yüksekdağ ve Selahattin Demirtaş ile tutuklu bulunan diğer siyasetçileri selamlayarak başladı. PKK Lideri Abdullah Öcalan üzerindeki tecridin kaldırılması talebiyle 167 gündür açlık grevinde olan Demokratik Toplum Kongresi (DTK) Eşbaşkanı ve Hakkari Milletvekili Leyla Güven’in eylemine dikkat çeken Buldan, Güven’in ülkedeki hukuksuzlukların son bulması için açlık grevinde olduğunu söyledi.
 
‘DEĞERLER RESMİ İDEOLOJİ TARAFINDAN REDDEDİLDİ’
 
Buldan, şunları söyledi: “Ne yazık ki bu 23 Nisan’ı da Meclis’te temsil edilmesi gereken halk iradesinin cezaevlerinde tutulduğu, halk iradesine yönelik gaspın sürdüğü, demokratik temsiliyetin engellendiği bir süreçte karşılıyoruz. Oysa Meclis, 23 Nisan 1920’de kurulduğunda çoğulculuk esasına dayanıyordu. Özellikle 1921 Anayasası daha ademi merkeziyetçi bir yönetim ilkesini öngörüyordu. Ne yazık ki 1924 Anayasasıyla birlikte bu çoğulculuk esası terk edildi ve yerine tekçi otoriter sistem inşa edildi. Geriye 100 yıllık acı, yoksulluk, geri kalmışlık, adaletsizlik ve eşitsizlik bırakıldı. Ulus devletin kurucu ideolojisine bağlılık yemini edilirken, insanlık değerlerinden ise giderek uzaklaşıldı. Bu değerler resmi ideoloji tarafından ayrımcılık ve ret politikalarıyla heba edildi.”
 
‘BU MUDUR ADALET!’
 
Türkiye’de yaşayan farklı kimliklerin geleceğe dair umutla bakmadığının altını çizen Buldan, “Adalet çökerse ülke çöker! ‘Adalete dayanmayan kuvvet zalimdir’. İşte bugün bizim karşı karşıya olduğumuz ortamın karşılığı tam da budur. Adaletin sadece muktedirler için geçerli olduğu, mazlumların payına ise adaletsizliğin düştüğü bir ülkede yaşıyoruz. Milyonlarca öğrencinin geleceğini çalanlar serbest bırakılırken, ‘çocuklar ölmesin’ diyen bir eğitimci anne, Ayşe Öğretmen bu 23 Nisan’da bebeğiyle cezaevine konuldu. Bu mudur adalet? Bir el Rabia yaparken, diğer el Rabia Naz’ın ölüm gerçeğini gizlemeye çalışıyorsa hangi adaletten söz edebiliriz?” dedi.
 
‘RECEP HANTAŞ’I KATLEDENLER ARAMIZDA GEZERKEN…’
 
Buldan’ın konuşmasının satır başları şöyle: “ Soma katliamında 301 işçinin ölümüne neden olanlar serbest bırakılırken, Roboski’de 34 insanı katledenler, Gezi’de Berkin’i, Diyarbakır’da Kemal Kurkut’u vuranlar, daha geçen hafta Diyarbakır’da göz göre göre Recep Hantaş’ı katledenler aramızda gezerken hangi adaletten bahsedeceğiz? Cinsel istismara maruz bırakılan kadın ve çocuklar yerine, istismarcının yanında yer alan erkek yargı mı adalet dağıtacak?
 
SÖZÜN BİTTİĞİ YERDEYİZ
 
Sayın Cumhurbaşkanı ‘kucaklaşalım’ derken aynı saatlerde Gebze’de ve Kızıltepe’de adalet arayan beyaz tülbentli anneler insanlıktan nasibini almamış resmi görevlilerin saldırısına uğradı, itilip kakıldılar, yerlerde sürüklendiler. Diyarbakır’da milletvekillerimize polis saldırdı, halkın temsilcilerine sokak ortasında işkence yapıldı. 100 yıllık sistem anneleri yerlerde sürüklüyorsa artık sözün bittiği yerdeyiz. İnsanlığın yerlerde sürüklendiği bir noktadayız.
 
YENİ BİR MADIMAK DENEMESİ YAPILDI
 
Sayın Kılıçdaroğlu’na örgütlü, planlı bir linç saldırısı düzenlendi. Yeni bir Madımak denemesi yapıldı. Bu karanlık saldırıyı normal bir protestoymuş gibi meşrulaştırmaya çalışan resmi ağızların tavrı hukuk dışılığın geldiği noktayı gösteriyor. Bir ülke nasıl bu hale gelebilir? Getirilebilir? İktidar uğruna toplumun arasına nefret tohumu ve kötülük ekenler, kendinden olmayanı terörist ilan edenler, bu ülkeyi çok tehlikeli bir yere doğru sürüklüyor. Halkları karşı karşıya getirmeye çalışan bu tuzağa karşı herkesin dikkatli ve uyanık olması gerekir.
 
TOPLUM 31 MART’TA ARTIK YETER DEDİ
 
Ülke hiçbir dönem bu kadar kutuplaştırılmamıştı. Halk, bundan duyduğu rahatsızlığı 31 Mart seçimlerinde sandığa çok net olarak yansıttı. Toplum adaletsizliğe de, yoksulluğa da, ayrımcılığa da, irade gaspına da ‘artık yeter’ dedi ve kendi geleceği için yeni bir dönemin, değişimin önünü açtı. Halk, ‘Bu düzen değişecek’ dedi. ‘Ankara’daki katı merkeziyetçiliğe karşı kentlerimizi biz farklılıklarımızla birlikte demokrasiyle yöneteceğiz’ dedi. Halkın mesajı çok açık! Bu mesajı almayanlar, sandıktan çıkan iradeye saygı duymak yerine seçim sonuçlarını değiştirmek için 23 gündür ülkeyi ve toplumu germeye devam ediyor. Bundan ülke ve demokrasi kazanmayacak!
 
ASIL USULSÜZLÜK BÖLGEDE YAPILDI
 
‘İstanbul’da usulsüzlük var’ diyenlere sormak istiyorum: İstanbul’da usulsüzlük değil halk iradesi var. Asıl usulsüzlük bölgede yapıldı. Buna neden sessiz kalıyorsunuz? Bitlis’te, Şırnak’ta, Siirt’te, Hakkâri’de ve daha birçok yerde ahırlara, boş binalara, milletvekili binalarına seçmen yazdırıldı. On binlerce güvenlik görevlisi bu kentlere seçim sonuçlarını değiştirmek için seçmen olarak kaydırıldı. Şırnak’ta 4 bin asker-polis oyuyla halkın iradesinin önü kesildi. Ertesi gün tanklarla Şırnak sokaklarında zafer kutlaması yapıldı. Demokrasi o tankların paletleri altında ezildi! Darbeyle mücadele ettiğini iddia edenler, Şırnak’ta tanklara sırtını dayayarak seçim zaferi ilan etti. Tarih buna da şahit oldu!
 
MAZBATA VERMEMEK HALKA KURULMUŞ BİR PUSUDUR
 
Halkımızın kazandığı Diyarbakır Bağlar, Van Tuşba, Çaldıran, Edremit, Erzurum Tekman, ve Kars Dağpınar belediye başkanlıkları YSK darbesiyle gasp edildi. Belediye eşbaşkan adaylarımızın adaylığını kabul edip, kazandığında mazbata vermemek halka karşı kurulan bir pusudur! Bu hırsızlığı, bu utanmazlığı tarih ve halkımız asla unutmayacak. Biz bu irade hırsızlığının peşini asla bırakmayacağız. Yasal zeminde uluslararası hukuk da dâhil girişimlerimiz devam edecek. Mazbataları gasp edilen belediye başkanlarımız halkımızın meşru belediye başkanlarıdır. Hak etmeden o koltuğa oturtulanlar ise halkımızın nezdinde meşru değildir. Halk iradesini çalan kayyımların neler yaptığına tüm dünya tanık oldu. Diyarbakır kayyımı halkın parasıyla belediye binasında kendisine ihtişamlı bir saray kurdu. Bir yanda kendisine şatafatlı saray kuranlar, diğer yanda ise tanzim kuyruklarına, işsizliğe ve yoksulluğa mahkûm edilen halk gerçeği var.
 
LEYLA ARKADAŞIMIZ BARIŞIN ÖNÜ AÇILSIN DİYE AÇLIK GREVİNDE
 
Halkın, sandıkta hukuksuzluk ve adaletsizliğe gösterdiği itirazı, bu parlamentonun bir üyesi olan Sevgili Leyla vekilimiz 167 gündür açlık greviyle sürdürüyor. Leyla arkadaşımız, hukuksuzluklar bitsin, demokrasinin ve barışın önü açılsın diye açlık grevinde. 100 yılın sonunda bu ülkede bir kadın vekil ve yüzlerce insan temel hak ve özgürlükler için, hukuk için bedenini açlığa yatırmışsa, tek çıkarımız bedenimiz açlığımız olmuşsa bu devletin 100 yıllık aklını, 100 yıllık pratiklerini ve geldiği son noktanın sorgulaması gerekir. Hukuksuzluktan medet uman bir anlayışın çağımız dünyasında ve halkların vicdanında yeri olamaz. Meşruiyeti olamaz. Bu hatalardan dönülmesi, yüzleşilmesi ve hukuk çizgisine dönülmesi gerekir. Buradan bir kez daha parlamentoyu ve iktidarı yaşamı artık kritik noktaya gelen Leyla vekilimizin sesini duymaya, gerekli hukuki, demokratik adımları atmaya çağırıyoruz.
 
BAŞKA ÇIKIŞ YOLU YOK
 
Kürt sorununu, inançlar sorununu barışla, demokrasiyle çözen, adaleti tesis eden, farklılıkları anayasal güvence altına alan, barışçıl bir dış politikayı esas alan Demokratik Cumhuriyetle ancak krizlerden çıkabiliriz. Başka çıkış yolu yoktur. Asla tekleştirilemeyecek farklılıklarımız en büyük zenginliğimiz ve gücümüzdür.”