Taşdemir: Tecridin kaldırılması talebi toplumu hukuksuzluğa karşı savunmaktır

img

ANKARA - HDP Kadın Meclisi Sözcüsü Dilan Dirayet Taşdemir, İmralı tecridinin kaldırılmasını talep etmenin, tüm toplumu hukuksuzluk karşısında savunmak anlamına geldiğini söyledi. 

 
Halkların Demokratik Partisi (HDP) Kadın Meclisi Sözcüsü ve Ağrı Milletvekili Dilan Dirayet Taşdemir, HDP Genel Merkezi’nde düzenlediği basın toplantısında gündeme dair değerlendirmelerde bulundu.
 
Taşdemir, “HDP Kadın Meclisi olarak, başta kadınlar olmak üzere herkesi Leyla Güven öncülüğünde başlayan açlık grevi direnişini sahiplenmeye, tutsak anneleri öncülüğünde gelişen tecrit karşıtı mücadeleyi büyütmeye çağırıyoruz” dedi.
 
‘KİBRİYE EVREN ŞAHSINDA KÜRT GAZETECİLER GÜNÜNÜ KUTLUYORUZ’
 
Açıklamalarına Kürt Gazetecilik Günü’nün 121’inci yıl dönümünü hatırlatarak başlayan Taşdemir, Kürt basın geleneğinin büyük zorluklara rağmen direnerek varlığını sürdürdüğünü ve başta kadınların olmak üzere en zorlu dönemlerde dünyanın her yerinde ezilen, şiddet ve baskılara maruz kalan halkların sesi olduğunu vurguladı. Taşdemir, 128 gündür açlık grevinde olan gazeteci Kibriye Evren’e ilişkin, “Hem kadın mücadelesinin, hem de kadın gazetecilerin her alanda verdiği mücadelenin bir göstergesidir. Bizler Kibriye Evren şahsında Kürt Gazeteciler Gününü kutluyor, Kürt basını başta olmak üzere basın ve gazeteciler üzerindeki baskı ve şiddetin bir an önce son bulması çağrımızı yineliyoruz. Kibriye’yi tebrik ediyor, dayanışma duygularımızı iletiyor, ağır bedeller ödeyen arkadaşlarımızı saygıyla selamlıyoruz” diye belirtti.
 
‘REHİN TUTMA POLİTİKASI SİYASİ SOYKIRIMIN DEVAMIDIR’
 
Geçtiğimiz gün duruşması görülen HDP’nin önceki dönem Eş Genel Başkanı Figen Yüksekdağ’ın mahkemesine ilişkin de konuşan Taşdemir, “Bir kez daha mahkeme kendisinin rehin tutulmasına devam kararı verdi. Bizler hukuki kararlar verilmediğini biliyoruz zaten, Yüksekdağ ve diğer arkadaşlarımızın rehin tutulmasının hukukla izah edilemeyeceğini biliyoruz. Bu rehin tutma politikası, partimize yönelik başlatılan soykırım operasyonunun bir devamı. Biz kadınlar Figen’in mücadelesini sahiplenmekte ve sürdürmekte ısrarcıyız. Bu ısrarın sonucunun özgürlük ve demokrasi olacağını biliyoruz” ifadelerini kullandı.
 
 ‘0-6 YAŞ ARASI 700 BEBEK CEZAEVİNDE’
 
Taşdemir konuşmasının devamında şunları söyledi: “Ayşe Öğretmen’in 18 aylık bir çocuğu var, şimdi ya çocuğundan ayrı kalacak ya da çocuğuyla birlikte cezaevinde kalmak zorunda kalacak. Ayşe Öğretmen tek de değil en son ulaşan bilgilere göre 0-6 yaş arası 700 bebek cezaevinde. Bu durum, iktidar açısından bir ayıp ve bir kara lekedir. Çocukların cezaevinde kalması hem Birleşmiş Milletler (BM) Çocuk Hakları Sözleşmesine hem de Anayasa’nın 41. maddesine göre bir hak ihlalidir. Çocuklar aynı zamanda çok sağlıksız, kalabalık koşullarda yetişkinlerle birlikte kalıyor. Süt, temizlik malzemesi, oyuncak gibi temel ihtiyaçlar karşılanırken birçok sorun çıkıyor ve çoğu yerde bunlara erişim engelleniyor. Patnos Cezaevinde Filiz Karaoğlan aynı şekilde ikiz çocuklarıyla birlikte cezalandırılıyor. Ayşe Öğretmen avukatları aracılığı ile kaldığı koğuşta 51 kişinin kaldığını bunların 8’inin de çocuk olduğunu ifade etti. Kendisi de tek talebinin bu çocukların durumlarının düzeltilmesi olduğunu söyledi. Bizler bu hak ihlallerini gündeme getirmeye devam edeceğiz.
 
RABİA NAZ’IN DAVASININ TAKİPÇİSİ OLACAĞIZ
 
Medyada çokça tartışılan konulardan birisi de Rabia Naz’ın ölümü idi. Geçen yıl Giresun'un Eynesil ilçesinde şüpheli bir şekilde yaşamını yitiren 11 yaşındaki Rabia Naz'ın anne ve babasının adalet arayışını devam etmektedir. Ailenin kararlı mücadelesi sonucu Rabia Naz'ın şüpheli ölümünün aydınlatılması için ciddi bir toplumsal beklenti söz konusudur. 11 yaşındaki Rabia Naz’ın şüpheli ölümünü HDP Kadın Meclisi ve kadın vekiller olarak ilk defa biz Meclis gündemine taşıdık. Bir hukuk rezaleti ile karşı karşıyayız. Bir kez daha buradan ailenin yanında olduğumuzu bu süreç aydınlatılana kadar davanın takipçisi olacağımızı ifade ediyoruz.
 
ÜLKENİN GÜNDEMLERİNDEN BİRİSİ DE AÇLIK GREVİ
 
Her ne kadar iktidar sansür uygulamak istese de bu ülkenin gündemlerinden birisi açlık grevleridir. Sayın Abdullah Öcalan üzerindeki tecride son verilmesi talebiyle milletvekilimiz ve DTK Eşbaşkanı Leyla Güven’in açlık grevi 8 Kasım’da başlattığı açlık grevi 166’ncı gününde, Hewlêr’de Nasır Yağız’ın başlattığı açlık grevi 154’üncü gününde. Cezaevlerinde ilk grup siyasi tutsağın başlattığı açlık grevi eylemiyse 128’inci gününde. Önceki dönem Milletvekilimiz Dilek Öcalan’ın da aralarında olduğu Strazburg’daki açlık grevi eylemi 127’inci gününde. Sebahat Tuncel ve Selma Irmak’ın açlık grevi direnişiyse 97’nci gününde. Şu anda Türkiye’nin farklı cezaevlerinde 7 bine yakın insan Sayın Öcalan üzerindeki tecride son verilmesi için açlık grevi eylemi sürdürmektedir. Leyla Güven ve Nasır Yağız başta olmak üzere, açlık grevindekilerin kritik aşamayı geçtiğini söyleyebiliriz. Açlık grevindekilerin sesi duyulsun ve tecrit kalksın diye 8 insan da ne yazık ki yaşamını yitirdi.
 
KENDİ HUKUKUNUZU ÇİĞNEMEKTEN VAZGEÇİN
 
5 Nisan 2015’ten beri AKP kendi hukukunu, bağlı olduğu uluslararası sözleşmeleri keyfi biçimde ihlal etmektedir. Açlık grevi direnişçileri ve bizler AKP iktidarına bir çağrıda bulunuyoruz, kendi hukukunu çiğnemekten vazgeç, sadece politik çıkarlarınız için keyfinize göre bir hukuk işleyişinde bulunamazsınız. Eğer biz bunu keyfi olarak yaparız diyorsanız meşru bir iktidar olmamanın ötesinde mafyalaşan bir suç örgütüne dönüşmüş olursunuz. Bu talebin bir arada yaşamı savunan herkesin talebi olduğunu ifade ediyoruz. Bu tecrit İmralı’da başladı ve her yere yayıldı. Akademisyeninden, gazetecisine, öğrencisine, kadınına kadar bu hukuksuzluk sarmalı bütün toplumu kuşatmış durumda. Bu hukuksuzluk sarmalı yıkılmak isteniyorsa ilk sözümüzün hukukun çiğnendiği yere çevrilmesi, İmralı tecridinin kırılmasına yönelik olması gerekiyor. Ciddi bir mücadele ortaklaşmasını sağlamalıyız.
 
AÇLIK GREVLERİ ÖLÜM SINIRINDA
 
Bugün İmralı tecridinin kaldırılmasını talep etmek, bütün toplumu hukuksuzluk karşısında savunmak demektir. Eğer sandıktan çıkan sonuçları beğenmiyorlarsa, eğer her muhalefet edeni bastırmak istiyor, linç girişiminde bulunuyorlarsa bilinmelidir ki bu hukuksuzluğun sonucudur. Eğer siz hukuksuzluğun başladığı yerde sessiz kalırsanız, bu siyaset karşısında tavır belirlemezseniz, ülke bir hukuksuzluk sarmalına boğulmuş olacak. Açlık grevi direnişçileri bu kuşatmayı yarmanın direnişini veriyorlar. Tüm muhalefet güçlerinin bu grevler üzerine sesini yükseltmesi gerektiği çağrımızı yineliyoruz. Ölüm sınırına gelinmesine rağmen hükümet hala sessizliğini koruyor. Bizler hakikati dile getirmeye devam edeceğiz. Sayın Abdullah Öcalan sadece bir politik tutsak değildir, aynı zamanda barışın tesisinde önemli bir aktördür.
 
ANNELER ÇOCUKLARININ ERİMESİNE SESSİZ KALAMAZ
 
Fakat hükümet bir insanlık suçu olan tecrittin kaldırılması talebiyle açlık grevinde olan insanların taleplerini duymak bir yana, açlık grevindeki çocuklarına ses vermek, destek olmak seslerini duyurmak isteyen annelere saldırarak, işkence ederek başka bir insanlık suçu işlemektedir. Dünyanın hiçbir yerinde anneler açlık grevindeki çocuklarının erimesine seyirci kalmaz. Annelik edebiyatını yapan, cennet annelerin ayaklarının altındadır diyen iktidarın bunu net görmesi gerekir. Gebze cezaevi önünde nöbet tutan beyaz tülbentle barış annelerinin yani ömrünü barış mücadelesine adayan kadınların coplarla itildiği, yine Mardin Kızıltepe yerlerde sürüklendiği görüntüler İsrail hükümetlerini geride bırakan AKP hükümetinin yapacağı, sahipleneceği bir işkence, bir utanç sayfası olarak tarihe düştü. Tıpkı 30 yıl önce Amed zindanının kapısında direnen annelere saldırılması 12 Eylül faşizminin simgesi olduğu gibi, 30 yıl sonra Gebze’de annelere, direnen kadınlara, özellikle kadın vekillerimizi hedef alarak saldırmak AKP faşizminin simgesi olmuştur. 
 
ERİYEN SADECE İNSANLARIN BEDENLERİ DEĞİL TOPLUMUN VİCDANIDIR
 
Eriyen sadece açlık grevindeki insanların bedeni değil, toplumun vicdandır, ahlaktır, eriyen insanlıktır. Saldırıya uğrayan sadece Barış Anneleri değil, direnen, itiraz eden tüm kadınlardır. Anneler şahsında sokağa taşan coplu işkence kadın düşmanı erkek egemen devletin gerçek yüzüdür. Tecrit kalksın diyerek yaşama ses veren annelere yapılan işkence bir insanlık suçudur. Annelere, direnen kadınlara yapılan bu saldırıları asla kabul etmiyoruz ve şiddetle kınıyoruz. Kızıltepe’de Gebze’de annelere yapılan saldırı ve işkence bir insanlık suçudur. Bu canice suçu işleyenlerin bir an önce görevden alınması, yargılanması ve cezalandırılması gerekmektedir.
 
MÜCADELEYİ BÜYÜTMEYE ÇAĞIRIYORUZ
 
HDP Kadın Meclisi olarak, başta kadınlar olmak üzere herkesi Leyla Güven öncülüğünde başlayan açlık grevi direnişini sahiplenmeye, tutsak anneleri öncülüğünde gelişen tecrit karşıtı mücadeleyi büyütmeye çağırıyoruz.”